2021 Everest İlk Roman Ödülü’nün sahibi Devrim Koçak, Nergis Hanım Hakkında Bazı Şeyler ile edebiyat dünyasına sağlam bir adım atıyor. Koçak, rastlantılar sonucu yolları kesişen ya da kesişemeyen Cemal, Hatice ve Nergis Hanım’ın yaşamlarına bizi ortak ederken ustaca kurgusu, sarıp sarmalayan dramatik yapısı ve anlatımıyla kendinden söz ettirecek güçlü bir romanla çıkıyor okurun karşısına.
Nergis Hanım Hakkında Bazı Şeyler, evde olmamanın, af dilememenin ve bağışlamamanın romanı.
Dünya, o güzel atlıkarınca ve onun üstündeki bütün tabiat, o tabiatı var eden bütün canlılar, eğlenceli, kederli, mutlu, mutsuz ve biteviye temaşasını döndürürken, ben artık onlardan olmak istemediğimi, kimine renkli, kimine renksiz gelen, o bitmek bilmez yaşamın dışına düşüverdiğimi anladığım günden beri yeis yüklü varlığımın gölgesine sığınmış, o atlıkarıncadan ineceğim anı bekler haldeydim.
daha evvel de yazmışımdır belki, iyi bir kitap okuduğumda, onla duygusal bağı kurduğumda, bittiğinde sırtım ürperir, böyle omuriliğimden geçen bir haz dalgası oluşur. bence hiç bilimsel değil ama bunun aynısını bana bir tiyatrocu abim, iyi oynadığını hissettiğinde olduğunu söylemişti. belki de bilimseldir. işte yüne ondan oldu :) kadın sandığım yazar erkek çıktı, kadın sandığım kahraman erkek çıktı. aslında böyle saçmalıklar silsilesiyle başladım romana. ve ilk roman olduğu için 5 yıldız verdim. kahramanımız gül cemal yılmaz (bence kadın sanmakta haksız değilim) karısından yeni ayrılmış, yıkık, melankolik bir yazar ve çevirmen. içip içip karısına aşk mektupları yazmaya devam ediyor (evlerden ırak erkek türü). yeni kiraladığı eve bakan bir apartmandan kaybolup giden bir kadının, nergis k.’nın hayatına dahil olmasıyla bizim melankolik yazarın yolu değişiyor biraz. gül cemal benim yaşlarda, 6 kasım yök protestolarında az dayak yememiş, polislere önyargılı ve hayatına nergis hanımı araştıran tatlı bir polis dahil oluyor. (benim de çok korktuğum bişidir polisle ahbap filan olmak zorunda kalmak.) kitabın neredeyse yarısı nergis hanımın gül cemal’e yazdığı mektuptan oluşuyor. ve bu mektupta 80 darbesindeki ankara’yı, memur olmayı, yasak bir aşk ilişkisini, sinop ayancık’ı kereste fabrikasıyla yaşayan bu kasabayı, özelleştirme belasını ve sonrasını öyle ince, öyle güzel aktarmış ki devrim bey, hani 60’larında bir emekli öğretmen hanım bundan başka türlü yazamaz dediriyor. ki başka bir başarı da mektup kısmı dışında anlatılanların, akışın, bambaşka bir dille, komik, düz, sade aktarılması. pek sevdim, hele o ayancık’ta fabrikanın kapanmasıyla yaşananlar içimi burktu. baba-kız, anne-kız ilişkileri, ölümler, pek çok şeyin bitmesine rağmen yürüyen bir evlilik, yalnızlık ve okumak. nergis hanım hakkında bazı şeyler, bunların hepsine ama en çok da yazmaya dair. mektup da ne güzel bir şeydir be kardeşim… (çok ünlü bir yazar editörlük yapmış ama birkaç anlatım bozukluğu çok battı bana, nazar boncuğu diyelim.)
