Jump to ratings and reviews
Rate this book

Bataklık Çiçeği

Rate this book
Edebiyatçı dostu Şahabettin Süleyman'a göre Selahattin Enis, yeni neslin en gözlemci ve çözümleyici hikaye yazarıdır. O, hayatın çirkin fakat gerçek sahnelerini, insanlığın yaşadığı acıların ve gülünç hallerin dikkat çeken noktalarını büyük bir yetkinlikle sayfalara aktarır. İyi gözlem yapar, inceler, düşünür, hisseder ve sonra da derin, samimi ve olabildiği kadar tarafsız anlatır. Ona bazen dilencilerin teneke kaplı evleri önünde, tıp fakültesinin ceset kokan koridorlarında; bazen de cami kapılarında, alt sınıfların yaşadığı mahallelerde rast gelirsiniz.

On üç hikayenin yer aldığı Bataklık Çiçeği'nde Selahattin Enis, kötülüğün kaynağı olarak gördüğü topluma ayna tutarak, dışlanmış ve ezilmişlerin öfke ve isyanlarını çağının sınırlarını zorlayan bir cesaret ve üslupla işler.

120 pages, Paperback

First published January 1, 2013

3 people are currently reading
53 people want to read

About the author

Selahattin Enis

12 books3 followers
1892 yılında Antalya’da doğdu. Aslen Gürcistan’daki Atabek hanedanından gelir. Bu yüzden sonraları Atabeyoğlu soyadını aldı. Babası Jandarma Albayı Ahmet Enis, annesi Çeşme eşrafından bir ailenin kızı olan Naime Hanım’dır. İlk ve ortaöğrenimini babasının tayinleri dolayısıyla Anadolu’nun çeşitli yerlerinde tamamladı. Hukuk fakültesine girdi. Birinci Dünya Savaşı’nın çıkması üzerine öğrenimi yarım kaldı. Yedek subay olarak askerlik görevine başladı. Savaştan sonra Demiryolları’nda çalıştı, Ayan Meclisi katipliği, Denizyolları müfettişliği ve yayıncılık faaliyetlerinde bulundu. 11 Haziran 1942’de İstanbul’da vefat etti, Feriköy mezarlığına gömüldü.

Yayın hayatı on altı yıl sürdü. 1912 yılında Anadolu gazetesi (Konya), Rübab dergisinde ilk yazıları çıktı. Son Saat, Tanin, Şehâb (Konya), Barika (Konya) ve Vakit’te tefrika hâlinde eserlerini yayımladı. Natüralist bir yazar kimliğiyle mütareke yılları İstanbul’unun çarpık, çelişkilerle dolu hayatını olanca gerçekçiliği ve açık saçıklığıyla, abartmadan yazdı. Bu yüzden eserleri sakıncalı görüldüğü için kütüphane raflarında yer alamadı. Birçok eseri de ya tefrika hâlinde kaldı ya da müsveddeleri kayboldu.

Daha çok romancı ve gazeteci olarak tanınan Enis’in eserlerinin bellibaşlıları şunlardır: On yedi yaşındayken Konya’da yazdığı Neriman (1912), Zaniyeler (1924), Bataklık Çiçeği (hikâye mecmuası, 1924), Orta Malı (1925-1926), Sara (1926), Cehennem Yolcuları (1926), Ayarı Bozuklar (1926), Endam Aynası (1927).

Ratings & Reviews

What do you think?
Rate this book

Friends & Following

Create a free account to discover what your friends think of this book!

