"Hani kadınlar çocukları olsun diye gezmedik doktor, türbe bırakmıyorlar ya... Akılsızlar! Bırakın olmuyorsa olmuyor, ille doğurup ne diye sabinin de hayatını karartıyorsunuz?"
Gelin Başı ve Hanımların Dikkatine kitaplarının yazarı Seray Şahiner'in kaleminden yeni bir insanlık öyküsü... Antabus, yaşadığımız şiddet ortamının kaynaklarını, bu şiddetin yarattığı insanlık hallerini anlatıyor. Bu kısa romanın anlatıcı kahramanı, işçi sınıfına mensup genç bir kadın; Leyla. Bir konfeksiyon atölyesinde çalışan Leyla, sessiz sakin, "sıradan" bir hayat kurmak ister. Fakat hayatı seçimleriyle değil, kendisine dayatılanlarla şekillenir.
İçinde bulunduğu durumdan kurtulmak için kendince yöntemler geliştirmekten vazgeçmeyen Leyla'nın anlatısını elinizden bırakamayacaksınız. (Tanıtım Bülteninden)
1984 yılında Bursa’da doğdu, İstanbul’da büyüdü. İlköğrenimini Oruçgazi İlköğretim Okulu’nda, ortaöğrenimini Pertevniyal Lisesi’nde tamamladı. 2007 yılında İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi, Gazetecilik Bölümü’nden mezun oldu. 2011’de Marmara Üniversitesi Radyo Televizyon ve Sinema Bölümü’nden, Sinema Anabilim Dalı’nda yüksek lisans derecesi aldı. 'Aylık Paldır Kültür Dergisi Hayvan’da ve Birgün Gazetesi’nde çalıştı. Uzun süre gitar ve resim dersi aldı, izcilik ve dağcılık yaptı. Dönemsel olarak, garsonluk, konfeksiyonda el işçiliği ve makinecilik yaptı. 2006 yılında Varlık Dergisi’nin düzenlediği Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri’nde, "Gelin Başı" isimli öykü dosyası "Dikkate Değer" bulundu. 2007 yılında "Gelin Başı" isimli kitabı Can Yayınları’nca yayımlandı. Sırrı Süreyya Önder’e senaryo asistanlığı yaptı. 2008’de İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nda sahnelenen “Yedi Tepeli Aşk” oyununda, "Gelin Başı" kitabında yer alan üç öyküsü sahnelendi. 2010-2011 sezonunda "Gelin Başı"ndaki öykülerden uyarlanan "İadesiz Taahhütsüz" adlı oyun, Tiyatro Boyalıkuş tarafından sahnelendi. 2011’de ikinci öykü kitabı “Hanımların Dikkatine” Can Yayınları’nca yayımlandı ve 2012 yılında bu eseriyle Yunus Nadi Öykü Ödülü'ne layık görüldü. 2014 yılında Can Yayınları'nca Antabus isimli kitabı yayınlandı. Antabus, 2015 yılında aynı isimle Tatbikat Sahnesi (İstanbul) tarafından tiyatroya uyarlandı. Yazarın yazıları halen BirGün Gazetesi'nde ve Ot Dergisi'nde yayımlanmaktadır.
Kitabı herkes okusun bence.leyla içimi parçaladı.ve bu kitap aklıma küçükken izlediğimiz itilmişle kakılmışa getirdi.kakılmış her dayak yediğinde güldük ağlanacak halimize.
107 sayfa. Bir çırpıda bitti mi bitti. Ama etkisi öyle bir çırpıda geçecek gibi değil.
Seray Şahiner kitabı tecavüze uğrayan, şiddet gören Leyla'nın ağzından öyle trajikomik bir üslup ile anlatıyor ki seçilen kelimeler, kurulan cümleler tokat gibi çarpıyor yüzünüze. Yazarın kitabın başında da dediği gibi üçüncü sayfa haberler üç-beş satırdan ibaret olsa da sayfayı çevirmeyin. Onların hikayelerine kulak verin.
Antabus hayatın her köşesinde, mahallenizde, belki de apartmanınızda yaşanan bir hikaye.