Şahane bir ilk roman. Devrim Koçak birbirinden çok farklı iki karakterin ağzından iki hikaye anlatıyor bize ve bu iki anlatı gerek diliyle gerekse okurda uyandırdığı hislerle hem birbirinden ayrışıyor, hem akıcı bir bütün oluşturuyor hem de etkileyici olmayı başarıyor. Kitabın en sevdiğim yanlarından biri iki anlatıcısının da kendisine has bir dili varken bütüne bakınca yazarın duru, akıcı, keyifli bir anlatımı sağlayabilmiş olması.
80'lerden günümüze, Ankara'dan Sinop'a yolculuk eden romanın dokunduğu çok fazla konu var. Yazarlık, aşk, memur olmak gibi kişisel konuların yanı sıra özelleştirmeler, darbe dönemi Türkiye'si, kadın cinayetleri gi toplumsal olaylara da kitapta değiniliyor ama hiçbiri zorlama değil bu dokundurmaların. Nergis Hanım Hakkında Bazı Şeyler'in marifeti merkezine sıradan insanların hayatlarını alıp bir yandan da ülkede yaşanan olayların bu hayatlar üzerindeki etkisini de sırıtmadan, didaktik olmadan bize anlatabilmesi.
Sonuç olarak çok sevdim ben. İlk roman olmasının da etkisiyle tam puanı gönül rahatlığıyla veriyorum. Devrim Beyin diğer eserlerini de heyecanla bekliyorum.
Nergis Hanım Hakkında Bazı Şeyler iki farklı anlatının bir araya gelmesinden oluşuyor. Bankacıyken içindeki yazma ve kitap aşkına yenilip işinden istifa eden ve bu istifa ile evliliği düşüşe geçip sonunda kendine yeni bir hayat kurmaya çabalayan Cemal ile evlerinin pencereleri birbirini gören Nergis hanımın hayatları bir şekilde kesişir. Kitabın birinci bölümü Cemal ve geçmişinden bugüne hayatıyken ikinci bölümde Nergis hanımın hikayesi başlıyor. Açıkcası ben bu bölümü çok daha fazla sevdim ve keşke daha uzun uzun Nergis hanımın sesini duysaydık dedim. Zira bir ilk kitap ve erkek bir yazarın elinden çıkmasına rağmen Nergis K. karakteri o kadar muazzam yaratılmış ki anlatımı, karakteri, düşünceleri, kafasında dönen fikirleri ve sıkıntılarıyla bir araya gelip zihninizde kişilik kazanabiliyor. Zaten kitapta kadın karakterlerin anlatımı genel olarak çok iyi, çok güçlü. Erkekler ise -Hikmet hariç- oldukça geri planda kalıyor. Kitap bittiğinde Hatice, Nergis K. ve Umut’un -ki görece çok daha az değinilmiş olmasına karşın- öyküsü o kadar güçlü ve etkileyiciydi ki bir noktada Cemal bu üç kadının hikayesinde bir bağlantı noktası olsun diye araya eklenmiş gibi hissettim. Seksenlerden günümüze, ülkenin özelleştirme ile yaşadığını dönüşümü, politik duruşun hatta duruştan da bağımsız sadece belli bir çevreyle en ufak bir ilişkinin hayatınıza nasıl müdahalelerle sonuçlanacağını görmek ve bunun üzerine bir aile- evlilik-annelik çıkmazı okumak isterseniz mutlaka göz atın.
Devrim Koçak’ın ilk romanı Nergis Hanım Hakkında Bazı Şeyler. İlmek ilmek örülmüş bir roman. Gül Cemal, Hatice ve Nergis’in hikayesi bizim sıradan hayatlarımız içerisindeki gerçek olayların birleşimi. Sıradan hayatlarımız içerisine politikanın, siyasetin, cinayetin, eşitsizliğin ve toplumsal travmaların nasıl girip nerelere dokunduğunu o kadar güzel anlatmış ki kitap. Uzun zamandır ülkemizde yaşananların bizlerin hayatına etkisini bu kadar gerçekçi anlatan bir kirap okumadım. Kimi romanlarda bu olaylar aşırı dramatize ediliyor kimisinde ise yok sayılıyor. Ancak bu romanda bizim hayatlarımıza olan dokunuşu o kadar doğal ve başırılı ki.
