Zamanında zihnimize yazılanlar, sonradan kaderimizi yazar…
Açık kapıdan kırmızı pelerinli bir kız giriyor içeri. Bir filmden, bir masaldan kopup gelivermiş gibi hali var. Sabah ezanı okunurken, gün daha tam doğmamış, etraf henüz tam aydınlanmamışken insanın içine bir ürperti gelir ya, ona benzer bir duygu içimi yalayıp geçiyor. Hayalet gibi…
Şu anda kapıyı bir açan olsa, bu kızın odanın ortasında, gözleri kapalı, pelerinin etekleri havalanmış, öylece döndüğünü, benim de keyifle onu seyrettiğimi görse ne düşünür acaba? Ne diyecek, “Biri deli, biri de deli doktoru” der. Onu huşu içinde seyrederken, “Acaba yaşadığı hangi acılar, içine düştüğü hangi çıkmazlar onu bir ruh doktorunun odasında böylesine döndürüyor?” diyorum içimden. İnsan bir psikiyatri kliniğine giderken neden böyle bir pelerin giyer, neden başına önü tüllü bir şapka takar ki… Bunların bir anlamı olmalı. Ve çok geçmeden yaşanan acılar, ince bir sızı gibi tel tel dökülüyor ağzından. Acının, korkunun, aşkın, sevdanın, umudun, umutsuzluğun en büyüğünü yaşamış bu kız.
Çocuklukta yaşanan bir tacizin, bu tacizin koyu gölgesi altında geçen yılların, yalnızlığın, kimsesizliğin, her şey bitti derken açılan yepyeni kapıların, kısaca iyisiyle kötüsüyle macera dolu, dokunaklı bir hayatın hikâyesi bu; çok masum bir aşk hikâyesi aslında.
Kitabın bir yerlerinde mutlaka kendinizle ve sizde iz bırakanlarla karşılaşacaksınız. Umarım onları iyi tanır, önce kendinize, sonra da onlara biraz
Dr. Gülseren Budayıcıoğlu, Ankara’da doğdu. TED Ankara Koleji’nden mezun olduktan sonra eğitimine Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde devam etti. Öğrenciliği sırasında, TRT televizyonlarında spikerlik ve sunuculuk yaptı. İhtisasını yaptığı Hacettepe Üniversitesi Psikiyatri bölümünde, on yıl da öğretim görevlisi olarak hizmet verdi. Yıllarca muayene hekimliği yaptıktan sonra, 2005’te Türkiye’nin ilk psikiyatri merkezi olan ve halen Ankara ve İstanbul’da hizmet veren Madalyon Psikiyatri Merkezi-Madalyon Klinik’i kurdu. Madalyonun İçi, Günahın Üç Rengi, Hayata Dön ve Kral Kaybederse kitaplarının yazarı Budayıcıoğlu, televizyon dizisi İstanbullu Gelin’in de eser sahibidir. Psikiyatri bilimini hikâye ve romanlar yoluyla insanlara ulaştırmaya devam eden Madalyon Klinik’in başkanı Gülseren Budayıcıoğlu iki çocuk annesidir.
Bence Gülseren Hanım'ın hikaye anlatıcılığı anlamında en iyi işi olmuş. Yan hikayelerden ve kişisel anlatılardan uzak, esas hikayeye odaklanılmış. Zaten hikaye epey esaslı! Diğer bir çok hikayesinin diziye uyarlanmış olmasının getirdiği deneyimle sanıyorum, oldukça sinematografik bir anlatımı var. Bu hikayenin de dizileştirileceğini tahmin etmek zor değil, eminim çok da ilgi görecektir!
Karakterlerin yaşadıkları travmaları okumak yer yer zorlasa da, ilgiyle ve merakla okudum. Size de tavsiye ederim.
Gülseren Budayıcıoğlu okumak benim guilty pleasure'ım. Neredeyse tüm kitaplarını okudum. Hızlı okunuyor, okurken keyif alıyorum ama kısa süre sonra hiçbir şey hatırlamıyorum. Bu sefer yan hikayeler girmiyor akışa, pencereden yapılan hava durumu betimlemeleri de pek yok:)
Her zamanki gibi sürükleyici, çabuk okunan ama bitmesini istemediğiniz bir kitap Gülseren Budayıcıoğlu'ndan. Konu taciz olunca başta korktum, eyvah yine iç buruklayıcı bir hikaye okuyacağız diye, ancak hiç melodrama girmeden çok güzel anlatılmış.
