Devlet, Mafya, Genelev Patroniçesi Üçgeninde, Soluk Soluğa Bir Dönem Romanı
Holly, Lilli ve Iris gibi ünlü film karakterlerini şaşırtıcı biçimde canlandıran güzel kadın melek mi, terörist mi yoksa fahişe mi?
Ünlü gazeteciyi ağına nasıl düşürdü? Amaçlarına neden alet etti?
Matilt Manukyan nasıl Türkiye’nin en zengin iş insanlarından biri oldu? Dünyanın bir numaralı genelev patroniçesi Madam Manukyan’ın otomobilini havaya kim uçurdu? Ermeni terör örgütleri mi, milliyetçiler mi, muhafazakârlar mı yoksa mafya mı?
70’li yıllara damgasını vuran Ermeni terör örgütü ASALA’nın arkasında kim vardı? Lideri Agop Agopyan nasıl öldürüldü?
Londra’da başlayan, İstanbul’u birbirine katan ve Atina’da sona eren büyük macera için hazır olun!
Dönem romanlarının büyük ustası Osman Balcıgil’in kaleminden.
Osman Balcıgil d. 10 Temmuz 1955, İstanbul),gazeteci, televizyoncu, yazar.
Ulusal gazete, dergi ve televizyonların haber bölümlerinde muhabir, editör ve yönetici olarak uzun yıllar çalıştı (1977-2000). O dönemde yaptığı araştırma, yazdığı yazı ve televizyon programlarıyla pek çok ödüle layık görüldü. Latin Amerika’da yaptığı çalışma 1988 yılında Gazeteciler Cemiyeti tarafından yılın röportajı olarak seçildi. Gazetecilik ve televizyonculuk yaşamını 2000 yılında noktalayan Balcıgil'in son çalışması (2016 Mart)) bir roman ve Ela gözlü pars: CELİLE adını taşıyor. Yazarın, ilk altı romanının ismleri Ters Kanatlı Şahin , Bilginin Efendisi , Zerdüşt'ün Sırrı, Dante'nin İstanbul Cehennemi, Pisagor Tepkisi, Mason Locasında Aşk ve Kılç., 53. Risale.
MELEK TERÖRİST FAHİŞE - OSMAN BALCIGİL Nihayet Osman Balcıgil'in birkaç ay önce çıkan son kitabı Melek, Terörist, Fahişe'yi okudum. Kitabın adı içeriği hakkında bilgi veriyor, birbirinden ayrı üç karakter Melek, Terörist, Fahişe aynı bedende... Balcıgil bu defa daha yakın döneme ışık tutuyor. Bizler için o günleri hatırlama, gözden kaçanları yakalama oluyor ama gençler için bir dönemi aydınlatıyor. 1970'lerin ortalarında ülkemizin kaosa sürüklendiği yıllar; içeride bölünen gençlerin çatışmaları ile kaybedilenler fidanlar; dışarıda ise terör örgütü ASALA tarafından katledilen diplomatlarımız. Bu karmaşada devlet, mafya, siyaset kurumları birbirine geçmiş durumdaydı. Bu karışık ortamda Matilt Manukyan adlı genelev patroniçesi gündemi sarsarak vergi rekortmeni oluyor. Kitap olaylara geniş bir yelpazeden baktığı için bahsedecek çok konu var bence. Hadi başlayalım bakalım. Holly ile tanıştıkları zaman ilk sohbetlerinde yurtdışına yerleşenlerle ilgili konuşurlarken şöyle bir cümle geçiyor: "Vatan atalarının mezarlarının bulunduğu yerdir." Aynı fikirdeyim. O yüzden ben uzun süreli şehir dışına çıkamazken ( tabii mezar bekçiliği yapmıyorum ama atalarımın doğup, öldüğü, benim doğup yaşadığım bu şehir damarlarıma işlemiş); insanlar vatanlarını savunmak yerine nasıl kaçıp mülteci oluyorlar, başka topraklarda bilinmezliğe yöneliyorlar? Hala anlamış değilim. 