Hikâyelerinizi, özellikle Dalgındır Hüsam Kusura Kalmayın adlısını çok beğendim. Yer yer Sait Faik ve Orhan Duru'yu ansıtan anlatımınızla yepyeni bir çeşni getirmişsiniz. Sait Faik'in duygusallığı, Orhan Duru'nun humour'yla belki hikâyeciliğimize bir yenilik aşısı yaparsınız. Dört bey sayı sonra Yeni Ufuklar'da çıkmasını istersiniz adı geçen hikayenizi sıraya koyayım. Başka hikayelerinizi de okumak isterim. Saygılarımla. -Vedat Günyol 6 Ağustos 1968
26 Şubat 1951’de Çarşamba’da doğdu. Galatasaray ve Çarşamba liselerinde okudu; DGSA Mimarlık Bölümü’ne girdi. 1968’den sonra Yeni Ufuklar ve Soyut dergilerinde öykü ve şiirleri çıktı. 1971’de Grup Oyuncuları’nda profesyonel tiyatroculuğa adım attı. İlk oyunu “Haneler” Devekuşu Kabare Tiyatrosu’nda sahnelendi. Fransa’daki tiyatro eğitiminden sonra Magic Circus’ta Jerome Savary’nin asistanı ve oyuncu olarak çalıştı. 1980’de, İstanbul’da kendi topluluğu Ortaoyuncular’ı ve bu tiyatroya oyuncu yetiştirecek tiyatro okulu Nöbetçi Tiyatro’yu kurdu. Ortaoyuncular ekibiyle televizyon dizileri ve filmler çekti. 1989’da Kel Hasan’dan İsmail Dümbüllü’ye, ondan da Münir Özkul’a geçen simgesel kavuğu devraldı. 1989’da Ses Opereti’ni onararak Ses-1885’i açtı. 1994’de İçinden Dalga Geçen Tiyatro isimli gemi tiyatrosunda “Seyircili Seyir Defteri” ve “Kırkambar – Gece Tiyatrosu”nu gerçekleştirdi.
Kitabın dördüncü baskısının 49. sayfasında bir saç teli vardır. Hayır, üfleyince gidenlerden değil. Bazı kitaplarda harflerin arasında rastladıklarımızdan. Saç teli resmi mi demeli? İzi mi? Saç teli fotokopisi? Üşenmedim baktım, üçüncü baskısında yok bu tel. Belli ki matbaadan dördüncü baskı için bir hatıra. Matbaacılardan birinin mi? Bizzat yazarın mı? Kim bilir. Ne olursa olsun, bu saç teli özel bir saç telidir. Özel bir karşılık gerekir.
Kitabı Storytel'den dinledim. İlk başta Okan Bayülgen'in Ferhan Şensoy tonlamasıyla okumasını yadırgadım. Otomatikman Ferhan Şensoy sesini aradı kulaklarım, taklit gibi geldi. Ama sonra alıştım ve hatta başka türlü okunmazdı zaten diye düşündüm.
Bir filmin senaryosu, oyunculuğu, sinematografisi vsvsvs ne kadar iyi olursa olsun kurgu yönetmeni sıçarsa o film de sıçar. Bu kitaptaki öykülerin diziliş kurgusu da öyle olmuş, şahane bir açılış, deneysel/kısa olanlar ortalara serpiştirilmiş, dramatik bam teline dokunan efkarlı öykü de sonda türk kahvesi gibi patlatılmış.
Öykülerin biçemi de yukarıdaki cümleler gibi hemen hemen.
Ben tiyatrodan anlamam ve abilerimiz ablalarımız kızmasınlar pek de sevdiğim bir sanat dalı değildir. Ferhan Şensoy'a dair de fikrim, denk gelerek izlediğim demeçleri kadar. öykü okuma özürlüsü olduğum gerçeği biraz iyileştirildi yalnızca.
Diyorum çünkü öykülerin tiyatrovari bir havası yok. bir metin oyun değilse oyunvari öykü elbette olabilir; tıpkı bir film tiyatrovari olabileceği gibi (bkz: Wild Mountain Thyme, 2020- çünkü yönetmeni aslında tiyatro yönetmenidir) hatta müzik klibi gibi filmler de (bkz: OrAngeLove, 2007) vardır.
