“It is neither moral nor faır for just fıve natıons to make decısıons on ıssues that could ınfluence the fate of the world. The world ıs bıgger than fıve countrıes.”
“To make global peace fairer and more sustainable, we need the UN to reflect multiculturalism and multipolarism. The world is neither unipolar nor bipolar. Nor is it under the cultural hegemony of a dominant culture or a small number of privileged stakeholders. It is possible to make the world multipolar, multicentric, multicultural, more inclusive and fairer. The UN is the primary place to accomplish that goal.
The UN reform is the path to peace, stability, justice and effective global governance. Reforming the United Nations and, especially, restructuring the Security Council obviously require a global consensus.
Turkey has advocated a proposal to that effect for a long time and opened it up for discussion. Our proposed solution manifests itself in our motto: ‘The world is bigger than five.’ It calls for the implementation of a plan to restructure the Security Council. Updating the Council to represent all continents, faiths, backgrounds and cultures as fairly as possible would be a revolutionary step toward finding solutions and upholding global peace.”
Daha adil bir dünya bence de mümkün. Örneğin bu kitaba eleştiri yazarken, puanlama yaparken ya da kitabı iade etmek istediğimizde tutuklanma endişesi duymayacağımız bir dünya kesinlikle mümkün ama işte seninle mümkün değil. Ayrıca “Sadece beş ülkenin bütün dünyanın kaderini etkileyecek konularda karar vermesi ne ahlaki ne adildir. Dünya beş ülkeden büyüktür.” diyor kitap tanıtımında. Öyleyse sorarım, sadece tek bir adamın tüm ülkenin kaderini etkileyecek konularda karar vermesi ahlaki ya da adil midir? Türkiye tek bir adamdan büyük değil midir?
Prompter olmadan konuşamayan biri için kitap yazmak biraz iddialı bir girişim olmuş. Katil oğlunu adaletten kaçıran birinin "daha adil" bir dünya bırakabilmesinin tek bir yolu var fakat kapımda polis istemediğim için o da bende kalsın. Daha adil my ass!
Kitabı Tayyip Erdoğan'ın yazdığından hareketle yazıyorum.
Anlattıklarının özü yaklaşık 15-20 sayfada özetlenebilir. Her bölüm bozuk plak gibi birbirini tekrar ediyor. Küresel bir sorundan bahsedilmesi -> Bu sorundan İslam dünyasının mağdur olması -> BM'nin bu konuda işlevsiz kalması -> Daha etkin bir küresel yönetişim mekanizması için güvenlik konseyindeki ülkelerin veto yetkisinin kaldırılması şeklinde giden bir mantık silsilesi var. Bir yerden sonra gerçekten çok rahatsız oldum. Sanki yazıyı yazan Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı değil de ortalama bir Arap kabile lideri. Tayyip Erdoğan, dünyayı biz olarak gördüğü İslam dünyası perspektifinden okuyor ve sorunların tamamını Batı dünyasına ve onların fırsatçı, katil, vurdumduymaz, emperyalist, çıkarcı ve açgözlü olmasına bağlıyor. Kesinlikle bir özeleştiri yok, işbirliğine çağırdığı insanları hakarete yakın tonda azarlıyor. Bu yaklaşım çok sakat bir yaklaşım. Ama bunu hanginiz bilmiyor ki?
Diğer önemli nokta bir İslamcının güçsüz, etkisiz ya da muhalif bir pozisyondayken çoğulculuk yanlısı demokrasi havarisi kesilmesi:
"Güvenlik Konseyi üyelerinin daimî ve sınırsız yetkilere sahip oldukları ve Genel Kurul’a hesap vermedikleri bir yapı sürdürülemez. Güvenlik Konseyi, Genel Kurul’dan bağımsız olamaz. Onun içinden çıkmak ve ona hesap vermek zorundadır. BM, ancak o zaman adalet ve istikrar arayışına hizmet edebilir."
"Bu yeni BM’de Genel Kurul yasama meclisi, Güvenlik Konseyi ise icra heyeti hâline dönüşmelidir. Bu iki adım atıldıktan sonra çözülemeyecek hiçbir sorun yoktur."
"Daha adil ve etkin bir BM için Güvenlik Konseyi’nin yetkilerinin daraltılması ve Genel Kurul yetkilerinin genişletilmesi bir zorunluluktur."
