Değerlerimize ihanet etmek ağır bir yük de, hatırlanması gerekenleri unutmak başka bir ihanet değil mi? Merakımıza bir fener gibi sarılırsak belki de yolu bulabiliriz…
Mahir Ünsal Eriş, çok yetenekli bir yazar. Etkileyici şekilde yazıyor. Edebiyatın türlerini iyi biliyor. Yazma işine emek harcıyor. Bunun en iyi örneklerinden biri de Gaip. Sesli kitap olarak yayınlanması için kaleme alınan, üstelik her hafta bir bölüm şeklinde, 52 bölüm yani tam 1 yıl "tefrika" edilen Gaip, becerikli bir yazarın, başarılı bir işi.
Bilinen, tanıdık bir hikayesi var Gaip'in. Komplo teorisyenlerinden cemaatçi gazetecilerin kitaplarına; facebook postlarından televizyon programlarına pek çok yerde anılmış, anlatılmış bir hikaye. Aziz Barnabas'ın kayıp incilinin öyküsü.
Ama Titanik'in nasıl battığını bildiğimiz halde, onunla ilgili filmleri, belgeselleri keyifle izlememiz gibi, bilinen bir hikayeyi ele alan Mahir Ünsal Eriş'in edebi becerilerini görmek için merakla takip ediyoruz romanı.
Susurluk Kazası ile faş olan derin devletin, ülkücü militanları nasıl kullandığından tutun da, iktidarlar hatta devir değişse bile devletin derinliklerinde cirit atan tiplerin asla değişmediğini, değişenin suretler olduğunu gözler önüne seriyor Mahir Ünsal Eriş.
Hikaye ne ile ilgili? Kayıp incil mi, trafik kazasıyla hafızasını kaybetmiş yaşlı bir adam mı, derin devletin puslu sokaklarındaki bir mücadele mi, Yaşlı adamın karısının kurmaya çalıştığı alternatif geçmiş mi, katı bir baba ile ilişkisi sancılı iki oğulun birbirleri ve babaları için hissettikleri mi... Hepsi mi? Yoksa hiç biri mi?
Mahir Ünsal Eriş, adını vermeden kendisini de içine yerleştirdiği ve sık sık karşımıza çıkardığı romanında (kayısılı kitabın, çocuğu için yurt dışına yerleşen yazarı), bugüne kadar yaptığı pek çok güzel işe bir yenisini katmış. Bir okur olarak çok beğendim.
Üzerinde bir hayli emek olan kitap. Beş yıldız verdim, fakat bence Mahir Ünsal Eriş'in en iyi performansı da değil. Abdullah Çatlı, Susurluk Kazası, Çatlı'nın kayıp çantasında Bardabas İncil'inin olduğu, hatta bu İncil ile ilgili Muhsin Yazıcıoğlu ile de görüştüğü söylentisinden esinle yaratılmış bir kurgu. Bu kurguda Çatlı, Salih Karahisarlıoğlu oluyor, kazada ölmemiş ancak hafıza kaybına uğramış oluyor.
Çatlı'nın Kıbrıs'taki Bardabas Kilisesi'nin soyulması ve daha sonra bu soygunu yazan gazeteci Kutlu Adalı cinayetinin faili olduğu 2021'de Sedat Peker ifşalarıyla gündem olmuştu. İşin ilginç yanı Mahir Ünsal Eriş bu kitabı Sedat Peker ifşalarından bir yıl önce yayınladı. Peker'in ifşasında verilen bu bilgi aslında bir süphe olarak Susurluk TBMM komisyon raporunda da yer alıyordu. Demek yazarımız konuya çok iyi çalışmış. Fakat Twitter ifşalar ile ilgili verilen örneklerde deprem malzemelerini çalanların ifşalarının da zikredilmesi beni çok şaşırttı.
Peker ifşasından bir yıl önce, Çatlı yaşasa, sosyal medyada video ifşalarda bulunsa nasıl olurdu diye bir kurgu yapabilmiş olmak da medyumluk değilse müthiş bir öngörü.