Community Reviews

5 stars
7 (9%)
4 stars
18 (25%)
3 stars
30 (41%)
2 stars
8 (11%)
1 star
9 (12%)
Displaying 1 - 11 of 11 reviews
Profile Image for trestitia ⵊⵊⵊ deamorski.
1,539 reviews448 followers
August 14, 2019

Cumhuriyet-tanzimat dönemlerinde, Baudelaire tadında (ama Baudelaire bunu estetik bir araç olarak kullanıp estetik yazar, Enis düpedüz tiksindirmek üzere kullanıyor), doğal - gerçekçi kalemle dönemin tüm pisliklerini, leşlerini, toplumun ya da bireylerin yozlaşmasını ve çürümesini, özellikle İstanbul'da biraz da fazla kadına yükleyerek öykülerle anlatıyor. Arka kapakta 'insanın aşk, hüsran, ölüm gibi temel meselelerini trajik olanın sınırlarında gezinen lirik ve lezzetli bir dille işliyor' şeklinde ifade etmiş; doğru. Ama şunu belirtmek lazım, o kadar "boktanlık" anlatılıyor ki, çok da lirizmin büyüsüne kapılamıyorsunuz.

Yani şimdi, kötücüllüğün, çirkinin, iğrencin vs sanatı denince tabii ki Baudelaire geliyor akla, ben de bakıverdim, yalnız değilmişim çok sevindim, ama kimse Poe dememiş. Çok Poe okumadım pek yorum yapamam ama onu da hissediyorsunuz, o gotik ve makabr havası da var açıkçası.

"'Soyun!' dedim. Soyundu. 'Kıvrıl!' dedi. Kıvrıldım. 'Gel!' dedim. Geldi. Baş döndürücü kokusunu içmek için kucağıma aldım. Vücudu taze kesilmiş bir ceriha [yara] kadar sıcaktı... Sıktım, öptüm... ve bu gecelerce devam etti..."

Kadına yüklenmiş olabilir, araştırınca başka öykülerinde daha belirgin-miş (bkz: ekşi) ama bence erkeği, iktidarı, aslında kadını bu hale sokanın erkek oluşunu da anlatışı gayet yerindeydi. Yani feminist ağzıyla cinsiyetçi öyküler olduğunu düşünmüyorum. O dönemde, erkeğin kadın için ne düşündüğünü yazmış bence. Ha, kendi de öyle düşünüyordur, tek kitap üstünden değerlendirmek ne kadar doğru olabilir tabii, bilemem.

"Ocakta tablomun son pervazları yanarken karımın hasta ve kansız dudakları dudaklarımda, bütün hayatımı dolduran gözleri de dehamın bu büyük yangını önünde ebediyen kapanıyordu..."

Hep eleştiri yazmışlardır o dönemin yazarları, burada durum biraz değişik. Selahaddin bey fazla itici (üslub olarak) açıkçası. Ve bence, modernleşme - batılılaşmayı böyle cesurca eleştirebilen de görmedim ben. Yani evet balolar elbiseler şampanyalar güzel, güzel de bunların ardında neler oluyor? İşte Selahaddin Enis bunları bence müthiş betimlemelerle, tasvirlerle anlatmış.

Ben özellikle Ayrıntı Yayınları'nın baskısını aldım; çünkü orijinal metin okumayı seviyorum her zaman, Ayrıntı da orijinal metni birebir korumuş ancak osmanlıca vs kelimeleri köşeli parantez ile belirtmişler (bazılarına okuması zor olabilir tabii). Örneğin "... levsle [pislikle] ..." gibi. Yine de benim de baktığım çok kelime oldu ama.

Şu tribi hiç anlamıyorum; eski metin okuyunca eseri gereğinden fazla yüceltmek. Yani tamam mazi dilinin verdiği bi buğulu büyü var da, yapmayın, 'biyerlerde' gördüğüm için söylüyorum. Yeraltı edebiyatını niye sevmiyorsunuz o zaman? Edebiyat-ı tahtel'arz desem?

Şöyle bir şey de var; bazı öyküler mesela 'İmamın Fatma Hanım'ı (çok fazla kedisi olup evladından öte seven bi kadın fatma hanım, en gözde kedisi kuduz olunca, o kedi yüzünden o da kuduz olup ölüyor) okuduğunuzda şöyle diyebilirsiniz: sevdiğinin seni öldürmesi imgesi falan ama değil işte, bildiğin natüralist bir anlatım aslında. Aynısı 'Teşrihhane' öyküsünde de var; yani belki de öyledir ama aman aman öyle de gelmedi; yine de bunları hissettirmesi güzel, seviyorum ben bunları. Zaten bunlarda da bahsettiğim Poe havası mevcut. Ya da Kurtlar öyküsünde de; her ne kadar korku ögesi gibi algılansa da, şöyle bi bakınca kocası gitmek zorunda kalınca (askerlik mevzuu, bunu da not edin), bu yeni gelini kimsenin gözetmemesi, başka köyden diye iğreti bakılması.

