"Sokratis Eliseos özel dedektifti. Avrupa’daki şirketlerin ticaret yapmak istedikleri İzmirli tüccarlar hakkında gizli araştırmalar yapar, borcunu ödemeden ortadan kaybolan işadamlarının peşlerine takılır, sahtekârlık olaylarıyla uğraşırdı. Cevdet Sami’yle beş yıldan beri tanışıyordu. İncelediği esrarengiz olayları çözmek için serkomiserin görev yaptığı karakola sık sık gider, ondan bilgiler alırdı. Polisin de ona danıştığı konular olurdu. Ancak Cevdet Sami, ilk kez bir cinayet olayında yardımını istemişti." (Kitaptan)
1800’ler İzmir’i. İki cinayet. Osmanlı’da bir serkomiser ve Rum bir dedektif. Çeşitli etnik vatandaşların yaşadığı, Rus ajanların cirit attığı bir ortam. Suphi Varım, önceki romanlarındaki sürükleyicilik ve heyecan dozunu artırmış. Karanlıkta İki Ceset, günümüz Türkçe polisiye edebiyatına yeni bir mihenktaşı olmaya aday bir roman. “Katil kim?” hiç bu kadar zor ve bilhassa zor olmamıştı. Polisiyenin labirentlerinde dolaşırken aynı zamanda eski İzmir’in, yani Simirna’nın kaldırımlarında yürümek ve faytonların tozunu yutmak okura büyük bir zevk verecektir...
Suphi Varım’ın çocukluğu, İzmir’in beton ormanına dönüşmediği yıllarda, sokak aralarında ve arsalarda Çelik Bilek, Tom Miks, Kaptan Swing ve Zagor olarak geçti. Hayal gücü zengin bir çocuktu. Ailesi mahalle arasındaki iki katlı evi bırakıp dönemin modernleşme simgesi apartmanlardan birine taşınınca Kulver Kalesi’nden ve Darkwood Ormanı’ndan kopan küçük Suphi, beton blokların arasında ne yapacağını şaşırdı, hüzünlendi.
O yıllarda mahalle kitapçısında tesadüf eseri Agatha Christie’nin ‘Ölümün Sıcak Eli’ romanını buldu; okur okumaz da polisiyenin büyüsüne kapıldı. Christie’yi Mickey Spillaneler, Maurice Leblanclar, Carter Dicksonlar, takip etti.
Kolej’de kendi kafasındaki arkadaşlarıyla gizli bir dedektiflik bürosu kurup apartman olmayı bekleyen metruk evlere girmeye, dedektifçilik oynamaya başladı.
Zaman geçti ve genç Suphi Varım, artık Suphi Bey oldu. Yıllarca profesyonel yönetici olarak çalıştı. Yüksek lisansını ve doktorasını tamamlayıp ekonomi âlimleri arasına katıldı. Hatta bir üniversitede yardımcı doçent olup ders bile verdi. Bu yoğunluk içinde Nezihe’ye kocalık, Sedef’e babalık etmeye çalıştı.
Suphi Bey, kırk dokuz yaşında emekli oldu ve çocukluk düşlerinin eşliğinde polisiye yazmaya koyuldu.
Ένα πάρα πολύ τίμιο βιβλίο. Τίμιο με την έννοια ότι δεν πρόκειται για ένα πραγματικά συνταρακτικό κείμενο που θα αλλάξει την κοσμοθεωρία σας αλλά είναι λιτό, ευανάγνωστο και μια καλή λύση για όσους ψάχνετε ένα ελαφρύ ανάγνωσμα. Οι λάτρεις της αστυνομικής λογοτεχνίας δε θα ικανοποιηθούν. Στο αστυνομικό κομμάτι η ιστορία κάπου χωλαίνει και δεν έχει τις εντάσεις που αναμένεις από ένα αστυνομικό μυθιστόρημα, θα έλεγα κινείται σε πιο φλατ ρυθμούς παρόλο που σαν πλοκή είναι αρκετά καλοστημένο. Εν τούτοις στο κομμάτι ηθογραφίας και αναπαράστασης της τότε εποχής θα έλεγα ότι ο συγγραφέας μας δίνει μια αρκετά πειστική και γλαφυρή εικόνα της Σμύρνης του 20ου αιώνα, εικόνες που είναι αρκετές για να του δώσουν μερικούς πόντους στην συνολική του αξιολόγηση.