MÜE bu ülke insanını da siyasetini de çok iyi tanıyan, iyi analiz etmiş , üstüne bir de iyi anlatan çok yetenekli bir yazar. Kadın karakter tasvirleri ve zihniyet dünyalarını çizme yeteneğini ise yerli yabancı, klasik güncel cümle erkek yazar ortalamasının çok üstünde olduğunu düşünüyorum.
Sırf bu romanı dinleyebilmek için Storytel'e 1 yıldır aboneyim. MÜE çok seviyorum, bu kurgusu da gerçekten çok başarılı olmuş. Yalnız romana bayılmamdaki en önemli etkenlerden biri hiç kuşkusuz Beyti Engin. Zira iyi bir okuma bir kitabı göklere çıkarabilirken, kötü okuma da rezil edebiliyor. MÜE'nin ellerine, Beyti Engin'in de sesine sağlık. Daha çok birliktelik bekliyorum bu sanatçılardan :)
*Herkes her hafta 15 dakikalık bölüm beklemeyi zor ve sıkıcı bulmuş, katılıyorum çok zordu. Ama ben kimi zaman bekletip blok şekilde dinledim, kimi zaman bazı bölümleri tekrar tekrar dinledim. O yüzden benim için keyifli oldu. Ayrıca hikaye o kadar iyi ki, bence beklemeye değer.
Çok beğendim… Gaip Susurluk benzeri bir kaza ile açılıyor. Kazadan sağ çıkan tek kişi Salih Bey'dir ve hafızasını tamamen kaybetmiştir, ailesi onu iyileştirmek, hatıraları canlandırmak için seferber olur. Sayfalar ilerledikçe görünüşte mutlu ailenin ve Salih Bey'in gizemli kariyerinin sırları bir bir açığa çıkmaya başlar. Gizli kasalar, silahlar, dosyalar, Kıbrıs bağlantılı Barnabas İncili gibi ipuçlarını takip eden aile bireyleri büyük bir tehlike ile karşı karşıya kalırlar. Sürprizleri bozmamak için daha fazla ayrıntıya girmek istemiyorum… Mahir Ünsal Eriş'in anlatımını beğenirim, derin meseleleri birbirleri arasında anlamlı bağlar kurarak sade, anlaşılır bir şekilde irdelediğini düşünüyorum. Bu romanda da despot bir babanın baskısı altında ezilen bir ailenin kırık öyküsünü anlatırken hem işin içine macera öğeleri katmış hem de yakın siyasi tarihimizi arka plana almış. Bir yandan baba-oğul, diğer yanda devlet-birey arasındaki çatışma birbirinin içine örülerek satırlara yansımış; sonuçta ortaya çok yönlü ve iyi bir hikaye çıkmış. Meraklısı olduğum hafıza ve hatıraların hikayede üstlendiği rol ayrıca hoşuma gitti… Sadece kitabın sonu biraz hızlı toparlanmış gibi geldi; olaylar, duygular biraz daha detaylı tahlil edilse sanki daha iyi olurmuş… Bu arada kısa bir not eklemek isterim. Gaip bir üçlemenin ilk kitabı olarak planlanmış, ikincisi Acaip. Bunu bilmediğim için önce Acaip'i, sonra Gaip'i okudum. Birbirlerinden bağımsız olarak okunmaları mümkün, ancak siz benim yaptığım hatayı tekrarlamadan sırayla okuyun, ikisi de çok güzel, kesin bilgi:)
Kitabin Storytel’de ciktigini gordugumde “ya hic basilmazsa” endisesi sarmisti beni. Sesli kitap fikrine oldukca uzak biri olarak Mahir Unsal Eris’in herhangi bir eserinden mahrum kalmak beni oldukca uzerdi cunku.
Gaip’in kurgusuna akil sir erdiremedim, aile dramasindan ulke kaosuna her sey var ve birbiriyle cok guzel örülmüş. Beni esas cezbeden ise, yazarin yillardir okuyucusu olarak, dili kullanimindaki mahareti oldu. Her zaman cok guzel yaziyordu bana kalirsa ancak Gaip’te diger kitaplarda olmayan bir sey var tam adlandiramadigim. Ifade gucu, kelime secimleri, benzetmeler tam anlamiyla enfesti. Zaman zaman bu kurgunun icinde bizzat yasadigimizi hatirlamak yorucu olsa da vazgecemedigimiz tatli bir hayali de unutturmuyor kitap.
