Jump to ratings and reviews
Rate this book

Ruh Adam

Rate this book
«Ruh Adam», Türk edebiyatında pek alışılmamış çeşitte bir romandır. Müellifin tarihî romanlarını okumuş olanlar, tarihî bir roman gibi başlayan bu eserin öyle olmadığını görecek, sayfalar ilerledikçe kendilerini aşırı bir sembolizmin içinde bulacaklardır. Bir tarih çeşnisinin de yer aldığı roman, yaşamanın gayesini yalnızca askerlikte bulan bir subayın hayatıdır. Tabiatüstü olaylarla anlatılan bir hayat hikâyesinin, dikkatle bakıldığı zaman, gerçeklerin sembollerle çerçevelenmiş ifadesinden başka bir şey olmadığı görülecektir. «Ruh Adam», kendi nefsi ile mücadele eden bir insanın macerasıdır. Edebî-ruhî tahlilini yapanlar, eserin hakikaten bir roman mı, yoksa yaşanmış bir hayat mı olduğunu kestirmekte hayli tereddüde düşeceklerdir.

240 pages, Hardcover

First published January 1, 1972

68 people are currently reading
1232 people want to read

About the author

Hüseyin Nihal Atsız

41 books133 followers
Türkçülüğün öncülerinden olan Nihal Atsız, Turancı çevreler tarafından aynı zamanda güçlü bir Türkolog olarak kabul edilir. Bu çevrelere göre Türk dilini, tarihini ve edebiyatını gayet iyi bilen Atsız, özellikle Türk tarihinin Göktürk kısmında uzmanlaşmıştı. Çok sevdiği bu devreyi Bozkurtların Ölümü ve Bozkurtlar Diriliyor adlı iki eser ile romanlaştırmıştır. Deli Kurt adlı romanı Osmanlı tarihinin ilk devrelerinin romanlaştırılmış şeklidir. Ruh Adam’daki Selim Pusat'ın şahsiyetinde Atsız'ı görürüz. Ruh Adam’ın devamı olarak Yalnız Adam’ı yazacağını söylüyordu. Yine yazacağını bildirdiği bir eseri de Bozkurtlar serisinin 3. cildi idi. Yayınlanmamış eserlerinin içerisinde II. Mahmut'tan Günümüze Kadar Osmanlı Hanedanı Tarihi adlı bir eseri de vardır. Nihâl Atsız'ın şiirleri Yolların Sonu adı ile kitap halinde basılmıştır.

Ratings & Reviews

What do you think?
Rate this book

Friends & Following

Create a free account to discover what your friends think of this book!

Community Reviews

5 stars
1,179 (53%)
4 stars
628 (28%)
3 stars
255 (11%)
2 stars
94 (4%)
1 star
56 (2%)
Displaying 1 - 30 of 201 reviews
Profile Image for Oguz Akturk.
290 reviews735 followers
September 21, 2022
YouTube kanalımda Ruh Adam kitabını yorumladım:
https://youtu.be/iEphIbOlWp0

Her insan kendi ruhunu bulmak için yaşar! Peki senin ruhunun adı ne?

"Tutku istisnai bir duygudur, kıskançlık ise dünyadaki en istisnai tutkudur." Dostoyevski

Hayatımız boyunca istisnalaştırmak istediğimiz bir duyguya sahip olmak isteriz, yani tutkuya. Bu tutkuya ise kimimiz aşk adını koyar, kimimiz para kimimiz ise askeri değerler.

Tüylerim Ruh Adam'ı okurken birkaç defa diken diken oldu. Yani derimdeki minyatür kasların kasılmasıyla cilt yüzeyimde bir gerilim oluştu ve böylece tüylerim dışarı dönmeye başladı. Sanki kitabın adına paralel olarak ruhum derime baskı yapıyor gibiydi. Her bir gözeneğimden dışarı çıkıp kendi benliğini inşa etmek istiyordu. Derinlerde kalmak yerine artık keşfedilmek istiyordu! Fakat sahi, neydi, neredeydi bu ruh dediğimiz şey?

Oscar Wilde'a göre yaşlı doğan ve gittikçe gençleşen, Montaigne'e göre bir amaca bağlanmadığı sürece yolunu kaybeden, Musil'e göre zamanlar arası bir yolculuk yapan bir zaman kurdunun kendi arkasında sürekli boş bir uzamı bırakacak şekilde insana yansıtan duygu iklimini bulanık bir psikolojik sendeleme denklemi şeklinde gerçekleyen ruh kavramı, Atsız'a göre sadece askerliğin rütbe ve elbiseden ibaret olmamasıyla mı açıklanabilirdi?

O kadar basit değil.

İnsanoğlu, zamana hakim olmak ister. Çünkü zaman hakimiyeti diğer bütün hakimiyetlerden çok daha imkansızdır. Kanuni Sultan Süleyman, 46 yıl tahtta kalmıştır fakat bu süre 47 yıl olamamıştır. Napolyon bütün zamanların kralı olmak istemiştir fakat zaman kavramı karşısına Rusya'yı çıkarmıştır. Peki, zaman, insanın karşısına öncesiz ve sonrasız bir kadını çıkarırsa ne olur?

İnsan, kısıtlı bir süreye malik olarak dünyada rol sahibi olur. Böylece kendi mülkiyetinin sınırını ilk olarak bir çitle belirlemiş, birlikler kurmuş, ordular tanzim etmiş, askerlik ve savaş kavramlarını tasarlamıştır. Askeri hiyerarşi bu kronolojinin sadece bir mantığa oturtulma çabasıdır. Mesela Ruh Adam kitabındaki Selim gibi bir subayı ele alalım.

Bir subay için büyük askeri ve vatani fikirler dururken güzel bir kıza yakınlık duyup mahvolmak kabul edilebilir bir gerçeklik midir? Ama sonuçta o da insan değil midir? O da istisnai duygusunu bir aşk tutkusuyla açıklamaya çalışamaz mı? Yoksa Atsız'ın Ruh Adam romanıyla anlatmak istediği, ülkesi için büyük hedefler uğruna çabalamak varken geçici ve boş heves gibi görülen aşk duygusunda kaybolan -bir zaman makinesi misali- bir Türk gençliği midir? Daha yeni başlıyoruz.

Askerliğimi yaptığım yerden bir yüzbaşıyı örnek vereceğim. Adı Metin. Bu romandakinin adı da Selim. Ne fark eder ki? Ha Burkay, ha Metin, ha Selim! Metin Yüzbaşı, apoletinde 3 yıldız. Eşinin adını hiç öğrenemedim. Fakat kitaptaki Selim'in istisnai bir duygu temeline oturtup tutku basamağına çıkartmak istediği ve kendisine öncesiz-sonrasız bir İD olarak belirlediği kadının adı Güntülü. Ya da belki Açığma-Kün? Açan güneş? Hmm, buradan bir gerçekliğe ulaşırız...