Leyla. Tecavüze uğradı, kan parası alındı. İlk kez aşık oldu, bel bağladı, terk edildi. Ah, o artık kirlenmişti onu kim alır dendi kendinden çokça büyük bir adama satıldı. Birde bu adamdan çocuğu oldu, el mahkum katlanacak dendi. Komşular duydu ama kimse ses etmedi. Aile meselesidir dendi konu kapandı.
Leyla neler çekti. Leyla tek masum öpücüğünü parktaki bir heykelden aldı. Leyla bu hikayede bize bir sürü kadının başına gelen o iki sonu yazdı.
Herkesin mutlaka okuması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum. Ne diyeceğimi bilemez bir haldeyim. O yüzden bir alıntı bırakıp gidiyorum.
' Siz hiç gazetede, '' Kocası karısına tecavüz etti,'' diye haber okudunuz mu ? Evliyken olan tecavüzü kimse tecavüzden saymaz. Cilve falan sanıyorlar herhal: tecoş! Aaa, ben de kocama laf ettirmem. Ne de olsa nikahlı tecavüzcüm! '
Antabus'a cuma günü başladım, 20 sayfa kadar okuduktan sonra araya işler girdi, misafir girdi; zaten baktım kitap ciğerimi sökecek ben de pazartesiye kadar beklettim kitabı. Tek oturuşta bitecek, su gibi akıp giden bir kitap. Su gibi akıyor akmasına da boğazda bir yumru, ciğerlerde bir ağırlık bırakarak gidiyor. Leyla T. bir üçüncü sayfa kahramanı. Leyla küçük yaşında konfeksiyona verilmiş, baba dayağı yemiş, abi dayağı yemiş, tecavüze uğramış, güvendiği dağlara karlar yağmış, zorla evlendirilmiş, koca dayağı yemiş ve ne yazık ki hepimizin hayatında en az bir kez olsun karşılaştığı o kadın. Zaten kitabın gücü oradan geliyor. Leyla gerçek! Hepimiz biliyoruz bunu.
Leyla başlıyor anlatmaya, okumadan çevirdiğimiz o üçüncü sayfa haberinin aslını anlatıyor, "Bak," diyor "ben buradayım, ben çığlık attım duymadınız bak işte buradayım." Yazarın müthiş bir gözlem gücü var, bu satırlardan taşıyor.
Tokat gibi bir toplum eleştirisi. Kitabı al yüzüne vur, hah işte o etkiyi yaratıyor. Ağladım, güldüm, güldüm diye utandım da tekrar ağladım ben. Öylesi trajikomik, öylesi katran karası bir mizah. Kitabı bitirdikten sonra ekşisözlük'e baktım ve orada bir kullanıcının "anlattığı şeye ağlarken ifade ediş şekline kahkaha atıyorsunuz. sonra suçlu suçlu etrafınıza bakıyorsunuz elimde bu kitap varken kahkaha atmam abes mi oldu, kimse gördü mü diye." yazdığını görünce yalnız değilmişim dedim.
İçimi deldi geçti kitap. Yazarın kara mizahla yoğrulmuş yalın bir anlatımı var. Belki daha süslü, daha afilli cümleler bekliyordum ama yazar adeta Leyla olmuş, Leyla'nın ağzından anlatmış bize kitabı. Yazarın diğer kitaplarını da okuduktan sonra tarzı hakkında daha net fikir sahibi olabilirim diye düşünüyorum.
Erkek olmaya devam etmeyi zorlaştıran kitaplardan biri. İnsansanız, yolda birkaç hemcinsinizi kenara çekip tozunu atmadan rahat edemezsiniz. O tozu atar, kendinize bakar, hâlâ da bakmak istemediğinizi fark edersiniz. Seray Şahiner bu kitabı okuyan herkesi üçüncü sayfayla dövüyor. Okuyup geçtikten sonra ardında kalanı merak etmediğin yıllara yanıyorsun. Vicdan döven kitaplardan biri. Farkındalık enjeksiyonlarından. Dil desen, önüne katar götürür. İki adım yavaş yürü, iter seni ense kökünden. Kalemin hiç durmasın Seray, ne diyeyim.
