“Biz mi bombaladık lan Emniyet’i darbe gecesi? Biz mi yıktık buraları? Bizi darbeden önce Köpek Eğitim Merkezi’ne sürmüşlerdi. Köpek mamalarının tadına bakıyorduk amirimle, köpekler ishal olmuştu, nedenini anlamaya çalışıyorduk. Bir baktık havada jetler uçuyor, Gölbaşı’na, dibimize bomba yağdırıyorlar.” Ankara Emniyeti’nin Cinayet Bürosu’nun aykırı başkomiseri Behzat Ç., öfkesinden yorgun düşmüş, yine hayalet gibi dolanıyor ortalıkta. Tabii Hayalet’le ve Akbaba ve Harun’la beraber... Bazen de Cinayet’in kızı Seher’le, Cinayet’in kedisi Gaspi’yle beraber...
Sıvasız duvarlı gecekonduda, pavyonda, işkembecide, oto tamirhanesinde, dükkânda, şık bir ofiste, tekkede, Millet Bahçesi’nde, adliyede, hastanede, nezarethanede, mezarlıkta ve tabii sokaklarda, cinayetlerin ve nice cürümlerin izini sürüyor Behzat Ç.. Umutsuz, serkeş, pejmürde... Bazen de olanca dehşetine tezat, “basit, tatlı ve hüzünlü” insan hikâyelerinin içinde geziyor.
Emrah Serbes’in bir fenomen olan Behzat Ç.’si, Çekiç ve Gül’de bu defa öyküleriyle “ortamlarda” kol geziyor.
Emrah Serbes was born in Yalova, Turkey. He graduated from the theater department of Ankara University, and he currently writes for newspapers, magazines, and television. His short story collection, Erken Kaybedenler (Predestined Losers), was published in 2009. Serbes’s novels include Her Temas İz Bırakır (Every Touch Leaves a Trace) and Son Hafriyat (The Last Excavation), both noir mysteries set in Ankara and later developed into the hit television series Behzat Ç., followed by the film Behzat Ç.: Seni Kalbime Gömdüm (Behzat Ç.: I Buried My Heart). His newest novel, The King of Taksim Square, is his English debut.
Behzat Ç. karakteri olsun diğer karakterler olsun diziden dolayı kişisel bir sevgim var, o açıdan keyifle okudum. Çok özlediğim bir arkadaşı görmek gibi.
Ama farklı bir gözle değerlendirmem gerekirse olmamış, hiç olmamış. Yani ben diziyi, diğer kitapları hiç bilmeyen biri olsam yarısına bile gelmeden bırakırdım. İlk kez Emrah Serbes okuyan, Behzat Ç adını ilk kez duyacak biri için o kadar kötü bir kitap ki, derinlik yok, karakter gelişimi yok, roman değil öykü değil, abuk subuk ucuz bir polisiye.
Her karakteri uzun yıllar tanıyor gibi hissedince bir hayran olarak tolere edebildim. Ama karakter ve hikayeden bağımsız, genel olarak bakınca olmamış.
Bir dövüp bir öpmek gibi oldu ama bir Behzat Ç kitabı daha gelse koşa koşa alır okurum ❤️
Sıkı bir Behzat Ç. takipçisi olarak ilk Emrah Serbes romanım olduğunu itiraf edebilirim. Daha doğrusu ben roman sandım, roman değilmiş. Kısa hikayelerden oluşan bir derlemeymiş. Açık söyleyeyim belki romanı daha çok tercih ederdim ama çok sık seyahat ettiğim şu günlerde fazla kafamı vermeye gerek duymadan hikaye sonunda duracağım yeri de bildiğim daha faydalı bir kitap oldu.
Behzat Ç.'yi kitap olarak önceden takip edenler beğenmemiş. Ben beğendim, hatta diziyi izlemiş kadar da tat aldım diyebilirim. Seriye sondan giriş yaptığım için de birtakım yerleri atlamışım. Harun, hani Eda? derken başka bir Harun storyline'ında buldum kendimi. Bir çocuk babası olarak da şampuan hikayesi birebir doğrudur. Konfirme edebilirim. Harun'un dediği gibi aşk öldürülebilen birşey midir? Evet öyledir.