Yüzbaşının apoletinde 3 yıldız vardır. Kitapta da Atsız'ın aşk basamağı olan İD alanına giren 3 kadın vardır. Ayşe, Leyla ve Güntülü. Nasıl yani? Bir aşk rütbesi mi? "Ama aşkın rütbesi mi olurmuş?" dediğinizi duyar gibiyim. Olur hem de bal gibi. Yok ruh gibi. Nasıl mı?

Ayşe ile başlayıp askerliğini salt bir meslek olarak değil de bir inanç olarak da kabul eden Selim'in aşka zamansız olarak inanmasıyla, bitmeyen ızdırabıyla açıklanmaya çalışılan bir aşk piramidini anlatır Ruh Adam! 89. sayfada demiştir çünkü "Askerlikte tek değişmez kanun vardır: Üstün olan kazanır." Üstün olan ise Güntülü'dür. Kendi yüzbaşı apoletindeki 3 yıldıza en iyi eşlik edebilecek olan açan bir güneş ışığıdır. Çünkü yıldızlar ışıkla anlamlanır. Ayşe teğmen, Leyla üsteğmen ise Güntülü karakteri Selim'in kendi askeri tutkusunu bulduğu hırçın bir yüzbaşı aynasıdır.

"Yıldızların yüzlerce, binlerce yıl önceki halini görüyoruz. Kimbilir, belki o yıldız çoktan yok oldu ama biz henüz bilmiyoruz…” Yok efendim, yalan! Bir yıldızın ışık yılı olarak uzaklığı neyse, onun o kadar yıl önceki halini görürüz! Selim'in asırlar öncesindeki reenkarne hali olan Burkay'a olan uzaklığındaki zaman skalası ise kadındır. Işıklar saçan öncesiz ve sonrasız bir kadın tasviri, kendi sembolizmiyle birlikte bütün zamanlara yayılıp, apoletlerin arasından sızarak ezeli bir adamın ruhuna karışmıştır. Hatta Selim düşsel sahnelerde ve kendi nefsiyle olan mücadelelerinde kendisini apoletleri çıkarılmış kıyafetiyle de görür. Aşk id'i, bir ışık olarak apoletlerdeki yıldızlarla anlamlanır. Omuzlardaki militarist vatan yükü zamanla kendini gerçeklemeye çalışan tinsel ve sonsuz bir zaman şeridine dönüşür.

Atsız, mektuplaşmalarında ne demiş bu kitap için biliyor musunuz?
“Romandaki şahısların hiçbiri muhayyel değil.”
“Bu roman, yaşanmış bir romandır. Hemen hemen bütün şahıslar gerçektir.”
Yoksa Atsız da mı kendi mazisini artık umursamaz hale gelmiş, Bedriye Atsız'ın öğrencilerinde bir istisnai tutku arayışında olacak şekilde askerliğini bile unutmuştu? Aman Bedriye Atsız Hanım'ın kulağına gitmesin!

Dünyada askerlikten başka her şeyi reddeden bir adam bile istisnai duygusunu tutkuyla adlandırmak üzere bir yola çıkabilir.

Ruh Adam, Atsız'ın da dediği gibi yazının askercesi olan mısralar içeren ve bu mısraları o yazının karşısına geçen kadınlara karşı bir esas duruşta tutma arzusu içinde yanıp tutuşturan, Tanrı, peygamber ve eski Türk boyları liderlerinin de bir mahşer sahnesinde "ego" basamağındaki sorgulamalarını gerçekleştirdiği fakat zamansız bir "süperego" kuyusuna düştüğü bir ruh terapi arayışıdır mı desek? Hadi diyelim.
Profile Image for Huseyn Ahadzade.
43 reviews13 followers
August 17, 2016
Atsızı yeni kəşf etdim və təhkiyəsinə vuruldum deyə bilərəm. Atsızda bir az Dostoyevski, bir az Sabahattin Ali, bir az Hesse gördüm. Ən sevdiyim yazarlari bir arada görmək də ayrı zövq vericidir.

Selim Pusat...
Ruh Adam...
Sərt disiplinlərə əsaslı həyat sürən birisi... Həyatındakı hər addımı qırılmaz stereotiplərə dayalı bir obraz.... Öz həyat yoldaşı ona "necəsən?" sualını belə verməyə çəkinir. Çünki cavab vermir. Öz ideologiyası uğruna xalq düşməni kimi damğalanıb, boş-boşuna həbs yatan birisi... Bu şəxs özündən 25 yaş kiçik qızı sevərsə nə olar? İdeologiya yoxsa sevgi? Hansını seçər sizcə? Əsəri oxuyub, anlayarsız artıq. Əsərin insan ruhu üzərində danılmaz təsirləri var. Oxuyub bitirdikdən sonra ruh kimi gəzirəm :) Təsir altında saxlayan bir kitabdır. Türk ədəbiyyatı sevənlərə şiddətlə tövsiyə edirəm.
Profile Image for Özgür Tekin.
156 reviews32 followers
May 29, 2016
Enfes bir romandı. Bu kitabın yazarına Sabahattin Ali'nin İçimizdeki Şeytan'ını okuduktan sonra kitapla ilgili inceleme yazılarına göz atarken rast geldim. Nihal Atsız "İçimizdeki Şeytanlar" başlığını koyduğu incelemesinde Sabahattin Ali'yi yerden yere vuruyordu. Sonradan öğrendim ki Nihal Atsız oldukça önemli bir isimmiş. Tabi en çok tartışma yaratan romanıyla başladım.

Bu romanı Sabahattin Ali'nin "İçimizdeki Şeytan"ı ile kıyaslayacak olursak; "Ruh Adam" "İçimizdeki Şeytan"ı boş bir araziye çağırıp, feci halde döver. İnsanın içindeki şeytanlar anlatılacaksa ancak böyle anlatılabilir. Mit, felsefe, psikoloji, tarih, politika, din, aşk; hepsinin kılığına giriyor şeytan.

En çok beğendiğim yanı, baş karakterin gerçeklerden şizofrenik sanrılara, oradan tekrar kendi hayatına dönme anları oldu. Tuhaf bir rüyayı okuyor gibi oluyorsunuz. Rüya-kabus-gerçek geçişlerinin karmaşıklığı okuyucuyu yormuyor, her nedense doğal geliyor, hatta sanatsal.

Dini ve tarihi karakterlerin tanık olarak sahne aldıkları mahkeme bölümü ve baş karakter Selim'e karşı acımasızlıkları bana Charles Dickens'ı çağrıştırdı.

Ayrıca bir bölümdeki Schopenhauer izlerini de biraz Hüseyin Rahmi tarzı yerleştirilmiş de olsa, görmek hoşuma gitti.
Profile Image for Méryl.
30 reviews
December 13, 2015
"Bazen bir sevgili için her şey bırakılır yüzbaşım. İnsan bir öfke ânında arkadaşını, bir buhran dakikasında kendisini öldürebildiği gibi, aşk denen hastalığın şiddetlendiği bir sırada da istikbalini, hâlini, mazisini, her şeyini feda edebilir."
Profile Image for Memduh Er.
68 reviews23 followers
June 28, 2019
Doğum gününü Nihal Atsız'la "değerlendirmek" nasıl bir manyaklıktır, halen akıl sır erdirebilmiş değilim. Yaptık işte...