1 Mayıs haberleri hazırlanırken bir paragraf dikkatimi çekti: "Gidişat hayra alamet değil ve bunun nedeni en azından bana göre, sol ile sağ arasındaki çatışma değil. Daha tehlikelisi, solun kendi içinde yetmiş iki parçaya ayrılmış olması. Öyle nüansları mesele yapıp amip gibi çoğalıyorlar ki takip edebilmek mümkün değil." En eski siyasi öğreti: "Böl ve yönet." Bir tarafı bölersen otomatikman diğer taraf kuvvetlenmiş olur. Halbuki bize gereken 'Birlikten kuvvet doğar.' sözünü uygulamak. Kitabın önemli kişilerinden biri Matild Manukyan... Özellikle patronu olduğu hizmet sektörü ve 6 yıl vergi rekortmeni olması... İlgili bölümde akışta ve dip not olarak Manukyan'ın mal varlığının dökümü verilmiş. Aslında vergi rekortmeni olmasında sadece genelevlerin değil diğer yatırımlarının da etkisi var. Öyle bir mal varlığına karşılık rekortmen olması normal. Ama o dönemde öyle bir imaj yaratıldı ki diğer yatırımları, mal varlığı göz ardı edilerek sanki vergi rekortmeni olmasının tek sebebi sahibi olduğu genelevlerdi. Manukyan ile ilgili dikkatimi çeken iki konu var; ilki azınlık mensubu olarak kazandıklarıyla yurtiçinde yatırım yapması ( 5 -6 Eylül olayları gibi yaşananlar varken mal varlığını yurtdışına da çıkarabilirdi). İkincisi neden onun rekortmen olması garipseniyor? Rekortmenliğinin sebebi niye onda aranıyor? Çuvaldızı kendimize batıralım. Diğer iş sahipleri daha çok çalışıp, kazanıp vergilerini tam yatırsaydı o birinci olmazdı. ( ne demek istediğimi anladığınızı umuyorum) Diğer Balcıgil kitaplarında olduğu gibi bana hatırlattıkları, gözümden kaçanları öne çıkardığı konularla bana kattıkları oldu. Bu konuların başlıkları: ❌ Holly'nin kişilikleri film kahramanlarıydı. Holly: 1961 yapımı Tiffany'de Kahvaltı filminde Audrey Hepburn'ün canlandırdığı karakter. Iris: 1976 yapımı Taksi Şoförü filminde Jodie Foster'ın canlandırdığı karakter. Lili: 1977 yapımı Julia filminde Jane Fonda'nın canlandırdığı karakter. Üç filmi de daha önce izlemiştim. ❌14 Numara: Sinan Çetin'in yönettiği, Hakan Balamir ve Serpil Çakmaklı'nın başrollerini paylaştığı film. İzlediğim filmi başka bir kitap yüzünden birkaç sene önce tekrar izlemiştim. ❌ Vesikalı Yarim: Lütfi Akad'ın yönettiği Türkan Şoray ve İzzet Günay'ın oynadığı film. Gençliğimde izlemiştim. Türk sinemasının klasiklerinden olan film, Türkân Şoray'ın 1958'de başladığı sinema hayatında 1967 yılında çevirdiği Ana filmiyle aldığı ödülden sonra, ikinci büyük ödül aldığı filmdir. ❌Menekşeli Vadi: Sat Faik Abasıyanık'ın yazdığı öykü. Vesikalı Yarim filmi bu öykünün uyarlaması. Bu bilgiyi öğrenince hemen bu öyküyü de okudum. ❌ "There is no bussiness like show bussiness"(Gösteri işi gibi bir iş yok) adlı Irving Benin şarkısından bahsediyor. 1946'da seslendirilen şarkı, 1954'te Walter Lang tarafından sinemaya uyarlandı. Marlyn Monroe'nun oynadığı film Sahne Aşıkları olarak Türkçeye çevrildi. Filmi çocukken TRT'de izlemiştim, şarkıyı da tekrar dinledim. ❌ Siyasi düşüncemizin olmadığı dönemlerde komünist komünistti. Meğer öyle değilmiş... Çin komünistinin ve SSCB komünistinin farklı olduğunu dip notlardan öğrendim. O zamanlar dikkat etmediğimiz bilgileri örgüt farklarını dip notlar açıklıyor. ❌ Lavuk: Hemen kızmayın kelimenin gerçek anlamı da notlarda; aslında küfür ya da aşağılayıcı bir