Oyunvari değil, ama Şensoy üslubunda, oyun inceliğinde yazılmış. Memleket mahalle varoş/sosyete semt öyküleri; siyaset değil politik + komik değil mizah çabası; bir dönemi anlatıyorum ama anlattığım evrenseldir azizim; aldım klişeleri koydum metotların içine; eksantrik kelimelerrr tamlamalarrr teşbihlerrr... gibi. En bayıldığım şey küfür ve argoyu yerleştirdiği anlar bu arada.
Kendim okusam da severdim ama Okan Bayülgen'den dinledim daha bir lezzetli oldu; yine hayran kaldım herife. Fekat ses dosyasını düzenleyen kişi özellikle bitiş paragraflarında arada biraz bekleme süresi bırakması gerektiğini mi düşünememiş yoksa Bayülgen okumaya kaptırıp at mı koşturmuş bilmiyorum ama büyük sıkıntıydı. Ben yavaş okumaları ve uzun duraklamaları sevmem de, gerekliliği unutmamak lazım.
daha çok 3,5 ama janm aşşağa yuvarlamak istiyo xoxoxo iko
İlk baskısı 1986 yılında, yani Ferhan Şensoy 35 yaşındayken yapılmış. Bu yaş meselesine iyice takıyorum niyeyse. 70 yıllık yaşamına bir sürü oyun ve kitap sığdıran Şensoy, son yıllarında aslında gözle görülür bir çöküş halindeydi. Sağlığı her açıdan bozulmuştu, çok belliydi bu. Gelelim kitaba: Çok eğlenceli ve doğrusu üslup olarak beni epey şaşırttı; çünkü Ferhan Şensoy'un öykü yazdığını bilmiyordum ve öyküleri epey başarılı buldum. Güzelmiş Ferhan Şensoy'u okumak - ya da dinlemek. Bazıları seçkilerim arasına girdi bile. "Mahmut Birdenbire Evlendi", "Hazreti İsa'nın kıçındaki cet motoru", "Zikrimin İnce Gülü" adlı öykülerini çok çok beğendim. Özellikle bu son öyküdeki Kürt ayakkabı boyacısı çocukla adamın diyaloğu içime dokundu. "....Herkes gri etekli ve garip elektrikli liseli kızları mıncıklarken, akşam teneffüsü Saray muhallebicisinde buluşuyor Mahmut kendi nikahlı karısıyla. Evlenmek karıyı koluna takmakla bitseydi, Mahmut'un da sorunları olmayacak, belki Mahmut sorunsalı hiç olmayacaktı....Mahmut'un hiç parası, çok umudu vardı...Bunun adı elmadır, bu tabancadır, insanları öldürür. Bu paradır, bunu verir istediğini alırsın. Yaşam Mahmut'cuğum kocaman bir elma-şeker, kaç paran varsa o kadar yalatıyorlar adama..." "...- İnsanlar insan olmayı öğrensin.. Yahudi müslüman falan yoktur. Hepimizin babası İsa. Üzeyiroğlu düzmüş Meryem'i mağarada. Meryem de gitmiş kilisede doğurmuş uyanık karı...Allah Meryem'den başka güzel karı bulamamış mı?...Papazlar kilisede kız bozar. İmam minarede oğlan düzer, Allah da onların pezevengi. İşte o kadar!..." "...Utana sıkıla bir fırt aldı adam konyağından, boyacı çocuk yanık ötesi bir türküye başladı Kürtçe. — Sen okuma yazma biliyor musun? diye kesti çocuk türküyü. Adam doğal bir baş hareketiyle olumlu yanıt verdi. — Bana da öğretsene! — Boş ver be çocuk, olduğun gibi kal. Çocuğun kapkara gözleri büyüdü kadife bir istek fışkırdı gözlerinden. — Ben senden boya parası almiyim. Sen bana adımı yazmayı öğret. — Peki. Yalnız hep türkü söyleyeceksin. — Türkü kolay, söyleriz, dedi çocuk, yürek kakan bir gazele başladı. Zaman zaman şah damarı yerinden fırlayacak gibi, incecik boynu kızaran yerinden kopacakmış gibi oluyor, kara gözlerini devirip denize bakıyor, deniz oralı olmuyor, çocuk denize küsüp gene adama dönüyordu. Kalktılar. Çocuk boyundan büyük sandığını sırtladı. Isırganların yanından yürümeye başladılar. Köşedeki bakkaldan bir defter, bir kurşun kalem, bir silgi aldılar, hiç konuşmadan, çocuk büyük bir adam gibi, adam küçücük bir çocuk gibi yola koyuldular. Arkadaşsız yürünmüyor ısırganlı yol..."