İdeolojik sebeplerle, bir fikre, bir esere, hatta tek bir dizeye haksızlık etmemek için bir tane de olsa Nihal Atsız okuyayım, ezbere konuşmayayım, belki adamın edebi yanı siyasi yanı kadar çirkin değildir dedim, ama ne yalan söyleyeyim bin pişman oldum. Kitaptaki abuk sabuk fikirleri geçtim, bir tane güzel cümle bile yok desem yeridir. Beton gibi karakterler, fantastik yapılmaya çalışılırken neredeyse şizofrenize edilmiş bir kurgu, bayağı tasvirler, vs vs...

Kısacası ortada edebiyat falan yok. Son yıllarda bu kadar kötü bir kitap okumadım diyebilirim. Uzun yıllar da okuyacağımı sanmıyorum. Yazık oldu o kadar zamana!
Profile Image for cansung.
68 reviews10 followers
January 22, 2019
4.5/5

Şaşkınım desem yeri. Türk Milliyetçiliği'nden çok uzak büyümesem de ırkçılık ve fanatizmin kabul edilebilir bir yanını görememekten mütevellit aklıma gelmemiştir Atsız okumak. Mesafem o kadar büyükmüş ki kendisini bir politik imge olarak görmekten büyük bir yazar, özellikle de şair olduğu gerçeğini gözden kaçırmışım.

Yazmak istediğim çok şey var aslında ama toparlayamıyorum. Belki bir gün sakin bir kafayla oturup hem uzun uzadıya hakkında düşünmek imkanı bulur hem de üzerine bir şeyler karalayabilirim.

Sabahattin Ali'nin İçimizdeki Şeytan romanıyla çok kıyaslanmış. Sebebinin iki romanın da psikolojik temelli olmasından daha çok iki edebiyatçı arasındaki şahsi/politik gerginlik hatta düşmanlıktan kaynaklandığını düşünüyorum. İki eseri kıyaslamak pek tabii mümkünse de bence ikisinin de verdiği tat ve okuyanı daldırdığı derya birbirinden çok farklı.

Kitap içerisindeki şiirler ben şiir sevmem diyenin bile gönül telini titretir diye düşünüyorum. Nereden bildiğimi bilmediğim şu dizeler Geri Gelen Mektup şiirinden:
"Gözler ki birer parçasıdır sende İlahın,
Gözler ki senin en katı zulmün ve silahın,
Vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin;
Sen öldürüyorken de vururken de güzelsin!"

Bir de "Mutlak Seveceksin" diye bir şiiri var ki, muazzam..

Diyeceğim o ki varsa ön yargılarınız koyun bir kenara ve Ruh Adam'ı okuyun. Bunu size Hüseyin Nihal Atsız'ı değil, Sabahattin Ali'yi seven bir okur olarak canı gönülden söylüyorum.
Profile Image for Erkan.
285 reviews63 followers
April 8, 2019
Atsız bildiğiniz gibi ideoloji olarak Türkçülüğü benimseyen, savunan bir yazar. Bu ilke bana ters gelse de bundan bağımsız olarak okumaya çalıştım. Roman oldukça akıcı ve güzel bir dille yazılmış. Başkarakter aşırı derecede sivri yönleri olan, ideolojik bir karakter ve bu karakterin psikolojisi romana çok güzel yedirilmiş. Her ne kadar yazarın ve başkahramanın görüşlerine katılmasam, hayata o pencerelerden bakmasam da edebi olarak tatmin edici bir metin olduğunu söylemeliyim.
Profile Image for Ahmet.
36 reviews33 followers
May 29, 2016
Uzun zamandır okumak istediğim bir yazardı.İçinde tarih,aşk,felsefe,psikoloji,din ve daha birçok şey barındıran bir kitap.Kitap çok farklı bir üslup,kurgu ve işlenişe sahip Türkler tarafından bulunan ilk uygur masalıyla başlayıp sağlam bir kurguyla devam eden harika bir eser.Selim pusat çok etkileyici bir şekilde psikolojik tahlillerle anlatılmış gerçekten neler yaşadığını psikolojik durumunu anlayabiliyorsunuz.Hüseyin Nihal Atsız başkahramanımız Selim Pusat ile çok benzer karakterlere sahip atsızdan da parçalar bulmak mümkün.Kitap da en sevdiğim kısmı eski Türk devletlerinin liderlerinin konuşmaları çok iyiydi.Pek şiir okuyan ve okuduklarımı beğenen biri değilim ama kitapta ki yazarın şiirlerini(Mutlaka seveceksin,Geri gelen mektup) konuyla alakası olduğundan mı bilmiyorum çok beğendim.
Hakettiği değeri gördüğüne inanmadığım bir kitap bence daha fazla okunmalıydı herkesin okumasını öneririm ayrıca birkaç sözlük sitesinde şuan popüler olan Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar kitabı ile çok benzerlikleri olduğu gibi yorumlar bulunmakta en kısa zamanda tutunamayanları da okumayı düşünüyorum onu da büyük ihtimalle severim.Bozkurtlar serisini de okumayı düşünüyorum.



Profile Image for Hande Kılıçoğlu.
173 reviews75 followers
January 24, 2019
Siyasi görüşlerinden bağımsız olarak söylüyorum ki yazarın kalemini gerçekten çok beğendim ve hatta kitabı elimden bırakmadığım için bir günde okuyup bitirdim. Ordudan ihraç edilen Selim Pusat'ın, bir Uygur masalı ile paralel olan hayatını ve iç dünyasını hayal mi gerçek mi olduğunu anlayamadan tanık oluyoruz. Çok ilginç bir kurguya sahip ilginç bir kitaptı. Kesinlikle tavsiye ederim. "İnsanlar, babalarıyla analarının dağ gibi ümitleriyle dünyaya geldikten sonra denizler gibi ümitsizlikler içinde boğularak kaybolup gidiyorlardı"
Profile Image for Osman.
27 reviews29 followers
January 10, 2013
Atsız'ın en başarlı eseri olduğunu düşündüğüm kitabı. Zira romanda, şekil itibari dışında, Atsız'ın politik görüşünü dayatmaya çalışması söz konusu olmamış. Sonuç olarak Türk romancılığının en başarılı eserlerinden birini ortaya çıkardığını söyleyebilirim.
Birbirinden başarılı ruh tahlillerinin bu kadar sıkmadan, akıcı şekilde işlendiği az roman vardır. Selim Pusat'ın sanrıları, gördüğü hayaller çok başarılı olmuş. Üstelik Türk edebiyatının görebileceği en büyük duruşma tasvirini de ihtiva etmekte, tasvirden ziyade filme konu alınacabilecek şekilde sahnelenebilir.
Sanıyorum romanla ilgili en beğenmediğim şey sonu olacaktır. Tıpkı Peyami Safa'nın Yalnızız romanında olduğu gibi finale doğru mistik öğeler, doğa üstü olaylarla sonlanması biraz beğenimi kaybetmesine neden oldu. Çok üstünkörü değerlendirdim ama netice itibariyle, kesinlikle okumaya değer bir romandır.
Profile Image for Baha Güzeycan.
4 reviews2 followers
November 6, 2014
Yazarın ideolojik düşüncelerini tamamen bir kenara atılarak okunursa eğer zevkle okunabilinecek bir roman . Üzüldüğüm nokta Türk Edebiyatının en iyi psikolojik romanlarından biri olan Ruh Adam'ın yazarın ideolojik düşünceleri gibi nedenlerden ötürü okunmaması veyahut ön yargı ile yaklaşılması . Eğer tamamen bu ön yargılardan sıyrılıp okunursa çok zevk alınacak psikolojik tahliller , şiirler ve kurgu mevcuttur bu romanda . Kuşkusuz Oğuz Atay ile birlikte en iyi psikolojik romanlardan birini yazmış Nihal Atsız .