Gunes parcasi gibi isil isil bir oglu olan, kayisili karpuzlu kitaplarin solcu gibi bir sey olan yazarina sevgiler.
Normalde sesli kitapları gün içinde başka şeyler yaparken dinliyorum. Akşamları da okudugum başka kitabım oluyor. Gaip o kadar sürükleyiciydi ki ilk defa iki kitabı bir arada götüremedim (Bulgakov affetsin). Ancak ilk çıktığında dinlemediğime çok memnunum. Yeni bölümler için birer hafta bekleme fikri hoş değil. Beyti Engin'e gelince, normalde seslendirmede çok başarılı ancak bazı karakterleri seslendirirken role girmesi beni rahatsız etti. Özellikle İlyaslı bölümlerde hikâye ilginç olmasına rağmen gerçekten sıkıldım. Özetle, Storytel aboneliğimden bir kez daha razı oldum. İyi ki dinlemişim.
Mahir Ünsal Eriş aslında bir gizem yazarı değil, ya da ben daha önce okuduklarımda bu izlenimi edinmemiştim, oysa Gaip bir gizem romanı. Yapısal, biçemsel ve biçimsel bazı eleştirilerim var, ama genele vurunca bunlar uzun uzadıya başka zaman başka yerde konuşulabilecek şeyler. O yüzden özet veriyorum: Gaip iyi bir kitap, iyi bir gizem romanı, Mahir Ünsal Eriş de gayet iyi bir yazar. Okuyun. Herkes aynı oranda beğenmeyebilir ama çoğu kişi kitaptan öyle ya da böyle hoşnut ayrılacaktır.
Aslında dili akıcı, rahat okunuyor Amerikan filmi tadında olabilir. Konu çok farklı değil. Ama bazı yerler fazla uzatılmış, fazla detaylandırılmış gibi hissedip sıkıldığım yerler oldu. Karakterlerin kitabın başındaki ilişkilerini merak edip kitabın sonunda aman yaaa neden son detay yok dediğim oldu. Keyifli okumalar
İlk defa okuyorum Eriș'i, yazar olarak ilk tanismam oldugu icin beklentim yoktu ancak kendisinin tarih, dil, siyasi backgroundunu biraz bildiğim için oralardan beklentim çoktu. Hic de üzmedi zaten :)
Kalemini de çok sevdim, normalde sikilabilecegim tekrar edilen vurgularin bilakis duygudurumunu, "kitabın psikolojisini", karakter gelişimini pekiştirdigini düşündüm.
Çok katmanlı ilerleyen olay örgüsünde, aile eleştirisi olarak baslayip, sistem eleştirisi, kuşak çatışması, politik eleştiri, diyalektik materyalizm derkeeennn merakla akti gitti, bitiverdi, tadi damagimizda. Lütfen güzel bir devam kitabı yazar misiniz Mahir Bey? 😇
Benim için ne yazsa okurum yazarıdır Mahir Ünsal Eriş. Nitekim hiç ilgimi çekmeyen bir derin devlet hikayesini ancak bu kadar zevkle okuyabilirdim. Sonlara doğru tam içime sinmeyen bir şeyler oldu ama hemen Acaip’e geçmemi engellemedi :) “Adettendir, felaket ne kadar büyükse haber edilen kişiyi o kadar az telaşa vermek gerekir.”
Bu ay sadece Storytel Original kitaplarını dinlemek istedim ve ilk kitap da yazarını (Mahir Ünsal Eriş) merak ettiğim Gaip oldu. Seslendirme müthişti, Beyti Engin'e büyük bir alkış.