Şu kitabın herşeyini bir kenara bırakın, sahiciliği, absürtlüğü, karanlığı, boşvermişliği, vazgeçmişliği o kadar gerçek ki inanamıyorum. İddia ediyorum Türkiye tarihini daha iyi anlatan bir kitap yok. Ahlak bürosunun badanasını fuhuş çetesine yaptırmaları, hırsızlık bürosunun kapılarını hırsızlara taşıtmaları tam bir Türkiye gerçeği. Ve elbette ki toplumsal sorunlara yine çok gerçekçi dokunmuşlar.
Lakaplar Ahmet Ümit'i aratmayacak derecede. Benim çevremde sanırım liseden sonra biz bu lakap işini bıraktık. Lakap olayını çok ciddiye de almamıştık aslında. Ancak Ahmet Ümit'e, Emrah Serbes'e göre Türkiye'de herkesin bir lakabı var ve herkes birbirini lakapla anıyor. Ancak Emrah Serbes yalnızca polisliği değil, siyaseti, derin devleti de çok iyi biliyor. Hakkını vermek lazım.
Bence kitabın tek eksiği küçük hikayelerin yanısıra arkadan da genel bir hikaye akmalıydı. Bu hali ile herhangi bir olay örgüsü yokmuş ve kronolojik değilmiş, dolayısıyla da dağınıkmış gibi hissettirdi.
Son olarak tamam savcının işine karışılmıyor da, her itin, kopuğun, katilin, hırsızın, dolandırıcının, her türlü pisliğin ardından "Savcılıktaki sorgusunun ardından serbest bırakıldı" lafından ben bıktım usandım, acaba savcılarımız bıkıp usanmadı mı?
*Behzat Ç. dizisini sevdiğim için yeni sezon öncesi merakıma yenilerek kitabı okudum. Emrah Serbes'in ilk okuduğum kitabı olduğu için karşılaştırmalı bir yorum yapamam ancak kitabın derinlikten uzak, bir biri ile ilişkisiz basit polisiye öykülerden oluştuğunu söyleyebilirim. Yazar diziden alıştığımız, öykülere eşlik eden uzun soluklu bir kaç zorlu olay, politik çatışma, vb. anlatımı bile eklemeye gerek görmemiş; karakterlerin her biri başlı başına bir kitap konusu olacak iken bu derinliği sağlamamış. *Behzat Ç. bu kadar geniş beğeni kazanmış iken, yazarın bu durumu çok hafife aldığını düşünüyorum. Kısacası, kitap bana göre olması gereken niteliğin çok altında kalmış.
son kitaptan 13, diziden 8 yıl sonra yeni behzat ç. hikâyeleri okuyacak olmak, ister istemez yüksek beklenti yaratıyor. ancak kitap evreniyle dizi evreni arasında yolunu bulamayan, devamlılığını sık sık kaybeden, güzel bir yere evrilebilecekken kesilen hikâyelerden fazlası maalesef yok. hayal kırıklığından öteye geçemedi.
behzat ç dünyasına ilk defa giren biri için çok okunası bir kitap olmayabilir çekiç ve gül. ancak benim gibi ilk kitabı üniversite yıllarında okuyan, diziyi takip eden ve karakterleri çok sevenler için de eski bir dostla karşılaşmış hissi uyandırabilir. malum olaydan dolayı ilk başta kitabı almak istememiş olsam da eski dostlarla karşılaşmaya ihtiyacım olan bir dönemde bana çok iyi geldi kitap. umarım dizi de aynı hissi uyandırır.
Emrah Serbes hapishanede basimiza Dostoyevski oldu. Birbirinden bagimsiz tek tek hikaye formati harika olmus Behzat Ç. icin. Hayatin karanlik, soguk, ikiyuzlu kendisini bu kadar yalin bir dille verebilmek zor is.
Not: Sadece diziyi izleyip gelenler bir zahmet diger kitaplari da okusunlar.
