Paperback. 13,00 / 19,50 cm. In Turkish. 288 p. Deniz Ne Kadar Güzel iliskilerinin kirkinci yilindaki bir escinsel çiftin hayatlarina genç bir erkegin girmesiyle birlikte yaslilik, sadakat, ihtiras, ask, yalnizlik korkusu, aile kavrami gibi konularla yüzlesmelerini anlatan bir polisiye-suç romanidir. Eski caz piyanisti Sener ile emekli mühendis Fehmi, Büyükada'da yasayan, 70'li yaslarini sürmekte olan bir çifttir. Asklarini adadaki kösklerinde dolu dizgin yasarken, bu iliskiyi ada halkina "yaslilik günlerinde birbirine destek olan iki emeklilik arkadasi olarak" kabul ettirmislerdir. Sener ve Fehmi için kirk yillik iliskilerinin rutin dinamigi, o yaz yandaki eve disçi anne, mimar baba ve problemli bir gençlik geçiren çok yakisikli ogullari Deniz'in tasinmasiyla bambaska bir yöne gidecek, kendi ailelerinin saglamasini bir suç üstünden yapmak zorunda kalacaklardir. Yigit Karaahmet bu ilk romaninda 'Çilginlar Kulübü'nü nefes nefese bir gerilimle birlestirerek, Büyükada'da geçen büyülü ve sicak bir yaz mevsimini ustalikla anlatiyor. '… Büyükada'nin ayaklarinin altinda sarsildigini hissetti. Sanki toprak kayniyor, oynuyor; tüm yasananlari, tüm hatiralari kirilan bir fay hatti gibi yerin dibine çekiyordu. Kokularini yitirmis, bir daha asla eskisi gibi kokmayacak manolya agaçlarinin kapladigi basinin üstündeki gök kubbe dönmeye basladi. Köprünün korkuluklarini sertçe, neredeyse tirnaklarini tahtalara geçirircesine tuttu. Yillardir pek çok seyi görmüs gözleri bu zamana kadar sahit oldugu en aci seyle islanmaya basladi. Annesinin kollarinda ölümüne, en sevdigi dostlarinin yitisine sahit olan bu gözler havuzda yüzen çocugu izleyen bir adam yüzünden en aci kederi görüyordu. O, bir adam diye kisaca özetlenebilecek adam... O adam... O adam benim kocam. Kocam baska bir erkegi seviyor.'
Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim; Deniz Ne Kadar Güzel taşıdığı potansiyelin hakkını vermekten uzak, zayıf bir roman. Fena başlamayan hikaye ikinci bölümde öyle bir sallanıyor, öyle bir boşa düşüyor ki birinci bölümün güzelliği de uçup gidiyor. Dil ve anlatım ise en başından beri tutarsızlıklarla dolu ne yazık ki. Özellikle diyaloglar çok yapay. Hatta bir adım ileri götüreyim karakterler ağızlarını açmayınca çok daha gerçekler. Büyükada’yı ve yaz akşamlarını birebir hissettirmesini sevdim ama ikinci bölüm hepsini aldı götürdü. Yazarın ne hedeflediğini az çok kestirebiliyorum ama bunun romana yansıdığını söylemem zor. Her şeye rağmen günümüz Türkiye’sinde eşcinsel bir çiftin başrolde olduğu bir romanın varlığı bile başlı başına kıymetli.
I’m left speechless, after finishing this book, feeling a mix of emotions.
It’s horrifying but also really liberating. It’s a dark and exciting story that makes you think about your own biases and prejudices.
It might be a bit unsettling to read, but it’s also a great chance to confront, validate and change your own assumptions.
There is so much to unpack in this book thematically - that human instinct to survive, to protect the people you love, at all costs; that insatiable human desire; that hunger for the flesh.
If you are up for some sultry yet dark, disturbing read this summer, pick this one! 👌💪
Aşk-ı Memnu podcastini dinlediğim için aslında ne yapmak iatediğini çok iyi anladım Yiğit Karaahmet’in ama henüz o yetkinliğe gelemediği kitabın dilindeki amatörlükten belli oluyor sanırım. Yiğit’in elinden bir aşırı elitler hikayesi okuduğum için şaşkın olsam da genel olarak beğendim, ustalık dönemini merakla bekliyorum yazarın. Ablan Bestseller Bebeğim ❤️
inanılmaz basit ve amatör bir dili ve çok da sorunlu bi hikayesi var. her şeyiyle fail diyebilirim. herkes roman yazmasa keşke, ya da yazsa da en azından kendinin farkında olsa..