Ayrıca yazarın ideolojik düşünceleri size ne kadar uymadıysa da ( yazarın ırkçı olduğu su götürmez bir gerçektir ) ; yazar kesinlikle bu romanında size bu düşünceyi dayatmıyor , sizi asimile etmiyor ! Okumayanın çok şey kaçıracağını düşünüyorum .
Profile Image for Busepi.
7 reviews
July 18, 2025
Bazılarınızın “diğer kitapları kötüydü de bu iyi ya” minvalinde savunduğunuzu görüyorum ve açıkçası bunu sırf birileri sizi taraflı olmakla suçlamasın diye yaptığınızı düşünüyorum. Hayatınızda okuduğunuz ilk kitap değilse esasında edebi açıdan feci kötü olduğunun farkındasınızdır, en yüksek seviyede liseli oğlan fantazisi tamamen çünkü. Düşük puanlayan kimse de uzunca yazmadığından ben yazıvereyim dedim. Başlığımız da şey olacak:

Türk Edebiyatının En Uzun İç Çekişi

“Kimlik arayışı” savunması ile başlayalım, evet bu kitapta gerçekten de bir kimlik arayışı görüyoruz ama o arayış çoğu zaman sahte bir kimlik yaratma teşebbüsüne dönüşüyor. Kendi mitini yazmak isteyen bir adamın içsel fantezisini okuyoruz. Pusat hem kahraman, hem kurban, hem de haklı çıkan anti-kahraman. Eh bu şekilde de her halde düzgün bir metin çıkartılabilirdi ancak can alıcı mesele şu ki bu “arayış” hiçbir zaman derinleşmiyor. Bir karakterin geçmişiyle, hatalarıyla, dönüşümüyle yüzleşmesini değil, kendi varlığını mitolojik bir zemine oturtma çabasını izliyoruz. Bu yüzden metin varoluşsal değil, egosal.

Bir başka alt başlığımız da uzun zamandır bu kadar kötü işlendiğini görmemiş olduğum aşk hususu. Yani aşk, tarih boyunca o kadar fazla işlenmiştir ki çoğu zaman yapıtlarda bayağı kalır buna alışığız zaten ama burada garip bir durum var.
SPOILER
Romanın sonundaki mahkeme bölümümde Pusat’ın hisleri yüceltilmiyor, “hak edilmeyen bir sevgi” olarak lanse ediliyor. Yazar hem Pusat’ın ağzından fikirlerini anlatıyor hem de onu mahkum ederek bu fikirleri geçersizleştiriyor gibi yapıyor. Bu normalde tek başına tutarsız bir şey değildir, aynı tekniğin en iyi örneğini Nabakov'un Lolita'sında görüyoruz aslında. Atsız neden bunu yapmakta başarısız oluyor peki bunu sormak lazım. Aradaki en net fark yazarın karakterin ahlaki çöküşünü okura sezdirebiliyor oluşu. Ruh Adam’da bu mesafe kurulamaz, çünkü Atsız roman boyunca Pusat’ın fikirlerini, yer yer “abartıyorsun” lafları ile karşı karşıya getirse de çoğunlukla idealin abartısı şeklinde lanse etmekte. Bu yüzden mahkeme sahnesi gerçek bir yüzleşme değil, okuru ikna etme numarası gibi duruyor. Roman biraz daha konuşulur olsun diye de cebraili getirmeyi unutmamış. Marketing açısından baya iyi bi karar olduğunu kabul etmem gerek, özellikle de dönemin ülkücüleri ile arasına mesafe koymak açısından iş görmüş. Ruh Adam’da anlatıcı, yazarın ideolojik ve duygusal uzantısı haline geldiği için roman sonunda yapılan “eleştiri” inandırıcılık yaratmıyor, en fazla geçmişteki bir hata ile yüzleşmenin öz eleştirisi gibi görünüyor. Bu yüzden benzer teknikler uygulanıyor gibi görünse de, Nabokov bunu bilinçli bir edebi stratejiyle yaparken Atsız karakterini kendinden ayıramadığı, ona bir can veremediği için başarısız oluyor. Kendi içinde çelişen, tutarsız bir pozisyon. Bu açıdan bakıldığında roman, ne karakterini savunabiliyor ne de eleştirebiliyor. Haliyle ortada ne bir etik hesaplaşma var ne de edebi bir gerilim.

Şiirsel giriş? Ortaokul kafiye seviyesinde. Ama hemen ardından Divan edebiyatı örnekleri vererek kendi şiirlerini o seviyeye yaklaştırmaya çalışıyor, ki bu da ayrı bir yanılsama. Yani bilemiyorum çok anlamlı Türkçe rap sözleri havasında şiirlerle o amaçlanan perili anlatıma ulaşmak pek mümkün değil sanki. Kendisinden daha sonra Atsız'ın yaratmayı başaramadığı bu ambiyansın başarılı bir örneğini Orhan Pamuk'un Yeni Hayat romanında görüyoruz.

Metin zor mu? Hem evet hem hayır. Aslında oldukça düz. Ama zorluk sanrısı yaratmak için kafa karıştırıcı geçişlerle, rüya-gerçek kırılmalarıyla “anlam katmanlı” görünmeye çalışıyor. Halbuki edebiyatta bu tür geçişlerin iyi örnekleri çok daha önce yazılmıştı. Yeraltından Notlar veya Dava gibi metinlerde bu geçişler anlatımın bir parçasıdır, hissettirir. Ruh Adam’daysa sadece kafa karıştırıyor. Bu bulanıklık bilinçli bir teknik gibi değil daha çok anlatı beceriksizliğinin sonucu gibi duruyor. Anlatı kendi içinde dağınık olduğu için derin değil, sadece puslu. Bilinçli mi? Sanmıyorum. Esasında bilinçli bir şekilde böylesi bi kırılma çok da fayda sağlamaz yazara, ha bir tek sebepten bilinçli olabilir tabii, beceriksizliği kargaşanın arkasına gizlemek maksadıyla. Açıkçası kısa sürede halletmem gereken bir sanat projem varsa bazen aynı tekniği kullanırım, çoğu zaman da iş görür. İş görmediği nadir zamanlar ise birilerinin açık açık “anlamadım ne anlatmak istiyorsun?” dediği zamanlardır, verecek cevabım yoktur çünkü.