Edit: Deməli, dünən gecə çox gec saatda bitirdiyimə görə kitabı review yaza bilmədim. Həm də fikirlərimi toplamaq istəyirdim. Gülseren Budayıcıoğlu oxumağın həm mənfi, həm də müsbət tərəfləri var. Müsbət tərəfləri odur ki, kitab axıcıdır, hekayələri insanı içinə çəkir, qopmaq istəmirsən. Arada xəstələr haqqında qoyulan diaqnozlar, onların psixoloji vəziyyətləri haqqında danışıb açıqlama verməyi məndə çox vaxt yaşıl işıq yandırıb. Bu feedbackləri öz həyatıma da daxil edib “demək, filankəs də filan şeyə görə belə edir,” ya da “bəlkə məndə də bu durumdur?” dediyim çox olub. Bir sözlə, psixologiyanı sevirəm, insan beyni, ruhu, duyğuları haqqında deyilən hər bir fikir məni çox həyəcanlandırır. Mənfi tərəflərinə gəldikdə isə) Əslində ümumi hamı tərəfindən deyilən fikirlər bir qırağa, mən sırf bu kitabın sevmədiyim tərəfləri haqqında danışacağam. Özəlliklə sonluğu haqqında. Yuxarıda yazmışam, bu hekayədə yanan Ali oldu. Dünəndən bəri özümü sakitləşdirməyə çalışıram. Bu boyda hadisə oldu, bu boyda çətinlik çək, bu qədər dillərə dastan bir eşq yaşayırsan, sonra heç nədən - sözün əsl mənasında heç nədən ölürsən? Və sevdiyini də sənin ən yaxın dostun əldə edir. O qədər pis oldum ki Alinin taleyinə. Düşünəndə ki, bu həqiqətən yaşanılmış bir talehdir, ümumiyyətlə pis oluram. Kitabda bir çox ölüm hadisələri baş verdi, heç biri üçün “bu nə saçma bir hadisəydi” demədim. Alidən başqa. Bir digər nüans, çox adam tərəfindən deyilib, amma məni də narahat etdiyi üçün qeyd edəcəm. Personajların dili ilə Gülseren xanımın bi qədər təriflənməyi bir müddət sonra illallah gətirdir mənə. Bir yerdən sonra deyirəm, “Tamam ulan, ən böyük sənsən, bəsdir daha.” Bir də, nə zaman bir Budayıcıoğlu kitabı oxusam ürəyim dəhşətli dərəcədə sıxılır. Bu kitab oxuduğum digər kitablara nisbətən daha yüngül idi, amma yenə də mütləq şəkildə bu yazıçının kitablarından sonra araya başqa janrda bir şeylər əlavə edirəm və uzun bir müddət Budayıcıoğlu oxumuram ki, o depressiv havadan çıxım. Nəysə işte, gedib bir az Ali üçün ağlayacağam.
This entire review has been hidden because of spoilers.
Gulseren Budayicioglu’nu ilk defa okuyorum. irvin yalom ile psikoloji ve seans hikayeleri okumayi daha ergenligimde sevmistim; ama gulseren budayicioglu’na populerligi nedeniyle belki de mesafeliydim. tatilde bir cirpida okudum, agladim ama islak gozlerle gulumsedim de. begendim :)
Yine okuması keyifli bir Gülseren Budayıcıoğlu romanı olmuş. Zor olaylar, farklı karakterler ile sürüklenip gidiyor hikaye. Sadece sonu çok zorlama geldi ama hayat böyle, zorlama denilen şeyler bile gerçek olabiliyor. Dili çok sade, hızlı hızlı okunuyor, en sevdiğim yönü bu oldu.
Türkiye nin hemen hemen her şehrinde her mahallesinde yaşanabilecek olaylar. Ailedeki şiddetin, nesillerce aktarıldığının kanıtları ile dolu bir hikaye. Kader motifi, kişiliğin oluşması, ilişkilere travmaların yansıması konularında çıkarımlar yapılabilecek, aynı zamanda iç karartıcı olduğunu düşündüğüm bir kitap/yazar.
Bizim toplumumuzu yansıtan karakterler olması benim için okumayı çekici kıldı. Anlatımı basit ve dili sadeydi. Ancak edebi yönü ve karakter derinliğini zayıftı. Terapi seanslarında da kaderi kendimiz yarattığına (geçmiş yaşantılarımıza benzer tanıdık durumları tekrar yaşamaya meyilli olduğumuz) vurgu dışında analiz açısından yeterli bir derinlik göremedim.
Gülseren Hanım edebi becerilerini geliştirmiş gibi geldi, anlatımı diğer kitaplarına nazaran daha çok beğendim. Karakterler ve olaylar zaten çarpıcı, ona diyecek hiçbir şey yok.
