Ayet ve Slogan, ilk kez 1990 yılında yayımlandı ve kısa sürede konusunda bir klasik haline geldi. Ruşen Çakır, gazeteci ve araştırmacı olarak İslami oluşumlara bakarken, alışılmış bakış açılarını ve klişeleri reddetmiş, konusuna dokunmayı, konusuyla gerçekten ilişkiye geçmeyi tercih etmişti.
Ayet ve Slogan'ı böylesine başarılı kılan da bu oldu...
Şerif Mardin kitabın 9. basımı için kaleme aldığı Sunuş'ta şöyle yazıyor:
"Çakır'ın araştırmaları en az altı özgün araştırma alanına ışık getirmiştir: Türkiye'de İslamlığın liderliğinin kimler tarafından oluşturulduğu; siyasetle olan ilişkileri; İslami teşkilatlanmanın sınırında etkili olan ancak 'icazetli' sayılması mümkün olmayan aydınların fikirlerinin ülkemizde İslamı nasıl etkilediği; liderlerin, bu aydınların da fikirleriyle dini inançları bugünkü bilgi çerçevemizi kullanarak yeni ve 'ideolojik' bir söylemle nasıl yoğurdukları; Türkiye'de ancak bölük pörçük bilgilerle yazıya aktarılan tarikatların yaygın etkisi...
"Bu açıdan Çakır'ın kitabı hepimiz için çok önemli bir referans kaynağı olmuştur. Konunun herkesin anlayabileceği bir dille anlatılması, okuyucunun bu yeni bilgi ve süreçleri izlerken duyduğu heyecanı ve kitabı sonuna kadar okuma hevesini azaltmamıştır. Yıllar geçmesine rağmen kitap bu özelliklerini korumuştur. Ayet ve Slogan, Türkiye'de İslami hareketleri anlamak için vazgeçilmeyen bir katkı olarak karşımızda durmaktadır..."
Ruşen Çakır, 1962'de Hopa'da doğdu. Laz. Yazar Müge İplikçi ile evli. Ali Deniz'in babası. Galatasaray Lisesi'ni bitirdi. Gazeteciliğe 1985'te Nokta dergisinde başladı. Tempo, Cumhuriyet, Milliyet, CNN-Türk ve NTV'de çalıştı. TESEV'de Demokrasi, Sivil Toplum ve İslam Dünyası programını yönetti. 2002'den beri Vatan gazetesinde yazmaktadır. Diğer kitapları şunlardır: İmam-Hatip Liseleri, Efsaneler ve Gerçekler (İrfan Bozan ve Balkan Talu ile birlikte; TESEV, 2004), Sivil, Şeffaf, Demokratik Bir Diyanet İşleri Başkanlığı Mümkün mü? (İrfan Bozan ile birlikte; TESEV, 2005), “Mahalle Baskısı”, Prof. Dr. Şerif Mardin'in Tezlerinden Hareketle Türkiye'de İslam, Cumhuriyet, Laiklik ve Demokrasi (Doğan, 2008).
Ayet ve Slogan, bugün Türkiye'de eşine ne yazık ki az rastlanır bile diyemeyeceğimiz, hiç rastlanmayan gazetecilik örneklerinden biri. Ruşen Çakır'ı bugün Medyascope'tan takip edenlerin de iyi bildiği üzere, Çakır uzun yıllarını Türkiye'deki İslami hareketlerin etüdüne vermiş ve bu camiadan çok çeşitli insanlarla zaman geçirmiş bir isim. 5 yıldan uzun süren çabalarının meyvesi de bu kitap.