Aziz Nesin vari bir tarzı vardı, yaratıcı bir oyuncudan beklenmeyecek denli iyi bir kurgu. Kısa hikayeler olmasına karşın bana hitap etmediğini anladım, klişe halk hikayelerinden farklı bulmadım. Kısa olmasına rağmen çok sıkıldım. Bu Ferhan Şensoy’un çok zeki, yaratıcı bir sanatçı olduğunu değiştirmiyor.
Tipik Ferhan Şensoy. O kendine özgü Türkçesi ve trajikomik hikayeleriyle her zaman keyifli, çıtır çerez, iki ağır roman arası insanı dinlendirecek türde bir hikayeler dizisi. Okan Bayülgen'in sesinden Storytel'de dinleme seçeneği de mümkün (ve muhtemelen okumaktan çok daha keyifli).
Güncellemeyi unutmuşum,okumadım ama sesli kitap olarak dinlemiştim.Hayatı kavrayışı imrenilesi biri Ferhan Şensoy,büyük hayranıyım.Kalemimin sapını gülle donattım’ı da okumak istiyorum
Ilk okuduğum + dinlediğim (Okan Bayülgen) Ferhan Şensoy kitabı oldu. Dili farklı mı evet ,mizahi dilini de gerçekten çok beğendim. Bu kitabında 12 adet öykü bulunmakta açıkcası hepsini beğensem de kapı öldü,güneşi yiyen çocuk ve zikrimin ince gülü mizahı havayı düşürdü bu da kötü anlamında değil duygusallaştırdı demek istedim. Bir de Hz. Isa ile olan öykü şahsi fikrim manasızdı yani yazısını yetiştirmeye uģraşan bir adamı iki lafından biri dini yapılara küfrederek meşgul eden bir yaşlı adam üzerine yazılmış. Sonuç ne dedirtti. Çünkü sadece öykü bundan ibaret...Sadece birilerinin sinir uçlarına dokunulmak üzere yazılmış gibiydi.Yorumlarda gördüm,bu öykü üzerinden sataşılmış hatta youtuberın teki okumayin ha günahkar olursunuz demeye getirmiş... Belki korkusuzca ben buyum deme biçimi için yazmıştı- bilemiyorum- ki büyük cesaret ama öyküyü gereksiz buldum... Neyse en sevdiğim iki öykü: Martı Zeynel ve Mahmut birdenbire evlendi bu ikisi çok güzeldi hatta Mahmutun hikayesi film gibiydi. Bir de su hikayeler tak diye bitiyor haliyle sonunu merak ediyorsunuz. Bir nevi hayalinde tamamla demis.
Ferhan Şensoy'un "Ayna Merdiven" kitabı, benzersiz bir sanatçının derinliklerine yolculuk etmek gibi bir deneyim sunuyor. Şensoy'un öyküleri, okurken adeta onunla aynı odada oturuyormuş hissi veriyor. Mizahi öğelerle harmanlanmış öykülerde kahkahalar attım, bazıları ise içimde unutulmaz izler bıraktı. Yazarın kullandığı teknikler ve birinci ağızdan yazdığı öykülerdeki özgünlük, edebi dünyada nadir rastlanan bir ustalığı gözler önüne seriyor.
Kitabını çok zor buldum.
"Bitirdiğimde bir garip oldum. Kaybettiğimizi tekrar hatırladım." Şensoy'un anlatımıyla ölmemiş gibi, sanki hikayeler eve uğramış, içeri girmiş ve misafir olmuş gibi bir duyguyla okudum. Bu kitap, sadece yazarın yeteneğini değil, onun insanlık hakkında derin gözlemlerini de yansıtıyor. Onun kıvrak zekası, üslubu ve nahif argosuyla dünya bu tarz bir deha daha görmeyecek. Bitirdiğimde, diğer kitaplarını da aramaya başladım, ç��nkü bu deneyimi tekrar yaşamak istiyorum. Ferhan Şensoy'un "Ayna Merdiven"i okumak, adeta onunla zamanda yolculuk etmek gibi bir şeydi.