"Bugün anlıyorum ki size karşı duyduğum aşk, benim hayvaniyetimin sizin hayvaniyetinize karşı bir meyil ve inhimakinden [düşkünlüğünden] başka bir şey değişmiş. Bütün aşklar, beşerin bütün aşkları gibi."

Aslında bütün temaları işaretlemiştim kitapta; köyden şehre gelenler (kırdan kente göçen demedim farkındaysanız), orospular, orospuya gelen zengin erkekler, orospulara gidemeyen fakir erkekler, çingeneler, (aslında hiç değişmemiş bi durum olan) hem yaşamaya hem sanat yapmaya çalışan sanatçılar, piç çocuk olmak, zenginler-fakirler, onca yıl vatanına hizmet edip cepheden dönünce yüzüne bakılmayan savaş gazileri, aşkın şefkat ve şehvetle cinsellikte girifti,,, ki aslında Bağırsak öyküsü genel olayı özetler nitelikte.

"Bu şeriat [şartlar] dahilinde ilk işittiğim insan sedası, geber; ilk gödüğüm nüvaziş [okşama] ve muhabbet, tokat olmuştu. Ben bir sefalet amili idim Reis Efendi! Ben bir lağıma düşmek iktiza ederken [gerekirken] kazara yolunu şaşırarak hayata çıkmış bir çocuktum ki bir saniyenin günahını çekiyordum."
...
"Şuna kaniyim ki servet, hiçbir zaman sa'yin [çalışmanın] mahsülü değildi. Bu haksız tevzi [dağıtım], talihin ve yanlış kurduğumuz cemiyetin bir eseriydi. Mademki onu biz kurmuştuk, o halde cemiyetin ahengi ve beşerin saadeti namına onun devrilmesi lazımdı. Söyleyiniz bana, bu böyle değil miydi?"


İsyan, Şaheser, Avdet [Dönüş], Bataklık Çiçeği çok güzeldi.

"Gökten yere inmiş semavi bir kahra benziyordunuz."
xoxoxo
iko
Profile Image for Berna.
170 reviews
June 23, 2022
Daha önce hiç adını duymadığım bir yazardı. Bu seriyi okumayı sevdiğim için ilgimi çekti. Yazım tarzını sevdim ama yazarın kadınlara bakış açısı, kadınları yazma biçimi hoşuma gitmedi. Elimde bir kitabı daha var ama ön yargı oluştu şu an her kitapta bu bakış açısıyla mı yazıyor diye.
68 reviews2 followers
January 4, 2025
Bu kitapları edebi zevk için okumanın beklentileri karşılamayacağını her yorumda ısrarla belirtiyorum. Ancak yazarların bakış açısını, dönemin toplumsal perspektifini ve aydınların kendine biçtiği konumu anlamak için harika kaynaklar.

Selahattin Enis'in bu kitabı farklı öykülerde birbirine tamamen zıt anafikirlerle çelişkili bakış açılarını bir arada barındırıyor. Örneğin Hufre, kitaptaki en kadın düşmanı öykü olarak hiçbir nedenselliğe dayanmaksızın kadınları yalnızca cinsel organlarının varlığı yüzünden suçlarken; Bir Kadının Son Mektubu, kadınları fuhuşa sürükleyen toplumsal yapıyı eleştiren kısmi bir derinlik içeriyor. Bununla birlikte kitabın genelindeki "kadın düşmanı" yaklaşımın çok daha baskın olduğu rahatça söylenebilir. Kadınların kötü bir yaşantıya toplum tarafından itildiğini bir öyküsünde pekala yansıtabilen bir yazarın, diğer öykülerinde diğer yolu seçerek kadınları suçlaması, toplumun genelgeçer kabullerine yaslanarak zahmetsizce var olan kültürü yeniden üretmenin bir yazar için çok daha güvenli bir yol olduğunu ortaya koyuyor. Selahattin Enis, kadın düşmanı yaklaşımında bir istisna değil, egemen anlayışın bir temsilcisi. Üstelik kadınların toplum tarafından bu yola itildiğinin de farkında.

