Büyücü ve Diğer Gotik Öyküler’de Japon gotik edebiyatının en başarılı uzun öykülerinden biri olarak kabul edilen “Koya Dağı’ndaki Kutsal Adam”ın yanı sıra yıllardır sakladığı sırrını açık etmek istemediği için uyutulmadan ameliyat edilen bir kadının, deniz kenarındaki ücra bir kasabaya musallat olan şeytanların ve bir adamın bir kadınla tanıştıktan sonra garipleşen gününün anlatıldığı üç öykü daha bulunuyor.
Kyōka was born Kyōtarō Izumi on November 4, 1873 in the Shitashinmachi section of Kanazawa, Ishikawa, to Seiji Izumi, a chaser and inlayer of metallic ornaments, and Suzu Nakata, daughter of a tsuzumi hand-drum player from Edo and younger sister to lead protagonist of the Noh theater, Kintarō Matsumoto. Because of his family's impovershed circumstances, he attended the tuition-free Hokuriku English-Japanese School, run by Christian missionaries. Even before he entered grade school, young Kintarō's mother introduced him to literature in picture-books interspersed with text called kusazōshi, and his works would later show the influence of this early contact with such visual forms of story-telling. In April 1883, at ten years old, Kyōka lost his mother, who was 29 at the time. It was a great blow to his young mind, and he would attempt to recreate memories of her in works throughout his literary career. At a friend's boarding house in April 1889, Kyōka was deeply impressed by Ozaki Kōyō's "Amorous Confessions of Two Nuns" and decided to pursue a career in literature. That June he took a trip to Toyama Prefecture. At this time he worked as a teacher in private preparatory schools and spent his free time running through yomihon and kusazōshi. In November of that year, however, Kyōka's aspiration to an artistic career drove him to Tokyo, where he intended to enter the tutelage of Kōyō himself. On 19 November 1891, he called on Kōyō in Ushigome(part of present-day Shinjuku) without prior introduction and requested that he be allowed into the school immediately. He was accepted, and from that time began life as a live-in apprentice. Other than a brief trip to Kanazawa in December of the following year, Kyōka spent all of his time in the Ozaki household, proving his value to Kōyō through correcting his manuscripts and household tasks. Kyōka greatly adored his teacher, thinking of him as a teacher of more than literature, a benefactor who nourished his early career before he gained a name for himself. He felt deeply a personal indebtedness to Kōyō, and continued to admire the author throughout his life.
Kitabın önsözünden anladığımız kadarıyla yazar, büyük Japon yazarlar tarafından eserlerinin özgünlüğü vurgulanarak, Japon Gotik Edebiyatı’nın en önemli yazarı olarak kabul ediliyor.
Okuması keyifli, akıcı, güzel bir Türkçe ile yazılmış, üç kısa, bir uzun öyküden oluşan bu öykü kitabı, çok etkileyici, çok beğendim.
Daha iyilerine şahit olduğum için ben biraz zorlandım. Belki de kimyamız pek tutmadı. Uzak doğu edebiyatında yeri bambaşka olanlar var çünkü. Ama başka bir denemeyi de hakediyor. Yorumları çok iyi. Bana bakmayın.
Ne yazık ki umduğum kadar gotik ögeler barındıran bir yapıt değildi. Betimlemelerin beni öyküdeki atmosferi yakalamamı sağlaması gerekirken asıl meseleden uzaklaştırıp dikkatimi dağıtmakla meşgul oldu. Bilinci açık bir hastanın ameliyatına şahit olacaksam -nasıl ki realitede bakmakta zorlanıyorum- sözcükler de beni rahatsız etmeliydi. Bir cadının güzelliğine kapılacaksam benim de aklım çelinmeliydi. Hayaletlerden korkacaksam benim de tüylerim diken diken olmalıydı ama olmadı. -Olmuyorsa olmuyor Merlin-
İlk defa Japon edebiyatından bir kitap okuyacağım için büyük bir heyecanla başladım. Kitapta farklı öyküler farklı anlatılar var. Özellikle ilk öykü başlangıç için enfes bir seçimdi bence. Hızlı bir başlangıç yapmamı sağladı.
Kitaptaki öykülerin çoğu akıcıydı. İster istemez acaba devamında ne olacak diye merak edip "hadi iki sayfa daha" diyerek kendinizi itekliyorsunuz.
Japon klasikleri içinde favorilerimden olur mu tartışılır ama okurken keyif aldım. Yorumumu bir hafta kadar sonra yazmak aklıma geldiği için maalesef detayların hepsi aklımda değil, detaylı bir yorum yazamıyorum ama sonraki Japon klasikleri için beklemede kalın!
2,5'tan 3 verdim. Benzer temada o kadar öykü okudum ki artık sürekli aynı şeyleri anlatıyormuş gibi hissediyorum. Yine de akıcı bir kitaptı, elimde sürünmedi. Hoşuma gitti. :')
Japon Klasikleri denilince akla gelenler arasında benim için ilk beş içinde oldu, bir şans verilebilir diye düşünüyorum. İçindeki Koya Dağı'ndaki Kutsal Adam öyküsü en beğendiğim öyküsü olmasıyla birlikte kitabı bütün öyküleriyle çok sevdim.