Herhalde en veciz şekliyle Türkiye'deki İslami oluşumlar ansiklopedisi demek yerinde olur. Çok fazla bilgi az miktarda sayfaya sıkıştırılmaya çalışılmış ve yazar her ne kadar yorumlamalarla, örneklerle, resim ve alıntılarla yumuşatmaya çalışsa da ortaya bir isim bombardımanı çıkmış. İnsan bir noktadan sonra hangi tarikat silahlanmayı destekliyordu, hangisi İran'cıydı, kim kadınları aralarına kabul etmiyordu, kim kimin lideriydi ve mürşidi kimdi karıştırmaya başlıyor kaçınılmaz olarak. Şimdiden bir bölümünü unuttum bile. Aklımda kalanlar da zaten eskiden de bildiklerimdi sanırım. O yüzden kitaplığa koyup, tıpkı bir ansiklopedi gibi belli bir konuda bilgi gerektiğinde açıp bakmak en güzeli.
Okuması keyifli bir kitap değil. Dediğim gibi, insanın zihnini oldukça yoran bir yapısı var. Yazarın da bunda bir suçu yok kanımca, daha iyisini yapmak isteseydi ne yapabilirdi kestiremiyorum. Bugün sıradan bir vatandaş için okunmasının çok faydalı olacağını da sanmam. Yine de eğer konuya merakınız varsa, Türkiye'deki İslami oluşumları birkaç saatte öğrenmek için daha iyi bir alternatif olduğunu zannetmiyorum.
Türkiye’de cumhuriyetten günümüze islami hareketleri ve bu hareketlerin ulusal ve uluslararası hareketler ile ilişkilerini, birbirlerinden nasıl ayrıştıklarını ve benzediklerini net bir şekilde somut örneklerle ortaya koyuyor. Çok iyi ve titiz incelemeleri içeren kitap günümüz politik ve islami hareketlerin temelleri ve bugüne nasıl evrildiğine dair de önemli sorgulamalar yapmanızı sağlıyor.
Kitabın özellikle ilk bölümü okuma amacıma çok uygundu, ancak ikinci kısımda ve özellikle radikal akımlara gelindiğinde ilgimin azaldığını itiraf etmeliyim. Buna rağmen o bölümlerde de merak ettiğim farklı akımlarla ilgili bilgi edinebildim, kitabın dili ve kurgusu da okumayı kolaylaştırıyordu. Diğer taraftan kitabın 1990 tarihli olması, güncel gelişmelerle bağlantısını sorgulamayı sağlıyor. Ancak okuyucu olarak, geçen yaklaşık 30 yılda nelerin değiştiğini, güncel tartışmaları ve hareketlerin şu andaki konumlanmalarını merak ettim doğrusu. Elbette bazı şeyler çok somut ve net gözümüzün önünde ama arka planda neler oluyor acaba?
Yazıldığı zaman için oldukça kıymetli bir araştırma olmasının yanı sıra, yazılması üzerinden 34 yıl geçmiş olmasına rağmen Türkiye'deki İslâmi oluşumlar üzerine günümüzde hâlâ varolan en detaylı ve nitelikli araştırma. 70'lerin, 80'lerin Türkiye'sindeki İslâmi oluşumların durumları, fikirlerini düşüncelerini kategorik ve oldukça objektif bir şekilde görebiliyoruz. Kitapta İslâmi gruplar hakkında, bir çok nitelikli tespit, çıkarım ve sentez bulunuyor. Devletin, lâik/Kemalist kesimlerin ve sol kesimlerin İslâmi gruplar hakkındaki düşünceleri, birbirlerini etkileşimleri de çok güzel analiz edilmiş, incelenmiş ve derlenmiş.
80'lerin ve 1990'un Türkiye'si için bir nevi bir zaman kapsülü. Onca yıl önce yapmış olduğu bu kadar nitelikli araştırma ve düzenli metodolojisi için Ruşen Çakır'a teşekkürü de eksik etmek istemedim doğrusu.
Ruşen Çakır'ın 90ların başında detaylı ve alışılmışın dışındaki bakış açısıyla çok popüler olan bu kitabı, bugün hem islamcı düşünceyi anlamak hem de geçirdiği yolculuğu ibretle izlemek için harika bir kaynak. Ruşen Çakır, 80lerden itibaren hızla yükselen islamcı ideoloji üzerine detaylı bir çalışma yaparak en kıyıda köşede kalmış görüşlere dahi kısa da olsa yer vermeye çalışmış. İslamcı düşüncenin 90lı yıllarda, yani henüz iktidar görmemişken ne denli özgürlükçü, çoğulcu, anlayışlı olduğunu görmek insanı hüzünlendiriyor. Özellikle 90lı yıllara ve o yılların islamcılığına tevellütü yetmeyen biz gençler için iyi bir özet olmuş.