Dil yavan. Özgün olmaya çalışılmış, Eh en azından denenmiş diyip hoş görebiliriz bunu. Ama bu denemeyi takip eden“Bir gün hiç ummadığı bir kağıtla karşılaşması Pusat için adeta bir sürpriz oldu.” cümlesi gibi biçimsiz ve anlamsız cümleler art arda durmaksızın gelince insan bi “Göndermeden önce okumamış mı ya?” diye soruyor kendine.

Semboller? Boş. Rüyalar? Sebepsiz. Varoluşsal dedik mi? E değil. Selim Pusat karakteri Türk edebiyatında gördüğümüz en yüzeysel karakterlerden biri olabilir. Sembolleri şimdilik bir kenara itip bunların kurulduğu temel karaktere ve olay örgüsüne gelmek istiyorum. Buraya değinmek isteme sebebim, kitapta sembolik dilin çam ağacı süsü gibi kullanıldığına dikkatinizi çekmek. Tamamen, yerden göğe kadar, bomboş bir olay örgüsü ve sığ karakterleri süsleye püsleye önemli bir şey diyormuş gibi görünme çabası. İyi bir edebi sembol, metnin içinde organik olarak büyür; karakterle, atmosferle, anlatıyla birlikte çalışır. Kendi başına afilli durmak için değil, anlamı derinleştirmek için vardır. Kafka’da bir kapı sadece kapı değildir çünkü o kapının önünde durmak, karakterin iç dünyasıyla bütünleşmiş bir bekleyiştir. Dostoyevski’de bodrum kat, karakterin ruhsal çöküşüdür. Ama Ruh Adam’da semboller sadece vardır. Ne bağlamla ilişkilidirler, ne karakterin dönüşümünü taşırlar. Sadece estetik izlenimi vermek için metne yapıştırılmışlardır. Bu da sembolizmi değil, kurgusal makyajı doğurur.

Pusat vatan haini denerek ordudan atılmış, obsesif bir asker. Ne evde bir iş yapıyor, ne karısına karşı sorumluluk gösteriyor. Kitabın yarısına kadar işsiz güçsüz, hayalet gibi dolanıyor. Arada bir oğlunun başını okşuyor, o kadar. Tam anlamıyla bir Türk erkeği fantezisi. Hayatı sorumluluk almadan yaşayıp yine de her şeyin merkezinde olmak isteyen bir figür. Biri ağzını açsa cevap olarak“bana hain diyip ordudan attılar” diyor. E anladık yeter? Devlet eleştirisi bununla sınırlı, devletin başına asker yerine pozcu birilerini koymuşlar o yüzden böyle şeyler oluyormuş falan filan. Kendisi de tam bir pozcu ama oraya değinmiyoruz. Neyse sonra karısını, karısının iki öğrencisi ile falan aldatıyor işte semboller de bu olayı çerçeveleyecek şekilde geliyor. İşte Ayşe ve Muhammed'in eşi olan Ayşe üzerinden karikateistten 4-5 gömlek aşağıda bir “Genç yaşta kıza aşık olmak günahsa Muhammed neden evlendi” eleştirisi, aşk ile kafasını karıştırıp hata ettiğine dair bir eleştiri, Prenses üzerinden bir baştan çıkarıcılık (açıkçası burada güçlü bir unvan eleştirisi yapılabilirdi, yazık etmiş, azıcık değiniyor bu konuya) gibi gibi kendisinden önce yüzlerce kaliteli yazarın çok daha iyi şekillerde gözler önüne sermiş olduğu bir ton farklı başlığın papağanımsı tekrarı. Bunları, birbirlerine bağlayabilmeyi başarabilmiş olsaydı kendisine büyük yazar derdim bu arada, yapamadığı için diyemiyoruz maalesef.

Ve Ayşe… Kitapta sabahları tatil gününde kocasına kahvaltı hazırlayan ideal kadın sembolü. Ama bu sembol de boş. Ayşe hem hizmet ediyor, hem susuyor, hem aldatılıyor, hem de eşi suçlu değilmiş gibi davranıyor. Mahkeme sonunda Pusat’ı suçlu bulduğuna göre; Ayşe = ideal kadın, küçük öğrenci = şeytan, Prenses = geçiş nesnesi mi? Yoksa tam tersi mi? Yani Pusat haklı mıydı? Bu bulanıklık ironik anlatıdan değil, yazarın da ne demek istediğini bilememesinden kaynaklanıyor. Kitap boyunca zaten yersiz yersiz kadın eleştirileri getirip duruyordu, yok makyajla boyanan hilkat garibeleri mi dersin yok prensesin değeri kral doğurmasındandır mı olsun dede sus ya. Allah’ın karşısına çıkınca da kadınlar şeytandan olsa niye yarattın onları hesabı falan kesiyor, Allah da sana ne diyor o kısım çok komikti gerçekten. Kitabın en sevdiğim kısmı olabilir. Devamında da beni sen yarattın sen savun diyordu, Allah da yok diyodu ölecektim gülmekten.

Tarihi çarpıtmalar da mevcut onlara hiç girmeyelim. Tarihsel bilgi veriyormuş gibi yaparken aslında kafasına göre eğip büküyor. Ha ama kitapta da tarihçilerin sürekli bunu yapıyor olduğundan yakınmayı da ihmal etmiyor. Eh bunun bilinçli bi ironi olduğunu iddia edebilirsiniz, belki de öyledir de. Şaka ise komik, değilse daha komil diyelim. Bu millet, hiçbir şey olamadıysa bile hep komik olmuştur zaten. Yiğidin hakkını yemeyelim.

