Yirminci yüzyılın başında iki binden fazla armut çeşidi yetiştirilirken, bugün manav tezgahlarındaki armutların %96’sını yalnızca iki çeşit oluşturuyor. Tıpkı binden fazla çeşide sahippatatesin yerini dört tanesinin alması gibi.
Süt makinası olarak algılanan Hollandalı Friesian ineğini yetiştirmek için kurban edilen diğer tüm inekler de armut ve patateslerle aynı akıbeti paylaşıyor.
“Verimlilik” adı verilen düşünce biçimi, gıda üretiminde odaklanılan biricik kavram olmaya devam ederse domates, mısır, çilek ve daha nicesi aynı kaderi paylaşmaya mahkûm olacak, hatta çoktan oldu bile.
Bitkiler üzerine yaptığı olağanüstü çalışmalarla adını duyuran botanikçi bilim insanı Mancuso ile “Slow Food” ve “Terra Madre” oluşumlarının fikir babası, gazeteci-yazar ve aktivist Petrini, iki İtalyan, biyoçeşitliliği iki farklı bakış açısından ve olağanüstü bir sezgiyle gündeme taşıyorlar.
Yoksullaşıyoruz. Dünya’nın kaderini kendine dert edinmiş insanların zihinlerini harekete geçiren Mancuso ile Petrini artık gelecekte değil gündelik hayatımızda karşı karşıya kaldığımız yoksulluğu tersine çevirmeye çabalıyorlar. Okuru, bir ilham kaynağı olarak doğaya bakmaya davet ediyorlar. Bitkilerin kapasitesine açık zihinle ve sevgi dolu bir yürekle bakmayı becerebilirsek, insanlığın önüne yeni bir yaşam biçimi serilebilir.
Biyoçeşitlilik bitkisinden hayvanına, gezegenin yeniden kazanmak zorunda olduğu bir zenginlik… Yeter ki insanlık, gerçek zenginliğin bu olduğuna ikna olsun.
Un dialogo su biodiversità, ecologia, sostenibilità, cura dell'alimentazione e cultura del paesaggio. Tematiche importanti certamente approfondite altrove, in questa occasione appena elencate.
Il problema di questo libro non è tanto il contenuto in sé - che, dal mio punto di vista, è condivisibile in molte delle sue parti seppur non in tutte - quanto nel fatto che sia l'ennesima ripetizione di concetti che gli autori inseriscono in TUTTI i loro libri. Stefano Mancuso sbrodola un po' di riflessioni di lunga data - che per carità, io gli do solo ragione perché ampiamente d'accordo con lui - ma avendo letto gli altri suoi libri qui non si trova nulla di nuovo, anzi, addirittura le sue lezioni qui vengono edulcorate per necessità di spazio, e quindi si riducono a blande indicazioni, un pourparler da aperitivo. Petrini, che rispetto e apprezzo malgrado ritengo che la sua visione del mondo sia eccessivamente utopistica e un tantino ingenua, non mi dice nulla di nuovo, limitandosi a ripetere i punti chiave che sorreggono le istituzioni di Terra Madre e Slow Food. Mi sembra un libricino molto slavato, un opuscolo da consegnare alle fiere piuttosto che un volume d'approfondimento o divulgazione.
El libro es la transcripción de un intercambio de ideas entre ambos. Una interesante conversación donde se superpone el interés de Petrini por la importancia de la alimentación, y de la forma en la que obtenemos los alimentos; donde una agricultura de calidad, justa y limpia pueden ser la respuesta a problemas éticos, sociales y ecológicos; con la propuesta de Mancuso, sobre buscar la inspiración del futuro en los seres vegetales, en especial en su forma de organización descentralizada y modular.
Ho, tendenzialmente, apprezzato solo le parti di Mancuso. Condivido molto sia i temi che gran parte delle soluzioni proposte dai due autori ma il tono tende ad esser molto paternalistico e la conversazione (tra i due autori) non entra mai nel dettaglio come avrei preferito.
Slow food (fast-food karşıtı hareket) ve terra madre’den (çevreyi ve toprak anayı koruma hareketi) haberim yoktu. Bu kitabın bana öğrettiği -ve zihnimi açan- en önemli şey, tüketimimizin bizim pek de takip ve kontrol etmediğimiz bir tarımsal kaynağı olduğu; ve o kaynağın kimlerin -hangi zenginlerin ve zengin olma hayaliyle yaşayanların- elinde yönlendirildiğiydi.