1991'de yazılmış olmasına rağmen bu alanın en iyilerinden biri, keşke imkan olsa da Ruşen Çakır kitabı güncelleyebilse... Kitabın sonuç bölümündeki değerlendirme kısmı özellikle iyi...
Türkiye’de islami oluşumları anlayabilmek adına ayrıntılı, tanıtıcı, özetleyici bir derleme olmuş. Kitapta ele alınan konuşarın akışı hoşuma gitti. Önce cemaat ve tarikatlar, daha sonra bunların üstüne kurulan partiler ve islami entelijansiya, son olarak 1991’deki güncel durumun portresinin çizilmesi başarılıydı. Rp, Fp, Sp dönemine kadar islami ekollerin siyasette etkin olduğunu, 1995 seçimleri ve sonrasında siyasi kadroların tarikatları kendisine bağladığı göz önünde bulundurulursa ilk dönemi oldukça ayrıntılı anlatmaya çalışmış yazar. Giderek bir distopyaya dönen ülkemiz ve dünyamızda regresif oluşumların filizlenişini okumak üzüntü verici olsa da eser olabildiğince tarafsız yazılmış. Son bölümde dinin modern toplumdaki yerinin tarif edilmesi kitabın en beğendiğim bölümü oldu. Kapitalizmin aydın eliyle değil de emperyalizm eliyle geldiğini ve dayatıldığını iddia eden yazarın dinin zengin fakir ayrımını keskin sınırlarla çizdiğini, ticaretin övüldüğünü, itaatin hoş karşılandığını ancak islamın haksızlıklara karşı çıkan boyutundan ne diyanetçe ne tarikatlarca hiç söz edilmediğini yazmış. Türkiyede islam; halka modern hayatın sıkıntıları ve belirsizliğinden kaçış kapısı sunarken bu insanlara sorgusuz itaati dayatıyor ve sopanın ucuna bir havuç misali bağladığı sonsuz mutluluk vaadiyle mevcut eşitsiz, haksız, çarpık düzene sabretmeyi öğütlüyor. Yalnız Modern hayatın başka hiçbir tarihi devirde millete özellikle kadın ve dezavantajlı gruplara sunduğu olanaklardan da mahrum kalmak istemeyen insanımız muhafazakarlık-sekülarizm düalizminin paradokslarını hücrelerine kadar hissetmektedir. Fikrimce bu çatışmanın sonucu sekülarizm lehine bellidir. Çünkü bugünün müslüman muhafazakar kitlesi 100 yıl öncenin marjinal sayılan kitlesinden bile daha marjinaldir 100 yıl öncenin muhafazakarına göre. Önümüzdeki on yıllarda islamın ya Musevilik ile benzer şekilde kapalı bir Arap Fars Türk topluluğunun içerisinde ekstremistlerinin de bulunduğu dini ya da Hristiyanlık ve doğu dinleri gibi bir tür yumuşak başlı, pasifist inanış ve kültürel antiteye dönüşeceğini düşünüyorum. İlk seçeneği, kutsal kitabının müminlerinin tüm hayatını düzenleyen islam için daha olası buluyorum. Ayrıca Ruşen Çakır’ın bu kitaba 1991’den bu yana bir veya daha fazla sayıda sonsöz eklemesini beklerdim.
Kitap hakkında hiçbir şey bilmesek ve kitabın içinden bazı isimleri çıkararak okusak pek çoğumuz kitabı bugün yazılmış zannedebiliriz. Günümüze ışık tutan, birçok olayı daha iyi anlamamızı sağlayan güzel bir araştırma.