Komedi kısmındaki başarılı açıları sıraladıktan sonra neticeye gelecek olursak Ruh Adam, edebi zayıflığını karmaşıklık kisvesiyle örten, etik açıdan sorunlu, kendi karakterine hayran ama okuruna uzak bir roman. Anlatmak için değil, beğenilmek için yazılmış bir metin ve bu yüzden de etkisiz. Bir karakter sığ ise sığdır, ne kadar süslerseniz süsleyin derinleşmeyecektir. Kısaca neden özellikle bu kitabın İçimizdeki Şeytan ile kıyaslanıyor olduğuna değinelim bir de. Yüzeyde benzer gibi duran temaları var: içsel çatışma, toplumla uyumsuzluk ve kadın üzerinden ilerleyen kırılmalar. Ancak bu benzerlik tamamen yanıltıcı. İçimizdeki Şeytan’da karakter zaaflarıyla yüzleşirken, yazar da onun bu zaaflarını okura açar ve anlatı gerçek bir iç hesaplaşma sunar. Ruh Adam’da ise Pusat, hatalarını sorgulayan değil, mistikleştirilmiş bir “seçilmiş kişi” olarak sunulur. Dolayısıyla biri insan doğasını sorgularken, diğeri yazarın ideolojik fantezisine dönüşür. Biri gerçekten yüzleşme, diğeri ise yüzleşmeyi hedefleyen bir kaçıştır. Kaçış temasını da çok seven birisi olarak, hayal kırıcı düzeyde kötü bir örneği olduğunun da üzülerek altını çizerim
Profile Image for Gökhan .
419 reviews9 followers
November 14, 2025
Hadi çocukça demeyeyim de olgunlaşmamış bir zihnin elinden çıkma ve doğrusunu söylemek gerekirse şaka gibi bir metin. Komik derecede ateşli bir tarz, edebiyat yapıyor olma gayretini gözlere sokmak istercesine benzetmeler. Kadını hakir gören, şeytanlaştıran görüşler. Askercilik, "kralcılık" övgüleri... Ve tüm bunları doğaüstü bir anlatıda birleştirmek... Bu yüksek puanı alışına akıl sır erdiremedim.
Profile Image for Murat Gonul.
223 reviews
July 1, 2021
Beklenmedik güzellikte ve benzeri olmayan bir tarzda bir romandı. Doğaüstü öğeler, psikolojik ve tarihi tadı muhteşemdi. Herkese tavsiye ederim.
Profile Image for Yekpeykan.
15 reviews15 followers
January 9, 2016
Çok iyi değil ama kitabı beğendim diyebilirim . Kitabın içinde mistik bir hava var.Esrarengiz karakterlerle dolup taşmış. Yazarın kendi şiirleriyle süslediği yerler çok iyi olmuş.Hani şu geri dönen mektup şiiri gerçekten çok hoşuma gitti.Başlangıcı ve sonu bağlamış ama nasıl bağladığı tartışılır.Nihayetinde okumaktan zevk aldım . Yazarın sahip olduğu aşırıcı düşünceleri hiçe sayarsak güzel bir eser olmuş. Bu arada Geri Dönen Mektubu paylaşmak istedim.

Rûhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden;
Bilmem, bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?

Pervâne olan, kendini gizler mi alevden?
Sen istedin, ondan bu gönül zorla tutuştu..

Gün, senden ışık alsa da bir renge bürünse;
Ay, secde edip çehrene, yerlerde sürünse;

Her şey silinip kayboluyorken nazarımdan,
Yalnız o yeşil gözlerinin nûru görünse...

Ey sen ki, kul ettin beni onmaz yakışınla,
Ey sen ki, gönüller tutuşur her bakışınla!

Hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince
Çehren bana uğrunda ölüm hazzı verince

Gönlümdeki azgın devi rüzgarlara attım;
Gözlerle günah işlemenin zevkini tattım.

Gözler ki, birer parçasıdır senden ilâh'ın,
Gözler ki, senin en katı zulmün ve silâhın,

Vur şanlı silahınla, gönül mülkü düzelsin;
Sen öldürüyorken de, vururken de güzelsin!

Bir başka füsun fışkırıyor sanki yüzünden,
Bir yüz ki,yapılmış dişi kaplanla hüzünden...

Hasret sana, ey yirmi yılın tâze bahârı,
Vaslınla da dinmez yine bu bağrımdaki ağrı.

Dinmez! Gönülün, tapmanın, aşkın sesidir bu!
Dinmez! Ebedi özleyişin bestesidir bu!

Hasret çekerek uğruna ölmek kolaydı,
Görmek seni ukbâdan eğer mümkün olaydı..

Dünyâyı boğup mahşere döndürse denizler,
Tek bendeki volkanları söndürse denizler!

Hâlâ yaşıyor gizlenerek ruhûma "Kâbil",
İmkânı bulunsaydı, bütün ömre mukâbil

Sırretmeye elden seni, bir perde olurdum.
Toprak gibi her çiğnediğin yerde olurdum.

Mehtaplı yüzün, Tanrı'yı kıskandırıyordur,
En hisli şiirden de örülmez bu güzellik.

Yaklaşması güç, senden uzaklaşması zordur;
Kalbin işidir, gözle görülmez bu güzellik...




Profile Image for G. İlke.
1,282 reviews
March 24, 2020
Önyargısız okudum ve sevmedim. Yorumum biraz uzun olacak ama belli bir kesimin yere göğe sığdıramadığı bir yazar olduğu için, neden sevmediğime dair detaylı bilgi vermek istedim. Saltanattan yana olan bir subay, Cumhuriyet rejimini korumaya yemin ettiği halde, kralcı olduğunu söylediği için hapse atılıyor ve yazar bu cezayı şerefsizlik olarak görüyor. Ben buna katılmıyorum. Kralcılık ve cumhuriyet uyuşmuyorsa aklında, askerlikten ayrılmalıydı hikayenin kahramanı Selim Pusat. Zira krallık taraftarı olan bir askerin, ileride daha çok güç edindiğinde krallığı geri getirmek için gizli cemiyet kurması her zaman olası bir risktir. Askeri makamlarca bu riskin alınmaması oldukça makul bence. Her zaman için görüşünü, devletin bekasını tehdit etmeyeceği bir meslek grubunda savunmaya devam edebilir. Bilmiyorum, yazar belki de Pusat'ın yalan söylemeyecek kadar dürüst ve açık yüreklilikle görüşünü savunmasını takdir edeceğimizi düşünmüştür. Ama ben Cumhuriyet rejimini koruyacağına dair yemin etmiş olduğu halde içten içe saltanatı savunmasını sinsilik olarak görüyorum. Üstelik evli olduğu halde başka kızlara aşık olması ve buna engel olmaya çalışmaması, kendini haklı çıkarmaya çabalaması falan beni iyice irite etti. Haliyle yazara karşı negatif hislerle doldum. Hele Göktürk tegini Kürşad'a "yeryüzünden savaş kalktığı için insanların böyle uygunsuz davranmaya başladığını" söyleterek alenen savaş taraftarı olduğunu belirtmesine diyecek söz bulamıyorum. Öte yandan Doktor Cezmi'nin aşkla ilgili düşüncelerine katılıyorum, yazarla görüş birliği ettiğim tek konu bu oldu. Hülasa, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak istemediğim için okudum ama benlik değilmiş, onu anladım. =)
Profile Image for Fact100.
483 reviews39 followers
May 1, 2019
"'... Seni severim, bilirsin. Kocanı da çok takdir ederim. Fakat ne yaparsın ki biraz da zamana uymak lâzım. İnsan her hakikati dosdoğru söyleyemez ki... Bu kadar alınganlık etmeyecekti. Yazık değil mi? Bütün istikbali mahvoldu.'

Bunlar herkesin söylediği sözlerdi. Bunları dinlemekten artık usanç gelmişti. Hakikaten şu insanlar pek müz'iç mâhluklardı. Kendi akıllarının üstünlüğüne inanarak başkasına öğüt vermekten vazgeçmiyorlar, fakat kendi gülünçlüklerini, zavallılıklarını da bir türlü idrak edemiyorlardı." (s.27)

4,5/5
Profile Image for Marla'dan Alıntılar.
363 reviews50 followers
Read
October 29, 2020
İnstagram’da bir anket yapmıştım. Sabahattin Ali’den Markopaşa Yazıları’nı mı okuyayım yoksa Hüseyin Nihal Atsız’dan Ruh Adam’ı mı okuyayım diye. Ruh Adam oyların büyük çoğunluğunu almıştı. Bu sonuca şaşırmıştım çünkü gördüğüm kadarıyla sanal dünyada Sabahattin Ali çok okunan ve sevilen bir isim. Sevgili Austenzede, Ruh Adam’ın çok iyi bir kitap olduğunu, bu yüzden insanların ona oy verdiğini yazmıştı bana. Dediği kadar varmış. Ruh Adam ilk sayfasından itibaren beni yakalayan, diline, anlatımına hayran olduğum bir kitap oldu.