Hayran olduğu Halid Ziya tadında bir roman yazmaya çalışmış ancak romanın tamamına bakacak olursak yazı dilini tam oturtamamış diye düşünüyorum. Arada kullandığı betimlemeler zayıf kaldığı için o kısımları neredeyse göz gezdirerek geçtim. Daha sert ve realistik detaylarla dolu bir roman beklentim vardı. Bana göre zayıf ve yavan olmuş.
#ad much love for my advance copy @soho_press #partner
🆂🆄🅼🅼🅴🆁🅷🅾🆄🆂🅴 ℋ𝒶𝓅𝓅𝓎 𝒫𝓊𝒷 𝒟𝒶𝓎
TICK! TOCK! TICK! TOCK!
Oof! This book consumed me. Usually it’s me who’s doing the consuming, but not with this one. I love thrillers that get translated over to English and this book was simply amazing. I loved the setting.
Summerhouse by YiĞiT Karaahmet is a spiraling, out-of-control, thrilling read that I’ll never be able to forget. With character’s behaving badly, it’s only a matter of time before this bomb explodes. And when it does, it’s jaw-dropping.
I loved the writing. It’s the type of book that’ll transport you right into the book. Almost like you’re a character yourself. Or a peeper. 👀 A gay thriller that needs to be on your Summer reading list.
I do wish the pacing had been faster, but you’ll hate every single one of the characters- in the best way. It’s a fun one! And now I def want to read more books by this author / translator.
This was my first time reading a book that was set in Turkey.
Aşk nasıl da tek kişilik bir duygu; Fehmi’nin aşkı başka, Şener’in aşkı bambaşka.
Deniz Ne Kadar Güzel aşk, yalnızlık ve yaşlılık üzerine düşündüren tespitleri, insana oradaymış gibi hissettiren ada manzaraları, zeytinyağlılar salatalar böğürtlenli tartlarla dolu yaz sofraları, mis kokulu çiçeklerle bezeli bahçeleri ve elbette Şener’in duyduğuma yemin edebileceğim ama ispatlayamayacağım “Fehmiciğim” seslenişleriyle hatırlayacağım çok tatlı bir kitap.
İşin bir diğer tatlı kısmı da yazarı Yiğit Karaahmet Eylül’de @yazariylakonusanlar da olacak. Sohbet için şimdiden sabırsızlanıyorum.
“Sen bütün o diğer insanları etten ve kemikten yarattığın gibi biz kullarını da kağıt helva, pamuk şeker ve bonibondan yarattın.”
Thank you to Soho Crime and NetGalley for the advance reader's copy of the English translation for this book, in exchange for my honest thoughts and a review.
Summerhouse tells the story of Fehmi and Şener, an elderly gay couple living on the island of Büyükada, near Istanbul. It opens with a celebration: the two of them have been unofficially wed for forty years. "Unofficial" because they need to hide their relationship from everyone except their closest friends, due to public and political perceptions and laws. Their idyllic life is interrupted when a family moves in next-door, following a brutal beating that their son Deniz perpetrated against a classmate in his private academy. Fehmi begins to take a liking to the teenager, though, and the harmless crush turns into something he thinks is mutual. However, when Şener returns one night to hear screaming in the bedroom, he realizes that Deniz was toying with Fehmi in a sick game to try and use the old man as a scapegoat to force his parents into letting him leave the island. Şener can't take this, and his reaction that night haunts the two old men for the rest of their time on Büyükada.
Unfortunately, I did not enjoy this as much as I expected I would. I think part of the reason is because the book is marketed as a "gay thriller" but I think that does the story a grave disservice and sets an expectation that can't be met by the story. This isn't a thriller. Instead, this is a contemporary fiction with a queer storyline involving two antiheroes who make a terrible decision and have to live with its consequences. In other words, it's a crime drama.
Now, regarding the content of the book, another major reason I didn't enjoy this was just how creepy the pseudo-relationship with Deniz was. His age is never stated explicitly, but we know he's in his final year of school and he has a birthday after Fehmi has started watching him masturbate and swim naked. This makes the reader assume that Deniz is younger than 18, at least for the first half of the book, ultimately turning the book from what would be a creepy age-gap issue into a creepy and illegal age-gap issue. I also really didn't understand the ending. Berna, Deniz's mother, . From my perspective, this is a non-ending and therefore leaves the book unresolved. The problem isn't .
