1976’lardan bu yana, Bulgaristan’da yaşayan millettaşlarımıza, Bulgar Hükûmetleri’nin uyguladığı, insanlık utancı politikalar ve kanlı baskılar... İlay, bir küçük kadın, bunlara nasıl karşı koyabilir?.. Gerçi tabancasında tek kurşun kalmıştır ama, silahı kendisine çevirmek, İlay’ın karakterine çok ters bir tutumdur. Oysa, bedenler, beyinler ve sevdalar, bu toprağa gübre olabilir, iş ki çiçekler, her yıl yeniden büyüyebilsin...
17 Mayıs 1938'de babasının Tümen Komutanı olarak görev yaptığı Kars'ta doğdu. Cumhuriyet döneminin tanınmış şair ve yazarı Halide Nusret Zorlutuna ile Tümgeneral Aziz Vecihi Zorlutuna'nın kızıdır. Annesinden dolayı sürekli edebiyattan söz edilen, şiir okunan bir çevrede, babasının görevlerinden ötürü de Sarıkamış, Urfa, Karaman gibi yurdun çeşitli yerlerinde ve her birinde birkaç yıl yaşayarak büyüdü.
Yetiştiği okullar, bu sık yer değiştirmeleri yansıtır. İlk okulu Urfa, Sarıkamış ve Ankara'da okudu. Liseden mezun olduğu okul TED Ankara Koleji'dir. Bir yarı yıl AFS bursiyeri olarak ABD'de bulundu. Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı, aynı fakültenin Felsefe bölümlerinde ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi İşletme Bölümü'nde bir süre okudu.
İlk eseri 17 yaşında iken basılan şiir kitabı İki Nokta'dır. 1963'te ödül kazanan Küçük Dünya'dan sonra yoğun şekilde romana yöneldi. Roman yazmanın dışında 1970'lerin önemli fikir ve sanat süreli yayınlarından Töre Dergisi'ni 1971- 1981 yılları arasında çıkardı. Birçok dergi ve gazetede yazıları yayınlandı; Yeni İstanbul ve Sabah gazetelerinde köşe yazarlığı yaptı.
Milliyetçi muhafazakâr bir yazar olan Emine Işınsu’nun romanı, 1970’lerde SSCB hegemonyasındaki Bulgaristan’da, yönetimdeki komünist parti tarafından Türk nüfusa uygulanan asimilasyon politikası ve zulmün karanlığında, öz benliğini korumaya direnen genç bir kızın öyküsü.
Bir ay öncesine kadar ne kitabı ne de yazarı duymuşluğum vardı. Kitap kulübümle değerlendireceğimiz için isteksiz ve çeşitli önyargılarla okumaya başladım. Önyargılarım yazarın kendisinin milliyetçi, muhafazakâr olmasından değil, o kesimin yazarı fazlaca sahiplenmesinden kaynaklanıyordu. Nitekim, 500 sayfaya yakın bu kitabın ilk yarısına kadar abartılı ve sloganvari diyaloglar, 15 yaşındaki ergen gençlerin dilinden didaktik söylemler bana neredeyse kitabı bıraktıracaktı. İyi ki bırakmamışım. İkinci yarıda özellikle İlay ve Mehmet Ali’nin iç konuşmaları ve sürükleyici kurgu kitabı nefes nefese bitirmemi sağladı.
Bitirdikten sonra birazcık araştırmayla tarihi olayların nerdeyse belgesel titizliğiyle romanda işlendiğini gördüm. Bu açıdan değerli buluyorum eseri. Sanat ve özellikle de edebiyat, büyük toplumsal travmaların nesillere yayılan yükünü azaltır. Haykırmak ister toplum ve acıyı paylaşmak. Bu açıdan kitabın amacına ulaştığını düşünüyorum.
Edebi kurgu olarak, direnişçi güçlü kadın İlay ve asimile Mehmet Ali arasındaki aşk öyküsü romanın en güçlü öğesi. İkisi de özgün edebi figürler. Bu iki kahramanın çelişkileri ve kurgusal dönüşümleri, iç sesleri aracılığıyla çok iyi verilmiş. Diğer karakterler tek boyutlu tiplemeler olarak İlay ve Mehmet Ali’nin yolculuklarına katkıda bulunuyor. (İlay’ın annesini hariç tutmak gerek. İlginç bir karakter dönüşümü var onun da). Kişi betimlemeleri yerinde ancak kurgunun sahiciliğine katkı sağlayacak mekan betimlemeleri çok az. İlay’ın evi ve kollektif denilen toplanma yeri az buçuk tarif ediliyor ancak köyün fiziksel yapısı, evlerin dağılımı, bitki örtüsü, tarlalar… vs. hiç bahsedilmiyor. Yazarın “sanat toplum içindir” ekolünden olduğu çok belli yani
“Sanat sanat içindir”ci bir okur olarak yine de okuduğuma pişman değilim. Belgesel izlemeyi de severim ara sıra..