Bu gruplar, haberimiz yokken bizim için bir tüketim modası üretip, onu olmadık koşullarda doğaya zarar vererek -örneğin tarım toprağını yok etmek uğruna- bile olsa kısa kârlar için seri üretim ile bize pazarlıyorlar. Masum bir paket yiyeceğin, önünüze getirilen bir tabağın kaynağı işte böyle kirli olabiliyor!
Biz çoğalıyoruz, beslenmek zorundayız diyoruz ancak bunu kendimizi kapattığımız kentlerin içinde, taşrada ne olduğunu bilmeden ve denetlemeden yapıyoruz. Düşünün, kapitalizmi kötüye kullananları ve doğayı mahveden “şeytani firmaları” konu alan onca distopyayı boşuna okuyup izlemiyoruz: Firma, halkı (tüketicileri) uyutur ve arkadan umut ile geleceğe dair her şeyi kemire kemire bitirir. Geriye ya verimsizce yok edilmiş kaynaklar kalır, ya da hastalıklı ve güçsüz bir toprak temel.
Eğer gözetim altında tutarsak, “nereden geliyor bu yoğurdun kaynağı” dersek, haberimiz olursa; o vakit aramızdan birkaç sırtlan çıkıp da zarar verici bir şekilde hak ettiğinden fazla pay almaya kalkmaz.
Sırf kesip yemek için dünyadaki en büyük hayvan popülasyonu günümüzde bir odaya tıkıştırdığımız tavuklar ve inekler. Tarım ürünleri ve meyve-sebzeler için de aynısı geçerli. Hepsine tamam; ama olmayacak yerde karides yemek için toprağı tuz doldurup yok etmek olacak iş değil. KISACASI, her b*ku tüketmek zorunda değiliz. Daha doğal, yerinde ve tekrarı sağlanabilir bir yaşam hepimize daha iyi gelecektir.
Yemeğiniz gerekirse yavaş olsun, az olsun ama sizin olsun. Cyrano’nun dediği gibi:
Varsın boyun olmasın bir söğütünki kadar, Bulutlara çıkmazsa yaprakların ne zarar? Kavaklar sıra sıra dikilse de karşına Boy ver, dayanmaksızın, yalnız ve tek başına!
Having read Verde brillante; Sensibilità e intelligenza del mondo vegetale; Uomini che amano le piante by Stefano Mancuso, I found Biodiversi somewhat repetitive.
Basically plants are complex, sophisticated living organisms whose intelligence is very different from ours. They communicate, have a social life, which we fail to recognise due to the rate at which they operate, so much slower than ours. It's important to remember that plants are not static beings. They are extremely efficient and when there is a need they are capable of decisive transformations at paradoxically faster rates than we animals. The environment is in constant flux - they have evolved to survive by adapting their body to the continual changes of their surrounding environment.
Vegetable organisms are made up of a series of modules which are repeated. They are more similar to a colony of insects than to an individual. The root system, the way it explores and exploits resources, has been recently described as similar to swarms - similar to systems used by social insects. The body of a plant is made up of basic modules, many repeated elements which intereact and under certain circumstances can survive autonomously. Plants have an intelligence and a government which is distributed, in other words, every module is capable of self-government. The human body has a hierarchal structure, a centralised organisation, based on the brain which govers the organs. It is from this model that we have built our society...!
I will continue to recommend Stefano Mancuso's books, suggesting perhaps beginning with Verde brillante
I should add that I read it in Italian, but all of Mancuso's books are readily available in English.
Tarım, bitki dünyası konularına ilgi duyanlar ve bu konuda yüzeysel ama can alıcı bilgiler öğrenmek isteyenler için güzel bir başlangıç olduğuna inanıyorum. Önceden Terra Madre'yi okumuştum ve Carlo Petrini'nin çalışmalarına dair bilgilerim tazelenmiş oldu. Stefano Mancuso da Bitki Zekası kitabının yazarıymış. İkisinin sohbetlerini diyalog formatında belli başlıklar altında derlemişler. Benim için keyifli ve ufuk açıcı, ilham verici bir okumaydı.
Not: Mancuso bitkileri öyle bir anlatıyor ki insan, bitki olmak istiyor. Bu kitaptan etkilenerek, Bitki Zekası da kesinlikle okuyacağım kitaplar listesine girmiş oldu bu şekilde :)
Mancuso be Petrini arasındaki bir sohbetin yazıya dönüştürülmüş hali. Bana Bitki Zekası ve Terra Madre’nin kısa ve merak uyandırıcı özetleri gibi geldiler
Interessante scambio di opinioni sulla biodiversità tra Carlo Petrini, presidente di Slow Food, e Stefano Mancuso, direttore del LINV (Laboratorio Internazionale di Neurobiologia Vegetale).