Farklı kesimlerden kadınların türlü hallerini anlatan on dört öykü. Çocuğunu kaybetmiş annenin acısı, kanserin pençesinde yaşam mücadelesi veren kardeşin çaresizliği, erken menopoza girmiş kadının bocaladığı anlar, şehir yaşamı içinde köşeye sıkışmış kadınların saf iyilik ve saf kötülük arasındaki gelgitleri.
Deniz Eldam Bunu Kimseye Anlatma’da öfkeli, protest kadınların var olma çabalarına odaklanıyor. Kaybettikleriyle hırçınlaşmış, çabaladıkça daha da batmış kadınların hesaplaşma kararlılıkları uğruna göze aldıklarını göstermeye çalışıyor. Okurları, pes etmeye çok yaklaşmış ama yine de hayata bir yerinden tutunmaya çalışan kadınların dünyasına davet ediyor. Bunu Kimseye Anlatma yıkıcı tutkulara, kadın erkek ilişkilerine, aile kurumuna yönelen etkileyici, sonunda gene de umuda yer açan bir sorgulama.
Bunu Kimseye Anlatma şaşırtıcı bir yazarı önümüze getiriyor. Bu çok farklı öykülerin yazarının bundan sonra yazacaklarından kurtulmak zor görünüyor.
"Ana karakterlerin yaşadıkları travmaların bedenlerine tezahürlerini gördüğümüz on beş hikâyeden oluşan Bunu Kimseye Anlatma’da, bugünün ve bugünden sonrasının, geçmişin öfkesiyle inşa edilişini ve karakterlerin şimdiki varoluşlarını reddetmeden ancak şimdinin sebeplerini irdeleyerek, travmalarını zafere dönüştürmek için birbirlerinden farklı ve kusursuz yollar arayışlarını okuyoruz."
Bunu Kimseye Anlatma’daki öyküleri severek okudum. Arka kapağında farklı kesimlerden kadınların türlü hallerinin anlatıldığı vurgulanmış. Bu bir anlamıyla tabii ki doğru. Ama bence kitabın bütününü ifade etmek için eksik. Bu öyküler için farklı kesimlerden ailelerin türlü halleri demek daha kapsayıcı olurdu gibi geldi bana. Eşler arasındaki, kardeşler arasındaki ya da ebeveynler ve çocukları arasındaki ilişkilerde merkezde olan anlatıcı çoğunlukla kadın olsa da hiçbir karakter öylesine oradaymış gibi durmadığı için kadını bu denklemden ayırıp tek başına ele almak zorlaşıyor. En azından tek tek öyküler üzerinde dururken benim hissettiğim bu oldu. Mesela Musa’nın Eli öyküsünde iki erkek kardeş, Musa ve Rıza aynı kadına âşık. Ama Rıza’nın Musa’ya özel olarak protez el yaptırması veya sarhoş olunca onu yatağa taşıması gibi detaylar o kadar güzel veriliyor ki bu iki kardeşi sadece bir çatışma etrafında var olabilen karton karakterler olmaktan kurtarıyor. Tek boyutlu olmaktan kurtulan kardeşler ete kemiğe bürünüyor. Doğal olarak öykü anlatıcı kadının hikâyesi olduğu kadar, kardeşlerin hikâyesi oluyor. Ya da Bon Jovi Posteri Sende Kalsın öyküsündeki iki kız kardeşten sağlıklı olanın, hasta kardeşinin artık ölmesini ister gibi konuşmasına kızamıyorum. Çünkü aslında sağlıklı kardeşin her hareketine sinen şeyin öfke değil korku olduğu, bir öfke varsa bile bunun hasta kardeşe değil, anneye(belki) ya da ailenin içinde bulunduğu durumun çaresizliğine yönelik olduğu detaylarla çok iyi veriliyor. Hiçbir karakter öylesine öyküye girmediğinden, hikâye sadece anlatıcı kız kardeşin olduğu kadar, hasta olan kız kardeşin, annenin, babanın, küçük erkek kardeşin hikâyesi oluyor. Yine ailenin ustalıkla işlendiği, merkezde eşlerin olduğu hikâyeler var. Bu hikayelerdeki ortaklık genellikle ilişkileri önemli sınavlara tabi tutan olaylar. Kayıp, kaza, aldatma gibi olaylar üzerinden yaşanan dönüşümler anlatılıyor. Özellikle çiftlerin, ilişkilerin anlatıldığı bu öykülerde yazarın aldığı mesafeyi, hikâyenin ne olduğunu direkt anlatmak yerine detaylarla bir şeyler sezdirmeyi tercih etmesini çok sevdim. Bunların dışında ensest, tecavüz gibi okumanın zorlu olduğu konuların işlendiği öyküler de var. Yazarın bu öykülere daha önceden pek rastlamadığım açılardan yaklaşmasını da kendine has buldum. Bütüne bakınca yalın bir dille üzerinde çok çalışılarak yazılan öyküler olduğu izlenimi edindim. Genel olarak öykülerin sevdiğim yanları karanlık denebilecek dürtüleri, davranışları ya da düşünceleri öykü karakterlerinin kendi dünyalarındaki gündelik hayatlarına yedirmedeki başarısı ve kapının ardındakini göstermek yerine acaba kapının arkasında ne vardı? diye okuyucu gergin bir ipte tutması.