Dönemin aydınlarında sıklıkla görülen erkeklerin sorumluluk alamayan, yalnızca kadınlar tarafından bedbaht edilen, yetişkin olamamış ve kaderinin ardından sürüklenen çocuksu figürler olarak betimlenmesi sorunu bu kitapta da fazlasıyla var. Tüm yazarlarda görülen bu ortak eğilimin dönemin genel bakış açısını yansıtıyor olduğunu fark etmek çarpıcı. Dolayısıyla yazarı dönemin egemen düşünce akımına uyduğu için suçlamak yerine Burhan Cahit Morkaya gibi yazarları istisnai ve kadın yanlısı bakış açılarından dolayı kutlamak daha doğru olur.

Bununla birlikte, İmam'ın Fatma Hanım ve Kurtlar öyküleri yazarın gerçek potansiyelini ortaya koyan okunmaya değer öyküler. Keşke kendisini aşk ve cinsellikle sınırlayıp kadınları cinselliğinden dolayı suçlayan sığ öyküler yazmak yerine Kurtlar veya İmam'ın Fatma Hanım'daki gibi bir natüralizmi devam ettirseydi. Sunuş bölümünde de belirtildiği gibi natüralist betimlemelerinde Zola'yı çağrıştıran tarzı, Zola'nın adalet duygusunu da biraz daha içerseymiş iyi olurmuş.

Tüm öyküleri şu şekilde puanladım:
Bataklık çiçeği 2
Bir kadının son mektubu 4
İmam'ın Fatma Hanım 4
Lambo Usta 3
Çingeneler 4
İsyan 3
Bağırsak 2
Şaheser 3
Bütün Bir Hayat 2
Teşrihhanede 4
Kurtlar 5
Avdet 4
Hufre 1
378 reviews1 follower
March 6, 2024
(arkakapakyazısı)
“Edebiyatçı dostu Şahabettin Süleyman’a göre Selahattin Enis, yeni neslin en gözlemci ve çözümleyici hikaye yazarıdır. O, hayatın çirkin fakat gerçek sahnelerini, insanlığın yaşadığı acıların ve gülünç hallerin dikkat çeken noktalarını büyük bir yetkinlikle sayfalara aktarır. İyi gözlem yapar, inceler, düşünür, hisseder ve sonra derin, samimi ve olabildiği kadar tarafsız anlatır. Ona bazen dilencilerin teneke kaplı evleri önünde, tıp fakültesinin ceset kokan koridorlarında; bazen de cami kapılarında, alt sınıfların yaşadığı mahallelerde rast gelirsiniz…

On üç hikayenin yer aldığı Bataklık Çiçeği’nde Selahattin Enis, kötülüğün kaynağı olarak gördüğü topluma ayna tutarak, dışlanmış ve ezilmişlerin öfke ve isyanlarını çağının sınırlarını zorlayan bir cesaret ve üslupla işler.”