"Her bölgeden her türlü nüfus grubundan her türlü gelişmişlik düzeyinden her kıtadan ülkenin var olduğu bir grup hem geniş bir meşruiyet zemini inşa eder hem de çoğulcu hâle gelir."
Şu laflara bakın hele, bildiğiniz güçlendirilmiş parlamenter sistem, çoğulculuk, hesap verilebilirlik filan diyor. Ağam resmen bizimle eğlenir.
Ha bir de aslında kitabın hedef kitlesi biz değiliz. Kitap tamamen BM güvenlik konseyi dışındaki ülkeler için yazılmış ama İngilizce baskısı yapıldı mı bilmiyorum. Yapılmaması çok anlamsız olur. Gerçi yapılsa da anlamsız olur. BM reformuna bu kitapla ikna olmak da ne bileyim.
Gerçi ben uzun uzun yazdım ama bu kitabı okuyacak aklı başında kim varsa günün sonunda diyeceği şey çok açık:
Kendi ve yakın çevrensinde bulunun kişilerin iddia edilen suçlardan yargılanmasını engelleyen bu insan kalkmış daha adil bir dünya mümkün diyor.
Bu zihniyetin kuracağı sistem içinde kendi gibi düşünmeyen insanların yaşam hakkı yoktur. Kibirinden, kendini toplumdan üstün görmesinden ve halka tebası gözü ile bakmasından midemiz bulanıyor artık. Adil yargılanıp, tüm toplumun gözünde hak ettiği yere gelmesini dilerim. Kitabı satın almadım elime geçen her fırsatta göz attım. Kağıt israfından bir tık öte değil.
A book of someone who can not speak without prompter. In my opinion it is written by his consultant. Therefore it is not precious enough to read. Being an author needs very very huge talent that Erdogan has not. My rate is 0 but it is not possible there.
Turkey is the only country fighting terrorism. The West has allowed terrorism to flourish. Everything is the fault of every other country.
Wholly unsurprising, wholly absurd excuse for a book.
Anyone with a modicum of knowledge of the Middle East knows that Erdogan is a dictator and that the Turkish state was the largest state supporter of ISIS. To say nothing of the multiple countries Turkey is occupying and attacking.
True to form for the AKP, the sole positive review of the book here is mostly just calling all the people who’ve left negative reviews “terrorists.”
By the way, one of two things will happen here. 1) The AKP bot army will flood this page with positive reviews, or 2) goodreads will be banned from Turkey the way Wikipedia was for being a little too honest.
لا يوجد شخص هو خير مطلق، ولا يوجد شخص هو شر مطلق، والسياسيين ليسوا موضوعاً للحب والكراهية، فكل ما يقال منهم يجب تقييمه بموضوعية بعيداً عن اختزالية المع والضد. في هذا الكتاب اتفق مع الرئيس التركي (رجب طيب أردوغان) بنسبة 100% في فكتره؛ ففكرته ببساطة تتمحور حول: لماذا يقاد العالم بكله عبر خمس دول، غالبيتهم من البيض، وغالبيتهم مسيحيين؟ ويفسر أردوغان عبارته الشهيرة ((العالم أكبر من خمسة)).
بعد الحرب العالمية الأولى نشات ما يعرف بـ(عصبة الأمم)، وكان هدفها منع حدوث حرب عالمية جديدة، إلا أنها فشلت، لتندلع الحرب العالمية الثانية والتي انتهت في 1945 والتي نشأت فيها ما يعرف اليوم بـ(الأمم المتحدة) بصيغتها الحالية، غير أن الأمم المتحدة التي من المفترض أن تعمل على منع نشوب حرب عالمية أخرى، لم تستطع إيقاف الحرب الباردة، ولم تمنع المجازر ضد المسلمين في (سربنيستا)، ولم توقف تغول الولايات المتحدة التي ضربت بقرارات مجلس الامن عرض الحائظ واعتدت على العراق. نفس الأمم المتحدة هي الغطاء للإجرام الاسرائيلي في فلسطين، أيضاً اعتداءات الاسد في سوريا، والقائمة تطول. إذن ما الفائدة من الامم المتحدة؟
سبب كل هذا بحسب أردوغان هو ما يعرف بحق النقض (الفيتو) والذي تستخدمه الدول لأجل مصالحها الضيقة بعيد عن حسابات إنسانية كبرى، أو قيم عالمية، بل قد تدوس على تلك القيم مستخدمة الفيتو لصالحها القومي، وهذا السبب أن الأمم المتحدة فشلت وسوف تفشل في تحقيق أي سلام. . الكتاب فيه حشو وتكرار كثير، والحلول التي يقدمها متناثرة في طول الكتاب وعرضه، وليست مصاغة بصورة مرتبة، ولكن قراءة الكتاب ينم لك عن شخص يفهم ما يجول ويدرك ما يحدث خل كواليس الامم المتحدة.