"Artık üzülmüyorum bile. Tiksinmenin bir yerden sonrası gamsızlık. Sırf ben değil, herkes böyle düşünüyor demek. Siz hiç gazetede, 'Kocası karısına tecavüz etti,' diye haber okudunuz mu? Evliyken olan tecavüzü kimse tecavüzden saymaz. Cilve falan sanıyorlar herhal: tecoş! Aaa, ben de kocama laf ettirmem. Ne de olsa nikahlı tecavüzcüm!"
Se penso alla Turchia, nella mia testa c'è l'immagine di un paese sfacciatamente bifronte con quel suo essere, da un lato, profondamente radicato nella mentalità arcaica e reazionaria, dall'altro, teso ad un cambiamento (Oggi chiaramente bloccato da un capo di stato despota come Erdogan che – tra le tante cose- sostiene che la questione femminile non abbia senso dal momento che le donne per natura (sic!) debbano dedicarsi alla vita casalinga). Non sono certo fautrice del modello di vita occidentale come unico e valido per essere degni di far parte del consorzio umano ma, al contrario, credo che ogni popolo abbia diritto ad esprimere la propria cultura e tradizione. Sono contraria all'omologazione e …bla...bla...bla…
In mezzo a tutte queste parole c’è un grosso MA: tradizioni e passato di qualunque luogo e cultura devono essere rinnegati quando si presentano come baluardi e contrastano l’espressione di libertà dell'essere umano. Sappiamo, però, che la realtà delle cose è un'altra e il conto pagato dalle donne, in ogni angolo del pianeta terra, è stato/è/sarà(?!) sempre salato. Proprio a proposito di donne, ecco che la Turchia balza ai primi posti con i suoi primati negativi:
in primo luogo, la violenza domestica talmente diffusa ed abituale da essere una naturale conseguenza di ciò che le donne sono costrette a subire fin dalla loro infausta nascita. Bambine stuprate/vendute che diventano mogli rinchiuse/picchiate/stuprate/umiliate…
Seray Şahiner (1984), scrittrice ed attivista per i diritti della donne, in questo romanzo del 2014 (pubblicato in Italia nel 2018 da Neri Pozza) ci racconta una storia di profonde ferite.
La protagonista, Leyla, ha quindici anni quando, con la famiglia, lascia il villaggio di campagna per cercare fortuna a Istanbul. La città idealizzata nei suoi sogni di ragazzina le è però preclusa: Leyla non può varcare la soglia di casa. Sarà il bisogno economico a convincere il padre ad impiegarla in un laboratorio tessile…
Mi fermo qui nel raccontare la trama, anzi, mi sento di avvertire chi intende leggere questo libro (e vi consiglio di farlo!) a tralasciare pure la sinossi perché – veramente-dice troppo. Fatevi guidare dalla voce di Leyla e, al massimo (per chi non ne fosse già a conoscenza) toglietevi lo sfizio di sapere cos'è l’Antabus (https://it.wikipedia.org/wiki/Disulfiram).
Due veloci osservazioni generali-
1) Quello che colpisce della scrittura di questa drammatica storia è il tono scanzonato della voce narrante : spesso la rabbia di chi è calpestato non ha modo di esprimersi: che gli si lasci almeno lo scherno. Non aspettatevi una narrazione "pesante", anzi... 2) Una storia (ogni storia) è costituita da occasioni, scelte, decisioni e quindi non sempre il finale è scontato. .
Quello che è scontato- in Turchia come dovunque- è il silenzio dei vicini.
