Kimi insanlar içindeki sese kulak verir, kimileri de çevrelerini gözlemleyerek kendilerine yeni alanlar açarlar. Komşudaki Hamam Böcekleri’nin kahramanı fotoğrafçı Gökhan, entelektüel bir şehir insanı olarak günlük hayatını sürdürürken, diğer yandan da bir üçayağın üzerine yerleştirdiği fotoğraf makinesi ile düzenli olarak karşı komşusunu dikizlemektedir.
Gördükleri, düşüncelerinin akışını değiştirecek ve yazmakta olduğu romanının parçalarını oluşturacaktır. Bir yandan büyümüş de küçülmüş Maya ile Orwell’ı, Sartre’ı konuşup, Beatles şarkılarını gizemli kodlarla öykülerine dönüştüren Gökhan, diğer yandan da annesiyle arasındaki kuşaklar arası mücadelesini kararlılıkla sürdürecektir. Bütün bu ilişkiler ağı içinde, kendini Antonioni’nin Blow-Up filminin ana karakteri Thomas gibi yeniden var edecektir.
Adnan Arduman ilk romanı Komşudaki Hamam Böcekleri’nde çevremizde olup bitenleri keskin bir gözlem, ince bir mizah, yoğun bir bilgi bombardımanı ve ilginç ayrıntılarıyla bizlere aktarıyor. Günümüzün “Kafka”sı da herhalde Gökhan gibi bir karakter olacak; hem üretecek hem tüketecek ama kaderini başkasının belirlemesine izin vermeyecektir. Hiçbir hayat dışarıdan göründüğü kadar sıradan değildir.
Adnan Arduman was born in 1953 in Istanbul. After graduating from Lycée Saint-Benoit (a French high school in Istanbul) he went to France to study mechanical engineering in I.N.S.A. de Lyon.
Designed and built his own tube amplifiers, had radio programs in Açık Radyo (Istanbul) and is an amateur photographer specialized in street photography. Currently works in the High End Audio field at Timpani Audio, a company that he had founded in 2003.
Adnan Arduman’s exhibition, “Out of the Doors”, consisting of black and white street photographs, was presented to the viewers at the Schneidertempel Art Center in Istanbul in 2017.
He began writing short stories in 2012 and wrote sixteen of them. The English translation of the novella “Run Away” was published on Amazon.com in 2018. “Komşudaki Hamam Böcekleri” (Cockroaches Of The Neighbor) is Adnan Arduman’s first novel published in December 2021 by YOK.
Harika bir kitap.. Hikaye içinde hikaye ve hikaye.. kitabin ritmine bayildim.. hep bir muzik var.. varoluscu bir muzik var arkada.. kah aliyor nisantasi sokaklarinda yurutuyor sonra kendi odipalini çözüyor, sosyoloji ve etrafımızdaki karakterlerin çözülümleri inanılmaz.. Aşk tanımı.. özgüvensizliği içindeki özgüveni ve hayatını taşımış kitaba müzik sistemleri, müzikler, ritimler, fotoğrafçılık, tiyatro sinema.. insanların içindeki aidiyet ihtiyacı.. Biraz Sartre-bulantı, seçimler ve özgür irade, biraz Camus ve onun absürtlüğü.. Kafka, Nietzche-önemli olan süreçtir, varmak değil.. İçinde bir tutamda schopenhauer okumak yazmak ve yaşamak üzerine.. Ben çok keyifle ve bir nefeste okudum..