Full of historical mistakes, grammatical issues, and an overall waste of money. If Turkey weren't in an economic failure, I would personally ask the author, their President for a refund.
I cannot believe that there are people giving this book 1 star reviews and actually boasting about having not read it, as well as the number of people who read the book and dragged its meaning to a point they'd like, just to be able to smear it.
This book is a critique of the United Nations (as it is arguably the strongest intergovernmental organisation in the world) and how the veto power of the UNSC permanent members basically give them unfettered power in global affairs.
I think the critique is on point, and any rational person would agree that the distribution of power in the UN is highly unfair, as well as the repercussions this has caused throughout history having catastrophic affects on some countries, such as Syria (by the way, the historical facts are correct in this book).
For example, the UN has failed to find a solution to the Syrian problem as Russia has kept vetoing most resolutions concerning this issue.
The book highlights UN's many inefficiencies, as well as current problems the world is facing, which the UN is also unable to solve. However, not all of the blame is cast on the UN, Erdogan also blames the Muslim world and other regions on not unifying and also causing some of the problems themselves.
I took two stars off as the second part regarding the reform of the UN as it was quite repetitive and could have been summarised in a couple of pages, rather than around fifty.
I strongly advise people who want to learn about the current international system and its unfair distribution of power to read this book, as it can easily be understood by the lay person.
I also advise people to read a book before reviewing it, as this is a platform where people want to learn about the content and quality of a book, rather than a reviewer's political views.
This entire review has been hidden because of spoilers.
4/5 Kitap daha ilk çıktığı gün yüzlerce yorum yapıldı, kitap uygulamalarında puanlar verildi. Kimi "Reis yazmış, bize de tam puan vermek düşer." deyip okumadan tam puan verdi. Kimi de (ki gördüğüm kadarıyla bu kesim çoğunlukta) " O adamın yazdığı kitabı asia okumam." "Konuşmayı bilmiyor, kitap mı yazmış?" gibi yorumlar yapıp okumadan sadece bir yıldız verdi. Bu nedenle kitaba büyük bir haksızlık yapıldığını ve siyasi görüşlere kurban edildiğini düşünüyorum. Yine bu sebepten bu haksızlığa katkı sağlamamak için kıracağım bir yıldızı kırmadan tam puan verdim. Bir yıldız kırmamın sebebi çok fazla tekrara düşülmüş ve kitabın gereksiz uzamış olması ile editörlerin gözünden kaçan hatalar. Ama bunların kitabın içeriğine gölge düşürmesi hata olur. Kitabı zamana yayarak ve her bilgiyi kontrol ederek okudum. Kesinlikle günümüzün en büyük problemine dikkat çeken, dikkate alınması gereken bir kitap. Birleşmiş Milletler 5 daimi üyenin keyfi tasarrufunda kaldıkça Dünya savaştan, terörden, acıdan kurtulmayacak. Türkiye' nin bu konudaki kararlı ve önder nitelikteki duruşu da grur duymamız gereken bir husus. Çünkü "Dünya beşten büyüktür" sözü tarihe mal olcak.
Kısa zamanda klasikler arasina girecek bir eser.Reis kalitesini daha ilk paragraftan hissediyorsunuz.Reis yer yer güldürüyor yer yer düşündürüyor.Herkesin kendinden bir parça bulacağı müthiş bir kitap,bir solukta okudum.Maasallah.
Bu kitabı okumadım ama gerek yok. Bunu imajı için taklit ettiğini bilmek için kitabı okumak zorunda değilsiniz. Diktatör Erdoğan. Adil bir dünya? Adil bir dünya Kürtlere haklarını verir, topraklarını işgal etmez, onlara soykırım yapmazdı. Adil bir dünya, Arapları Kürt bölgelerine yerleştirmek ve Kürtleri evlerini terk etmeye zorlamak değildir. Bu saçmalığı kim okuyacak? Sadece koyun olan destekçileri. Sadece tek bir doğru görürler ve gerçeği dışarıda aramazlar…
İlk önce şunu belirtmek zorundayım; bu kitabı Erdoğanın yazdığına inanmıyorum. Belki önsözünü yazmış ola bilir ama gerisini kesinlikle değil. Bunu satırların kurulduğu şekillerden anlamak mümkün.