Ένα όμορφο.και σύντομο ανάγνωσμα, που με αφορμή μια αστυνομική υπόθεση θα μας γνωρίσει διάφορους τύπους ανθρώπων της Σμύρνης των αρχών του 20ου αιώνα. Σαν αστυνομικό δεν με ικανοποίησε πλήρως αλλά σαν ανθρωπογραφία είναι πολύ ωραίο.
Böylesine kısa bir hikaye için fazla yan karakter var. Kim kimdi diye sürekli sayfaları geri çevirmek, hikayenin içine girmeyi zorlaştırıyor. Ana karakterlere daha fazla derinlik verilebilir, bulmaca daha ilgi çekici hale gelebilirmiş.
Συμπαθητικό ανάγνωσμα χωρίς σασπένς και αγωνία βέβαια.Απλό,συνοπτικό,ηθογραφικό.Μια σκιαγράφηση της Σμύρνης και που μόνο η αναφορά ξεσπά νοσταλγία και αναμνήσεις,ασχέτως αν δεν τις ζήσαμε.Ανάμεικτα τα συναισθήματα μας. Επιπλέον με την εξιχνίαση δύο εγκλημάτων στην Σμύρνη παρακολουθούμε την κοινωνική ζωή των κατοίκων και κάνουμε ένα μίνι ταξίδι στα περίχωρά της και στις συνοικίες της μέσω του συγγραφέα συμπορεύοντας μαζί με τους ήρωες τους, διαφόρων εθνικοτήτων που ζουν στην πόλη της Ιωνίας,στην πόλη των προγόνων μας.
Κεντρικός ήρωας είναι ένας Έλληνας ντετέκτιβ λίγο διαφορετικός από τους συνηθισμένους και με δική του οπτική προσπαθεί να βρει την άκρη του νήματος, όπου τον καλεί ο επιθεωρητής της Αστυνομίας και φίλος του Τούρκος να βοηθήσει να εξιχνιασθεί ένα έγκλημα.Στην πορεία γίνεται ακόμη ένα όπου αναλαμβάνει την εξιχνίαση και των δύο και ειδικά του ενός που δίνει περισσότερη βάση γιατί ήταν Έλληνας φίλος του.
Πολλοί οι ύποπτοι αλλά μεταξύ Έλλήνων,Άγγλων,Ρώσων,Γάλλων,Ιταλών,Λαθρεμπόρων,κατασκόπων ένας είναι ο δολοφόνος και που τελικά ανακαλύπτεται από τον Ελισσαίο προς το τέλος του βιβλίου.
Agatha Christie ve Hercule Poirot esinlenmeleri, hatta esinlenmelerinin otesinde dedektifin bazi sozlerinin ve davranislarinin Hercule Poirot ile ayni olmasi o kadar coktu ki, orjinal diyemeyecegim. Acikcasi üzüldüm. Ayrica romani okurken zaman ve gün meftumunu sürekli kaybettim. Güzel yanlari ise Agatha Christie romanlarinin güzel yanlarini da icinde barindirmasi, yani akiciligi, ilgiyi hep yüksek tutmasi, hizli konu akışı idi. Ayrica 1800ler Smyrnasinda geçmesi bir Izmirli olarak da ayrica ilgiyle okumama neden oldu.
(Labirent Yay.-2015 baskısı) Dönem atmosferini yansıtmada kullanılan üslubun beni polisiye kısımdan daha çok heyecanlandırdığı, şimdilik 3 yıldız verdiğim, bende daha çok yıldızı hak edeceğini umduğum başka Suphi Varım kitapları okuma arzusu uyandıran kitap. Font hatası olan sayfalar var; s. 8 ilk satır kelimeler neredeyse bitişik, s. 82 font büyüklükleri farklı. Bu tür şeyler niyeyse dikkatimi çok dağıtır.
Αξιοπρεπέστατο βιβλίο να περάσει κανείς την ώρα του, αν και όχι κάτι συνταρακτικό. Γρήγορος ρυθμός, μικρά κεφάλαια, λιτή αφήγηση χωρίς πολλές περιγραφές, πλοκή καλοστημένη αν και λίγο "αφελής".