Chi dovrebbe sentire diventa sordo. Chi dovrebbe parlare diventa muto. Chi dovrebbe tendere una mano la nasconde dietro la schiena…
Come diceva e dice Liliana Segre: «è l’indifferenza che uccide».["br"]>["br"]>["br"]>["br"]>["br"]>["br"]>["br"]>["br"]>["br"]>["br"]>["br"]>["br"]>["br"]>["br"]>["br"]>["br"]>["br"]>["br"]>["br"]>["br"]>["br"]>["br"]>["br"]>["br"]>["br"]>["br"]>["br"]>["br"]>["br"]>["br"]>["br"]>["br"]>["br"]>["br"]>["br"]>["br"]>["br"]>["br"]>["br"]>
Akşam "Biraz şimdi okuyayım, biraz da sabah okursam biter" diye başladım; sabaha kalmadan bitti. Seray Şahiner'in en sevdiğim özelliklerinden biri çok akıcı yazması. Dünya üzerinde en ruh karartıcı konulardan birini alıp bu kadar esprili, bu kadar akıcı, ve bu kadar güzel kurguyla anlatması gerçekten takdire şayan.
Kitap ayracı tutkunlarının sevmeyeceği bir kitap: 1 oturuşta bitiyor. Öfkelendiriyor, oh dedirtiyor, can sıkıyor, bir tek "film canım bunlar, kurgu bunlar, maket maket..." dedirtmiyor... Ne yazık ki!
Aile içi şiddetin, kadına şiddetin; hayatımızda var olan ve görmezden gelinen, sorumluluk hissetmemek için "algıda seçicilik" denip geçilen şiddetin tüm hallerini yazmış Seray Şahiner. Hep yazsın.
107 sayfa nasıl bir çırpıda okutur kendini ben size göstereyim demiş sanki yazar. Kara mizahın ağır bastığı bir meydan okuma mı demeli yoksa toplum eleştirisi mi bilemedim. Sanırım ikisi birden.
Karakterimiz Leyla Taşçı. Tecavüze uğrayan, para için satılan, şiddet mağduru, kendi gibi mutsuz çocuklar büyütmekten korkan bir kadın. Tanıdık değil mi? İşte Leyla başından geçenleri dramatize etmeden ama insanın yüzüne yüzüne çarparak öyle bir anlatıyor ki sayfalar ilerledikçe yazarın maharetine şapka çıkartıyorsunuz.
Velhasıl ben Antabus'u çok sevdim. En kısa zamanda oyununu da izlemek istiyorum.
Gelsin sıradaki Seray Şahiner kitabı...
*******
'Seyirciler hep olur. Önceleri utanırdım. "El aleme rezi oluyoruz" diye. Asıl el alem bana rezil oluyor.... Görüp de görmeyerek. Madem beni yok sayıyorsunuz, ben de sizi yok sayıyorum...'
'Ben, Osman kızı Leyla... Babamın soyadından çıkıp kocamın soyadına geçtim. Televizyonda görüyorum, bazı kadınlar evlenince kocalarının soyadını almıyor. Babalarınınkini sürdürüyor. Amaan, ne fark eder. Beni o adama veren babamın soyadını taşıyıp ne yapacağın? Hele bazısı hem babasının hem kocasının soyadını taşıyor ki Allah muhafaza... İki celladımın da soyadını taşıyacağım he mi? Topunun soyuna kibrit suyu. Ben, Osman kızı Leyla, Remzi'nin karısı Leyla oldum. Bana sorsalar, sadece "Leyla" olmak isterim. "Leyla'yla Mecnun" bile değil, düz Leyla...'
'Artık üzülmüyorum bile. Tiksinmenin bir yerden sonrası gamsızlık. Sırf ben değil, herkes böyle düşünüyor demek. Siz hiç gazetede, 'Kocası karısına tecavüz etti,' diye haber okudunuz mu? Evliyken olan tecavüzü kimse tecavüzden saymaz. Cilve falan sanıyorlar herhal: tecoş! Aaa, ben de kocama laf ettirmem. Ne de olsa nikahlı tecavüzcüm!'
Tek bir kelime kullanmak gerekseydi sadece ÇARPICI derdim. Kara mizah bu olsa gerek öylesine acı öylesine insanlık dramı ki yaşanılanlar yorum yapmakta ifade edilebilecek türden değiller.. Hikayeyi neresinden tutarsanız tutun elinizde kalır içinizi yakar fakat bir yandan da ifade şekline gülümserken kara kara düşündür.. Leyla nın hikayesi bu ne babasının ne kocasının soyadını söylemeden söylüyorum Leyla ile Mecbun bile değil sadece Leyla nın hikayesi...