Kitabı Emine Işınsu’nun doğum gününde bitirdim anlamı çok büyüdü benim için. İyi ki doğdun Emine Anne 🌺 Çiçekler Büyür bilinen fakat üstü kapatılan bir kıyıma değiniyor. Bulgaristan’da, -Rusya’nın desteğiyle- Türklere uygulanan şiddet ve asimilasyon politikalarını öyle iyi anlatıyor ki orada olmuş ve yaşamış kadar oluyorsunuz. Baş kahramanımız İlay aynı Emine Işınsu gibi. Bu benzerliğe şaşırdık desek yalan olur, İlay bize cesaret ve umut veriyor, inancımızı tazeliyor adeta. Onun mücadelesi boyunca çok üzülüp, çok gururlanıyor ve bu sistemli şiddete karşı Türkiye’ye nasıl umut bağladıklarını gördükçe görevlerimize daha çok sarılıyoruz. Bir milletin propagandayla nasıl sindirilmeye çalışıldığını okudukça karşı tarafın dilini bu kadar iyi yansıtabildiği için Işınsu’ya bir kez daha hayran oldum. Emine Işınsu’nun İlay’ı burada, bizimle beraber. Ve çiçekler büyümeye devam edecek...💐💐 . Çiçekler Büyür için büyüttüğümüz çiçeğimiz de burada. ^^
Cumhuriyet dönemimiz yazarlarından olan Emine Işınsu'yu hiç tanımamıştım. İlk defa bu kitabı ile karşılaştım. Kitap Türklerin Bulgaristanda uğradığı baskı ve eziyetleri İlay'ın iç sesi ile anlatıyor. Türk köylerinin Bulgarlaştırılması ve kendi halkının bile rahatsız olduğu Marksist rejime boyun eğdirilmesi politikasına karşı el yordamı ile, minik çabalarla direnmeye çalışması bence güzel anlatılmış. İçlerindeki mücadele aşkının ne yapılacağı bilinmediğinden, daha da önemlisi birliğin sağlanması için gerekli olan bilincin yine bir kardelen gibi beyinlerde filizlenmeye başladığı anda ezilmesinden dolayı yeşerememesi de bence güzel verilmiş. Romanın konusundan başka, kitabın gerçekten sağlam bir araştırmayla gerçeğe uygun yazılması, yazılırken roman sanatının gereklerine uyulması, laletayn bir cümlelerin peşpeşe sıralanması yerine hepsi güçlü bir olay örgüsü içinde, birinci tekil kişi anlatımıyla ve bilinç akışının gereklerine uygun olarak yerleştirilmiş ya esere, bu da değerini arttırdı benim gözümde
Sürükleyici ve etkileyiciydi. Bir oturuşta değil ama bir günde bitirdim. Emine Işınsu, kendisi gibi edebiyatçı olan Halide Nusret Zorlutuna'nın kızı, Ayhan Tuğcugil ismiyle de kitaplar yayınlayan İskender Öksüz'ün eşi. Işınsu'nun teyzesi ise Pınar Kür'ün annesi olan yine edebiyatçı İsmet Kür. Eser, Sovyetler Birliğinin uydusu olan Bulgaristan'da geçiyor. Geçtiğimiz kasım ayında yitirdiğimiz Naim Süleymanoğlu mesela, 1986 yılında Bulgaristan zulmünden Türkiye'ye kaçmayı başarabilmiş bir sporcumuzdu. Maalesef önemli bir insan hakları sorunu olan dış Türklerden bahsetmek Türkiye'de hala Amerikancı, şovenist gibi ithamlara hatta kurşunlara hedef olmak anlamına geliyor. Rusya ve Çin'in çıkarlarına halel gelecek diye ödü kopanlar hala Turancılığı, ırkçılık kavramının yanına koyarak kullanıyorlar. Eser, tecavüze, işkenceye, hatta sevgiliye, aşka rağmen ülkü'den vazgeçmemek üzerine. Çiçekler Büyür'ün İlay'ı, belki de Reşat Nuri'deki Feride'den sonra Türk Edebiyatındaki en iyi kadın kurgu karakter. Yer yer edebiyat kuramına da dokundurmalar var. Filmi yapılası bir kitap... Çiçekler Büyür'ü okumanızı tavsiye ederim. Derin izler bırakacak. Beş!
Belki ben yanlış zamanda okudum, belki kurgu bana göre değildi bilmiyorum. Akıcıydı fakat bir şeyleri oturtamadım belki de bir şeyler eksik geldi. Bu yüzden verdiğim 3 ⭐️⭐️⭐️ yazardan çok kendime diyebilirim.
Okumayı düşünenlere de beklentiyi yüksek tutmadan başlamalaeını öneririm.
Hayatımda bir kadın karakter eksiği vardı. Güçlü, dik duran, nece ezilirse ezilsin asla pes etmeyen biri, bir kadın, var mı böyle biri? Sorup durdum çokça zaman. Çokça karakter okudum, çokça kitap eskittim ama hiçbirinde İlay kadar güçlü, onun kadar cesur onun kadar inatçısını görmedim.Işınsu, İlay’ı yaratmış ama ne yaratmak…İlay şu an kanlı canlı karşımda. Yanıbaşımda. Koca mavi gözleri, sapsarı saçlarıyla öylece izliyor beni. Ne çilelerden geçmiş, elleri nasırlı. Hem ülküsü hem aşkı, her şeyi kendinde birlemiş… “Işınsu gitti” demişlerdi de benim hocam “Işınsu, okunursa gitmez. Ancak okunmazsa gider.” demişti. Var olsun. Hiç bıkmadan, usanmadan okumaya devam etmek de sözümüz olsun.
9 yaşımdayken babamın kitaplığında romanla beni tanıştıran ilk kitap. O zamana dek hep Ömer Seyfettin' ler, Reşat Nuri Güntekin ' ler ile haşır neşirdim. Zaman içinde tekrar tekrar dönüp okuduğum, her okuduğumda aynı hazzı ve duyguyu hissettiren kitap. Dili, hikayesi ve en önemlisi soğuk gerçekliği ile gerçekten büyüleyici.
Baskılar, işkenceler, asimilasyon politikaları, hak ihlalleri.. Söylemler ve eylemler çok tanıdık. Haksızlık, uğrayana göre sınıflandırılmamalı. Benim için güzel bir hatırlatma oldu.