From a positive perspective, though, I will say that the pacing is good (assuming we change the expectations of the book to be a contemporary fiction, not a thriller). We're introduced as readers to a number of people, their interconnected lives as relates to the two older men, and aspects of Türkiye that are decently portrayed to form a cohesive narrative. The dynamics of Fehmi's and Şener's relationship is also shown to have dynamic ups and downs, rather than being assumed to be stagnant in their 60s-70s, which was an excellent decision because it made them feel more real.
Keyifli bir dil ile yazılmış, akıcı bir romandı. Ancak bazı noktalar çok üstünkörü geçilmiş. Derinliği hissedemedim. Fehmi karakteri anlık bir tutkunun peşinden aptalca sürüklenen bir insan gibi gösterilmiş. Ancak durum o kadar basit değil. Mutsuz ve tekdüze bir ilişkisi var. Rahatsız olduğu şeyler var. Bunlar daha derinlikli bir şekilde anlatılabilirdi. Şener'in İstanbul'da yaşadığı ve kitapta önemli bir yer kaplayan macerası bir anda oldu bittiye gelmiş. O konu bir şekilde hatırlatılmayınca ya da bir yere bağlanmayınca, insanda "bu kısım olmasa da olurmuş" hissi yaratıyor. Özetle, betimlemeler güzel, aksiyon içeren kısımlar keyifle okunuyor, fakat derinlik az ve duygu tam olarak karşı tarafa geçmiyor.
Okay, I loved this. Rich, character-driven writing, edge-of-your-seat suspense, and a sweat-inducing descent into gay male sexual desire. It is also—perhaps more than anything—a beautiful and elegiac portrait of a same-sex partnership tested by the dangers that lie waiting outside the closet door and the disruptive forces attempting to wangle their way inside. The more subversive sexual elements reminded me of a gay TAMPA or NOTES ON A SCANDAL set in modern-day Turkey, with lyrical prose that renders even the most minute pang of jealousy and longing in vibrant and heart-wrenching color. It's bold and delicious and I can’t recommend it enough.
Öncelikle böyle bir romanın Türk bir yazar tarafından yazılmasının verdiği hazzı ve mutluluğu anlatmam zor.
Başta Şener ve Fehmi’nin aşkının içine girmek ve okurken gelen sanki onlarla birlikte ben de Büyükada’daymışım hissi içimi ısıttı. Devamında Deniz’in karakteri, Berna’nın yaşadığı hisler, Şener ve Fehmi’nin kavgası, Şener’in İstanbul’da yaşadıkları kısacası anlatılan tüm hikaye incelikle okuyucuya aktarılmış. Kısacası yazıldığı dil ve hikayenin kendisi ile mükemmel bir romandı ve herkese tavsiye etmekle birlikte bana bu kitabı hediye eden arkadaşıma da kocaman bir teşekkürü borç bilirim 😊.
This entire review has been hidden because of spoilers.
2,5 vermek istedim aslında bu kitaba da başaramadım, bence ya yıldız skalası genişletilmeli ya da buçuklu yıldızlar getirilmeli. Kitabın adı ve kapağı o kadar şahane ki insan kitap hakkında çok büyük hayallere kapılıyor. Nasıl eşcinselliğin ana tema olmadığı, Ada'da geçen ve üstüne yazın Ada'da geçen bir kitabı sevemem, mümkün olmamalı. Ama kitap o kadar basit, peşinde sürüklemeyen, sıkıcı bir dille yazılmış ve hikaye kurgusu o kadar Riverdale vari ilerliyor ki gerçekten koskocaman bir potansiyel heba olmuş. Ayrıca ben kitaptaki ana gerilim unsuru olan 'Deniz' kişisinin, bir gerilim ağını özellikle Queer bir hikayede pedofili bir ilişki üzerinden kurmasından baya rahatsız oldum.
Bu kitap için neden bu kadar büyük bir beklentiye girdim ben de bilmiyorum. Gerçekten çok güzel başladı. Gerçek olamayacak kadar birbirlerine aşık iki adam. Fonda Büyükada’nın eşsiz güzelliği ve birden adaya gelen gencecik bir delikanlı.
Dediğim gibi kitap çok güzel başladı. Yiğit’in kalemi iyidir aslında. Ama sonraki sayfaları olurken hadi bitsin artık diye söylenirken buldum kendimi. Kitap aslında kısa bir hikaye olarak da anlatabilirmiş, gereksiz ayrıntılar ve karakterler ile kitap uzamış da uzamış.