Son zamanlarda okuduğum en etkileyici kitaplardan biriydi. (Sanki başka kitap okumuş gibi😂) Arkadaşım Onur kitaptan çok güzel bahsetmişti. Eren ve Aslı gibi isimlerden de bol bol duyunca geçen gün ki internet alışverişimden kitabı alıp direkt okumaya başlamıştım. 😍 Kitap, kadına şiddet konusuna yer vermiş. Leyla karakterimiz ailesi ile beraber İstanbul’a geldiği andan itibaren çok zorluklar çekiyor. Ama en büyük zorluğu evlendiği adam, Remzi’den oluyor. Kadına şiddetin, çaresizliğin, kadının psikolojisinin yanı sıra, şuan herhangi bir ailede görebilecek kadar gerçek bir olay olması sizi sarsıyor. Gerçekliğinin yanı sıra, yazarın bu kadar alaycı bir dil kullanması da beni sarstı. Zaman zaman bu dili hoşuma gitse de zaman zaman gıcık etmedi değil. Hem Leyla’nın yaşadıklarını okumak hem de yazarın bu diline alışmak derken kitapta duygudan duyguya girdim. 🙈 Bazı şeyleri daha net, daha iyi görebilmek için Antabus bir ışık oldu. Okumanızı, okutmanızı tavsiye ederim. Duyduğuma göre Tiyatrosu’da varmış. Gitmeyi çok isterim ama şuan ki ya da ileride ki dönemde bir oyun gözükmüyor. Olursa bana haber vermeyi unutmayın ❤️😍 #antabus
Güleriz, ağlanacak halimize tadında bir eser sunmuş bize Seray Şahiner. Anlatımda da küfürler var ama tam tadında, insanı gülümseten tarzdan...
Antabus konu olarak kadın hakları istismarı ve kadına şiddet gibi günümüzde de önemli oranda muzdarip olduğumuz erkek psikopatlığı üzerine...
Okurken "ya hala bu olaylar var mı?" diye düşünesi geliyor insanın ama gazetelerin 3ncü sayfalarında her gün gördüğümüz olaylar aslında eserde anlatılanlar.
Ne güzel kitaptın sen öyle... Gerçekleri tokat gibi vururken bunu esprili bir dille yapmak kolay olmasa gerek. Bu açıdan Seray Şahiner'i tebrik ediyorum. İlk birkaç sayfada yazarın diline alışmaya çalışırken devamı öyle bir geldi ki hikaye aktı gitti. Antabus sadece kadına uygulanan şiddeti değil, toplum olarak bunu nasıl görmezden geldiğimizi de anlatıyor. Ülker ablanın hastanedeki hayaletvari yaşamı gibi. Görüyorlar ama önemsiyorlar mı? Leyla'yla aynı kaderi paylaşan binlerce kadın, kız çocukları, bana değmesin diye yanımızdan geçerken kenara çekiliyoruz ama aslında hepimiz potansiyel bir Leylayız. Anneannelerimiz şiddeti kabullenmişti, annelerimiz ufak ufak seslerini çıkardılar. Peki bizim kuşak ne yapacak bilmiyorum. Of kafamı karıştırdın Antabus, Bunun öyle tuhaf - komik bir dille yaptın ki "başkasının derdi moralimi bozuldu çıkıp hava alayım" da diyemiyorum. Sonuç olarak bu kitabı okuyun, okutun.
4.5/5 Bu kitaba yorum yazmak gerçekten çok zor. Çok etkileyiciydi, çarpıcıydı. Bütün gerçekleri tüm çıplaklığıyla yüzüme vurdu sanki. Çok etkilendim. Leyla'nın yaşadıkları içimi parçalasa da her zaman dik durabilmesi beni kendine hayran bıraktı. Kim bilir aramızda gezen kaç Leyla var da bilmiyoruz. Kim bilir kaç tane kadının yardıma ihtiyacı var da ruhumuz bile duymuyor. Yaşamımızın gerçeklerini görmek için mutlaka bu kitabı okumalısınız. Bir kız çocuğunun hayatı nasıl batırılır, nasıl mahvedilir tanık olmalısınız. Leyla'nın ve Ülker'in ve Ayşe'nin hikayeleri beni kalbimden vurdu. Umuyorum bir gün kadınlar huzur içinde, özgürce yaşayabilirler.