Oldukça başarılı bu ilk romanı mutlaka okuyun! Devrim Koçak’ın yeni eserlerini heyecanla bekliyorum.
Yazar bu romanı ile 2021 Everest İlk Roman Ödülü’nü kazandı.
Roman içerisinde iki ayrı hikaye var. Okurken, bu iç içe geçmiş iki hikayenin, birbiri ile dengesini sağlayamamış uzunlukta olduğunu düşündüm. İkisi de ayrı ayrı roman olacak derecede güzel hikayeler.
Kitabın kahramanı yazar, yayınevi sahibi ve kadın polis karakterini ve aralarındaki ilişkileri de, Nergis hanım karakterini de sevdim.
Çok güzel cümlelerin ve diyalogların yer aldığı, sıcak, samimi bir metin. Çok keyifli bir okuma oldu.
Devrim Koçak’ın yeni kitaplarını merakla bekliyorum.
Okuduğum en başarılı ilk romanlardan biriydi. Nergis Hanım'ın hikayesi, Gül Cemal'in hikayesi, Hatice karakteri, eskilerin Ankara'sı... Bitirince sıcacık oluyor içiniz. Bundan sonra Devrim Koçak ne yazsa okurum.
Everest Yayınları'nın 2021 İlk Roman Ödülü'nü kazanan Devrim Koçak'ın Nergis Hanım Hakkında Bazı Şeyler başlıklı romanı, yalın bir anlatının nitelikli edebiyata engel olmadığına dair önemli bir örnek. Yazarın, aforizma üretme ucuzluğuyla metni bir sükse aracına dönüştürmeyen, düşünce ve tespitleri ustalık ve incelikle satırlar arasına gömen bir üslubu var. Anlatısı son derece sinematografik ve hafif. Hafiflikten kastım içerik yoksunluğu değil. Tam aksine içerik olarak oldukça zengin. Gerek kişilerin öyküleri gerekse politik iklimin uzamsal ve zamansal teşhiri metin boyunca ustaca işlenmiş. Hafiflik ile söylemek istediğim, okur açısından metnin ilgi ile taşınabilir ve peşinden gidilebilir oluşu. Sürükleyici demek okura haksızlık olur; ne de olsa, okur, at arabası peşinden koşturan bir pasif izleyici değil. Toplumsal meselelere ve bireye ilişkin tespit ve hatırlatmalarını okurun gözüne sokmadan, acılarımıza ve kusurlarımıza hak ettiği hürmeti esirgemeden yazmış. Katmanlara ayrıldığında her biri başka romanlarda kök salabilecek bir kurmaca zenginliğine sahip. Yaraları gösterirken, bunu sosyal pornografi gösterisine varacak hoyratlıkla yapmayan, aksine ince ve göze batmayan bir mürekkep kullanan usta bir yazar olduğunu düşünüyorum. Romanı okumanızı hararetle tavsiye ederim. Ellere gönüllere sağlık.
"Çünkü Nergis Hanım, insanın hafriyatı ancak kağıda dökülebiliyor."
Aslında başka bir kitap okuyacaktım. Ancak Nergis Hanım'lı kitap elime sandığımdan erken ulaştı. Birkaç sayfasına baktım. Neyse, bunu okuyayım dedim. Merak da ediyordum. Başlayıp bitirdim. Garip hissediyorum.
Yazarın ilk kitabıymış. Bayağı iyi bir giriş öyleyse. Çok beğendim. Daha doğrusu bir noktaya kadar çok beğendim. Sonra sadece beğendim ve bunaldım ve buhranlara sürüklendim ve canım acıdı. Evet, canım acıdı. Çünkü kitabın ilk yarısında zevkten dört köşe olsam da kitabın ikinci yarısı tarafından resmen saldırıya uğradım.
Sıkıştırdı, ezdi, yüzleştirdi ve dediğim gibi, canımı acıttı.