Her şeye rağmen yine de gayet okunabilir. Beğendim mi, evet beğendim diyebilirim. Bir kere sıra dışı eşcinsel bir çift var. Bunu basmak ve bastırmak bile büyük başarıdır. Şu an piyasada olan ve basılan saçma sapan kitapları baz alırsak, yanlarında iyi bir kitap olarak yerini alır.
Kitabın ikinci yarısı beni dehşete sürükledi. Cinayetle ilgili bazı yerleri hızlıca geçtim. Şahsen ben çok etkileniyorum bu tarz hikayelerden. Eskiden böyle değildi. Büyüdükçe daha da duygusallaşmaya ve her negatifliği su gibi çekmeye başladm galiba. Umarım empat olmuyorumdur:) yazın okunabilecek sürükleyici bir kitap olabilir yine de benim aklımda biraz negatif kaldı… Ben herhangi birine öneriyor olmazdım yine de herkes kendisi şans verip değerlendirmeli tabii.
This entire review has been hidden because of spoilers.
Birdcage filmini izleyenler için kitabın ilk 1/3'ü kadarı film tadında, öyle keyifli! Sonrasında kitabın dinamiği değişiyor ve polisiye/gerilim oluyor. Neden oluyor, neden o tatlı keyifli havasını bozuyor? Sadece queer bir aşkı anlatsa, duygusal bir kitap olarak kalsa daha tatlı olmaz mıydı? Bu sebeplerden 3 yıldız verdim ama başladığı tonda devam edip bitseydi 4 hatta 5 yıldız bile olabilirdi.
Kitapta şöyle bir benzetme var ; şeftali tonunda bir şevkat ❣️ Şenerciğimin ihtiyacı olan bir şevkat... Oraya kalbinizi bırakıyorsunuz mesela, sonra Fehmiciğe yer yer uyuz olup yer yer Fehmiciğe sarılmak da istiyorsunuz pek tabii Şenerciğe de yeter yahu bu ne pozitiflik,bu ne hayat neşesi diyesiniz de geliyor ama kitapta öyle bir bölüme denk geliyorsunuz ki o anda Şener'i alnından öpesiniz geliyor. Kitap hiçbirimizin hiçbirimizden farkı olmadığını, aşkın asla ve asla cinsiyeti olmadığını ve kalpteki o bağ için neler neler yapılabileceğini o kadar düz,yalın,olduğu gibi ve çok bonibon benzetmelerle anlatmış ki ben okumanızı tavsiye ederim. Kitaptaki herkese de üzüldüğümü de belirtmek isterim bir anne olarak Bernacığıma da ayrı üzüldüm.Fehmi'nin yaşlı kalbine ait kıpranan duyguları, ölümü o muhteşem sığınaklarında beklememek istemesi,Şener'in ellerindeki lekelere,kırışıklıklarına bakıp hissettikleri o kadar gerçek ki bunu bir kadın-bir erkek evliliklerinde yaşayınca normal de neden eşcinsel bir çift yaşayınca anormal ve ayıp oluyormuş ki? O ahlak normlarınızı ekmek banarak yerim. Homofibik değilseniz ve aşkın kalbe ait olduğunu düşünüyorsanız okuyun, he zaten homofobikseniz beni takipten çıkabilirsiniz🌟
Öncelikle kitabın kapağını çok beğendim. Çok zevkli bir kapağı var. İçeriğine gelince, kitap boyunca karakterlerin iki boyutlu olduğunu düşünmekten kendimi alamadım. Çok genç, çok yaşlı, çok zengin, çok taşralı vs. bu hususlar karakterlerin tipleme şeklinde yaratıldığını hissettirdi. Fehmi ve Şener ilişkisi, psikopatın (Şener) manipülatif ve kontrolcü huylarının tamamen ilişkiye yansımış haliydi. Fehmi ise bu ilişkide kurban rolünde. özellikle kitabın ikinci bölümünde her ne kadar yazar tarafından Fehmi nin Şener e ihtiyacı varmış gibi gösterilse de, anksiyete içindeki Fehmi nin düşünceleri kurban olmaktan kaçmak isteyen bir koyunun düşünceleri gibiydi. "evet efendim" ci Fehmi yerine, Fehmi nin biraz daha düşüncelerine yer verilmesini isterdim. Ayrıca deniz karakteri de o kadar iki boyutluydu ki 31ci Deniz in başına gelenler hakkında hiçbir şey hissedemedim. Keşke Fehmi ve Şener in sevgi hakkında biraz daha olgun bir bakış açıları olsaydı. Ancak onun yerine 40 yıl Şener in yaşamak istediği hayata boyun eğmiş üzücü bir adam gördük. Tabiki üzücü adamlar en çok kendi başlarını belaya sokar ve böylelikle de başkalarına da zarar verirler. Örnek A Fehmi, Örnek B Şener ve Örnek C Deniz.