Ferhan Şensoy'un tadına doyulmaz öykülerinin yer aldığı kitabı edebiyat dergilerinde ilk kez yayınlanan öykülerini de içeriyor. Bol mizahlı, yer yer Sait Faik tadında, Ferhan Şensoy üslubunun tatlılığıyla, muhteşem betimleme ve benzetmeleriyle, hikayelerdeki olayları öyle sinematografik şekilde anlatmış ki, unutulmaz sahneler yaratmış hafızalarımızı besleyen. Okan Bayülgen’in sesinden dinlemek de ayrı bir güzeldi… 😊
"Arkadaşsız yürünmüyor ısırganlı yol"
"Kaygan merdivenlerde oynanan bir birdirbirdi yaşam, biraz karton film, biraz lunapark, çingene pembesi bir gelecek..."
"Yaşam Mahmut'cuğum kocaman bir elma-şeker, kaç paran varsa o kadar yalatıyorlar adama..."
Şahsına münhasır bir yazı biçimi benimsemeyi arşa çıkarmış Ferhan Şensoy, bayıldım okurken espri anlayışına ve yarattığı ilgi çekici karakterlere. Hikayelerdeki olayları çok sinematografik şekilde anlatması, unutulmaz sahneler yaratmasını beslemiş.
İlk başlarda kitaptaki cinsiyetçi anlatımlar sebebiyle negatif hissetsem de, sonradan bunların yazarın bu tarz cinsiyetçi karakterleri yansıtmadaki başarısıyla ilgisi olduğunu düşünmeye başladım, neticede böyle karakterlerle dolu bir dünyadan hikayeler anlatıyordu.
Beklentimin üzerine geçen, komik ve yaratıcı bir dili olan kitap 📚
Ferhan Şensoy'un öykü kitabı. Ben okurken bazı öykülerde biraz Sait Faik tadı aldım. Betimlemeleri ve benzetmeleri çok başarılı. Bence iyi bir mizah örneği. Edinilmesi, okunması ve kitaplığımızda bulunması gerektiğini düşünüyorum.
"mutluluğun kapının ardında bile olmaması daha mı iyi acaba?"
"param olsaydı, hüzün girmezdi sevgimizin içine"
"bugün öğlen güneş yedim ben"
"kaygan merdivenlerde oynanan bir birdirbir'di yaşam."
İlk basım 1986. Ferhan Şensoy'un ilk kitaplarından. Ufak hikayeler var kitapta. Elbette en uzun ve sürükleyici olanı "Mahmut Birdenbire Evlendi" hikayesi bence. Film olsa olur. Heyecanlı ve İstanbul kokan bir hikaye... Not: Kitap kısa ama ben vakitsizlikten geç bitirdim :-)
Ferhan Şensoy dilinin kullanıldığı ilk hikayeleri okumak ayrı bir keyifti. İçindeki hikayelerin arasında çok sevdiklerim oldu… Ayrı bir tat bıraktı… Ama hikaye kitaplarında zor yakalanan bir denge beklentisini arıyorsanız beklentinizi karşılamayabilir.
12 öyküden oluşan bu kitabı Ferhan Şensoy'un eğlenceli üslubuyla, onun tonlamasıyla okumak müthiş! Uzun zaman olmuş ustayı okumayalı, özlemişim. KSGD kadar muhteşem değil tabii ama hasret gidermek adına yeterince iyi. Okuduğum iyi oldu, sevenlerine tavsiye ederim. =)
Tek eleştirim bazı öykülerin gerçekten fazla uzaması. Olayların uzadıkça absürdlesmesi iyi hoş ama ben Ferhan Şensoy'un daha kısa net giden öykülerine alıştığım için biraz zorlandım. Onun dışında gayet güzeldi.
İlk öyküyü Olan Bayülgen’in sesinden dinlerken sevmedim kitabı. Ancak sonrasında kitabı dinlemekten büyük haz aldım. Okuması bu kadar keyifli olur mu bilemedim. Bayülgen tam Şensoy’un ağzı ile okuyunca öyküler canlanmış.
İçinde çok güzel hikayelerin de olduğu Okan Bayülgen seslendirmesi ile dinlediğim güzel bir kitaptı. Yine de bazı hikayeleri çok zayıf bulduğum için 4 yıldız.
İlk kez bu yazarı okudum, dinledim daha doğrusu Storytel'den. Türk Bukowski diyebilirim, ancak Bukowski'den daha pozitif ve umutlu olduğu kesin. Her bir karakterle ayrı dünyalara gidiyorsunuz.