kelime değilmiş. Gereksiz, boş konuşanlar için kullanılıyormuş. ❌ Taşnak / Hınçak: Hafızamın diplerinde ama detayı olmayan kelimelerdi. Taşnak, Ermenice 'federasyon' anlamına geliyormuş. Hınçak ise çan sesi, 1887 yılında Cenova ve İsviçre'de kurulan Sosyal Demokrat Hınçak Partisinde geçiyor. ❌ ASALA ve JCAG: ASALA biz yaştakiler tarafından iyi bilinen bir terör örgütü. JCAG ise daha az bilinen ama JCAG - ARA ile en kanlı saldırıları gerçekleştiren örgüt. ❌ASALA üyelerinin FKÖ kamplarında eğitilmesi ise en ilginç bilgilerden. ASALA bilindiği gibi Ermeni menşeili ve Türklere yönelik saldırılar düzenliyor. FKÖ ise Filistin'in kurtuluşu için örgütlenmiş. Çoğunluğu Müslüman olan bir devletin / örgütün böyle bir oluşumda yer almasını ise tanımlayacak bir kelime bulamadım. Tüm Osman Balcıgil kitapları gibi bir nefeste, merakla, keyifle okunan gerçekle kurgunun karıştığı bilgilendirici bir kitaptı. Melek, Terörist, Fahişe, her ne kadar ikinci baharını yaşayan bir gazetecinin aşk hikayesini, kandırılmasını anlatan bir roman olsa da tarihi gerçeklerin üzerine kurgulandığından dolayı üzerine çok söz söylenebilecek bir kitap. Melek, Terörist, Fahişe'den notlar: 📕En iyi röportajların samimiyet üzerine tesis edileceğini bilecek kadar gazeteciyim. 📕Gündemleri bir kahve değirmeni gibi öğütme yeteneği kazanmış olan Türkiye, Manukyan Patlaması'na da bir avuç kahve çekirdeği muamelesi çekti. 📕İncelikle kurgulanan bu büyük oyuna alet olanlar ise ne yazık ki Holly ve Ferit gibi genç insanlar... Kin ve nefret duyguları aşılanıp sırtı sıvazlanan, ellerine silah tutuşturulan, kendilerini halk kahramanı oldum zanneden ama aslında emperyalist ülkeler için kan döküp bazen de can veren zavallılar... 📕Gazetecilik laflara takla attırma mesleğidir. Biri size bir şey anlatır, siz oturur başka bir şey yazarsınız. Yalnız bunu öyle bir yapmanız gerekir ki sonunda itiraz edemesin.
Melek Terörist Fahişe, okuduğum ilk Osman Balcıgil kitabı. Balcıgil’in dili son derece akıcı, anlattığı hikaye de bir o kadar ilginç. Dolayısıyla kitap, okuru bir an bile sıkmıyor. Fakat kitabın sonunda cevaplanmamış çok fazla soru kaldı, bu da devamının geleceğini düşündürüyor. Umarım yazar elini çabuk tutar :)
Güzel bir dönem kitabı, dili çok rahat ve oldukça akıcı, vaktiniz varsa 2 gün içerisinde biter. Bir gazetecinin ağzından, 1976-1977 yılları arasında geçen olayları, İstanbul'un hem siyasi hem de sosyokültürel yapısını İstanbul Karaköy'deki genelevler merkezinde anlatıyor. Bir kadın, 3 karakter; Melek-Terorist-Fahişe; yanında bir adam, kim olduğu belirsiz; onlara yardım eden bir gazeteci. Her şey iyi güzel ama bir yerde Matilt Manukyan'a yapılan suikastın bahsi geçiyor ve kaynaklara göre bu suikast 1990 lı yıllarda yapılıyor, kitap ise genel olarak 76-77 döneminde geçiyor. Ben mi kaçırdım o atlayışı yoksa yazar zaman-mekan kayması mı yaptı fark etmeden bilemiyorum. Yakın tarihle ilgili bir çok şey öğretiyor, orası kesin. Fakat sonu çok belirsiz ve kısır geldi bana göre. Ferit, aslında kimdi? Kitabın sonları daha aksiyonlu olsa da bence yazar o aksiyonu yeterince güzel bağlayamamış.