*Spoiler* . . . Ah be Ali, yer yer beni sinirlendirsen de kalbim çok kırıldı. Doğan'la Ayşa konusunda ne düşüneceğime de emin olamadım. Birbirlerine iyi gelecekleri kesin, güzel bir çift oldular. Ayrıca mutlu olsunlar tabii bu kadar sıkıntının üzerine ama Ali'nin Doğan hakkındaki kıskançlıkları konusunda sonuna kadar haklı çıkması içimi burmadı değil, benim de mi terapiye ihtiyacım var acaba??
This entire review has been hidden because of spoilers.
Ülkemizde ; aslında pek çok kötü kaderi paylaşan , ama yazıya dökülememiş , hatta söze bile gelememiş pek çok insanın hikayesi var. Bu dünyaya geldiği ev , insanların kaderlerini şekillendiriyor. Gülseren Budayıcıoğlu ; duru anlatımıyla bu hayatlardan bir tanesini bizlerin gözleri önüne seriyor. Dr. Kimliği ile kliniğinde binlerce insana merhem olmuş. Bu kitapta ise yazar ve dr. Kimliğini birarada kullanarak kötü durumlardan nasıl evrilerek çıkılabileceğini , Ayşa ve Ali örneğinden bizlere aktarıyor.
Kitabı bir günde bitirdim, Budayıcıoğlu'nun diğer kitapları gibi sürükleyici ve hikayenin kahramanlarının hayatlarında ne olduğunu merak ettiren bir romandı.
Yazarın kader motifi olarak adlandırdığı, bilinçdışımızın hayatımızı nasıl yönlendirdiğini herkesin anlayabileceği kolaylıkta anlatmış yine. Çok beğendim hikayeyi ve yazarın vermek istediği mesajları. Mesaj verme kaygısını hissettirmeyen, hikayenin kahramanlarının hayatlarında kaybolacağınız, bir solukta okunacak harika bir eser.
Edebi degerini fazla yuksek beklememekle birlikte okuyucuya duygunun daha cok gecmesi icin daha fazla ozen bekliyor insan. Diger kitaplarinin ve hikayelerinin dizi dunyasinda cok gundemde olmasinin olumsuz etkisi goruluyor ne yazik ki. Karakterler boyle kitaplarin belkemigi; anlatim cok sig kalmis ne yazik ki.
Gülseren bugdayıcıoğlu yine yapmış yapacağını ! Her sayfasında ayrı bir merak uyandırıyor ilk sayfalarda galiba bu kitabı okuyamayacağım dedim yalan yok çocuk istismarı vs durumundan! Ayşa sen nelere göğüs germişsin be kadın sonunda mutluluğu bulman gözlerimi güldürdü . Hayat sen planlar yaparken başına gelenlerdir sınayıp sınayıp doğru insanlarla rast getirmiş
This entire review has been hidden because of spoilers.
Gülseren hanım’ın “kader motifi” olgusunu farklı hikayeyle yeniden okumak, daha netleştirdi kafamda bu olguyu. Çok acaip bir hikaye; bir yerden sonra gerçek olduğunu unutup roman karakterleri gibi okuyorsunuz. Dili akıcı, hikaye ilerledikçe daha da sarılası geliyor insanın bu hikayeye.
Bitirmem çok zaman aldı, pes etmeden devam edince 100. Sayfalardan sonra ise bırakmadan bitirdim. Gerçek hayata dair güzel bir dille anlatılmış bir roman. Malesef böyle yaşamlar fazlasıyla var dünyada, elbette özellikle ülkemizde…
Budayıcıoğlu’nun tüm kitaplarını okumuş biri olarak ustalık eseri olmuş diyebilirim. Yazar, asolan hikayeye odaklanmış, diğer kitaplarında olduğu gibi kendi hayatına çok değinmemiş.Hikaye geçişlerinde alınan çıktıların altı çizilmeye değer. Bu tarzı seviyorsanız kesinlike tavsiye ederim!
2 günde okudum bu kitabı, elimden bırakamadım. Özellikle kahramanların neden bu şekilde davrandığını anlamak açısından çok beğeniyorum Gülseren Budayıcıoğlu’nun kitaplarını 👌🏻 Çocuklukta yaşadıklarımız nasıl da bütün hayatımızı yöneten inançlarımıza dönüşüyor 😳
Benzersiz ve sürükleyici bir hikaye. Yazarımızın kalemi de her kitabında giderek güçleniyor. Eksik yıldız veren kişilerin kendi ile ilgili bir problemi olduğunu düşünüyorum.
.......çünkü böyle bakarsan kendine güzel birşey söyleyeceksin.. Oysa sen kendine güzel şeyler söylemeyi henüz öğrenememişsin....ama keşke onu da öğrensen..