Kitap, 15'er dakikalık 52 bölümden oluşuyor. Her hafta 1 bölüm olacak şekilde yayınlanmış. Ben başladığım zaman bitmişti seri, o yüzden kesinti olmadı. Yine de böyle kısa bölümler arka arkaya dinleme zevkini bölüyor maalesef. Zaten bitmiş bir seri, en azından isteyenler için 10 bölüm veya tek kitap halinde sunulmalıydı diye düşünüyorum.
Kitabın arka kapak yazısı şöyle: Mahir Ünsal Eriş, unutmaya, hatırlamaya, aileye, aşka ve memleketin siyasi hayatına dokunan bir tefrika romanla geliyor. Tanıdık sesler boş sayfalarda kayboluyor, kavgalar, ihanetler, yalan ve kötülükler maskelerini bir kenara bırakıyor, merak hafızanın üstündeki kara bulutları dağıtıyor.
Spoiler olmadan konusunu da kısaca şöyle özetleyebiliriz: Despot bir baba olan Salih Karahisarlı, bir gün bir kaza geçirir ve tüm hafızasını kaybeder. Karahisarlı kimdir, araçta ne yapmaktadır, çocuklarının bile bilmediği hayatı neler içermektedir?
Karahisarlı'nın hayatını, hayatındaki insanların duygularını, kendini tanıyış sürecini okumak çok etkileyiciydi. Kitabı dinlerken iki sahne geldi aklıma. İlki Will Smith'in oynadığı Hancock filminden. Hancock yemeğe davet edildiği zaman kendi hayatını anlatıyor bu sahnede. O da hatırlamıyor hiçbir şey. Hastanede uyandığını ve hiç kimsenin onun ziyaretine gelmediğini söylüyor. Sonra da üzgün bir sesle "tamam pek sevilen bir tip değilim ama hiç kimse mi gelmez?" minvalinde bir şey diyor. Bahsettiğim şahne şu:
Bir sonraki da mucize doktor dizisinden. Bir baba hastaneye tümör sebebiyle yatıyor. Ancak eşi onun iyileşmesini istemiyor çünkü normalde bu kişi çocuğuna kötü davranan kötü bir baba ama tümör ile birlikte karakteri de değişiyor ve sevecen bir babaya dönüşüyor. Bu yüzden de eşi tümörün alınmasını istemiyor. O sahne de şu:
Kitabı dinleyenler katılır mı bu iki sahnedeki benzerliklere bilmiyorum ama benim aklıma direkt bunlar geldi.
Kitabı tavsiye ediyorum ama dinlemek için Storytel üyeliği gerekiyor. Enpara ile yıl sonuna kadar yüzde 50 indirimle üyelik yapabilir veya 14 günlük deneme süresini kullanabilirsiniz. Eğer üye olursanız Şaklaban'ı da dinlemeyi unutmayın. :)
Her hafta hem kopmadan olay örgüsünü devam ettirmek hem de aynı zaman aralığında okunacak kadar yazabilmek takdire şayan. Neredeyse her karakteri sevdim. Yazarın adım adım karakterleri ve kurguyu işlemesi ve onun peşinden gönüllüce macreya atılmamızı sağlıyor. Mahir Ünsal Eriş ne yazsa okurum diyen bir okur değilim ama storytel'de adını daha önce duymadığım bir kitabının olması yabancı bir yerde aşina bir sima gibi karşıladı beni.
Kesinlikle basılı halde de bulunmalı bu kitap. Böyle biraz elitist bir yaklaşım gibi geliyor bana sadece storytel'de var olması.
Kurguda ufak bir delik olduğunu düşündüğüm bir konu var. O da Samim ve Fikret'in ailelerinden neredeyse hiç bahsetmiyor. İzmir'e giderken bile...
Merged review:
Her hafta hem kopmadan olay örgüsünü devam ettirmek hem de aynı zaman aralığında okunacak kadar yazabilmek takdire şayan. Neredeyse her karakteri sevdim. Yazarın adım adım karakterleri ve kurguyu işlemesi ve onun peşinden gönüllüce macreya atılmamızı sağlıyor. Mahir Ünsal Eriş ne yazsa okurum diyen bir okur değilim ama storytel'de adını daha önce duymadığım bir kitabının olması yabancı bir yerde aşina bir sima gibi karşıladı beni.