Όσοι αγαπούν τα ιστορικά βιβλία με τις πολλές περιγραφές του τόπου και του χρόνου, όσοι αρέσκονται στα "βαριά" αστυνομικά κι όσοι δυσανασχετούν με τα πολυπρόσωπα βιβλία ή είναι αυστηροί κριτές γενικότερα, θα το βρουν ελλιπές, ωστόσο εγώ το ευχαριστήθηκα πολύ, διότι είχα ανάγκη από κάτι ενδιαφέρον αλλά και σχετικά "ελαφρύ". Πιο πολύ τείνει προς το 3½/5, αλλά πάντα βαθμολογώ υπέρ του συγγραφέα.
This is not any masterpiece or something, but still a very decent book to pass some time. It features many interesting characters, a fast pace, easy narration, small chapters and a nice plot-even if a bit simplistic sometimes-.
Now, if people are seeking a book with very extended historical references and detailed descriptions of place and era, if they dislike books with many characters or they are in the mood for a "heavy" crime novel, I think they'll find this book lacking somehow on those aspects. But I really enjoyed it because right now I was seeking for something interesting and easy to read, been light but without been "cheap". This book fits the bill. 3½/5 . Do check it out!
Σε κερδίζει με τη νοσταλγική περιγραφή της κοσμοπολίτικης αστικής Σμύρνης των αρχών του 20ου αιώνα, πριν ο εθνικισμός σαρώσει την πόλη και τους ανθρώπους της. Ο συγγραφέας, Τούρκος Σμυρνιός ο ίδιος, αγαπάει σίγουρα την Αγκάθα Κριστι, τον Άρθρουρ Κόναν Ντόιλ, ίσως και τον Μαρή. Η αστυνομική ιστορία είναι κάπως άνευρη, πολύ καθώς πρέπει και περνάει μάλλον σε δεύτερη μοίρα. Διαβάζεται σ ένα απόγευμα.
Yazar karakterleri uzun anlatmayı seviyor ama kitap kisa bir kitap, açıkcası yarisina kadar sadece karakterleri tanıdık. Olay örgüsünün daha kapsamlı anlatılmasını tercih ederdim.
Ben kendi adıma hikayenin bir anda çözülüp, kahramanın ağzından çözümü dinlemeyi pek sevmiyorum. Bu da o hikayelerden biriydi.
Lakin bunlar kitaptan keyif almamı engellemedi, tavsiye ederim.
The story was interesting to read, I liked the writing style a lot. I also liked how the writer depicts the characters and the city. For a detective story, I think it had a simple plot, not as built as the rest of the story.
This entire review has been hidden because of spoilers.
Suphi Varım'ın bu "ödüllü" romanı bir cinayet romanı. Ama yanlış anlaşılma olmasın, polisiye görünümlü bu roman, aslında okurun keyfini, polisiyeye olan itimadını, boş zamanları ve heyecanını öldürmekten başka bir şey yapmıyor.
Yazarın diğer romanlarıyla karşılaştırdığımız zaman hepsinden daha basit ve aksiyondan daha uzak olan bir öyküsü var. İzmir'in Osmanlı döneminin güzelliklerini abartısız bir şekilde gözler önüne serdikten sonra, iki cinayetin peşine düşen Rum dedektif Sokrat'ın çevresinde sayfalarca pek çok karakteri anlatıp duruyor.
100 sayfaya yakın hiç bir şey olmadıktan sonra roman Sokrat'ın önce yanlış, sonra da doğru tahminiyle bitiveriyor.
Daha korkuncu öyküde katilin kimliğiniortaya çıkaran ipuçları okuyucuya neredeyse hiç verilmediği için katilin kim olduğunu da sadece o ipuçlarina sahip olan Sokrat biliyor.
O zaman 140 sayfalık bir romana ne gerek var? 140 karakterde, "Sokrat ipuçlarini birleştirdi ve katili buldu" deyip olayı bitirebilirdi yazar.
Burada ilginç olan romanın Dünya Kitap ödülünü almış olması. İlginc demek yanlış aslında, o ödüllerin birilerine verilmesi lazım, o yüzden de veriliyor... Şaşırmak şaşırtıcı olmalı böyle durumlarda.