Paperback. 13,50 / 19,50 cm. In Turkish. 344 p. Katkida Bulunan (Içerik) : Enis Batur, Çaglayan Çevik Tarihimizin en hazin sayfalarindan birisidir 6-7 Eylül Olaylari. Basta Istanbul olmak üzere Türkiye'de yasanan iki günlük mahser! Sonrasi anlatilmayan nice sir ve yarim kalan nice hikâye... Melike Ilgün, yeni romani Beni Hep Böyle Hatirla'da yarim kalmis bir askin ve yillar sonra ortaya çikan sirlarin romanini yaziyor. Istanbullu Rum Helena ile Ziya'nin herkesten sakladiklari asklari 6-7 Eylül Olaylari sonrasinda yarim kalacaktir. Ziya ülkesini terk edecek ve bir daha geri dönmeyecektir! Ancak gerçekler on yillar sonra olsa da ortaya çikacaktir. Üstelik araya giren baska hikâyeler sonucunda. Beni Hep Böyle Hatirla bir ülkenin hâlâ hesaplasmadigi, geçmisinden bugüne uzanan gerçekleri arasinda yasanan ölümsüz bir askin romani.
Ölüm ile ayrılığı tartmışlar, ayrılık elli dirhem fazla gelmiş. Utanç vesikası 1955 Eylül'ü beni yine paramparça etti. Yarım kalan hikayeler, kitle eylemlerinin zalimce masum insanlara yaşattıkları. Ve tabi ki insanın beden bütünlüğüne yönelik hoyratça işlenen suçlar. Erkeklerin tecavüzü normalleştirdikleri bir dünyada nefes almaya ve var olmaya çalışan kadınlar. Meşrulaştırmaya çalışılanlara karşı sabrımız kalmadı artık. Bu düzen değişmeli. Bir acının kelebek etkisini bütün nesiller yaşıyor kolektif olarak. Devlet insan için var, bizi yaşatacak. Ayırıp birbirine kırdırmayacak. Yaşayacağız tek ve hür, ve bir orman gibi kardeşçesine.
Klişe bir aşk öyküsü ve zorlama tesadüfler etrafında dönen, arka planda 6-7 Eylül olayları ile hesaplaştığını iddia eden ama gerçekte üç kuşak kadının aralarındaki aile didişmelerini merkez alan bir roman... Her kitap yazımı bir emek, bir uğraştır. Bu anlamda yazara ve eserine saygı duymak gerekir. Ancak, ne yazık ki bu yapıtta bundan ilerisine gidemiyoruz. Anlatım; yormayan, akıcı ve hatta zaman zaman sürükleyici, ama konun ele alınışı, 6-7 Eylül olaylarının arka planı, derin devlet ve MAH'ın rolü, belki de politik kaygılar ve üzerine sıçratmama korkusu ile tamamen es geçilmiş. Dönem ile ilgili yeterince bir araştırma yapılmadığı da ortada. EOKA ve ENOSİS bir birine karışmış bu arada Türkiye'den olayda rolü olan faşist odaklar hiç dile getirilmemiş. Hemen hemen aynı konuyu çok daha gerçekçi ve tümleyici olarak ele alan Osman Balcıgil'in "En Hüzünlü Eylül" kitabı varken, bu kitap ne yazık ki yanlış zaman yatırımı imiş...
Hayatımda hiçbir konuda “mış gibi” yapmadım, yapamam. Bu kitabın yazarı çok sevdiğim bir arkadaşım olsa da, yine de romanı sevmezsem, sevmiş gibi yapmayacak ama hakkında bir yorum da yazmayacaktım.
En son ne zaman bir kitabi elimden bırakmamak için, planlarımı ötelediğimi hatırlamıyorum. Bugün aynen de öyle yaptım. Romanı bırakıp da dışarı çıkamadım. Gözlerim pörtleyene kadar okudum, okudum ve bitirdim.
Konusu, kurgusu, dilinin akıcılığı, hem geçmişin sadeliği, hem bugünün gerçekliği bu kadar mı kusursuz işlenir? Çok beğendiğim onlarca cümle, benzetme oldu kitapta. Tek bir yerde bile “Ah be böyle de yazmasaydı iyi olurdu, biraz basit kaldı” demedim, tersine her sayfasına hayran kaldım.
Melike’nin kalemi çok kuvvetli. Konu çok gerçek. Karakterler çok içimizden. Tek kelimeyle muhteşem bir roman. Mutlaka okumanızı öneririm.
Çok severek okuduğum, incelikli bulduğum bir kitaptı. Bazı yerleri word dosyası açıp not ettim, masaüstümde saklıyorum. O kadar dokundu bana... Yazar çok derin bir konuyu kaza kaza, içimize ok gibi saplaya saplaya yazmış. Sağolsun, varolsun. Böyle kitaplar nice olsun.