Kesinlikle basılı halde de bulunmalı bu kitap. Böyle biraz elitist bir yaklaşım gibi geliyor bana sadece storytel'de var olması.
Kurguda ufak bir delik olduğunu düşündüğüm bir konu var. O da Samim ve Fikret'in ailelerinden neredeyse hiç bahsetmiyor. İzmir'e giderken bile...
Edit: nihayet basılı kitap da raflarda yerini aldı.
Storytel’de dinlediğim kitapları genelde başka bir şey yaparken dinliyorum. Bu kez hiç öyle olmadı. Kulaklıklarımı takıp, gözlerimi kapatıp gerçekten duyarak dinledim. Mahir Ünsal Eriş ne yazsa okuruz’culardanım ama Beyti Engin’in seslendirmesi gerçekten ayrı bir ruh katmış Gaip’e.
Çok keyifli, çok sürükleyiciydi, her yeni bölüme heyecanla geçtim. Mahir Ünsal Eriş’in akıcı dili, dili böylesine güzel kullanımı, hikayenin kurgusu, konunun sarsıcılığı, karakterlerin her birinin ayrı ayrı iğne oyası gibi işlenmesi gerçekten hayranlık uyandırıcı.
Yazar’ın aralara serpiştirdiği diğer kitaplarına atıflar, Beyti Engin’e küçük notları apayrı bir keyif vermiş.
Ekşi sözlük’te okumuştum, Mahir Ünsal Eriş için “öykülerindeki duyguların yavaş yavaş, harf harf bedenime geçişine hayretler içerisinde tanıklık ediyorum.” demişlerdi. Öylesine yürekten katılıyorum ki!
Açıkçası romanın ilk kısmı çok tekrar gibi geldi. Haftalık yayınlanan bir eser olduğunu bilmiyordum bundan kaynaklanıyormuş ama biraz sabır zorluyor. Onun haricinde bir anda bir önceki hayatını unutmuş birinin hikayesi bana epey enteresan geldi. İkiz olup farklı hayat yaşayan insanları düşündüm. Bir uyanıyorsun karşındaki kişi sana yabancı, aynı yüze sahip bir başka karakter olarak kalkmışsın… Bu tip bir şey daha önce okumadığımdan beğendim ama biraz amin maalouf vari mi desem gülün adı mı desem dan brown mu desem böyle bir polisiyeye bağlamasını beklemiyordum. Bir anda gerçek hayattan ütopik hayatlara döndü olay. Bir de kayıp incil vs derken olayın boyutu değişti kitap heyecanlandı ama gerçekçiliğini biraz yitirdi benim için.
This entire review has been hidden because of spoilers.
Kötülüğün etrafında dağılmış hayatlar, hepsi farklı yerlerinden kırılmış aile üyeleri ve bir adalet arayışı hikâyesi…
“Mazisi insanı titiz bir ustalıkla sıfırdan alıp olduğu güne getiriyor, onu günlerinden imal ediyordu. Geçmiş olmayınca, anılar bulunmayınca insan hiç kimse oluyordu. Kim olduğu hiçbir önem teşkil etmeyen, öylesine, dünyadaki insan kalabalığına bir baş eklensin diye var edilmiş, sonra da kenara atılıp unutulmuş biri. Adı yok, kimliği yok, hatıraları, inançları, sevinçleri, yüzünün çizgilerine yerleşmiş hayal kırıklıkları, kayıpları yok. Sanki kartondan bir adam. Bir insan maketi.”
Uzun zamandır geçirdiğim en keyifli vakitleri bu kitap sayesinde geçirdim. Sürükleyici, ilgi çekici bir konu Beyti Engin'in seslendirmesi ile çok leziz bir anlatıya dönüşmüş. Ellerinize, dillerinize sağlık diyorum. Hem yazana, hem seslendirene... İlle de Barnabas! Fırsat olunca bu konuyu da okuyacağım. İlgimi çekti.