Yakin tarihimizi hakkaniyetli bir sekilde anlatmayi es gecmis roman Ne yazik ki kurgu cok zayif karakterler bastan savma cizilmjs ve konu da daginik Kitabin tanitimiyla iceriginin tutarsiz olmasi cabasi
aka the reverse elif şafak gerçekten başarılı bir kurgu inşa edilmiş, tarihsel gerçekliklerden bahsederken konudan uzak okuyucuyu sıkmamak ve kitabın hızını yavaşlatmamak her yazarın yapabileceği bir şey değildir. içinde geçen ideolojileri eleştirecek birileri illaki olacaktır ama bir roman olarak akıcılığına kapıldım gittim, beklediğimden daha ilgi çekici ve şaşırtıcıydı
Verdiği dönem bilgileriyle yine başarılı bir romana imza atmış. Yer yer bilgiyi fazla kaçırdığı için sıkıcı gelen sayfaları da oldu ama Manukyan’ın oranı romanda az yer bulmuş. Ben hikayeyi onun odağında gidecek gibi düşündüğüm için de böyle hissetmiş olabilirim tabii. Yine severek, kısacık bir zamanda okudum.
This entire review has been hidden because of spoilers.
Bir kadın, üç farklı karakter. Üç farklı şehir. Londra'da başlayan, İstanbul'da devam eden ve Atina'da son bulan bir hikaye Matilt Manukya'nın hayatı, genel evlerininin işleyişleri, Ermeni terör örgütlerinin amacı ve yaptıkları, devlet, mafya, sağ sol catışmaları, ülke içindeki karışıklıların anlatıldığı, akıcı bir uslüp ile yazılmış bir kitap.
Bu roman, Türkiye'de bir gazetecinin gençlerin yurt dışına gidip neden dönmediklerini araştıran bir yazı dizisi hazırladığını ve bu yazı dizisinde yer alan Holly adlı genç bir kadının geçmişi ile ilgili ayrıntılar vermektedir.
Gazeteci ve Holly’nin yolu daha sonra İstanbul’da kesişir. Holly ve arkadaşı olarak tanıttığı Ferit bir şekilde gazetecinin hayatına girer ve onun güvenini kazanır hatta gazeteci Holly ile yakınlaşır. Ancak tüm bunlar bir Ermeni terör örgütünün planıdır. Holly, Manuktan’ın genelevinde çalışken küçük yaşta orada çalıştırılan Ece’ye acıdığını söyler ve gazete yardımıyla Ece ve Ferit ile yurt dışına kaçar. Kaçarken de Manuktan’ın arabasına bombalı saldırı düzenlenir. Gazetece emniyet teşkilatı ile sorgulandığında Holly ve Ferit’in gerçek yüzünü öğrenir. Hikaye en son gazetecinin yardımıyla Atina’da Ferit’in öldürülmesi ile son bulur ancak Holly öldürülmemiştir. Ve ondan bir mektup gelir gazeteciye, mektupta Holly, Ece’yi gazeteci ve karısına bıraktığını ve onu çocukları gibi sevmeleri ister. Bir de Ece’nin ve gazetecinin oğlunun eğitimi için yüklü bir para bıraktığı belirtir mektupta.
This entire review has been hidden because of spoilers.
🌿"Silahlar susup barış sözleşmeleri imzalanınca , sıradan insanlar savaşların bittiğini zanneder. Bu bir yanılsamadır. Oysa savaşlar hiç bitmez , Alttan alta sürer. Suskunluk zamanlarında istihbarat teşkilatlarını ihmal etmeyen ülkeler , savaş zamanlarında son sözü söyler."