Kâh gülünür, kâh ağlanır, kâh hüzünlenilir, kâh mutlu olunur bu kitap okunurken.
Seray Şahiner, "Antabus" adlı bu eserinde her 'babayiğidin' yapamayacağı kadar açık bir biçimde toplumsal bir eleştiri yapmış. Hem de ne eleştiri! Kadın, erkek, anne, baba, konu komşu demeden bir bir dökmüş ortalığa her şeyi.
Kitapta bir Leyla'mız var. Ana karakterimiz. Fakat hayatta bir figüran. Çok acı çekmiş bir figüran. Hem zaten Leyla demiyor mu "İşte, televizyonda başına bir şey geldi mi başrol oluyorsun, hayatta başına bir şey geldi mi figüran." Leyla hor görülmüş, aşağılanmış, tecavüze uğramış, bir kez olsun biri onu korumamış. Daha neler gelmiş başına Leyla'nın neler! Peki, sadece Leyla'nın mı başına daha neler neler geliyor bizim bilmediğiz? Yoksa bilip de ses mi çıkarmadığımız?
Edebi olarak değeri tartışmaya açık olsa da işlediği konu ve başından sonuna kadar dertlendiği meselenin etrafında dönüp durması ve trajikomik üslubuyla beğendiğim bir roman oldu. Başlarda klişe gibi gelse de sayfalar ilerledikçe sevdim kitabı. Anlatılan hikaye aslında bütün dünya kadınlarının hikayesi. Evet belki bizim gibi geri kalmış doğu toplumlarında kadınların durumu daha bir trajik ama bugün Amerika, Avrupa fark etmeksizin erkeklerin kadınlara bakışında genel bir problem olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu konunun üstüne gidiş tarzını sevdim yazarın. Leyla'nın hikayesi maalesef hepimiz için o kadar tanıdık ki.. Buna rağmen eğlenceli üslubuyla kendini okutmayı başarıyor olması güzeldi.
Sanki önce babasından abisinden sonra kocasından dayak yiyen, herkes tarafından kullanılan, itilen, sömürülen bir kayıp ruh Leyla karşıma geçti de yıllar önceki hikayesini bir bir anlattı. Tabii artık kurtulmuş kendine ve çocuklarına güzel bir hayat kurmuş ondan böyle gülerek anlatıyor. Artık gülebiliyor çünkü. Ama ben utandım, bu kadınları görmediğimiz, duymadığımız, bilemediğimiz için yine ve yine çok utandım kendimden.
Son dönemde okuduğum ve en beğendiğim kitaplar içinde Antabus. Yazarın başka kitaplarını da okuyacağım ve önerdiğim kitaplardan. Ne yazık ki birçok Türk kadınının çektiği sıkıntıları çok güzel kitaba dönüştürmüş Seray Şahiner. Erkek kadın demeden herkes okumalı belli yerlerden ders çıkarmalı kesinlikle.
Kitapta süregelen olaylara şaşır-a-mamak, ne acıdır ki utanç kaynağımız olmuş durumda. Yaşananlar her gün karşılaştığımız sıradanlıkta geliyor, halbuki iki senaryo da ultra korkunç seviyede. Nasıl güzel tespitler, ballı lokma tatlısının damakta bıraktığı his gibi. İlk okuduğum kitabı yazarın, ama devamı gelecek net söylüyorum. Keşke bitmese dediğim akıcılıktaydı, bir de bi an önce uyanalım bu kabustan bunaltıcılığında.
İncecik, küçücük bir kitap. Barındırdığı keder, üzüntü de aynı oranla büyük. İçim yandı okurken, canım acıdı ama işin en acı kısmı okuduklarıma bu kadar dertlenmem değil. Bu kitap her yerde. Markette, sokakta, sahilde. Göz göze geldiğimiz kadınların bir çoğunun içine atıp göz yaşlarıyla sakladıklarında. Leyla her yerde.