Çok beğenmeme rağmen bir yıldız eksik verme sebebim bölüm olmayan kitap okuma zorluğuna istinadendi. Derin devlet, baba oğul ilişkisi, hafıza ve kimlik temalarıni ilk 50 sayfa sonrasında iyice akıp giden bir polisiye tatta gayet de şahane şekilde anlatan, klasik M.Ü.E romanı. Canımız o seviyoruz bu bandirmaliyi:) ama ara veremedim yahu bölüm yok bölüm:)
Mahir Unsal Eris’i hep cok severim ama bu kitap bambaska. Kurgusu, karakter derinligi ve konusu ayri ayri usta isi. Acikta kalan noktalar oldu mu oldu, ama her sey birbirine veya sonuca baglanmiyor hayatta; onlar da o kapsama giriversin.
Her şey böyle yerli yerinde duruyorken her şeyin bu kadar değişmiş olması gerçekliğin sandığı kadar da sağlam ve durağan olmayabileceğine dair kuşkular yaratıyordu Samim de.
Bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine storytel’den dinledim. Daha sonra Mahir Ünsal Eriş ile yapılan bir söyleşiden öğrendiğim üzere zaten 52 haftada yayınlanacak şekilde Storytel için tasarlanmış ve okumayı da Beyti Engin’in yapacağı öngörülmüş. Sanırım ben en çok bu radyo tiyatrosu havasını sevdim. 10-15 dakikalık bölümlerin en heyecanlı yerinde ‘devamı haftaya’ şeklinde bitmesine ve Beyti Engin’in değişen karakterlere göre sesini değiştirip okumasına bayıldım. Açıkçası derin devlet, sosyal medyanın gücü konuları pek ilgimi çekmedi ama verilen aile portresi, baba ile erkek çocuk ilişkilerinin, özellikle de ‘erk’ konusunun işlenmesini çok beğendim. Aynı söyleşiden yazarın bu kitapta bahsi geçen anne çocuk üzerinden ‘Acayip’ isimli yeni bir kitap yazdığını (Storytel’de de var - yine Beyti Engin seslendirmiş) ve Şuayip isimli bir üçüncüyü planladığını öğrendim. Yazarın dilini ve anlatım şeklini sevdim, büyük bir ihtimalle okumaya devam edeceğim.
Çok severek, gözümü kırpmayarak okudum. Hikayelerine aşina olduğumuz Mahir Ünsal Eriş'i romanında da görmek okurken büyük konfor sağladı. Geçmişte yaşanmış ve ses getirmiş bir kazayla ilişkilendirilmiş kitap, bu zaten çok açık. Kitabı okurken Samim'i düşündüm, Fikret'i düşündüm. Eğer bu kitap bir film olsaydı bu rolleri -özellikle Samim- oynayan oyuncular nasıl oynardı, o satırlarda okuduğumuz tüm insana yük gelen duyguları tek kelime bile etmeden nasıl izleyiciye gösterirlerdi?Okurken o kadar yoğun hissettim ki o iki kardeşin aklından ve kalbinden geçenleri. Salih Bey'i sevmedim. Arkasında bir sürü yıkık dökük hayat bırakan adamın nesini seveyim? Sanki kendi ailesine çok yararmış gibi bir de gizli aile çıktı sonradan da. Neyse o öbür kitabın konusu. Eğer biri bu yorumumu okursa kızmasın, spoiler uyarısı koymuştum zaten :)
This entire review has been hidden because of spoilers.
Hafızasını kaybeden kişi, İncil kelimesinin anlamını da unutur mu? Unutursa diğer kelimelerin anlamını nasıl hatırlar? "Bir grup insan, bir şeylerin kutsal olduğuna kanaat getirmiş ve tutkuyla ona inanıyorsa onların önüne işin aslının, öyle olmadığını gösteren deliller koymanın ne faydası olur ki?" türü yorumları nasıl yapabilir? Hey neyse bu kurgu bir kitap diyelim.
Belki tefrika formatına uysun diye epey bir tekrar var.
