Femininity, Desire and Sublimation in Psychoanalysis: From the Melancholic to the Erotic

by Elda Abrevaya

Femininity, Desire and Sublimation in Psychoanalysis explores female subjectivity and examines the complexities inherent in psychoanalytic work realized by women analysts with women.

The book includes a critical study of psychoanalytic theories on femininity as well as a reflection on social aspects of gender. Elda Abrevaya envisages different paths to femininity, illustrated in the text with studies of Virginia Woolf and Marguerite Duras, and examines the vicissitudes of the relation of the little girl with the mother, and her crucial challenge, which is separation from the mother, in order to access to erotic life and to the use of the cultural objects. Femininity, Desire and Sublimation in Psychoanalysis also explores the question of sublimation, shedding light on a field that has not been sufficiently explored in terms of female sexuality and female identity. Throughout the book, sublimation in women comes to the forefront as a source of satisfaction, liberation and participation in public life.

The book will be important reading for psychoanalysts and other clinicians in the field of mental health as well as academics in the fields of gender studies, literature, philosophy and sociology.

160 pages, ebook

Published January 1, 2022

Reviews

[Zozan Kacmaz · Rating 5 out of 5]

“Aslında genç kız kadınlığı annesinden bir armağan olarak -annelerin kızlarına simgesel olarak, bakışlarının ve sözlerinin aynası aracılığıyla aktardıkları gibi-alamamıştı. Bu ayna onların kadınlığını onaylamaya ve desteklemeye hizmet eder. Bir kızın anne nesnesi ile rekabete girebilmesi için onun güvenilirliğini ve sevgisine inanması gerekir çünkü kadınlık ancak nesnenin güvenilirliğinden kaynaklanan sağlam narsistik bir zeminin üzerine inşa edilebilir .”

“Hem Karen Horney hem de Ernest Jones kadınsı dürtünün sahiplenilmesinin cesaret, hatta anneye yönelik suçluluk duygularıyla yüklü olduğu için cüret gerektirdiğini ifade eder.”

“Anneye olan derin bağlılığına rağmen kız çocuğu, babaya yönelme cesaretine sahip olmalı ve anne nesnesine ilişkin çatışmalarıyla yüzleşebilmelidir. Fakat kız çocuğu, anneyle tatmin edici ve güvenli bir ilişki kurmuş olmak koşuluyla böyle bir sürece girebilir. Aksi takdirde kızın babaya doğru yer değiştirirken hareket noktası olan narsisistik zemin sarsılır ve annesiyle bir rekabet ilişkisine girmesini engeller. Ernest Jones çok ilginç bir şekilde, ‘ doğal’ kadınlık ile ilgili düşüncelerini sorguladığı bir noktaya varır: Kadın olarak mı doğulur, yoksa kadın haline mi gelinir? Yirmi yıl sonra, Simone deBeauvoir İkinci Cinsiyet’te bu sorgulamaya toplumsal bir perspektiften yanıt getirecektir. “ Kadın olarak doğulmaz, daha ziyade kadın olunur.”