“Karanlık sahnenin tam ortasına menekşe moru bir spot vurdu. Işıktan daire yavaş yavaş genişledi. Şimdiye kadar hiç dinmeyen, devamlılığı sebebiyle de artık kimsenin kulağına takılmayan arka plandaki uğultu ışıkla beraber bir anda kesildi. İşçi arı garsonlar bile taş kesilmiş, sahneyi izliyorlardı. Cam boncuklu saçakların arasından, deniz mavisi satenden dikilmiş uzun eldivenli bir çift kol göründüğünde, sahnenin iki yanındaki dev hoparlörlerden çıkan disko-funk ritimleri salonu doldurdu. Art arda dizilmiş iri yağmur damlaları gibi görünen saçaklar müziğe uyarak iki yana doğru açıldılar. Hatıra Gezer bütün ihtişamıyla sahneye çıktı.”
Yüzen Küçük Şeyler geçmişle bugün, hatıralarla rüyalar arasında gidip gelen, günümüz İstanbul’unun sokaklarında, underground ve kalburüstü ortamlarında mekik dokuyan, yarı fantastik bir anlatı olarak okurunyucunun karşısına çıkıyor. Baş karakter Bergüzar’ın olağanüstü personası siziokuyucuyu şehrin çeşitli sosyo-kültürel çevrelerinde sürprizlerle dolu, baş döndürücü maceralara sürüklerken,üyor. Hatıra Gezer’in Toplama Albümü’nden saçılan ahenkli melodiler sayfalar arasında bir fısıltı gibi dolaşıyor. Kuir edebiyatın güncel örneklerinden biri olan bu ilk roman, aynı zamanda müstakbel bir üçlemenin ilk kitabı.
çocukluğa, hatıralara ve geçmişe çokça takık biri olarak “yüzen küçük şeyler”i çok sevdim. fantastik roman sayılabilecek konusu günümüzle, müzikle, lubunya dünyasıyla çok güzel bir biçimde kesişmiş. müzik derken şunu ekleyeyim hemen her bölümde eskilerden bir isme ve sevdiğimiz bir şarkısına rastlıyoruz. bölüm adları da aynen bir kaset gibi ilerliyor. a1-a2 şeklinde. müziğin bu kadar önemli olması normal çünkü insanların hatıralarında yol alarak kayıp şeyleri bulan hatıra gezer, asıl olarak bergüzar adıyla kulüp kurdele’nin star şarkıcısı. romanda bir kulübün işleyişi, hafta içi günlerde gelen müşterileri, ast üst ilişkisinin anlatıldığı yerleri çok sevdim çünkü evet bunlar o dünyaya yabancı olan bizlerin biraz da merak ettiği ve bilmediği şeyler. orçin’in utangaçlığı, bedeniyle barışık olmaması, çömezliği ve yavaş yavaş açılışı da karakter gelişimine uygun gidiyor. ve orçin’i ayrı bergüzar’ı ayrı seviyoruz. her gittikleri işte hatıralarda yol almak için yapılan ritüeller, tekrarlanan sözler, parolalar bir süre sonra bize çok tanıdık geliyor. ama asıl canımızı yakan şey -ki roman hiç ajitasyon yapan, acıklı bir roman değil onu belirteyim- hatıralarda kimliğini gizlemek zorunda kalanlar, aşkını yaşayamayanlar, dışlananlar, toplumsal normlar yüzünden heba olan hayatlar… hatıra gezer’in hatıralarda yol alırken giysi ve mekan detayını ustaca vermesi bizi o dönemlerin içine çekiyor. roman bittiğinde ki epey doğaüstü olay, mistik güçler vs var, keşke bu iş gerçek olsa dedim kendi kendime. fala nazara nasıl inanıyorsak böyle bir güç de olabilir, neden olmasın :) orçin’in içine düştüğü