Önce sesli sonra basılı kitap haline geldiği için basılı kitap çok zor okunuyor. Paragraf ayrımları, sayfa düzeni vs üzerinde pek uğraşılmamış. MÜE'yi Ferdi Bangır Bangır Bağırıyor'dan beri seviyorum, bu kitabı çok sevemedim.
Hoşuma giden ve 3 yıldız vermemin nedeni ailedeki karakterlerin kendi dünyaları içinde düşüncelerinin, davranışlarının çok iyi yazılması.
Sade ve akıcı dili, derinlikli karakterler ve etkileyici hikaye anlatımıyla beni içine çekti. Ayrıca, kitapta ele alınan temaların güncelliği ve incelikli işlenişi de benim için önemli bir artıydı. Zaman zaman karakterler arasindaki hizli geçişler kafa karışıklığı yaptı ancak zevkle okudum.
Başta biraz yavaş başlasa da, ki bu belki de 10-15 dakikalık parçalar halinde sesli kitap olmasından kaynaklanıyordur, kitaba kendini kaptırmak biraz zaman alıyor ama sonrasında sürükleyici hale geliyor, neler olacağını merakla bekledim.
”Çünkü bir cevabı yoktu artık. Anılar, duygular ve çabalarla birlikte cevaplar da silinmişti.”
Bir kısmını okudum, bir kısmını Storytel'den dinledim. Fark ettim ki, Beyti Engin olmasa kitaba daha düşük bir puan verirmişim. O nasıl güzel bir seslendirme öyle. Role girdiği kısımlar alışılmışın biraz fazla dışındaydı ancak o da bir süre sonra keyifli geldi.
Ufak tempo sorunları olan bir kitap. Yer yer ilerlemekte zorlanıyor hikaye ve bu da okuma deneyimini biraz etkiliyor. Dinlerken daha hızlı akan cümleler, okurken dikkat dağıtabiliyor. Buna ek olarak, bazı bölümlerdeki olayların gelişimi çok daha hızlı olabilirdi. Storytel’deki “arkası yarın” tarzı, kitap formatında çok başarılı olmamış sanki.
Salih Bey’in aile ilişkilerini çözümlemesi ne kadar keyifliyse, derin devlet kısımları da bir o kadar sıkıcıydı benim için. İstihbarat, ülkücülük derken kendimi bir anda kalpsiz baba ve sevgiye muhtaç oğul ilişkisini analiz ederken, Susurluk Kazası’yla başlayıp psödo epigrafik eserlerin peşinde koşan bambaşka politik bir romanda buldum kitabın yarısında.
Yine de Mahir Ünsal Eriş yazdıysa, başımın üstünde. Kendine göz kırptığı kısımlarla yapmış yapacağını yeterince. Bir Barnabas İncili değil belki, ama güzel yazmış yine.
Trafik kazasında hafızasını kaybeden bir babanın kaybettiği anılarını arama yolculuğu, aile bireylerinin gözünden aktarılıyor bizlere. Baba ve oğullar olayı araştırdıkça belli şeyler öğreniyoruz. Ancak burada spoiler'lık bir durum yok. Zira kitabın başından itibaren kitap bize Salih Bey'in kim olduğunu zaten sezdiriyor.
Ülkücülükten istihbarata geçmiş, yıllar içerisinde verdiği hizmetlerle teşkilatta yükselmiş Salih Bey, aslında son derece sevgisiz ve zorba bir babaymış. Hafızasını kaybettikten sonra empati yüklü bir adam olmaya başlamasını yadırgadığımı itiraf edeceğim. Zira insan hafızasını kaybedince karakter niye değişsin, anlamadım. Birisi hard disk, öbürü işletim sistemi; hard diskteki veriler silindi diye Windows'un kodu değişmez ki :) Ama doktor değilim; belki de değişiyordur.
Emekli olduktan sonra Barnabas İncili olarak bilinen bir tarihi eserin peşine düştüğü anlaşılan Salih Bey'in, bu eseri ele geçirmek isteyen, yoldan çıkmış başka bir istihbaratçı olan Zeki'nin tehdidi altında olduğu anlaşılıyor. Kitabın en sonunda aile, Zeki'yi ifşa etmeye girişiyor, kendilerini ifşa etme pahasına.