İlgiyle okunacak,tavsiye edilecek bir roman.Kişilik tahlilleri sağlam,okunuşu kolay ve her dönem geçerli ilginç bir konuya sahip. Roman çıkış noktası Gökhan'ın karşı komşunun penceresini gözetlemesi üzerine gibi gözükse de aslında insanoğlunun başkasının hayatına olan merakına dikkat çekiyor.Buradan yola çıkıp Gökhan'la tanışıyor,evine misafir oluyor,onun yaşantısına,iç dünyasına bir göz atıyor ve yakın çevresini tanıyoruz. Gökhan aslında kalabalıkta yalnız bir adam,bizden biri.Özünde kendi hayatından bir dönemi yazarken bize de bizi anlatıyor.Başkasının hayatını gözlüyor ama evinden çıktığı anda artık o da hepimiz gibi başkaları tarafından gözetlenen ve her bir anı gözlenen biri değilmidir ki ? Roman içinde yerleştirilmiş matruşka hikayelerde var,daha da ilginci söz konusu hikaye kahramanları roman kahramanlarının kimlik değiştirmiş halleri gibi ve konuları da romanın ana konusundan bağımsız değil.Gökhan Elodie ile tanıştıktan sonra ise romanın keyfi,ritmi daha da bir artıyor,bu okuyucuya da yansıyor. Kürşat Başar, “Romanlarımda yarattığım kahramanların hepsinde benden izler var.O kahramanların hepsi benim parçalanmış halim” dermiş..Bende bu roman içinde yazarın kendinden bir dolu iz buldum diyebilirim.Çok başarılı bir çalışma… Tebrik ve tavsiye ediyorum
Kitabı elime aldım, ve akıp gitti. Bitişine beni çok güzel hazırladı, öte yandan devam etse keyifle okumaya devam edebilirdim. Kitabın kendine has bir ritmi var, hiç düşmedi. Ne çok yüksek, ne çok yavaş, sürekli okumayı sürdürmeye davet eden, keyifli bir ritimde akıyor. Romanın ana karakteri Gökhan’ı tanıdığımı düşündüm, gerçekti. Ayfer Tunç’un Osman karakteri gibi gerçekti. Başka yaşamlar sürseler de, onları birbirine benzettim. Yazar karakterini çok iyi oluşturmuş, üzerine oturmayan hiç bir söz ya da davranışı yoktu. Kitap sanki zamansızdı, 90’larda da yaşanmış olabilirdi, bugün de, bu özelliğini sevdim. Yazarın kitap içinde ara ara bize verdiği sosyolojik, psikolojik referanslar ile kitabın bir kaç kez, referans noktaları baz alınarak okunabileceğini düşündüm. Üzerine tartışılabilecek, keyifli bir Kitap Klübü okuması olabilir bu kitap. Son olarak, yazar romanın içinde iz sürmek isteyen hikaye yazarlığına meraklı yazar adayları için, atölye değerinde bir hediye veriyor. Başından sonuna malzemesi, işlenişi ve son ürünü ile iki hikaye romanın içine yerleştirilmiş. Yazarın yaratım kurgu ve matematiğini keşfetmek isteyenler için de ayrıca keyifli bir okuma olacaktır.
Komsudaki Hamam Bocekleri elinize alinca birakmak istemediginiz hele kitabin bitmesini hic istemediginiz turden bir yapit. Romanin hikayesi inanilmaz orijinal bir sekilde islenmis. Sasirtici suprizler, psikolojik ve sosyolojik gozlemler ve de ilginc diyaloglar kitabi son derece surekleyici yapiyor. Sanki bir polisiye okur gibi her sayfasi merak ve heyecanla cevriliyor. Romanin kahramani Gokhan komsusunu dikizlerken siz de ona suc ortagi olmaktan kacamiyorsunuz. Ayrica oyku icinde oykuler kitaba keyif katmis. Birinci oyku Guy de Maupassant tadi veriyor. Ikincisi ise kitabi Kafkalastiriyor. Kitap ayrica muzik severlere keyifli suprizler, harika bir muzik seckisi sunuyor. Turk edebiyatinda bizi heyecanlandiran guzel yapitlara bir yenisi ve de yeni bir yazar eklenmis.