Önceki iki Behzat Ç. romanlarına göre diyalog yazımlarında, karakter gelişimlerinde bir yapaylık hissediliyor fakat yine de her şeye rağmen Ankara sokaklarında Cinayet Büro ekibiyle yeniden dolaşmak, ara sokakların hikâyelerinde kaybolmak keyifliydi. Dizi uyarlamasının son sezonlarda beceremediği şey işte buydu, gereksiz bir derinlik katma çabasına girdiler zorlama hikayelerle. Halbuki biz tam olarak kitaplardaki (ve dizinin ilk iki sezonundaki) Behzat Ç.'yi görmek istiyoruz
Not: İşin etik ikilem kısmı da var açıkçası. Sabıkalı yazar Emrah Serbes'e para kazandırmak, dolaylı da olsa destek olmak istemiyorum. Eğer Storytel'de olmasaydı muhtemelen para verip okumak istemezdim
Tüm kitaplarını okuduğum için haliyle bir beklentiyle başladığım, senelerdir özlediğim ama bu beklentiyi karşılamayan bir roman (?) oldu. Kitaptaki işleyiş birbirinden çok kopuktu, bazı yerlerde uzun betimlemeleri görebiliyorken bazı yerlerde 1-2 chapter sürebilecek olayları tek cümlede geçiştirmişti. Yine de Behzat Ç. okumak bir nebze hoşuma gitti ama teknik olarak aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Yazarın hayatının en optimal döneminde yazdığını düşünmemekle beraber ileride çıkacak kitaplarında aynı problemi görmeyeceğimi umuyorum.
Behzat serisinin başlı başına okunabilecek yegane kitabı. İlk iki kitap hadi senaryodan kitaba dönelim izlenimi verirken üçüncü kitaptaki başı gelişmesi sonu belli kısa hikaye örgüsü bana göre çok daha bütün çok daha sürükleyici çok daha tatmin edici. Bir de bu örgünün yanına eklenen gerçekçi, kasvetli ve “dark” karakterler insanın içini karartan ama aynı zamanda tutarlı bir umutsuzluk duygusunu derinden hissettiren bir yapıda. Dizisini sabırsızlıkla bekliyorum.
yazarı bi kenara alarak, sadece eseri değerlendireceğim. ilk olarak okuduğum en güzel behzat ç. kitabı buydu. bazı hikayeler arası devamlılığı da görünce bi roman havası da verdi bana. zaten aradaki zaman aralığı ile karakterlerin artık yaşlandığını, bezdiğini, eski heveslerinin kalmadığını da görebiliyoruz. polisiye roman türünde yazarın yarattığı karakterler bana kalırsa artık bir kült oldu diyebilirim. bu türü sevenlerin severek okuyacağını düşünüyorum.
Diziyi izlemeyenler için Cinayet Büro'nun gittiği her olay yeri, her karakter, her tepki Ankara'nın bağrından. İzleyenleri de üzmüyor gerçi kitap. Bazı olaylar hem dizide hem de kitapta varken bazıları da sadece dizide ya da sadece kitapta var. Özetle dizi başka güzel, kitap başka... Ben bu Ankara polisiyesini ilk günden beri çok sevdim, yanlı bir tavsiye olabilir ama bence siz de bir şans verin. =)
Behzat ç. seven herkesin çok keyifle okuyacağı hikayelerden oluşan, okudukça biteceği için üzülecekleri bir kitap olmuş. Her bir hikaye bir dizi bölümü izler gibi inanın aklında canlanıyor. Tanıdığımız karakterlerin cümlelerini ister istemez sanki dizi sahnesi izliyor gibi onları canlandıran oyuncuların sesiyle okuyor insan. Keşke daha uzun olsaydı, hiç bitmeseydi.
İnsana çok bir şey vermeyen bir kitap... Lakin okurken kendimi hep iyi hissettim. Bu duygu kitap boyunca sürdü. Tuhaf bir samimiyet var üslupta ve insanı kucaklıyor. Dizinin başarısı da bundan kaynaklanıyordu büyük olasılıkla. Tavsiye eder miyim? Plaj okumaları için belki...
İnsanlar hata yaparlar, sonrada yaptıkları hatanın bedelini öderler ve hayatlarına kaldıkları yerden devam ederler. Islah olurlar, yeniden topluma karışırlar. (Sayfa 62) Bu satırları görmek güzel. Tam anlamıyla bir roman olmasada yeniden bir behzat Ç. kitabı okumak güzeldi. Dizininde yakında çıkacak olması ayrı bir mutluluk hayranları için. Sadece dizi ve kitap değil, insanda eskiden olduğu gibi Behzat Ç.li günlere dönüp son bir kaç yıldaki sıkıntılı günlerden kurtulma umudu bu mutluluğa sebep olan.
6 aralik 2022: bugün dizi yayına giriyor. Özledik amirim.
Yar yine bana haram geceler, senin için ağlıyorum...