İstanbul’un göze çarpmayan yoksul mahalleleri, batakhaneleri gibi ücra yerlerinde geçen on üç hikayenin ortak noktası, neredeyse hepsinde psikolojik olarak travma yaşamış kişilerin yaşamlarının anlatılmış olması. Kimi kendi akılsızlığının, sorumsuzluğunun, kimi ailesinin, kimi de toplumun kayıtsızlığının, ihmalinin acısını yoksulluk, açlık, ihanet, hastalık ve kayıplarla ödeyen insanların hikayeleri bunlar. Ama, tüm bu karamsar hikayelerde baskın olarak ele alınan tema, kadınlar. Evet, kadınlar tüm bu kötülüklerin anası olarak kabul ediliyor gördüğüm kadarıyla kitapta. Kadınlıklarını kullanarak erkekleri ve tüm toplumu yoldan çıkarıp sömüren, akla gelebilecek her şekilde herkese ihanet eden, tabiri caizse kötülükte şeytana ders verebilecek bir varlık olarak tarif ediyor kadını yazarımız. Erkekler de nasibini alıyor bu karamsar anlatımdan lakin, kadınlara ayrı bir yer verilmiş kötülükte. Elbet, kadınların sorumlu olduğu travmatik olaylar vardır. Fakat, ‘Hırsızın hiç mi suçu yok? Derler ya. Hadi kadınlar ön ayak oluyor diyelim bu olaylara, toplumun, erkeklerin aklı, mantığı yok mu? Bu kadar mı etki altına girebiliyorlar acaba?’ diyerek, kitapta kadınlara haksızlık edildiğini düşünüyorum şahsen. Bu kitabı okuyup da buna takılan tek ben miyim diye de merak da ettim açıkçası. Okuyanlar fikirlerini yorumlara yazarlarsa memnun olurum.

Yazarımızın dönemi ile ilgili gözlem ve fikirlerini, sosyo-ekonomik durumları nedeni ile toplumumuz tarafından dışlanmış, yaralı ve öfkeli kahramanlarının bakış açısıyla, sade bir dille anlattığı, en uzunu 5-6 sayfalık kısa hikayelerini merakla, sıkılmadan okudum. Yazar, kadın erkek ilişkileri ile ilgili farklı fikirlerini, drama dozu yüksek olay örgüleriyle, oldukça hararetli ve etkili bir şekilde anlatmıştı öykülerinde. Sadece, kitaptaki kısacık hikayelerden son ikisi, konu olarak diğerlerinden farklı ve rahatsız edici geldi bana. (Bir tanesi tıp fakültesindeki kadavraların fareler tarafından nasıl kemirildiğini ayrıntılandırarak anlatırken, diğeri de kadınların diğer insanlar üzerindeki gücünün vücudunun mahrem bölgesinden geldiğini nedeni ve nasılıyla örneklendirerek anlatıyordu.????)

Oldukça ilginç bir okuma oldu kısacası benim için. Tavsiye eder miyim?.. Evet, dramatik kitapları ve Türk Edebiyatını seviyorsanız, bu kitap da ilginizi çekecektir diyor, keyifli okumalar diliyorum hepinize.

Kitaplarla kalın.

(alıntı)
“Damarlarınızda isterseniz on asırlık bir ailenin kanını, ruhunuzda insanlığın en yüksek asil hislerini taşıyınız; sefil olduktan, paranızı bitirerek iflas ettikten sonra insanlar değil ya, güneş bile ıiığını kıskanır, mahalledeki köpekler bile havlayarak sizi karşılar ve uğurlarlar.”
Profile Image for Rengin Uçar.
67 reviews
Read
August 21, 2025
Kendi jenerasyonunda "Türkiye'nin Zola’sı" olarak anılan Selahaddin Enis’in eserleri, Türk edebiyatında naturalizm akımının nadir örneklerinden biri olarak öne çıkar. Üslubu ve diliyle dönemin edebi kalıplarının dışına çıkan yazar, özellikle kadın eleştirileri nedeniyle "kadın düşmanı" gibi sert bir lakapla anılmıştır.

1942 yılında, yakalandığı zatürre sonucu hayatını kaybeden Selahaddin Enis, Cumhuriyet devrinin unutulmuş yazarlarından biridir. Yazdığı pek çok hikâye, yalnızca dergi sayfalarında kalmış; ancak Cumhuriyet sonrasında yayımlanan Bataklık Çiçeği adlı kitabıyla dikkat çekmiştir.

