Her şeyden önce ve her şeyden sonra yaşam, daima bir tür yeşerme olarak ifade bulmuştur. Doğumda ve dirimde, bollukta ve doyumda bu yeşermenin varlığı duyulur. Hayat ağacı dünyanın merkezinde, sayısız yuvayla donanmış dallarıyla, kökten göğe tohum saçar. Yeryüzünün tüm bitkileri bu tohumlardan toprağa düşer, yayılır ve yaşama karışır. İçlerinde ölümsüzlüğüne inanılan ulu gölgeli ağaçlar da vardır, zehirli, şifalı, dikenli dikensiz otlar da. Bazısı uykuya dalar, mevsimleri çevirir, ruhu bir ilahın bedenine yerleşir. Onunla uyanır bahar ve o kaybolunca esmeye başlar soğutucu rüzgârlar. Yaşam bitkilerin yanı sıra devinir. Bitkileri böylelikle duyarız, onlar hakkında bildiklerimiz milyonlarca yıllık bir birlikte yaşam deneyiminden taşınır. İnsanın anlam arayışının ve inşasının ürünü olan mitoslar, insanla ilişkide olan tüm diğer varlıklar gibi bitkilerin de çağlar boyu dönüşümünü ilk ağızdan aktarırlar. Deniz Gezgin'in Bitki Mitosları adlı bu çalışmasında farklı coğrafya ve kültürlerde, bitkilerin kültür dünyasında yer buluş biçimleri aktarılıyor. Kökündeki ölümcül inatla çığlıkları duyulan adamotundan, ölmezağaç zeytine dek bitkilerin binlerce yıllık anlam yolculuğunun izi bu kitapta sürülüyor.
DENİZ GEZGİN, 1981'de, İstanbul'da doğdu. On yaşında ailesiyle İzmir'e taşındı. Ege Üniversitesi Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi bölümünde lisans eğitimini tamamladıktan kısa süre sonra Çeşme Dalyanköy'e yerleşti. Kültür tarihi ve mitoloji üzerine çalışan yazarın bu alanda yayımlanmış kitapları (Bitki Mitosları, Sel, 2007; Hayvan Mitosları, Sel, 2007; Su Mitosları, Sel, 2009) ve makaleleri bulunmaktadır. Bunun yanı sıra çeşitli dergi ve seçkilerde öyküleriyle yer almıştır. Şimdilerde Metro Gastro dergisi için kültür tarihi konulu makaleler ve Psikeart dergisine öyküler yazmaktadır. Ahraz yazarın ilk romanıdır.
Okuması çok keyifli ve eğlenceli bir kitaptı ama tanımadığım bitkilerin görsellerini tek tek internetten araştırmak biraz yorucu oldu, kolaylık sağlanması amacıyla her bitkinin görseli de eklenseymiş çok daha iyi olurmuş.
-TATULA-
..Zuni mitolojisinde iki kardeşin hikayesi çeşitli tatula türlerinin varlığını açıklar. Buna göre Aneglakya ve Aneglakyatsitsa adlı kardeşler dünyada yaşıyorlardı ama sıklıkla gizemli bir şekilde dünyanın dışına yürüyor orada ne var ne yoksa görüyor sonra da dönüp duyup gördüklerini annelerine anlatıyorlardı. Bu olanlar tanrıları rahatsız etmişti, çünkü iki kardeşin öteki dünyaya dair çok fazla şey bildiğine hükmedilince bir daha oraya geçmeleri sonsuza dek yasaklandı ve bildiklerini bir başkasına anlatmamaları için kardeşler yeryüzünde görünmez kılındı. İşte böylece iki kardeş yeryüzünde çiçek olarak açtılar ve ne zaman dünyada dolaşacak olsalar kulaklarının arkasına bu çiçekleri takıyorlardı. Bu çiçeklerden birçok tohum, onlar dolaştıkça, dünyaya yayıldı, hepsi başka bir renkte çiçek açıyordu. Bu bitkiye kardeşlerden dolayı aneglakya dendi.
Onlarca bitkinin farklı kültür ve mitolojilerdeki anlamlandırılma hikayelerini okurken, insanın bu derin anlamlandırma çabasının nedeni üstüne (anlamlandıramadığından korkuyor ya da hikayesi olan bir bitkiyi daha eğlenceli buluyor olabilir) bolca düşündüm. Peki ama dünyanın faklı yerlerine dağılmış bu kültürlerden çıkan paralel hikayelerin nedeni (cennetten farklı farklı bitkiler nedeniyle kovulan ademler ve havvalar gibi) atalarımıza gaipten felen ufolu sesler olabilir miydi, yoksa bu da benim anlamsızdan olan korkumun evrene ve goodreads yorumlar bölümüne olan bir yansıması mıydı?
fikri, çıkış noktası, kapağı, baskısı çok güzel olmasına rağmen bir araya getirilmiş wikipedia makaleleri toplamından bir farkı olmaması beni üzdü. paragraflar arasında bile hiçbir bağ yok tüm bilgiler gelişigüzel arka arkaya eklenmiş gibiler. dili de bir o kadar yorucu, sanıyorum kötü bir çeviri olduğu için. çok ilgi duyduğum bir konu olmasına rağmen maalesef okuyamadım. okumadan önce hayalim başucu kitabım yapmaktı, epeyce de zorladım ama olamadı.