Bişi' dicem bu japonların ne konuştuğunu ben mi anlamıyorum yoksa size de oluyor mu? Yani, birbirini takip eden paragraflar arasında, bir diyalogda peşpeşe gelen cümleler arasında fersah fersah mesafe var, sanki sonrasında gelen çok alakalı gibi duran ama aslında çok random bir şeymiş gibi. Aşırı yaşıyorum ben bunu.
Nys İzumi ön sözde belirtildiği üzere gotik edebiyat bir kenara Japon dilini kullanış biçimiyle de çok önemli biriymişse de biz bunu elbette göremiyoruz; o yüzden elimde yalnızca öyküleri kalıyor. Korkmak göreceli olabilir ama gotik okuyorsam en azından tedirgin olmak isterim. Konusu itibari ile olsa da atmosfer olarak asla gotik değiller.
Ameliyathane öyküsü Izumi'ye giriş açısından doğru noktaları taşıyan güzel bir öyküydü. Koya Dağındaki Kutsal Adam çok uzundu, yordu biraz ama onun yanı sıra müthiş bir hikayeydi. Yormasına değdi. Büyücü diğer hikayelerin yanında vasat kaldı, bir puanı ondan kırıyorum. Ve sonuncu olarak Deniz Şeytanları kitabı bitirmek için mükemmel bir öyküydü, favorilerim arasına girdi. [Spoiler: Gölge keşiş ağzını göstere göstere sonunda bebeği ver diyene kadar tüylerim diken diken ağzım açık okudum muhteşemdi]
This entire review has been hidden because of spoilers.
Gotik edebiyata özel bir merakım yok. Bir Japon yazarın yaklaşık 1,5 asır önce yazılmış gotik öykülerinin ilginç olacağını düşünerek okumaya başladım. Toplam beş öyküden oluşan bu kitap beni hayal kırıklığına uğratmadı. Yazarın Japon kadınlarını incelikli, nazik, gizemli tarzda öyküleştirme tarzını ve ahlakçı olmayan, kahramanlarını yargılamayan anlatıcılığını sevdim.
Kitaptaki favori öyküm Koya Dağındaki Kutsal Adam. Öyküye adını veren “kutsal adam” anlatılan öykünün başkahramanı değil. Öykünün gotik unsurlarını yer yer abartılı bulsam da, yadırgamadım. Öykünün başkahramanı olan “büyücü kadının” Batı öykücülüğünde olduğu gibi “kötücül” unsurlarla değil, aynı zamanda pek çok erdemle donatılmış olmasını özellikle takdir ettim.
Dört kısa öyküden oluşan bu kitabın hiçbir öyküsünde gotik, tüyler ürperten ya da insanı huzursuz hissettiren bir element yoktu. Gizemli olunmaya çalışılmış ama sadece sıkıcıydılar açıkçası. Bir an önce bitsin diye beklemediğim tek hikayesi Koya Dağı'ndaki Kutsal Adam oldu. Kitabın isminde Büyücü hikayesi de tamamen anlamsızdı bence ve hiçbir satır arası ya da üstüne düşünülüp bulunabilecek gizli bir anlam vs içermiyordu. Deniz Şeytanları inanılmaz sıkıcıydı, giriş ve gelişme kısmında anlamsız diyaloglar haricinde bir şey yoktu ve sonuç kısmı da iki cümleydi zaten. Kötü bir creepy pasta gibiydi adeta.
İçinde 4 öykü barındıran bu ince kitap, Japon edebiyatını merak edenler için bir başlangıç olabilir bence. Hikayeler daha önce okuduklarıma hiç benzemiyordu, daha bir masal tadindaydilar. En çok "Koya Dağı'ndaki Kutsal Adam" öyküsünü beğendim.
Bünyesinde dört tane kısa öyküyü işleyen Büyücü ve Diğer Gotik Öyküler isimli kitap, gotik edebiyatla pek de uyumlu olmayan bir tonda ilerliyor. Bir okur olarak (ve haklı olarak) tüyler ürpertici, tekinsiz ve doğaüstü unsurların fazla olduğu bir yapıt bekliyorsunuz fakat eser bu beklentiyi ne yazık ki karşılayamıyor. Yazar, anlattığı her öyküde mistik bir atmosfer yaratmaya çalışmış, belki biraz başarabilmiş ama kurgu ve anlatım açısından zorlayıcı yönü, okumayı zorlaştırıyor. Gizem unsurundan neredeyse eser yok. Bu nedenle okumadan önce, beklentiyi düşük tutmakta yarar var.
Japon ahlaki değerlerini anlamak için önemli bir eser olduğunu düşünüyorum. Kitabı okurken istemsiz Türk kültüründeki sufizm ile benzeşen kısımları dikkatimi çekti... Kitaptan en sevdiğim alıntı ise ��uço'dan " Karanlık bir yer, birinin inancını güçlendirmesi için oldukça uygun"
Beklediğim gotik Japon öyküsü tadını aldım fakat bazı hikayelerde Japonca-Türkçe çevirinin öykününün anlatımını baltalamış olup olamayacağını düşündüm. Yazarın dili de böyle olabilir tabii.
Japon fantastikleri değişik oluyor kesinlikle. Yazıldığı döneme göre gayet iyilerdi öyküler. Sadece birinde çok fazla 🐍 vardı. Bu arkadaşla aram iyi değil, okurken bile fena oluyorum 😅