İçerik olarak yazılanlara bence katılmamak anormallik olur, çünkü Birleşmiş milletler de bir düzensizlik olduğu herkesçe biliniyor. Anlatılanların bir çoğu aslında gazetelerde vs. okuduğumuz konular. Erdoğanın, bu konuşmalarını önceden dinlediyseniz yada okuduysanız pek yeni bir şey beklemeyin. Türkiyenin iç ve dış politikası hakkında bir kitap beklemeyin, yazılanlar sadece Birleşmiş milletler (BM) hakkında sınırlı.
Benim dikkatimi çeken, BM’nin verdiği kararsızlıkları eleştirirken tek kelime ile Kuzey Kıbrız’dan bahsetmiyor, Azerbaycan-Ermenistan sorunundan bahsetmiyor ve aynı şey Doğu Türkistan için de geçerli, hatta Çin veto kullanımı dışında hiç eleştirilmiyor halbuki bir çok azınlığa zulüm yaptığı biliniyor (Türkler, müslümanlar, Hong Kong ve Tibet gibi). Verilen örnekler Suriye, Filistin ve Irak üzerine genel olarak. Arakan’dan kısa da olsa bahsediliyor, bu güzel. Afrika da ki sorunlar çoğu zaman kıta olarak bahsediliyor. Ama Türk olarak bizi yakından ilgilendiren konulara değinmiyor.
Eleştirmem gereken bir başka nokta da, bir ülkenin yaptıklarını eleştirirken üstü kapalı eleştiriyor özellikle Fransa ve İngiltereyi eleştirirken “bazıları” yada “dost bildiklerimiz” gibi terimler kullanılarak eleştiriyor, halbuki isim takması çok daha etkili ve isabetli olurdu. Amerika ve İsrail isim olarak eleştiriliyor çoğu zaman ama bu zaten alışıla gelmiş olduğundan etkileyiciliği düşük. Bu iki ülkenin kendileride artık takmıyor eleştirileri.
Bahsi geçek yakın zamanda olan olaylar bilinmese, kimden bahsedildiği anlaşılmaya bilir. Mesela bir örnek verecek olursam “terrör örgütlerini saraylarında ağırladılar” diye yazıyor bunun kim olduğunu 5-10 sene sonra okuyan bir genç anlamaya bilir, burada eleştirdiği ülke tabi ki Fransa.
Bir diğer örnek de “bazı batılı ülkeler teröre destek verdi” diye yazıyor, burada ülkelerin isimlerini açıkça belirtmeliydi; Amerika, Almanya, Fransa ve İngiltere diye. Madem bize karşı tavır alanlar var, kim bunlar bilelim vatandaş olarak. Bu “bazı batılı ülkeler” benim ülkemin birliğine tavır alacak ama benim ülkemin Cumhurbaşkanı bunların kim olduğunu bilip söylemiyecek? Neden çekiniliyor, “bazı batılı ülkelerin” kalpleri kırılır diye mi?
Çok tekrarlamalar var ve sanki kitabı zorla 200 sayfanın üzerine çıkarmışlar hissi doğuyor.
Ve son olarak kitaba “Daha adil bir dünya mümkün” ismini vermesi biraz acayip olmuş, çünkü kendi ülkemizde ne kadar adil bir yargı sistemi var? Erkek kadın eşitliği ne kadar adil? Ve bunlara benzer bir çok soru var. Sayın Erdoğan bu sorunlar hakkında da kitap yazdırırsa yani yazarsa okumak isterim. Her neyse burası yeri değil.
Eleştiri ağır mı oldu bilmiyorum ama samimi bir yorum yapmak istedim. Kitab akıcı işliyor, yorucu değil. Kolay anlaşılır yazılmış. Faydalı bilgiler var ve ne okusam acaba diye düşünüyorsanız okuyun derim, çünkü önemli bir konu hakkında bir inceleme yapılmış. 3/5 veriyorum.
Very eye opening book about the injustice around the world that needs to be fixed.Opened my eyes to unknown history of the unfairness of the world for certain places and people.