ikilemlerle, lubunya dünyasındaki çekişmelerle, o dünyanın nasıl döndüğüyle, evlatlıktan reddedilen, yok sayılan translarla, iş hayatında kendini gizleyenlerle, yıllar boyu bir yalanı yaşamak zorunda bırakılanlarla çok bir yandan da çok gerçek bir roman “yüzen küçük şeyler”. kuir edebiyat için önemli bir üçlemenin ilk romanı. fantastikle gerçeğin bu hoş birleşimi, türk pop müziğiyle süslenmiş, peruğu, kostümü, makyajıyla edebiyat dünyamıza hoş gelmiş. sadece açıklamayla başlayan bölümlerin (taşların önemi, kemerburgaz’ın tarihi gibi) romanın dokusuna uyumadığını söyleyebilirim. ya da işte daha ilk sayfada “heteroseksüellerin, geylerin sevdiği tek şarkı sandıkları i will survive’ın türkçe aranjmanıydı çalan.” gibi ders veren cümleler gözüme battı. ama ilk romandır olur, mertcan karakuş’un yolu açık olsun. ben lubuncayı çok severim. çoğu lubunca sözcüğü anladım, “vanilyacı” hariç :)) kitabın sonundaki sözlük bu açıdan çok yararlı. ve ben roman boyunca içimden ferdi özbeğen şarkıları söyledim. onun da yıldızlar yoldaşı olsun 💫
LGBTİ+ içerikli kitapları genelde auto kurgu ya da otobiyografi türü olarak okuyoruz. Bu alanda okuması zevkli, tekrar dönüp okumak istediğim iyi kitaplar var: Eddy’nin Sonu, Yakut Orman, Alison Bechdel’in çizgi romanı Fun Home, Mişima’nın Bir Maskenin İtirafları, hatta kurgu ile ilgisi olmayan De Profundis. Yazarlar, bu alanın dışına çıkıp polisiye, dedektiflik, maceraya bulaşınca(Ustaparmak, Hop çiki ya ya’lar) hoşuma gidiyor. Mertcan Karakuş da bizi içinde maceranın, kurgunun, hatta fiziğin olduğu bir kuyunun içine atıyor(Alice gibi)
Hatıra Gezer(Bergüzar) ile Orçin’in maceralarından Orçin’in çaylak olarak başladığı işte uzmanlaşmasına ve mama’sı Bergüzar’ın halefi olmasını konu alıyor kitap. Yazar, neredeyse iki sene içinde yabancılaştığımız, adları birer anıya dönüşen mekanları da içine alarak anlatıyor(Üzüm Bar’ın adı her geçtiğinde gözlerim doldu). Artık meslek erbabı olan Orçin’in maceraları devam edecek gibi gözüküyor. Tek küçük bi eleştiri, yapılan benzetmelerin ve betimlemelerin fazlalığı. Özenle yazılmış ama kurgu akarken yazar olarak araya girip yaptığı betimlemelerin okuru yorduğu kanaatindeyim.
Onur ayı yaklaşırken LGBTİ+ edebiyatın çoğalması ne güzel.
Devrik cümle okumaktan birkaç beyin hücremi feda ettim, evet. Bir de spesifik renk tarifleri benim için çok fazlaydı, neredeyse her sayfada bir ‘zırttır zort mavisi’ veya ‘carttır curt pembesi’ vardı 😭 Anlatıya dair bu iki (ve birkaç daha) tercih bana göre değildi, ama karakterler o kadar sıcacık hissettirdi ki. Sürükleyici ve keyifli bir okumaydı. Romandaki fantezi dünyasının sade yaratıcılığını sevdim. Kullanılan dilde de aynı sadeliği aradım biraz.
Yer yer tatlı kafa karışıklıkları da yaşattı. Yılan ve tilki / Hatıra ve Rüya seçimi, kendi aileni seçmeye bir metafor mu mesela? Henüz açıklanmayan üçüncü seçenek ne??? Devamını merakla bekliyorum.