Bu seçki erkeklere, erkeklik dünyasına ilişkin yalnızlıkları konu edinen, “erkek yalnızlığının” evrensel ölçekte paylaşılabilir yanlarına değinen öykülerden derlendi. Kendisine öğretilmiş erkekliğin içinde tutuklu kalmış, bir türlü bunun dışına çıkamayan erkeklerin farkındalık bilinci taşımayan yalnızlığı en yaygın yalnızlık çeşitlerindendir. Bu nedenle seçkide erkeklerin içine kıstırıldıkları koşullara izdüşümler içeren öyküler bulunmasına özen gösterdim.
Erkekler Yalnızlıklar’da farklı kuşaklardan yazarların farklı sosyal kesimlerden ve sınıflardan erkeklerin kendilerine özgü dünyalarına ışık düşüren öykülerini okuyacak, bunlar arasında yatay ya da dikey koşutluklar kurabileceğiniz yalnızlık durumları bulacaksınız.
— Murathan Mungan
Kitaptaki hikâyeciler: Kadri Öztopçu, Melisa Kesmez, Sibel K. Türker, Mehmet Günsür, Tarık Buğra, Ayşegül Çelik, Pınar Kür, Başar Başarır, Ayfer Tunç, Behçet Çelik, Türker Armaner, Neslihan Önderoğlu, Murat Gülsoy, Türker Ayyıldız, Polat Özlüoğlu, Murat Özyaşar, Vüs’at O. Bener, Memduh Şevket Esendal, Ahmet Büke, Oktay Akbal, Selim İleri, Mehmet Bilâl Dede, Ömür İklim Demir, Cemil Kavukçu, Necati Cumalı, Ayşegül Devecioğlu, Uğur Nazlıcan, Ahmet Güntan, Doğu Yücel ve Onur Çalı.
21 Nisan 1955 tarihinde İstanbul'da dünyaya geldi. Mardinli bir ailenin çocuğudur. Babası avukat İsmail Mungan, annesi Habibe Mungan'dır. İlk, orta ve lise yılları Mardin'de geçti; Mardin Lisesi'nden mezun oldu. Mardin eserlerinde sıkça kullandığı mekanlardan birisi oldu. Bu çevrenin taşıdığı farklı kültürel yapıyı, insan olgusunu eserlerine başarılı bir şekilde yansıttı. Yazar, 1972'de Ankara'ya yerleşti. Lisans ve yüksek lisansını Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü’nde tamamladıktan sonra başladığı doktora çalışmasını yarım bıraktı, Ankara Devlet Tiyatroları’nda altı yıl, İstanbul Şehir Tiyatroları’nda üç yıl dramaturg olarak çalıştı. Gazete ve dergilerdeki ilk yazılarını 1975’te yayımlayan Mungan; yazı hayatı boyunca şiir, öykü, roman, deneme, tiyatro oyunu, sinema yazısı, senaryo, masal, şarkı sözü gibi farklı türlere ait eserler verdi.
Kitapta üzerine çok kafa yorduğum yalnızlığı, yalnızlıkları anlatan 30 öykü var… Her biri başka bir yerden yaklaşmış meseleye, yalnızlığın çok çeşitli tariflerini, yansımalarını arka arkaya okumak, bir arada görmek ilgimi çekti… Ayrıca adını daha önce duymadığım yazarlarla da tanıştım bu seçki sayesinde, Türker Armaner ve Neslihan Önderoğlu’nun öykülerini çok sevdim, yazdıklarını takip edeceğim… “En çok hangi öyküden etkilendin?”derseniz cevap net, Selim İleri, Dostlukların Son Günü. Zaten yalnızlığı Selim İleri’den daha iyi kim anlatabilir?
Yalnızlığın türlü halleri’ ve bu nice hallere ortak olan erkekler.. Hal’ yaşadığımız hayatın bizi sürüklediği durumların çıktığı yollar ve biz bu yolları seçsek de seçemesek de sonunda yaşıyoruz, varacağımız yere vardırıyor o hal bizi.. Ne hallere soktun beni der, serzenişte bulunuruz ya en yakınımıza işte hayat bu serzenişi hep duysa da gücenmez kırılmaz aslında ve biz o yalnızlıkta devam ederiz o hayatı yaşamaya sabırla.. Sonsuz empati duyar kendi yakınımız gibi üzülürüz bazı karakterlere, iki satırda öyle bir dönüşür ki o kişi düşman olabiliriz bir anda ama her defasında yalnız insan kavramı yumuşatır bizi sonuç ne olursa. Yalnızlığın kadını erkeği yok aslında kabullenme gücü ve seçim var en sonunda. Tercih etmek ile mahkum kalmak güçlü ya da zayıf kılar insanı o türlü yalnızlık sonunda. Ve hepimiz tercihlerimizi yaşarız aslında sonunda mutlaka yalnızlık olacak bu hayatta..
Kitap gittikçe daha da yoğunlaşan bir yalnızlık hissine doğru beni sürükledi. Neredeyse her öyküde "hayatım şöyle giderse bu kadar zaman sonra ben" ya da "şu arkadaşımla ben" gibi çok çok muhtemel durumlar sezdim. Bu yüzden, daha da dibe çekilmemek için, son 6 öyküyü daha sonra okumak üzere bıraktım. En fazla Âdem'in Yüzü öyküsünü sevdim. Kötü durumda olsak bile insan bir hemhal arıyor sanırım. Oğuz Atay'ın Korkuyu Beklerken'i de bu kitaba çok güzel olabilirdi ama Murathan Mungan önsözde neden yer almadığını açıklayan bir yazı yazmış zaten. Bir de kadınlar tarafından yazılan erkek yalnızlığı hikayeleri ilginç geldi. Başarılı bir şekilde anlatılamayacağı önyargısı ile bazı öykülerde çok güzel anlatıldığı düşüncesi arasında sıkıştım kaldım.
Erkekler ve yarattıkları yalnızlıklar, kendileri için, kadınlar için; en kabul edilebilir algiladiklari öfke duyguları, derin hislerini anlatacak yol bulmakta zorlanmalari, sorumluluk ve rollerin altında ezilmislikleri ama bazen de orantısız güç ve statü saplantilari, bu saplantı ile dağıttıkları ve bir türlü toplayamadiklari hayatları...
Muhteşem yalnız erkek hikayeleri seçkisi bir kitapti. içinde harika bir Ayfer Tunç hikayesi okumami da sağladı. Onur Çalı dan alınmış son hikaye ise hem mizahi hem de çarpıcı bir son olmuş.