Translate extremely good. Easy read and it flows great.
A good critique of the UN, especially the Security Council of the UN and the global injustice in the international community, where five major nations with the status of the "Great Power" (who emerged as victors of the WW2) have the power to the keep the entire world hostage with their Veto rights in the Security Council while disregarding the popular will of the entire world. Regardless of what you think about president Erdogan, I advise you to read this book and consider his and Turkeys plan concerning the long talked about, yet never accomplished reform of the UN.
all i see from this "dictator" is a person that help building instead of destroying ,caring instead of hating ,may Allah be with him and help him to help more people and keep the haters away from him amen!! those haters in chat stop being fake and be real stop lying
Bu korkunç kitap bir terörist tarafından yazılmıştır. kendisi bugün yaşayan en büyük savaş çığırtkanı olmasına rağmen dünyayı yöneten beş ülkeden şikayet ediyor.
One of the cheapest books you can buy in the Istanbul airport. It was measured and well-reasoned, but it restated itself far too frequently. Following is the core message:
1. The UN is our primary hope for resolving world problems. 2. The UN is currently imbalanced and ineffective. 3. The UN General Assembly members should unite to abolish the veto power of the UN Security Council permanent members. 4. Countries should join the Uniting for Consensus group.
While I think many of the criticisms were valid, I place little hope in the UN for world change. Also, I have seen enough of Türkiye's foreign policies to know that they have a dual standard on human rights, just like nearly everyone else.
İlk baskısı Eylül 2021’de yapılmış. Okuduğum Ekim 2021 baskısı. “Dünya beşten büyüktür” ifadesinin arka planını anlatıyor. İfadenin başlığa eklenmemesi kitabın içeriğini daha az yansıtmasına neden olmuş. Birleşmiş Milletler’in nasıl çalıştığı, güncel sorunları, bu sorunlar için daha önce teklif edilen çözümler ve asıl konu olarak Türkiye’nin çözüm önerisi analatılıyor. BM Genel Kurul’unun yeterince inisiyatif alacak ya da harekete geçecek gücü olmadığı, beş daimi üyeden oluşan Güvenlik Konseyi’nin istediğini yapmasının önüne geçilmesi gerektiği vurgulanıyor. Kısıtlı bir alanda, belli başlı konularda bir fikir edinmeyi sağlıyor.
Teklif edilen bir değişiklik Güvenlik Konseyi üyelerinin iki yılda bir veya yılda bir değişmesi şeklinde. Tüm üyelerin değişmesi mi yoksa bazıları sabit kalırken bazılarının değişmesi mi? Açıkçası çalışması göreceli olarak zaman alan bir kurumun üyelerinin bu kadar kısa sürelerde değişmesi de kendi içinde yeni sorunlar doğurabilir. Ülkelerin başlanan bir işi devam ettirme ya da bitirme konusunda daha dikkatli takip etmesi gerekir. Genel olarak sorunları iyi açıklıyor, çözümleri de yüzeysel değil.
Konuşma diline yakın bir dil tercih edilmiş. Rahat okunuyor. Arada sözlük açtıran kelimeler var. Tekrar bazen iyi olsa da fazla cümle ve konu tekrarları, fazla genelleme sayılabilecek yerler var.