Kurguyu sevdim. Yalın ve "edebiyat parçalamaya çalışmayan," samimi üslup hoşuma gitti. Alıntılamak istediğim pek çok yeri var. Ama bazı şahsi sebeplerle sanırım kendime saklayacağım.
Nergis Hanım'a kızgınım. Ama endişelenmesin. Bana bir bedel ödemesi gerekmiyor. Gül Cemal de bıraksın artık. Yapacak bir şey yok.
"Yürümeliyim. Uzun, sonu olmayan, yorgun bacaklarımın sadakatine güvenerek yürümeliyim."
bu kitabı nerde görüp okuma listeme eklediğimi hiç hatırlamıyorum ama bir şekilde alışverişime dahil etmişim. bu yüzden başlarken ne okuyacağımı, neyle karşılaşacağımı hiç bilmiyordum ama bitirdiğimde bende kalıcı bir etkisi olduğunu anladım. nergis’in taşıdığı bütün duygulara ve yalnızlığına ortak olmuş, ankara sokaklarını onunla birlikte yürümüş gibiyim. bittiği için de çok üzgünüm, keşke daha uzun olsaydı. bazı kitapların bittiğini kabullenmek ve karakterlere veda etmek gerçekten çok zor özellikle de sonlarla hiç iyi anlaşamayan, sadece başlangıçları seven bir için.
altını çizdiğim satırları okumak için sık sık geri dönüşlerim olacak bu kitaba.
“şehirler insanlardan hızlı değişiyor artık. hiçbir şey kurulduğu gibi kalmıyor, yıkılıp yeniden yapılıyor ve yeniden yıkılıyor sonra. insanın hafriyatı kaldırılmıyor, yıkılıyor ve o döküntünün üstüne yeniden inşa etmeye çalışıyor kendini, hep eğri büğrü ve çoğu zaman gecekondular gibi eklentili, yamalı, biçimsiz.”
Devrim Koçak'ın kalemini severek okudum. Ödüllü bir ilk roman, yazarın emeğine sağlık, içimde yazmaya dair bir şevk oluştu. Kendi içinde bu his için dahi yazara teşekkür ederim.
İyi işler okuyunca içimde ayrı keyifle, kendimi iyi satırlarla bütünleşen okur lezzetiyle dolu aralıksız okumaya iştahlı biri gibi hissediyorum.
Nergis Hanım Hakkında Bazı Şeyler' de iki ayrı hikayeyi okuyoruz. Hikaye içinde iç ana hikaye olarak mevzuya bakabiliriz; böyle bir yapıyı okumak keyifliydi. Kendi içinde bölümlerin gücü ve kapsamını kıyasa götürse bile yazar iyi bir iş çıkarmış.
Nergis Hanım'ın hikayesini mektup formatında, kendiyle ve karşısındaki ile söyleşir halde okumak keyifliydi, ortaya çıkansa iyi bir anlatım tekniği. Bu okuma beni mektup türüne olan ilgiye yöneltti, açıkçası ne güzel bir yazın türüymüş yahu dedim ve mektup yazılan dönemlerde yaşasaydım hissine kapıldığımı söyleyebilirim.
Yer-zaman babında Ankara-Sinop-az İstanbul bahsiyle yazarın bu şehirlerde ve dönemin tarihi seyrinde sosyo -ekonomik hayata dair izleri karakterlere olan etkisini anlatmasını sevdim.
Ana hikayeye gelmeden başlayan süreçte ilk hikayenin Nergis Hanım bahsi yanında biraz zayıf kalmış gibi hissediyorum. Bu kıyas elbette ikinci bölümden daha fazla keyif almamla ilgili.
Yazarın roman arasına yedirdiği neden yazıyoruz konusu üzerine yer yer değinmesini ayrıca sevdim.
Nacizane..Günlükler tutulsun, tutulmalı.. Kişisel tarihler kendilik yolculuğu bağlamında iyi bir iç ayna o defterler...