Londra'da başlayan macera İstanbul'da devam ediyor ve Atina'da son buluyor. Londra'ya orada yaşayan Türklerle röportaja giden bir gazeteci orada Holly ile tanışır ve onunla yaptığı röportaj gazetede büyük ses getirir. Holly bir kılık değiştirme ustasıdır. Londra'da Holly olarak karşısına çıkar gazetecinin , İstanbul'da ise Lili. Meslek icabı görüşmeler arkadaşlığa evrilir, arkadaşlık da gazetecinin kalbinde başka bir yere... Bu arada gazetecilimiz evli ve bir de çocuğu var. Holly ve onun arkadaşı Ferit ile sık sık görüşürler. Onları ve onların gerçekte kim olduğunu araştırmak gelmez aklına gazetecinin . Çünkü ülkedeki olaylar ve Holly'nin çalışmaya başladığı Manukyan'ın evi tüm düşüncelerini kaplamaktadır... Bir gazete yazısından arkadaşlığa uzanan yolun sonunda kendini devlet , mafya ve teröristlerin arasında bulan gazetecimizi zorlu bir süreç ve büyük bir macera beklemektedir !! Dönem kitaplarını severek okuduğum Osman Balcıgil bu kitabı ile okuyucuyu büyük bir maceranın içine sokuyor, bunun yanı sıra da dönem Türkiye'sinde olanlar , genelev patroniçesi Manukyan ve onun evlerinde olanlar , Ermeni terör örgütü Asala hakkında bilgiler veriyor ve bu bilgileri kurguya yediriyor. Özellikle yarıdan sonra temposu büyük bir hızla artan kitabı merakla okudum .
Osman Balcıgil'in 2022 yılında yayınlanan “Melek Terörist Fahişe* adlı romanı, 1976-1977 yıllarında Ermeni terör örgütü ASALA’nın türk diplomatlara düzenlediği suikastları merkezine alan bir dönem romanı.
Romanın ana karakterleri büyük bir gazetede çalışan bir gazeteci ve daha sonra ASALA ile bağlantısı olduğu ortaya çıkan bir kadın. Olaylar gazetecinin yurtdışında yaşayan Türkler hakkında bir araştırma yapması sırasında bu kadınla Londra’da tanışması ile başlıyor, İstanbul’da devam ediyor ve Atina’da son buluyor.
Roman, dönemin mafya, terör örgütleri ve siyasi kaos ortamını gerçekçi bir dille yansıtıyor. Dönem Türkiye’sindeki siyasi olaylar, Taksim’deki 1 Mayıs olayları, üniversitelerdeki karışıklar, yeraltı dünyası, altı kez Türkiye vergi şampiyonu olan genelev patroniçesi Manukyan ve onun evlerinde olanlar, Ermeni terör örgütü hakkında bilgiler kurguya başarılı bir şekilde yediriliyor. Aynı zamanda, kadın karakterin masumiyet, suç ve kimlik çatışmaları üzerinden karmaşık bir portre çizilmesi dikkat çekiyor.
Kitabın ilk yarısı olayların nereye bağlanacağını tahmin etmeye çalışmakla geçiyor. Yarıdan sonra kitabın temposu artıyor ve daha sürükleyici bir hal alıyor. Dili sade ve akıcı. Dönemi anlamak / hatırlamak adına güzel bilgiler içeriyor ve döneme yönelik araştırma yapmaya teşvik ediyor. Bununla beraber yazarın daha önce okuduğum kitaplarına (Yeşil Mürekkep, Yağmur Çiseliyor, En Hüzünlü Eylül) kıyasla biraz daha az beğendim.
Evlisiniz. Bir oğlunuz var. Mesleğinize aşık ve bir o kadar da başarılı bir gazetecisiniz. Sonra birden birini tanıyorsunuz. Ona aşık oluyorsunuz. Tabiki de bunu kimseye söylemiyorsunuz ama aşık olduğunuz kişiyi tanıdıkça, bir fahişe olduğu gerçeğini öğreniyorsunuz. Mesleğiniz gereği fahişelik hakkında yazılar yazıyorsunuz ama asıl olay sonradan patlak veriyor. Tanıdığınız o kadın, ilk aşık olduğunuz, sonra fahişe diye bildiğiniz kişi aslında bir ASALA mensubu! Bunu da Yüzbaşı Atıl, Milli Istihbarat Teşkilatı adına sizi kaçırdığında öğreniyorsunuz. Türk subayı size bir soru yöneltiyor; aranan o terörist kadını yok etmeye yardım edecek misiniz?