“Küresel kamu faydasının giderek unutulduğu ve insanlığın evrensel değerlerinin tek bir medeniyet veya kültüre indirgendiği bir dönemden geçiyoruz.” (14)
“Yeni bir zihinsel çerçeve, sorunları zamanında gündemine alabilen ve gerçekten kapsayıcı ve etkin çözümler üretebilen çok taraflılık fikrine dayanmalıdır.” (17)
“Sorunların küresel olduğu durumlarda, yerel çözümler ancak günü kurtarabilir.” (17)
“Çok kutuplu, çok merkezli, çok kült��rlü, daha kapsayıcı ve adil bir dünya inşa etmek mümkündür.” (30)
“…Güvenlik Konseyi’ndeki daimî üye sayısının 5 yerine, 20 olmasını teklif ediyoruz.” (30)
“…modern insanlık tarihinin tekamülünün en üst seviyeye ulaştığı bir dönemde…” (38)
“…sömürgeci ve emperyalist anlayışın hâlâ varlığını sürdürmesidir.” (39)
“Akdeniz’de boğulan sadece mülteciler değil, insanlığımız ve evrensel değerlerimizdir.” (41)
“Asıl çözüm, bu insanların kendi ülkelerinde huzur içinde yaşamalarını sağlamaktan geçiyor. Böylesi bir çözümün tek adresi ise BM’dir.” (43)
“Ne BM ne de başka bir uluslararası örgüt uluslararası terörizmin ortak kabul gören bir tanımını yapma konusunda başarılı olabilmiştir.” (45)
“Avrupa uluslararası sistemin ağırlık merkezini doldurmaktan giderek uzaklaşıyor. Kendi sorunlarıyla boğuşan bir bölgeye dönüşüyor.” (53)
“Acıları karşılaştırmak ve yarıştırmak doğru değildir. Ancak 800 bin Iraklı dünya gündeminde 5 bin Amerikan askeri kadar yer bulmadı. Savaşı tüm dünyanın itirazlarına rağmen başlatan Amerika, savaşım sonuçlarından en çok şikâyet eden ülke oldu.” (57)
“…karar alma süreçleri objektif olmalı ve diğer devletler tarafından şeffaf bir şekilde takip edilebilmelidir.” (61)
“Genel Kurul’un neredeyse tamamının aldığı kararların aksine sırf en güçlüler arzu etti diye bir milletin kaderine müdahale edilebilir mi?” (63)
“Geçtiğimiz üç yüz yıl doğal kaynaklara sahip olma uğruna insanlığın feda edildiği, adaletin askıya alındığı bir dönemdi.” (65) “Vicdanların çölleştiği bir dünyada, toprağın çölleşmesini önlemek mümkün değildir. Önce vicdanları adaletle, ötekine saygıyla, barışla, merhametle zenginleştirmemiz gerekiyor.” (66)
“…farklılıkları uzlaştırabilecek azami bir noktaya ulaşmak… . Farklılıkları küresel vicdanı yok etmek için değil onu yeniden inşa etmek için bir zenginlik olarak görmemiz gerekir. … Sırf çıkarlarımıza aykırı olduğu için küresel vicdanı susturma yarışına girmemeliyiz.” (67-68)
“…sıkıntıların yansımalarını bütün insanlık hissediyor.” (71)
“Bugün dünya genelinde, 260 milyona yakın göçmen, 80 milyonun üzerinde yerlerinden edilmiş kişi ve 25 milyona yakın mülteci bulunuyor.” (74)
“Batı merkezli dünyanın geride kaldığını, artık çok merkezli bir dünyanın ortaya çıktığını hep birlikte kabul etmek durumundayız.” (78)
“İslam ülkelerini azınlık hakları konusunda sıkıştıranlar, birçok Afrika ve Asya ülkesinde Müslümanlara yönelik etnik temizlik faaliyetlerini görmüyorlar.” (87)
“…bölgede yaşayan insanların geleceklerinin karartılmasını…” (91)
“Bugün İngiltere nüfusunun yüzde 7’si Müslümanlardan oluşmaktadır. Müslümanların Avrupa’daki nüfusu 44 milyon iken, Amerika’da ise 5 milyon civarındadır. Dünya genelimde 400 milyon civarında Müslüman diaspora ve azınlık bulunmaktadır.” (96)
“BM’nin itibarı birkaç ülkenin ulusal çıkarına kurban ediliyor.” (105)
“Şu ana kadar BM ve Güvenlik Konseyi’nde İsrail aleyhinde alınmış 150’ye yakın karar bulunurken, bunların hiçbiri uygulanmamıştır.” (105)
“Ya tabandan gelen değişim rüzgârını yönetecek ya da bu rüzgârın kasırgaya dönüşüp bizleri yok etmesini bekleyeceğiz.” (106)
“Ancak Filistin meselesinde yıllardır “güçlülerin hukuku” işliyor. … Aleyhine alınan onca karara rağmen, işgale, zulme, şiddete ve Kudüs’ü “Müslümansızlaştırmaya” devam ediyor. …yerleşimcilerin, hukukta yeri yoktur.” (109)