Yazarın gelecek işlerini takip ediyor olacağım, zira ben kalemiyle tanıştığıma memnun oldum.
Cok sevdim. Benim son donem yazilmis Turkce kitaplarda en cok sinir oldugum sey gereksiz uzatilan mecazlar, surekli agdali agdali arabeske varan derecede suslenmis cumleler. Guzel yazdigimizi ispat etmek icin cok sey soylememiz, soyledigimizi de daha once kimsenin soylemedigi sekilde soylememiz gerekiyor saniyoruz galiba.
Bu kitap cok yalin yazilmis, cok sakin yazilmis. Hayatin da bana saka yapma yolu olsa gerek, Melisa Kesmez’in Nergis karakterinden sonra baska bir annelikle derdi olan Nergis cikti karsima bu kitapta, ama buradaki Nergis cok daha gercek. Cok guzel cumleler vardi, en cok sevdiklerimden biri su oldu: “ Hicbir sey kuruldugu gibi kalmiyor, yikilip yeniden yapiliyor ve yeniden yikiliyor sonra. Insan haric. Insanin hafriyati kaldirilmiyor, yikiliyor ve o dokuntunun ustune yeniden insa etmeye calisiyor kendini.” Uhuhu.
Ödülünü sonuna kadar hak eden bir roman okudum. Roman kahramanı Nergis hanımla tanisabilmemiz romanın ikinci yarısında ancak mümkün oluyor, bir anlamda uzun ve merak uyandıran bir girizgahin ardından (ki asla sıkıcı ya da gereksiz anlamında değil) Nergis hanımın etkileyici hikayesini gizemli mektuplardan öğrenmeye başlıyoruz. Kadın cinayetlerine ince bir protestoyu, yasak aşk hikayelerini, taze bir yazarın varoluşsal bunalimlarini örgüsü çok keyifli bir hikaye ile okuyoruz. Sadece bir iki dil hatası ve bir minik kurgu hatası da nazar boncuğu olsun.
İlk roman olması nedeniyle dört, ama aldığım edebi zevk nedeniyle üç verebileceğim bir kitap. Ben Nergis Hanım’ın hikayesini sevdim. Öte yandan Gül Cemal ve Hatice’nin hikayesi çok sıradan idi. Dönem romanı olarak 1980’lerde Ankara’ya ait çok güzel detayları kitabın satırlarına çok güzel yerleştirmiş. Bence kitabın kahramanları arasına Ankara ve Sinop girmeli.
gerçekten elimden bırakamadım, beni sürükledi. Devrim Koçak ne yazarsa okumaya devam edeceğime eminim. Güzel bir okuma deneyimiydi. Umarım yakın zamanda okumayı devam ederiz Devrim Koçağın kaleminden çıkan evrenleri. Yeni bir yazar olmasına rağmen oturmuş bir dili olduğunu düşündüğüm bir yazar
Van’da okumaya başladığım bu güzel kitabı Trento’da tamamlıyorum. Bana çok iyi bir yol arkadaşı oldu. Devrim Koçak’ın 2021 Everest ilk roman ödülü aldığı kitabının ilk dikkat çeken boyutu şüphesiz sade, derinlikli, akıcı ve etkileyici dili. Kitabın başı bir yazarın yazdığı girizgahla başlıyor ve 21.bölüm olan son kısmı bu girizgâhın başlattığı döngüyü tamamlıyor. İkinci nokta kitabın politik derinliği ve göndermeleri.. Kadın cinayetleri ve özellikle Şule Çet olayıyla başlayan bu derinlik, Nergis K.’nın mektubuyla öncesine, 80 darbesini hazırlayan olaylara uzanıyor. Yazar çok başarılı bir şekilde politik bağlamı kurarken, kör göze parmak batırmadan sezdirerek ilerliyor. Üçüncü nokta ise karakterlerin psikolojik derinlikleri… kitap katman katman açılırken, önce Gül Cemal’in karısı Ayça ile olan hikayesini okuyoruz, sonra karşı pencereden Gül Cemal’a yazılmış olan bir mektuptan kaynaklı hikayemize Hatice dahil oluyor. Polislerin gözünden ama farklı bir açıyla bu sefer onun, babasıyla annesinin ve Nergis öğretmenin hikayelerine giriş yapıyoruz.