Yazarın kadınlara dair görüşleri oldukça tartışmalıdır. O dönemdeki toplumsal çürümeyi kadınlara bağlaması dikkat çekicidir. Örneğin “Hufre (Çukur)” adlı öyküsünde, “uzv-ı zevk” olarak nitelendirdiği kadın cinsel organını, bütün kötülüklerin kaynağı olan bir çukura benzeterek uzun uzadıya lanetler. Bir başka öyküsünde ise hayat kadınlarını “tükürük hokkası”na benzeterek aşağılar.

Bataklık Çiçeği adlı kitabında yer alan hikâyelerden bazıları şunlardır:

* Bataklık Çiçeği: Bir erkek anlatıcı, sevdiği kadının ihanetine uğrar. Kadın, onun duygularını sömürür ve sonunda ne olur?

* Bir Kadının Son Mektubu: Toplum tarafından dışlanan bir kadın, yaşadığı acıları, öfkesini ve yalnızlığını bir mektupla anlatabilir mi?

* Teşrihhanede: Bir tıp öğrencisi ya da gözlemci, cesetlerle dolu bir teşrihhanede yaşadıklarını nasıl ifade eder?

* Avdet(Dönüş): Yıllar sonra geçmişine dönen bir karakterin, bıraktığı yerin artık eskisi gibi olmadığını fark etmesiyle ne olur?

Toplamda 13 öyküden oluşan Bataklık Çiçeği, toplumsal ve bireysel çöküşü konu alan gerçekçi hikâyeleri içerir. Bazı öyküleri yazıldığı dönemde devlet tarafından yasaklanmış, bu da onun döneminin ne denli sınırlarını zorladığını göstermektedir.

Keyifli okumalar..
Profile Image for Fatih.
622 reviews36 followers
May 15, 2022
Klasiklerde biraz yol aldıktan sonra rotamı Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’nın Türk Edebiyatı Klasiklerine çevireli bir süre oluyor. Edebiyat derslerinde adını hiç duymadığım, kendi okumalarımda denk gelmediğim isimlerle tanışıyorum. Bataklık Çiçeği eserinin müellifi Selahattin Enis ile de böyle bir yolculukta tanıştım.

Onu çağdaşlarından ayıran en temel özellik, realizm ya da diğer bir deyişle gerçekçilik konusunu gerçekten işlemek istediği için gözlemlerini hep hayatın istenmeyen ve ötekileştirilen, çoğu zaman iğrenç olarak adlandırılan bölgelerine çevirmiş olmasıdır. Hele Teşrihhane'de öyküsü o kadar gerçekçi ki insanın tüyleri diken diken oluyor.



Profile Image for elif kalafat.
292 reviews429 followers
March 8, 2020
Her öyküsü, kendi içerisinde ayrı bir kitap olarak değerlendirilebilir. 8 sayfalık bir öykü, çok fazla şey anlatabilir. Bu dille yazılmış her kelime, içinize işleyebilir. Bence zamana yayılarak okunması gereken bir kitap. Tekrar döneceğime eminim. Sevgiler:’)
Profile Image for Özgür Göksu.
167 reviews
November 17, 2020
Orta Malı isimli eserini okumuştum ve gayet de beğenerek konuyla alakalı dostlara tavsiye etmiştim. Ancak bu hikaye kitabını asla tavsiye etmiyor, okunmasını tamamen bir zaman kaybı olarak değerlendiriyorum. Kütüphanemde bile tutmayıp bilabedel vereceğim.
Profile Image for Ece.
4 reviews1 follower
August 16, 2024
Oh someone’s daughter hurt him really bad
4 reviews
March 14, 2025
Yazımı güzel olmasına rağmen kadınları koyduğu durumları okuması çok rahatsız ediciydi
102 reviews
July 2, 2025
o donemlerin gerceklerini ne kadar aynı konular üzerinden olsa da görmek güzeldi. ama kadinlar ile ilgili düşünceleri rahatsiz ediciydi 3.25
Displaying 1 - 11 of 11 reviews

Can't find what you're looking for?

Get help and learn more about the design.