Yazarın dili müthiş . Karakter tahlilleri muazzam. Teknikleri, konu geçişleri çok iyi. Özellikle son yıllarda öyküye verilen değer arttı. Öykü okuyucusunun da yeri ayrı. Deniz Eldam 'ın öyküye yeni bir soluk getirdiğini düşünüyorum. Cesur kalemiyle daha nice eserlere imza atacağını hissediyorum. Kitapta on beş öykü var. En iyisi şu diyemiyorum.Her okuduğum öyküde yok bu daha iyiydi dedim ve böylece kitap bitti. Çok değişik, yüreğe dokunan ve vurucu bir kalem var karşımızda . Herkesten farklı. Lütfen okuyun. Ne demek istediğimi anlayacaksınız.
Deniz Eldam’ın öyküleri tıpkı kitabın adındaki gibi kimseye anlatılmak istenilmeyenleri anlatıyor. İnsanları, gülen yüzlerin ve cici tavırların ardına saklayan maskeleri indirip pozlardan arınmış kötücül yanıyla birlikte ortaya koyuyor. Cesur, muzip, yer yer sert. Eldam’ın karakterlerini böyle sahici kılansa; insandaki kötücül yana işaret ederken, bunun insani oluşuna da dikkat çekmesi. Acımasız sonlar beklediğim kimi öyküler insanın iyi, yumuşak yanının dokunuşuyla bitiyor. Yazarın başarısı bence bu dengeyi kurabilmiş olmasında saklı.
Bunlar travmatik olaylara maruz kalmis kadinlarin (+bir tane bacagini kaybetmis adamin) kendi seslerinden anlatilan oykuleri ama bu anlatilar edilgen bir kurbanlastirma ve duygu somurusu ya da travmanin bir kahramanlastirma araci olarak kullanilmasindan cok uzakta konumlaniyor. Her ne kadar birkac hikayenin biraz fazla performatif feminist bir alt-metine kurban gittigini dusunuyor olsam da, genel olarak iyi oykulerle dolu bir kitap. Kisa anlatilar olmasina ragmen karakterler cogu zaman kanli canli ve tek boyutlu degil. Diyaloglarda biraz zorlandim sadece zira hikayeler sehirde geciyor olsa da butun sehirliler ayni sekilde konusmaz.
dili tertemiz, yalın öyküler. storytel'de bihter dinçel'in sesiyle dinledim; bu konuda sorun yaşayan biri olmama rağmen dikkatim bir an olsun dağılmadı. ancak finali havada bırakılan öyküleri gerçekten sevemiyorum. örneğin ece'ye bakan bakıcı kadın, vera ve komşusu agah, yaşlı adamlara "meraklı" genç kadın. bunlar havada kalmış öyküler bana kalırsa
Ilk kitap icin cok basarili. Farkli kadinlara ait farkli hikayeler diyor ama toplumun 14 farkli kesiminin 14 farkli kadin dilinden anlatildigi oykuler diyebiliriz. Kimseye soyleme diye sir verir ya bazen insanlar, aslinda icten ice onun yayilmasini isterler. Bu kitap da oyle, bunu kimseye anlatma diyerek bu kadinlarin anlatamadiklarini herkese anlatmak istiyorlar.
Tarz olarak Zehra Çelenk -Hayatta Kalma Rehberi kitabını anımsattı. Üstüste ağır hikayeler okumak yorabiliyor, o yüzden yarısında ara verdim sonra devam edeceğim. Ama ilk öykü kitabı için üzerinde çalışılmış hikayeler, bazıları o kadar kısa ki hikayeyi anlamakta zorlandıklarım oldu :)
Çoğunlukla mağdur / kurban rolündeki ana karakterleri okuduktan sonra, gerçek yaşamda nicelerince ‘antagonist’ algılanabilecek karakterlerin dile geldiği bu öyküler madalyonun öbür yüzünü hatırlatıyor bize. Kıymetli bir empati eseri adeta. Çok beğendim.
Kolay okunan, sizi içine alan çoğunlukla kadınlara özgü hikayeler. Öfkeye rağmen var olmaya çalışan karakterler. Yazar 1975 doğumlu ve ilk öykü kitabı.