Aşk mı daha güçlü yoksa vatanseverlikle terörle mücadele mi?
Ha Manukyan bu hikayenin neresinde, diye soracak olursanız? İşte o zaman kitabı okumak zorundasınız.
Bide Türkiyenin 70li yıllarında nasıl bir politika izlediğini öğrenmek istiyorsanız, doğru kitap elinizdedir.
Kitapın eksik bulduğum yanı, açık bir sonu var ve ben netliğe kavuşmayan hikayelerden galiba pek haz etmiyorum. Bu benim problemim.
12 Eylül öncesi anarşi olayları etrafında şekillenen bir dönem romanı. Büyükçe bir gazetedeki bir gazetecinin Londra'daki Türklerin hayatı üzerine yaptığı röportaj serisi Türkiye'ye uzanacaktır. Gazetecinin aniden hayatına giren bir kadın ve bir erkek etrafında gelişen olaylar hem heyecanlı bir maceraya dönüşüyor hem de dönemin bazı az bilinen gerçeklerini deşiyor. Devlet, mafya, genelev patronu Manukyan, asala terörü ve milli istihbarat maceralı romandaki aktörler.
Türkiye'nin 1970'lerdeki siyasi ve toplumsal ortamını gerçek olaylar ve şahıslarla anlatmış yazarımız. Bu olayları bir gazeteci karakter yaratarak ve onun üzerinden kendi görüşlerini de aktararak yaptığı için okuması kolay bir roman olmuş.
Gazeteci bey, bir gönül macerası yüzünden kendini terör örgütleri, istihbarat teşkilatları ve mafya üçgeninin ortasında buluyor.
Dönemi merak edenler için okunabilir bir kitap ama iyi edebiyat arayanlar yaklaşmasın.
Bu yazarin ilk okudugum kitabi. Cok begendim. Dili cok akici, olay orgusu surukleyici ve yazarin yakin tarih karsisinda insancil, yalin, tarafsiz bir tutumu var. Dili ve anlatimi cok sade. Diger kitaplarini da okumayi dusunuyorum. Bu kitabi tavsiye ederim.
Afife Jale ve Suat Derviş kitaplarına kıyasla biraz daha aceleye gelmiş gibi hissettim. Konunun ikinci şahıs üstünden anlatılması da belki bu hisse katkı yaptı. Dönemi anlamak adına güzel bilgiler içeriyor ama bazı noktalarda kör göze parmak bilgiler mevcut gibi geldi bana.
ilk kez BalcıgilIn kalemiyle tanıştım ve genel itibariyle beğenerek okudum. sürükleyici anlatımıyla beni hemen içine aldı, ama kitabın sonunda yanıtlanmadan kalan sorular var aklımda...
Tüm kitapları zaten benim için şahane. Hem öğretici her biri, hem de sürükleyici. Diğer kitaplarına nazaran sönük kaldığını aklımdan geçirsem de beni yine ve yine de içine aldı. Su gibi akan kalemini, boğmadan, yeterli kelimelerle hikayeyi hayalinde yaşatabilen betimlemelerini çok beğeniyorum. Kesinlikle henüz tanışmayanlara kendisi naçizane tavsiyemdir!
Osman Balcıgil'den okuduğum ikinci kitap. Okuduğum lk kitp da tarihsel bir kurguydu, bu da öyleydi. Öncelikle tarihsel olayları kurgusal olaylarla çok güzel harmanlayıp kurgulamış. Heyecanı yüksek bir kitaptı. Türkan Şoray'ın filmlerine ve Fransız mama Madam Claude'a göndermeleri, Manukyan hakkında verdiği bilgiler, ASALA konusu falan çok ilgimi çekti.