“ABD, altında kendi imzası olan, Güvenlik Konseyi’nin 1980 yılında aldığı 478 sayılı kararını, son davranışıyla yok saymıştır. Bu karara göre, hiçbir ülke Kudüs’te büyükelçilik bulunduramaz.” (111)
“Haklının güçlü olduğu bir dünya.” İşte istediğimiz budur.” (112)
“Dünya, ABD, Rusya, Çin, Fransa, İngiltere’ye mahkûm değildir.” (117)
“Örneğin BM Güvenlik Konseyi’nde, dünya nüfusunun önemli bir kısmını teşkil eden Müslümanların tek bir daimî temsilcisi bulunmamaktadır.” (119)
“…üye ülkeler iki yılda veya yılda bir değişebilir olmalı. Sürekli değişmek suretiyle, şu anda 193 üyesi bulunan BM’de tüm ülkeler Güvenlik Konseyi üyeliği hakkına sahip olmalıdır.” (119)
“Avrupa fikrî yıkıma doğru sürükleniyor. Hiçbir konuda yeterince inisayitif almıyor, alamıyor.” (123)
“IMF birçok ülkenin finans yapısı yanında siyasi yapısını da tanzim eder olmaktan çıkartılmalıdır.” (125)
“…küresel düzeyde barış, huzur, güven ortamı sağlanmadan ekonomik hedeflere ulaşılabilmesi mümkün değildir.” (125)
“İslam İşbirliği Teşkilatı’nın da artık Müslümanların sorunları için daha etkin olmaya ihtiyacı var.” (126)
“BM’nin … daha etkin, caydırıcı ve küresel adaleti tesis edecek şekilde yeniden yapılandırılması…” (129)
“Güvenlik Konseyi üyelerinin daimi ve sınırsız yetkilere sahip oldukları ve Genel Kurul’a hesap vermedikleri bir yapı sürdürülemez.” (136)
“Barışı barışta aramak lazımdır.” (139)
“BM her ülke için aynı zamanda hem cazip olmalı hem de caydırıcı.” (140)
“Güvenlik Konseyi doğrudan doğruya Soğuk Savaş’ın tarafları arasında bölüştürülmüştür.” (141)
“Savaş küresel bir sorundur.” (145)
Birleşmiş Milletler Reformuna Yönelik İlkeler Adalet Eşitlik Temsilde Adalet Şeffaflık Hesap Verebilirlik Önleyicilik (146-151)
“…ilkesel bir tavırdan yoksundur. Somutlaşmış ulusal çıkar arayışlarını göz ardı edemeyen ve kendi avantajlı olduğu yönleri öne çıkaran veya başkalarının avantajlarını kısıtlamaya çalışan teklifler hâline dönüşüyor.” (156)
“…bir reform teklifi gerçekten adalet, barış, düzen ve etkinlik istiyorsa o zaman soyut, ilkesel, samimi ve güçlü olmak zorundadır. En önemlisi de reformu bir takvime bağlamalıdır.” (157)
“Çoğu teklif öylesine karmaşık ve öylesine ikincil konularla ilgili ki, ilerleme kaydetmek imkânsız gibi. … Bu tedrici mantığa göre bir alanda başlayabilecek küçük değişiklikler ileri doğru daha geniş alanlara ve daha önemli başlıklara yansıyabilir. Ancak bu, çoğunlukla boş bir beklentiye dönüşüyor. Çünkü asıl konu başlıkları ele alınmadan hiçbir ülke önünü göremediği için ikincil başlıklarda adım atmaya cesaret edemiyor. Ve aslında bu tür ikincil başlıklar açıldıkça odak kayması yaşanıyor. Yeni tartışma alanları doğuyor. Başka gruplaşmalar kendini gösteriyor.” (167)
“BM reformu bir süreç olarak görülmemelidir.” (168)
“Kapsamlı, soyut ve ilkelere dayalı bir teklifin uygulanabilirliği stratejik bir akla dayanmasını gerektirir. Stratejik demek hedeflerini, araçlarını ve yöntemlerini iyi tarif edip bunlar arasındaki ilişkiyi başarıyla kurmak demektir.” (173)
“1945 yılında bu beş daimî üye dünya nüfusunun yüzde 60’ını meydana getiriyordu. Ancak bugün sadece yüzde 26’sını temsil ediyor.” (179)
“Beş daimî üye BM bütçesinin yüzde 42’lik bir parçasını karşılarken, yüzde 58’lik parçasını karşılayan ülkeler kendi söz haklarının olmadığı bir kuruma ödeme yapmaya devam etmektedirler.” (179)
The book was cluttered and ideas were repetitive, as well as a weak use of literary devices. However, regardless of any political opinion in the author, the book addresses a good cause that we all need to learn about.