Kendi içinde politik sorgulamaları olan bir aile dramı.
Aile ilişkilerini çözümleme bakımından Mahir Ünsal Eriş'in tarzını Nermin Yıldırım'a benzettim. Ama iki bakımdan Nermin Yıldırım'ı daha başarılı bulduğumu belirteyim: İlki, Salih Bey'in etrafıyla ilişkilerinin analizindeki tekrarlar. Kitap uzun süre konuya giremedi. İkincisi, Nermin Yıldırım'ın eksiksiz ele aldığı aile dinamiğinde (çünkü ailede bir kedi bile tüm ilişkileri etkileyebilir, aile tüm bireyleriyle, ko-entegre bir bütün) Mahir Ünsal Eriş'in kasıtlı olarak öykü dışı tuttuğu bireyler var. İki erkek kardeşin eşlerinin öyküde esamesi bile okunmuyor, sanki hiç var olmamışlar gibi bir tavır var. Aile telefonlarını atıp bir minibüse doluşup kaçtığında, minibüs koltuk düzeninde bile yoklar bu anneler! Halbuki iki gelin bütün ailenin dinamiğini tepetakla edebilecek kadar güçlü öğeler olmalıydı. En başta kendi ebeveynlerini bırakıp gitmek istemeyecek ve kocalarıyla çocuklarının da bu şekilde ayrılmasına müsaade etmeyeceklerdi. Belki de bu yüzden Eriş onları öyküden uzak tutmuş, kurguyu bozmasınlar diye :)
Bu kitap 2023 Kristal Kelepçe'ye aday olarak gönderilmişti ama sonra yarışmadan çekildi. Yarışmaya aday olduğunu bilmeden okusaydım ve "bu kitap polisiye mi" diye sorulsaydı, cevap için tereddüt ederdim.
Uzun uzun yazdığıma bakmayın, büyük resimde iyi yazılmış, kuvvetli bir kitap. Mahir Ünsal Eriş de usta bir kalem. Ben Storytel'de dinledim. En başta zaten sesli tefrika olarak yayınlanmış, sonra kitaplaştırılmış. Dinlemek isteyenlere öneririm.
Mahir Ünsal Eriş'in tefrika olarak yazdığı ve sonrasında sesli kitap olarak yayınlanan romanının -daha e-kitap formatını hazmedemeyengiller olarak bu da neyin nesi dediğimizgillerden olan sesli kitap türevine de elbette alışamadığımız içün- basılı hâlini dört gözle bekledik. Geç girizgâhı geç ne anlatıyor onu yaz diyenlere gelsin, buyurun;
Şimdi, devletin "derin" olanında çalışan kimine göre bir kimine göre iki numara olan birinin hafızasını kaybettiğini bir hayal edin. Hani bir tost türü var pek de severiz "Susurluk" ; işte kurgu budur ya ona benzeyen bir kaza oluveriyor. Peki ya sonrası, sonrası malum tertemiz bir hafıza?!
Türkiye'nin yakın siyasi tarihine kurgusal olarak dalış yapan roman - siz kurgu gibi okuyun romanı- hiç döngüye girmeyen bizim bu siyasi derin tarihimizi soğukkanlı ve mesafeli şekilde biz okurlara aktarıyor.
Sade bir siyasi tarih dökümü olarak görmeyin romanı. Yer yer anne üzerinden olabildiğince absürtlüklere de yer veriyor yazar. Zıtlıkların verdiği çekicilikle beraber her daim alışık olduğumuz üslubuyla roman kıymetli yazarımızın elinde polisiye bir hal alıyor.
Romanın devamı niteliğini yer yer tamamlayacak olan "Acaip" romanı da sesliden sonra basılı hâle gelecek onun da müjdesini verelim. Yani okurlar öyle istiyor, en azından ben:)
Mahir Ünsal Eriş'in romanlarını ne kadar sevsem de ben öykücü tarafta olmayı yeğliyorum hep. Daha da öykü yazar mı bilmem, okurlar istiyor yapacak bir şey yok:)