İlk etapta kitabın konusunu okuduğumda beni heyecanlandırarak kitabı okumaya iten bir his oluştu içimde. Ancak... Gerçeklikten çok uzak hissettiren bir kitaptı benim için. Özellikle cinayet anında birinin çiş kaçırması hakkında bu kadar eleştirel yaklaşılması beni şaşırttı.
"Şimdi ikisi, dünya üstündeki tüm çiftlerin yaşayacakları o şahsi anı kendi ilişkilerinde yaşıyordu: Sevdiğin, tüm hayatını birlikte geçirdiğin, en arzulu seksleri yaptığın kişi artık çişini tutamamaya, üstüne işemeye başlarsa ne yapacaksın? Televizyonda kutu açma yarışmasını sunan adamın teklifi gibi... Var mısın? Yok musun?"
Yanınızda ceset varken gerçekten böyle bir düşüncenin olacağı konusunda pek bir inancım yok. Ayrıca diyaloglar da inanılmaz yapay geldi. Neredeyse her sayfada olaylara yabancılaştım.
Sonu ise tamamen eksik ve gerçek dışıydı. Özellikle Berna'nın yarı baygınken gördüğü şeyi 2 ay sonra hatırlayarak bir şeyleri çözmüş olması beni güldürdü.
Ayrıca kitabın dili kötü bir çeviri gibi hissettirdi bana veya 15 yaşındaki birinin wattpad hikayesi. 2 puanı konunun ilgi çekiciliğine verdim.
Türkiye'nin bulunduğu mevcut durumda yazarın atmış olduğu adım için öncelikle tebrik ediyorum. Keşke iki erkek bireyin yaşadığı ilişki de her heteroseksüel ilişki gibi normal algılansa ve yazarı bile polisiye bir romanı 'lubunya polisiye' türü olarak ayırarak tanımlamak zorunda bırakmasa. Hikayenin akıcılığı ve dilin kolaylığı ile elime aldığımda bitirerek bıraktığım bir roman oldu. Yazar Büyükada'yı ve adalı olmayı hissettirebilmeyi başarmış. Üst ekonomik sınıfa ait bireylerin yaşamlarına dair analizleri ve insan olmanın getirdiği içimizdeki karmaşa ile güvenilmezliğe olan vurgu çok yerinde ve tutarlı olmuş. Yazar hırçınlığını ara ara hissettirmiş olsa da romana genel olarak şefkat havası hakim. Yaşananlar ne olursa olsun içinizde sadece bir şefkatin ve sevginin izi kalıyor. Sevginin getirdiği birlikteliğin cinsel yönelimlere göre değişmediğini göstermeye harcadığı çaba için yazara teşekkürler.
I rarely, if ever, read crime and thrillers, but the fact that this is a Turkish crime novel, and a gay one at that, made me change my mind and pick it up (and I think it's also the first Turkish gay novel I've read; if anyone who reads this knows of any more, please recommend them). I'm not sure what makes a good crime novel, but what I like about this one is the setting, which I'm a bit familiar with (Istanbul and its environs), as well as the commentary on the state and the history of the gay life in Turkey. I must say that I loved the ending. It's devilishly queer, almost Edelmanesque in its refusal (see No Future: Queer Theory and the Death Drive).