Hikayenin bizi Ankara’dan Sinop’a götürdüğü noktada ise artık merkeze ulaşmış gibi hissediyoruz. Bu sefer de dışarıdan gayet sıradan gelen bir başka evliliğin içine, Hikmetle Nergis’in evliliğine giriyoruz. Ama yine doğrudan bir giriş değil de sezdirerek yapıyor yazar bunu. Tüm bu karakterlerin dünyalarına, psikolojik gerilimlerine şahit olurken yazar boşlukları çok iyi ayarlıyor. Bireysel olanla bağlamsal olan dengeleniyor. Ta ki bana kalırsa kitabın başından beri bildiğimiz Umut’un intiharına kadar. Ben sonun son 20 sayfanın biraz aceleye gelmiş olacağını düşündüm. Bir yıldızımı da o nedenle kırdım. Tüm karakterler yaşadı içimde, nefes aldı ama Umut ve hikayesi nedense gerçek gelmedi, yeterince derinleştirilmemiş gibi hissettim.
Kitapta geçen okuma sevgisi, kitaplar ve yayıncılık ise bir başka güzel ayrıntı. Ve kitap aslında bir takım yürüyüşlerle başlayıp yine bir yürüyüşün Nergis hanımın yürüyüşünün iziyle noktalanıyor. Bunu da çok sevdim. Bu da politik bağlamı bir dip akıntısı gibi kuran bir romanda oldukça anlamlı bir simgesel gönderme. Çok sevdim. Ama kitabın sonu zayıflığıyla sanki bu anlatının gücüne gölge düşürmüş gibi hissetmeden de duramıyorum. Ama kuşkusuz bu yılın okuduğum en iyi romanı ☺️
Okumayı ertelediğim bir romandı. Devrim Koçak tanıdığım ve hatıralarımda yitip gitmeye başlayan benim Ankaram ile özdeşleşen birkaç abi, abla, dosttan biri… O yüzden önce eseri, sonra yazarını tanıma etabının tersine çevrildiği bir durum var; yazarı tanıyınca hayalkırıklığı yaşadığın sayısız örnekten olması mümkün değildi. “Ya eser beni hayalkırıklığına uğratırsa” idi benim korkum.
Gül Cemal, Nazım, Hatice ve Nergis Hanım, ille Ankara ve sokakları (bulutsuzluk özlemi’ne de selam olsun), ömrümüzden bir yağmur geçişi süresinde gelip gidenin bıraktığı hafriyat…
Bitince şunu düşündüm, yazarı yakından tanımıyor olsaydım da dibine kadar etkileneceğim bir eser çıkmış ortaya. Yakın dönem Türk edebiyatında Ahmet Büke’den sonra beni heyecanlandıran başka bir dokunuş yoktu; iyi ki yazmış Devrim. Bundan sonrasını da merakla bekliyorum.
Bu kitabı okumam haddinden uzun sürdüğü için derli toplu bir yorum düşünmem de biraz zaman aldı. Kitap yapısal olarak ikiye ayrılıyor; ilkini esas anlatıcı olan Gül Cemal’in, ikincisini ise kitaba da adını veren Nergis Hanımın hikayesi olarak görmek mümkün. Açıkçası kitabın ilk kısmını okumakta zorlandım. Yazarın özellikle ilk sayfalarda dilini gereksiz yere yorduğunu, zorladığını düşünüyorum. Üzerine fazla düşünülmüş gibi gelen olaylar ve diyaloglarla birlikte buradaki karakterler benim için fazla kurgusal kaldı. Nergis Hanımın kendisinin anlatıcı olduğu ikinci kısmı ise okumak benim için daha güzel bir deneyimdi; kitabın ismiyle de müsemma bir şekilde, yazarın aklındaki esas hikaye buydu herhalde diye düşündürttü bana.
