Paperback. 13,00 / 19,50 cm. In Turkish. 408 p. Kapak Tasarim : Tarik Kirpi Hazirlayan : Ahmet Yurtkul Atalarimiz ne yiyordu? Besinlerini ilk kez ne zaman pisirdiler? Et yemek ile ataerkil siddet arasinda bir iliski var mi? Içinde bulundugumuz uygarlik bir bugday ve ekmek uygarligi mi? Yasam ne zamandan bu yana ekmek kavgasina dönüstü? Antikçagin sofralarinda neler vardi? Ne yiyorsan o musun yoksa neysen onu mu yiyorsun? Zenginin söleninden, fakirin ekmegine kadar sinifsal sofra savaslari… Ilerlemeci bilim uzun yillar insanin tarihsel yolculugunun, karnini doyurmakta güçlük çeken akilsiz hayvandan, modern, akilli, tok bir varliga dogru oldugu öyküsünü anlatti. Avci-toplayicilari, tüm gün karinlarini doyurma pesindeki yari-aç ilkeller olarak betimleyen bu bilimsel söylem, elde edilen arkeolojik veriler isiginda nihayet terk edilmeye baslandi. Yiyecek bulmak için özel bir zamana dahi gereksinim duymayan, günlük hareketliligi içerisinde karsisina çikan yiyeceklerle karnini doyuran avci toplayici insana kiyasla modern insanin yasami, yemek üzerine kuruludur. Bu “yemek” uygarlasma süreci boyunca öylesine bir dönüsüm geçirir ki, insani dogadan ve birlikte evrimlestigi diger tüm canlilardan ayirir. Evcillesip, kentcillesmis insanin midesi bedeninden tasar. Yemek artik sinifsal bir ayraçtir ve bu yolda istah da uygarlasmistir. Ismail Gezgin’in milyonlarca yillik insan-besin iliskisi üzerine düsündügü bu çalismada, atalarimizin ne yediginden baslayarak bugday uygarligina, ilk evcil tohumlardan hayvan yemeye, antikçagin ataerkil sölenlerinden lezzet tüccarlarina, yemegin iktidarla dogrudan bagina, farkli çaglardan geçerek ve türlü türlü sofralara konuk olarak taniklik ediyoruz.
İsmail Gezgin, 1965 yılında Ilgın'da doğdu. 1987 yılında Ege Üniversitesi Klasik Arkeoloji Bölümü'nden mezun oldu. Aynı bölümde yüksek lisans ve doktorasını tamamladı. Halen Ege Üniversitesi'nde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır.
Kitap, yemek–iştah–beden ilişkisinin “doğal” değil tarihsel ve siyasal olarak kurulduğunu ikna edici biçimde gösteriyor. Antik Yunan’daki symposion, evin mekânsal bölünmesi, erkek yurttaşlığının inşası, kadın ve hayvan bedenlerinin aynı tahakküm mantığıyla denetlenmesi gibi örnekler, iştahın uygarlıkla birlikte disipline edildiği tezini güçlü biçimde destekliyor. Yemeğin sınıf, cinsiyet ve iktidar üretiminde merkezi bir rol oynadığı fikri, tarihsel malzemeyle iyi beslenmiş.
Çok iyi bir düşünce kitabı, ama kusursuz bir çalışma değil
Yemenin tarihi üzerine , 4-4.5 milyon yıl önceki verilerden başlayıp erken hominidler, homo habilis, homo erectus ile devam eden , neolitik çağa uğrayıp , ateş /çömlek etkisini inceleyen , tahıl ve ekmeğin rolüne , kültür ve mitolojiye etkilerine dokunup , Akdeniz dünyasının beslenme ve yemek geleneklerinden Antikçağ ve Roma ağırlığı ile bahseden keyifli bir kitap. Önemli gıdalardan ekmek, bal, süt , şarap , tereyağ değişik kültürlerin sofralarındaki yerleri , hikayeleri , mitolojileri ile kitapta yer almış. Eski Yunan ve Roma yemek , şölen , ilgili mitler ve gelenekler detaylıca anlatılmış . Değinilmekle beraber , sanki Anadolu , İran kültürlerinin bir miktar eksikliği hissediliyor .Daha kısa dokunuşlar var. Kitabın hacmi açısından kolay olmayabilir ama iddiası iştahın , yeme kültürünün uygarlık ile ilerleyişini anlatmak olunca bu eksiklik hissediliyor. Bu arada gıdanın politikadaki öneminin yüzlerce yılda değişmeyip aynı taktiklerle devamını okumak da ilginç. Sezar’ın iktidarını kontrol için 125 Bin aileye yiyecek dağıtması günümüz politik ortamı için de çok tanıdık. Okuması keyifli ve muhteviyatı bilgilendirici.
İsmail Gezgin'in tarihi ele alışı çok çok iyi ancak bu kitap, diğer kitaplarının biraz tekrarına düşmüş gibi hissettim.(Homo Narrans: İnsan Niçin Anlatır?, Sanatın Mitolojisi ve Gılgamış: Tabletler Ne Anlatır? kitapları gibi) Çoğunlukla antik-yunan ve antik-roma medeniyetlerinden örnekleri dile getiriyor yine. İsmail bey'i çok severim, youtube'da katıldığı her programı da kaçırmadan izlerim, belki bunun da etkisiyle hep aynı çerçeveden örnekler vermesi beni tekrara düştü hissine kaptırdı.
Kitap, insanlığın değişen yeme kültürüne ve yemeğe atfettiği görevlere odaklanmak istemiş. Bunu yaparken emsalleri gibi başarılı noktalara parmak bassa da teknik olarak kusurları olan bir kitap olduğunu düşünüyorum. Öncelikle kitabın ismindeki alt başlıklardan biri olan "Atalarımız nasıl besleniyordu?" konusu kitabın başında görece az bir sayfayı kapsıyor, bu isim kitaba değil de buradaki başlıklardan birine verilmeliymiş. 'Atalarımız' derken ben, uygarlık öncesi yaşayan insanları düşünüyorum açıkçası; Roma'yı Mısır'ı değil. Sonrasında, aslında dergi yazısı olarak yazılan bu yazıların ilk yayımlanma ve düzenlenme tarihleri ek not olarak verilmeliymiş. Bu farklı zamanlarda yazılan yazıların kitaplaştırılması kısmında da büyük eksiklikler söz konusu; bazı bilgiler ilk kez veriliyormuşçasına mükerrer şekilde yazılmış. Bazı cümlelerde diğer bölümlere atıf yapılsa da genel olarak bölümler bir bütünü oluşturamamış, ek olarak birebir tekrar eden bir dipnot bile mevcut kitapta. Yazarın asıl alanı olan Antik Yunan ve Roma uygarlığı ile ilgili bilgiler kitabın çok fazla kısmını kapsıyor ve konu dışı bilgilere fazlaca yer verilmiş maalesef. Osmanlı başta olmak üzere diğer toplumlar sadece yazılmak için yazılmış gibi duruyor, Uzakdoğu ve Amerika kıtaları ise neredeyse hiç yok bu kitapta. Son olarak da kitabın uzunluğu sizi aldatmasın, başka eserlerden birebir alıntı çok fazla var ve bunların bazıları konu dışına çıkıp okuma ritminizi bozuyor. Bundan önce mutfak tarihi ile ilgili kitapları okumuşsanız bu kitabın size katacağı çok az şey olduğunu söylemeliyim. Buna göre okuma kararı verirseniz daha iyi olur.