Keyifle okudum, ellerinize sağlık. Yalnız bir şey dikkatimi çekti, okuduğum sırada bilinçli bir şekilde farkında değildim, romanı tamamladıktan sonra aklıma takıldı: İstanbul’un, özellikle Büyükada’nın coğrafi ve kültürel özellikleri, sanırsam hikayede önem taşıyorlar. Evet, sosyal ve çevresel faktörler açıklanıyor; ancak sanki okurun bu özelliklere kitaptan bağımsız olarak az çok hakim olduğuna dair bir ön kabul var gibime geldi. Bu durum İstanbul veya Büyükada ile aşinalığı olmayan bir bireyin deneyimini kısıtlayabilir mi?
yapılmayanı yapmaya cesaret ettiği ve eşcinselliği imalar altına saklamadan böyle açıkça haykırdığı için bu kitabın bende farklı bir kredisi olacak. ilgi çekici bir kurgu ve gözünüzde rahatlıkla canlandırabileceğiniz kadar gerçek karakterler. okurken detaylı olay örgüsüne rağmen kitabın yer yer kendisini çok da ciddiye almadığını hissettim adeta, bu da konuşulan konuların ağırlığından biraz sıyrılmamı sağladı belki. kitaba başladığınızda onu bitirmek için yeterli vaktiniz olduğundan emin olun çünkü muhtemelen ilk elli altmış sayfadan sonra bir daha elinizden bırakmak istemeyeceksiniz
Su gibi akıp gitti ve keyif verdi. Beklenmedik olaylar, ilginç karakterler ve Türk edebiyatında pek görmediğimiz bir konunun tam da eski Türk edebiyatı tadında sunulması çok hoşuma gitti. İçim rahat şekilde tavsiye ederim.
Kafama takılan tek konu birden fazla yerde noktalama işaretlerinin (bana göre) hatalı kullanılması oldu. Bu durumun yazardan değil redakte eden kişi(ler)den kaynaklandığını düşünüyorum.
Haksızlık etmeyeyim sadece okurken aldığım keyfe göre değerlendirirsem aslında 4 yıldız verebileceğim bir kitap. Özellikle ilk 50 sayfa için fonda Büyükada’nın güzelliği ile mutlu bir gay masalı denebilir. Sonrasında kıskançlık, tutku, cinayet hepsi sürükleyici bir biçimde bir araya gelmiş. Okumadan önce çok sayıda pozitif yorum duymuş olmam da etkilemiş olabilir ama özellikle dilinin bir parça zayıf kaldığını düşünüyorum. Mükemmel olmasa da Türk queer edebiyatı kapsamında hoş bir yaz okuması.
SUMMERHOUSE is a brilliant work of suspense and a thoughtful exploration of queer identities in an exotic locale.
In an island off the coast of Istanbul, Şener and Fehmi live publicly as two best friends splitting the costs of aging lives in a pristine mansion. Inside the walls of this trim, glam home, they are lovers, celebrating 40 years of partnership with only their closest friends and contacts. Their lives are in coast mode, until a family moves in next door, fleeing a crime committed on the mainland. And when these two gentlemen, a little wistful and hardly lustful - meet Deniz, the teenage son of the new family in town, their lives are turned upside down in a hot sandstorm of flirtation, voyeurship, and all the sinister thoughts and actions that can only be imagined in a story with such Highsmithian influences. And, as the opening pages of this novel warn you, someone's passions are about to be caught...
Yiğit Karaahmet's work is as much a gay thriller as it is a clever work of suspense exploring an underwritten topic: the lives of gay men living into their twilight years and reflecting on a life marked by excess, fame, lust, bodies, and secrets. The novel, translated from its original Turkish, opts for less action and more introspection. In fact, the plot of this novel takes place over an extremely short window, with just a few moments of stark action propulsing this story forward. It's a novel that simmers, and, as readers, we are treated to the knowledge that something terrible will happen without ever seeing what actually does happen coming. And the ending will raise your blood pressure, with a suite of final scenes that will make you tear through to find out what befalls this cast. This is a great pick for readers who loved Providence by Craig Willse, Havoc by Christopher Bollen, or Bath Haus by PJ Vernon. Come for the exotic locale, the obvious drama, and the camp. Stay for a deeper look at what it means to grow old with the one you love, in an environment that is far from perfect but perfectly yours.
SUMMERHOUSE is out now! Thanks to Soho Press for my gifted copy!
Unfortunately, I’m putting this one down at around the 60-page mark. I’m not sure if it’s an issue with the original text or the translation, but the writing feels incredibly choppy. The dialogue comes across as overly formal and unnatural, which kept pulling me out of the story. The grammar and structure made it difficult to stay engaged.
There’s definitely a promising concept here, but some narrative choices—particularly a developing age gap that feels uncomfortable—made it hard for me to stay invested. I found myself dreading picking it back up, which is always my sign to move on.
Thank you to NetGalley and the publisher for the ARC. I never take it lightly when I DNF a review copy, but I also believe in being honest, and this one just wasn’t for me.