Komsudaki Hamam Bocekleri elinize alinca birakmak istemediginiz hele kitabin bitmesini hic istemediginiz turden bir yapit. Romanin hikayesi inanilmaz orijinal bir sekilde islenmis. Sasirtici suprizler, psikolojik ve sosyolojik gozlemler ve de ilginc diyaloglar kitabi son derece surekleyici yapiyor. Komsusunu dikizleyen Gokhan'la birden siz de suc ortakligina girdiginizi fark ediyorsunuz. Sanki bir polisiye okur gibi her sayfasi merak ve heyecanla cevriliyor. Oyku icinde oykuler kitaba keyif katmis. Birinci oyku Guy de Maupassant tadi veriyor. Ikincisi ise kitabi Kafkalastiriyor. Turk edebiyatinda bizi heyecanlandiran guzel yapitlara bir yenisi ve de yeni bir yazar eklenmis.
Komşudaki Hamam Böcekleri uzun zamandır okuduklarım arasında en çok tad aldığım roman. Bu yalnız kurgu ve karakterlerin ilginç ve çok boyutlu oluşu ve öykünün sürükleyiciliği açısından değil, araya ustaca serpiştirilmiş felsefe, sanat ve bilim anekdotları ile sanki entellektüel bir hazine olmasından. Karakterler özenle işlenmiş, insani zaaf ve çelişkileri çok iyi gözlemlenmiş. Hele Gökhan ve arkadaşları o kadar canlı ki, ‘yazar bu insanları gerçek hayatta tanıyor herhalde’ diye düşünüyorsunuz. Yukarda bahsettiğim felsefe ve sanat konuları son derece ilginç ve öyküdeki olaylar ile iç içe ve doğrudan ilişkili. Örneğin komşunun gözetlendiğindeki tavrı ile kuantum fiziğindeki taneciklerin izlendiğinde nitelik değiştirmesi arasında harika bir benzetme yapılmış. Büyük besteci Bach ve oğullarından Beatles’lara uzanan geniş bir müzik yelpazesinden örnekler var ve bunlar öykü için önemli. Gökhan ile Ömer arasındaki determinizm tartışması ise çok ilginç ve düşündürücü. Bunlar okura yalnız entellektüel bir haz vermenin ötesinde, öyküdeki olayları yorumlarken düşündürüyor ve bazı seçenekler sunuyor. Ve bütün bunlar akıcı bir dille ve ustalıkla anlatılmış. Komşudaki Hamam Böceklerini hararetle öneriyorum.
Romanın kahramanı Gökhan’ın kitabına yorumlarını yapan arkadaşı Ömer olarak değerlendiriyorum: öncelikle kurguya bayıldım. Konu son derece yenilikçi ve bir o kadar da hayatta olabilecek sıradanlıkta bir zaman dilimini anlatıyor. Pek de olay yok aslında. Ancak sohbetler, karşılaşmalar, tartışma ve anlaşmalar, ilişkiler, hepsi çok doğal, sıradan ve akıcı. Zorlama yok. Diğer taraftan da yazarın tarzından ve etkileyici bilgi birikiminden roman ilerledikçe sonunda bir Peyami Safa veya Tanpınar tadına ulaşmayı bekledim. Gerçekleşmeme sebebi bence romanın (evet merak uyandırarak bitmesi istenmiş ama) çok pat diye bitmesiydi. Sanki ulaşılması gereken sayfa sayısına gelinmiş ve artık toparlayıp bitirmesi gerekmiş gibi hissettirdi. Halbuki en az bir 100 sayfa daha olaylar devam edebilir ve akış hızına uygun bir toparlama yapılabilirdi. Elbette o noktaya kadar çok keyifli gelmesinin bir sonucu olarak yaşadım bu hayal kırıklığını. Yine de çok başarılı bir ilk roman, tek eksiği konular arası geçiş ve bağlantılarda hissedilen kopukluk ve bitişi. Yazarın yeni hikayelerini merakla bekleyeceğim.