Hüseyin Nihal Atsız’dan daha önce sadece bir şiir kitabı okumuştum. Onu saymazsam yazarla ilk tanışmam Ruh Adam kitabıyla oldu. üslubunu o kadar sevdim ki diğer kitaplarını da mutlaka okuyacağım. Yazarın siyasi görüşleri birçok kişiye itici gelebilir. Ama en azından romanlarına şans vermeniz gerektiğini düşünüyorum.

https://suleuzundere.blogspot.com/202...
Profile Image for Gk-Turk.
12 reviews4 followers
October 7, 2015
-Izdırap çekiyorum, sen de beni seviyor musun?
-Sus, sus, ben de ızdırap çekiyorum...

Okunmalı, okunmalı ve tekrar okunmalı...
Kendi adıma kimi zaman içinde kaybolup gittiğim kimi zaman da kendimi bulduğum eşsiz eser...
Profile Image for Doğan.
204 reviews13 followers
March 14, 2023
Çok enteresan bir kitaptı. Selim Pusat'ın yaşadıkları, kafasından geçenler o kadar güzel anlatılmış ki sanki Pusat'ın yanı başındaydım. Türk edebiyatının mihenk taşlarından biridir bu kitap. Oku...
Profile Image for Nurcan ATİLA.
62 reviews6 followers
April 4, 2019
"Gönlüm dolu ahu zar kaldı."
"Gönlü kırıla kırıla toz haline gelmiş, kırılacak tarafı kalmamıştı."
"Onlar ne feci mahluklardır ki hürriyet ve adalet çığırtkanlığı ile sürüleri peşlerine taktıkları halde iş başına geldikten sonra istibdadın koyusunu ve zulmün en hasını yaptılar."
"Hadiselerin en deruni saikleri hiç bir zaman anlaşılmayacaktır."
"İnsanlar, babalarıyla analarının dağ gibi ümitleriyle dünyaya geldikten sonra denizler gibi ümitsizlikler içinde boğularak kaybolup gidiyorlardı."
Profile Image for Selin.
24 reviews
May 7, 2022
Selim Pusat’ın buhranını derinden hissettiren, yaşadığı olayları hayal mi görüyor gerçekten mi yaşıyor arasında sık sık git gel yaşattıran bir eser. Pusat’ın askerlikle ilgili koyu görüşlerinin aşk işin içine girince nasıl da arka plana atıldığını anlatıyor. Aralarda kadınlarla ilgili olan birkaç cümlesi hoşuma gitmedi. Mesela, evlenmemiş okul müdürü ile ilgili yazılan genç kızları kıskanması cümlesi. Bir de Ayşe’nin olan her şeye rağmen gösterdiği sabrı ve kocasına olan davranışları çok gerçekçi gelmedi. Ayşe sanki Pusat’ın eşi değil de annesi gibiydi. Bu cümleyi yazmışken annesi ile ilgili de şu görüşümü belirteyim: son sayfalarda bahsedilen ve Pusat için sadece annesinin merhamet dilemesi bence hayatta da gerçek olan bir durum. En çok ve gerçek sevgi insanın annesinden geliyor. Aralara serpiştirilen enfes şiirler romana güzellik katmış. Aşk için söylenen şu cümle de yazmaya değer: aşk şehvetin estetik halidir. Son sahnelerde Türk hükümdarların tek tek tanıtılıp sahneye çıkmaları da küçük bir tarih anımsatması oldu benim için. İçine alan ve saran bir romandı, tavsiye ederim.
Profile Image for Mustafa Şahin.
454 reviews106 followers
January 23, 2020
Şahane bir eser. Özellikle Pusat’ın mahkemeye çıktığı kısımlar gerçekten çok etkileyici. Kurgunun, tarihi karakterlerin ve psikolojik tahlillerin derinliği fevkalade. Bir edebi eser olarak okumaktan en zevk aldığım kitaplardan birisi oldu diyebilirim.
Profile Image for hazalersonmez.
16 reviews
July 31, 2017
"Bana insanlarsan mı bahsediyorsun? İnsanlar mazide ve tarihin yaprakları arasında kaldılar. Bu gördüklerin birer karikatürden başka bir şey değildir."
Profile Image for Fulya.
545 reviews197 followers
July 8, 2020
Tamamen önyargıdan bağımsız ve kitabın edebi yönüne değinen bir yorum yazmak istiyorum. Atsız'ı daha önce hiç okumamıştım ancak ideolojik fikirlerinden ve aşırılıklarından haberdarım. Ancak onu yargılayabilecek kadar değil. Ben tamamen yarattığı kurgu eser üzerinden konuşmak istiyorum.

"Ruh Adam" edebiyatımızda eşi benzeri olmayan bir roman. 50 sene önce yazılmış bugünkü gözle değerlendirdiğimizde ise büyülü gerçeklik akımına dahil edebileceğimiz güzel bir hikaye. Açıkçası kitaba ilk 40 sayfa ısınamadım ama kendimi zorladım çünkü önyargılarım sebebiyle kitabı bırakmak istemedim. Şu an devam ettiğim için memnunum. Kitap eski bir Uygur efsanesiyle açılıyor ve aslında onunla kapanıyor. Kitap boyunca Selim'in (Ne kadar da Selim Işık'a benziyor, belki arkaik bir Selim Işık'tır Selim Pusat) ordudan aşırılığı sebebiyle atılması ve dahası hapis yatmasının yarattığı buhranlarla boğuşmasını izliyoruz. Selim, "kıralcı" olduğu için suçlu bulunmuştur. Onun iddiasına göre cumhuriyet iyi askerler yaratamamıştır. Hapisten çıkıp gerçek hayata döndüğünde amaçsızca karısı Ayşe ve oğlu Tosun'la yaşamına devam etmektedir. Kendisiyle birlikte suçlanıp hapse atılan arkadaşı Şeref "Tiyatro bitti. Beklemeye lüzum görmüyorum!"diyerek intihar edince buhranları hezeyanlara dönüşür ve biz kendimizi Selim'in kafasının bir içinde bir dışında buluveririz sürekli. Bu noktadan sonra anlattığı her şeyden şüphe duymamız gerekmektedir.
Karısı Ayşe işe iade edilince eski öğrencileriyle kaynaşır. Bunların arasından Güntülü (allah aşkına sormayın, kitapta bunun gibi tuhaf isim çok) öne çıkar. İnsanlardan nefret eden Selim (ki kendisi "Herkes denen şey bir hayvan sürüsüdür" diye düşünmektedir) gelgit bu kıza aşık oluverir. Bu esnada kendisine Prenses diyen bir tarih öğretmeni Leyla'ya da ilgi duyar. Başı döner, kendinden şüphe eder. Kafasını bulandıran şeytani bir varlık da peyda olur: Kimi zaman kendisine Yek ( eski Türkçede şeytan demekmiş), kimi zaman da Key (eski Türkçede ışık demekmiş) der bu adam. Selim'i yoldan çıkarır, bir Leyla'ya bir Güntülü'ye iter. Kitabın sonlarına doğru muazzam bir mahkeme sahnesi çıkar ortaya: "Sonsuz alanda sessizliğin kalbi çarpıyordu" diye anlatır Atsız o sahneyi. Kimler kimler yargılamaz ki Selim'i, ne Mete Hanlar, ne Mikailler, ne Timurlar eksiktir o mahkemede. Selim kendiyle mücadele eder ve kaybeder.