Yüreğime o kadar dokundu ki kendimi kapana kıslmış gibi hissettim. Leyla'nın çaresizliğini ve dönüşmek zorunda bırakıldığı kadını yanıbaşımda otururken gördüm sanki. Her erkeğin okuması gerektiği ve bir şeyler çıkarmak zorunda olduğu bir kitap olduğunu düşünüyorum.
Her şey bir yana bilinçli bir birey olduğumu düşünürdüm ama artık tam tersi olduğuma inanıyorum. Bazı algıları reddetmekle olmuyor bu işler. Sesini çıkarmak yardım etmek lazım. Ben kendime söz veriyorum, elimden geldiğince bu veya türevi bir durumda olan her Leyla'ya yardım eli uzatmaya çalışacağım. Siz de arkanızı dönmeyi düşündüğünüz o anda yürüyüp gitmemeniz için bu kitabı okuyun ve benim gibi kendinize söz verin.
“İçinde bulunduğu durumdan kurtulmak için kendince yöntemler geliştirmekten vazgeçmeyen Leyla’nın anlatısını elinizden bırakamayacaksınız.” Kitabın arka kapak yazısından bir bölüm bu.Leyla’nın hikayesini elden bırakmadığımız kadar zihnimize de kilitlesek keşke.Durmadan düşünsek,sayfaları atlamadan,son vermeden. Leyla’nın ayak bastığı ülkedeyiz,Leyla’nın gittiği hastanelerde derman arıyoruz,Leyla’nın mezun olduğu televizyonları izliyoruz.Ama bir türlü Leyla’yı görmüyor,onunla konuşmuyor,elinden tutmuyoruz. Seray Şahiner en azından karşısına oturtuyor Leyla’yı,anlat diyor.Onun kelimelerini söylüyor bize,görebilelim diye.
Alternatif iki farklı sona ve senaryoya sahip, çok farklı ve başarılı bir kitap. Övgü almış bir eser olduğundan okumaya karar vermiştim ve ilginçtir hiç pişman olmadım :) Bu nadir olur.
Kadın olmanın zorlukları boğazımı düğümledi. Tecavüz, dayak, aşağılama, toplum baskısı, mahalle baskısı, psikolojik şiddet, cehalet.. Ve bu hayatları etrafımızda gerçekten yaşayan insanlar olduğunu bilmek.. Bir süper kahraman olsam ilk kurtarılacaklar listemde başta olurlardı.
Edebi üslubuyla değil konu ve mesajlarıyla ön planda bir eser. Üslubu bir miktar sallanıyor ancak sınıfı geçmeye yeter düzeyde yine de. Elinizden bırakamayıp tek oturuşta bitirecek bir kitap arıyorsanız tavsiyemdir. 100 sayfalık enfes bir okuma.
Seray Şahiner, gerçeklere biçim vermiş, beş parmak, nasırlı bir el yapmış, suratımıza çarpmış.
Kadın olmak kolay değil. Neden mi? Çünkü bazı insanların anlamadığı bir şeyler var. Kadın kimsenin malı değildir. Kadın birine hizmet etmek zorunda olan bir köle değildir. Kadın kendini korumak kendini sürekli saklamak zorunda olan bir varlık hiç değildir. Bu kitapta da bir erkeğin(genelleme olarak değil bu şekilde davranan kadınlarda var) bir kadının hayatını mahvetmesine okuyoruz. Önce ailesi tarafından mahvedilen bir hayat sonra tecavüzcüsü daha sonra ise koca denilen nikahla tecavüzcü müsveddesi tarafından. Bu kitaptan sonra hem kendimden utandım bu hayatların var olduğunu bildiğim halde çevremde yok diye yardım etmeye çalışmadığım için hem de bu kötülükleri yapanlardan nefret ettim ama en çok da karı-koca arasına girilmez diyerek her şeyden sıyıranlardan,görmezden gelenlerden