Yazara "İlk Roman Ödülü" getiren kitap, özellikle ilk bölümde akıcı bir şekilde ana karakterleri ve hikayelerini aktarıyor. İkinci bölümde ise, başrol Nergis Hanım'ın yazdıklarını okuyoruz.
Burada Nergis K.'nın hayat serüvenine dahil olurken, bir noktada sanki bambaşka bir serüveni yaşıyor ve önceki karakterlerden kopmuş hissi hasıl oluyor. Bir de teknik olarak, bu bölüm için seçilen yazı fontunun ciddi anlamda okumayı zorlaştırdığını belirtmeliyim.
Genel olarak romanın gerçeklik konusunda sıkıntısı olmasa da, özellikle Nergis K.'nın mektubuna geçiş sonrasında, akıcılığını kaybettiğini düşünüyorum.
Şiddetle reddediyorum,bu bir ilk roman olamaz,eser ikiye kırılmış gibi ilk kısmında bir çok alakasız görünür bir şekilde Gül Cemalin boşanma sonrası depresyonu ile suregiden kitap Nergis hanımın kaybı ile bir polisiye vakaya evriliyor sandığınız işte tam o anda Gül Cemal'e Nergis hanım tarafından bırakılan mektup ah o mektup daha ilk satırından öyle bir vuruyor ki okuru böyle Richter ölçeğinin kağıdın üzerinde gelip giden çizgileri gibi satır satır çiziyor yüreğinizi,Nergis hanıma ne oldu derseniz o da sizin için bir soru işareti kalsın, kesinlikle okuyun,okutun,sevgili Nuray Önoğlu'nun dediği gibi duacım olursunuz
İki hikayenin hem toplumsal hem de karakterlerin bireysel çelişkileri olarak içiçe geçtiği, hem bireye hem topluma dokunan bir roman. Hikaye boyunca okuyucunun merakını canlı tutuyor.
Yazın dilindeki romantizm, hikayeye de yansıyor, hikaye biraz ajite bir yöne yöneliyor. Ben bunu bir eksik olarak görsem de, beğenenler de olacaktır.
İki hikaye katmanları arasındaki bağ beni etkileyen kısmı oldu romanın.
Bu yıl okuduğum kitaplar arasında edebi açıdan en beğendiğim kitap oldu. Hikayelerden biri karısından ayrılan, yazar olmaya ve hayata tutunmaya çalışan bir adam. Biri de ondan habersiz ona mektup yazmasıyla hayatına giren Nergis Hanım. Nergis Hanım'ın hikayesi ve o dönen Türkiyesi, özelleştirmeler, sağ sol çatışmaları. Elimden düşüremeden bitirdim. Sonradan araştırınca yazarın erkek olduğuna ayrıca şaşırdım.
Harika bir roman. Duygu aktarımını inanılmaz başaran bir kitap, okurken her karaktere ayrı sempati duyup her biri için ayrı üzüldüm. Kimseyi suçlayamadım, kimseye taraf alamadım, her karakterin kendine ait bir noksanlığı bir hüznü vardı. Buram buram yalnızlık kokan ve bu duyguyu iliklerinize kadar işleyen bir kitap. En önemlisi yazarın ilk kitabından böyle şahane bir eser ortaya çıkarabilmiş olması, dili de çok sade ve akıcı bir anlatımı var. Kısacası ben bayıldım, şiddetle tavsiye ederim!
İskeleti ve konusu çok sağlam oluşturulmuş, üzerine çalışıldığı belli bir eser. Yazar özenmiş ve titiz çalışmış bu da okuması keyifli bir eser çıkarmış ortaya. Farklı karakterlerin bile zaman zaman aynı konuşması ya da yaşça büyük bir karakterin birkaç eski kelime haricinde günümüze çok uygun bir şekilde konuşması ya da olayın içine fazla dalıp uygun yerde duygulara girilmemesi belli başlı eksikler diyebiliriz ama sonuçta okuması çok keyifli bir eser olmuş.