Kitap insan ruhuna muazzam bir pencere açmış. Türk Edebiyatı okuyucuları Ruh Adam'ı mutlaka okumalı. Mutlaka sevmeli mi, tartışabiliriz, ama okumalı diyorum. Kitapta eleştirecğim şey ise o kadar Turancılık yapan adamın çizdiği kadın portreleri, ya ezik, kocasını üzmekten çekinen, ya yırtıcı ya yoldan çıkarıcı kadınlar çizmiş Atsız. Eh be adam, bizim bildiğimiz Türk kültüründe milyon tane cesur kadın hükümdar vardı yani. Bir tanesini bile örnek alamadın mı. Yazarın tonuna misojen demek abartılı olmakla birlikte, belki de Selim'in mutlak felakete sürüklenmesi gerekiyordu ve kötü partnerler de bunun için şarttı diyorum.

Atsız, Selim karakteri içerisinde acaba kendi aşırılıklarının eleştirisini mi yapıyordu diye düşünmeden edemedim. Önünde sonunda, "Selim de her insan gibi kendini biraz eksik, biraz da yanlış tanıyordu" çünkü...
Profile Image for Ömer Faruk.
165 reviews26 followers
August 19, 2019
Eserin başındaki Uygur masalı ile Selim Pusat'ın hikayesi arasındaki benzerlik nettir. Burkay her gün bir ağacın altında gördüğü bir kıza aşık olur ona ulaşmak için karısını kurban eder bu işlediği günahın bedeli olarak ruhu ızdıraplarla yanar. Selim Pusat ise Güntülü ve Leyla ile yoğun duygular yaşar, bunları yaşarken Ayşe'yi hiçe sayar, bunlar yaşanmadan önceki karakteri olan disiplini, askerliği bir kenara bırakır ve bu sebepten ruhu acılarla kavrulur.


Büyük muhakemede Kür Şad'ın söylediği gibi. Selim Pusat suçludur. Ancak Selim Pusat gibi karakteri asker olan birinin bile askerliğin ilkelerine aykırı hareket etmesinin sebebi günümüzde askerliğin bitmesidir. Bunu genele vurursak, günümüzde ciddi, ilkeli herhangi bir duruş kalmamıştır. Herkes acı çekmeye mahkumdur. Gayriciddi bir yaşantı, garip etkinliklerden keyif alma, kurallara mugayyir hareket günümüzün hastalıkları bunlardır. Selim Pusat gibi en sağlam adamları bile içine alan bozuk bir sistemin içerisindeyiz.

Eserin içerisinde birtakım eleştiriler de mevcuttur. Selim Pusatın kralcı olduğu suçlamasıyla rütbelerinin sökülmesi ve bu isnadın hukuksuz olması esasında bir sistem eleştirisidir. Zaten en güzel cevabı da kendisine cumhuriyete yemin ettiği için hain diyenlere; "Siz de Osmanlı'ya yemin etmiştiniz!" diyerek Selim Pusat vermiştir. Büyük muhakeme de Atsız kendi din tenkidini işleme fırsatı bulmuştur. Semai olmayan dinleri yavaş olan tabiatın yürüyüşüne hız verecek olan yegane mefhum savaşı reddettiği için eleştirmiş, müslümanlığa ise içki yasağı ve kader anlayışından yüklenmiştir. Son olarak aklımızda kalan eleştiri ise hukuk alanınadır. Selim Pusat hukukun kesinlikle bir bilim dalı olmadığını savunur. Aynı kurallarla bir hakim idam verebilirken başka bir hakim beraat verebiliyor ise burda bilim yoktur. Bilim eşit şartlar altında eşit sonuçlar doğuran bir disiplindir.

Hiçbir kaynak araştırması yapmadan eseri okuduktan sonra aklımızda şekillenen ilk değerlendirme, bu kitabın Atsız'ın kendi buhranlarını anlattığıdır. Dünya algısı olarak Selim Pusat'ın algısı zaten Atsız'ın karakteriyle onda dokuz benzerlik gösterir. Selim Pusat'ın askerliği Atsız'ın fikir askerliği ile paraleldir. Sanıyorum ki Selim Pusat'ın dayanaksız biçimde iki yıl hapsedilmesi ve gazetelerde iftiraya uğraması, Atsız'ın 3 Mayıs'da çektiklerinin birer izdüşümüdür.

Sonuç olarak Ruh Adam yoğun bir psikolojik romandır. Romandaki olağanüstü ögeler bizce başarısızlık değil üslupdur. Bizce romanda bulunabilecek başarısızlık Güntülü'ye ne olduğu, Güntülü'nün Selim Pusat'ı neden reddettiği ve Güntülü'nün Mersindeki babasının meçhulluğüdür.
Profile Image for Sezgi.
431 reviews69 followers
October 5, 2015
Okuduğum en güzel kitaplardan biriydi. Atsız'ın her ''şeye'' eksiksiz değinmesi harikaydı.

Tam bir karma olan kitap, düz okuyucuyu sarmayabilir, ama anlayabilenler için muazzam bir eser. Gerçekten, verilmek istenenin ötesinde, günlerce düşündürebilen, inanılmaz insan halleri tasvirleri, ve konu bağlayışları vardı. Ve tabii ki efsane şiirler..

Selim Pusat olayı çözene kadar sinir olduğum bir karakterdi. Gittikçe derinleşti, güzelleşti. Ama bu hikayede en çok Ayşe'ye üzüldüm. Güntülü'ye kızdım, Leyla'ya hayran kaldım.

Atsız'ın kendisi zaten şahane, eserine laf etmek ne haddimize :)
Profile Image for Mustafa.
94 reviews
April 22, 2023
Ben böyle güzel bir psikolojik roman okumadım. Okurken ruh halim sürekli değişti, ana karakter Selim Pusat'ın buhranlarını ben de yaşadım adeta! Sembollerle yüklü bu roman bir çırpıda bitti ama tesiri üzerimden geçer mi bilmiyorum. Herkesin önyargı göstermeden okuması gerekli bu eseri. İnsanın kendine bile sormaya çekindiği soruları ele alan, içerisinde Büyük Mahkeme gibi etkileyici bir sahneye sahip olan bu şaheseri her genç en az bir kez okumalı.
Displaying 1 - 30 of 201 reviews

Can't find what you're looking for?

Get help and learn more about the design.