Yaşam tam da ölümü kabullendiğin anda başlar. Ölümü kabullenmeli ki insan, aldığı nefese sıkı sıkıya sarılabilsin. Ötanazi Okulu’nda yalnızlığın içinde solmayı bekleyen Yeşil için hayatına giren suikastçı bir durak gibiydi. Ölmeden önce uğrayacağı ıssız, çorak ama güvenli bir son durak... Belki de ayrılmak istemeyeceği tek duraktı bu. Az da olsa nefes alabileceği tek durak… Fakat zaman daralıyordu, göğsünde saatli bir bomba gibi taşıdığı kalbin ömrü tükeniyor, Yeşil’i de beraberinde tüketiyordu. Herkesin ölesiye istediği bir kalbin taşıyıcısı olmanın bazı bedelleri vardı ve Yeşil, belki de en ağır bedeli ödüyordu. O kalbin içinde yaşamayı… Tehlike ve gizemin iç içe geçmiş duvarlarıyla örülü Ötanazi Okulu, serinin ikinci kitabıyla yeni sırlara kapı aralamaya devam ediyor. “Kabul etmek istemediğim tek şey onun beni yaşattığı ve benim dışımdaki herkesi öldürdüğüydü. Cennet ve cehennem tek bir vücutta hüküm süremezdi.”
Yazarın kalemini severek okuyorum. Her kurgusu ayrı güzel.. Ötenazi okulunu okumak ise ayrı bir keyif verici.. Emily, Marcus, Deborah, Stew, Drew.. Bu ekibi okurken çok keyif alıyorum ve Yeşil’e öz ailesinden daha çok destek oldukları içinde seviyorum. Kitap öyle bir yerde bitti ki devamı nerede diye isyan edesim var; umarım devamı için çok beklemeyiz.
----------
“Beni kaybetmekten ölesiye korkuyorsun demek?” Kaşlarımı yukarı kaldırıp ona takıldığımda, “Uydurma,” diyerek beni tersledi. “Öyle bir şey demedim.” “Hayır, dedin.” “Ölesiye demedim!” diye karşı çıktı. Başımı omuzuma doğru eğip tebessüm ettim. “Ölesiye değil mi?” Gözleri dudaklarımdaki tebessümde oyalandı, iç çekti ve “Ölesiye,” diyerek bana karşı olan yenilgisini kendi elleriyle sundu. Evet, aramızdakiler öylesine değil ölesiyeydi.
*******
“Güneş…” diyerek gülüşüme baktı. “İyi,” dedi gözlerini dudaklarımdan ayırmadan. “Fazla iyi hissettiriyor,” dedi mest olmuş bir sesle. “İnsanın içini ısıtıyor, kanını kaynatıyor. Işığıyla aklını alacak kadar eşsiz, dokunduğunda küllerini savuracak kadar da tehlikeli.” Düşünceli gözleri gülüşümde oyalanırken sadece bu kelimeler dökülmüştü dudaklarından.
*****
O belki onlarca can almış bir seri katil olabilirdi fakat küçük bir kız için kendi hayatından vazgeçmesini de bilirdi.
Yeşil ve Gölge. Birbirinin tam zıddı iki karakter. Fiziksel olarak bile birbirlerinin tam tersi yapıdalar. Yeşil ne kadar naif ve kırılgansa, Gölge de o oranda sert, dayanıklı ve acımasız. Ölüme mahkum suçluların gönüllü denek olarak kullanılıp öldürüldükleri, Alaska’daki Ötanazi Okulu’nun masum bir kaç misafirinden biri Yeşil. Taşıyıcısı olduğu sıradışı kalp nedeniyle burada saklanıyor. Kitap boyunca kalbinin neden sıradışı olduğunu, Yesil’in dilsiz olma ve bu kalbin taşıyıcısı olma hikayesinin çok azını öğreniyoruz. O’nun kalbini almak için tutulan ünlü kiralık katil Gölge, daha önce hiç yapmadığı bir şekilde Yesil’ i öldürmüyor ve aynı lakabı gibi gölgesi oluyor Yeşil’in kitap boyunca. Birinci kitabın sonrasında ise Yeşil üvey kardeşleri Vanessa ve Chloe ile tanışıyor. Chloe ile iyi anlaşırken, nedenini anlamadığı bir şekilde Vanessa Yeşil ‘e sürekli kötü davranıyor. Emily, Deborah, Stew ve Yeşil, okulla ilgili yaptıkları araştırmada bazı ipuçları elde ediyorlar. Gölge ile Yeşil arasında ise tutku ve aşk oldukça hararetli bir biçimde devam ediyor. Yeşil, Gölge’ye karşı hislerini ve taleplerini Gölge’den daha açık ve pervasız bir şekilde dile getiriyor. İkilinin duyguları giderek derinleşiyor. Bu kısımlar, Gölge her ne kadar fiziki olarak uymasa da Güzel ve Çirkin uyarlaması hissi uyandırdı bende. Diğer tarafta ise okulda tartışmalar, kavgalar ve korkunç olaylar devem ediyordu. Deborah’ın geçmişi, Drew’un bazı sırları ortaya çıktı. Gölge ve Yeşil ilişkisinin bazı kısımları abartılı bir şekilde anlatılmışsa da okurken hissedilen sıcaklık hoşuma gitti. En çok da Marcus ve Emily kısımlarını okurken eğlendim. Marcus bence kitabın neşesiydi. Gerçekte böyle bir karakter olması bence mümkün olmasa da, okuması(okurken bazı yerlerde kahkaha attım.) en komik, eğlenceli kişiydi. Aslında sanki bir miktar konu uzatılmış hissi verse de olayların ilerleme hızını ayarlayan, okul ve karakterlerle ilgili bazı olayların açığa çıktığı, kurgusu ile beğendiğim bir kitap oldu. Benim gibi genç kurgu kitapları seviyorsanız beğenerek okuyacağınızı düşünüyor, bol okumalı günler diliyorum.
Çok çok çok cheesy geldi ya. Karakterlerin derinliği yok, hikayeleri geçmiyor ve Amerikan dublaj gibi konuşuyorlar. Öyle saçma diyaloglar vardı ki kitabı ısırmak istedim. Cringe oldum çok fazla. Ayrıca sürekli olaydan olaya atladı. Bir sayfada odada, yemekhanede, Drew'un yanında ve arkadaşlarıyla beraber oldu Yeşil ve bunların hepsi farklı lokasyonlardı. Bilmiyorum, bana hiç geçmedi. Drew ve Yeşil arasındaki şeyi de anlamadım. Birden aşık oldular. Drew sert baskın yazılmaya çalışılmış ama sevdiğim şekilde değildi. Tek sevdiğim kısım Emily ve Marcus'un kısımlarıydı. Onda bile dava meselesi öyle uzatılmıştı ki. Çok güzel bir konusu var ve açıkçası karakterlere derinlik katılsa karakterleri de sağlam olabilir ama yazılamamış. Her şey çok bayağı ve bayat geliyor. 2.5'tan 3 verdim. Yine de 3. Kitabı okuyacağım. Ben de böyle bir manyağım.
🔮3,5/5🔮 Özünde kitabı severek okudum ama olay inanılmaz dağıtılmış. Sürekli olaydan olaya konumdan konuma atlandi. Olay akışını sevmedim onun dışında karakterleri sevdiğimi ilk kitapta söylemiştim onlarla ilgili bir sıkıntı yok. Bu kitapta biraz daha distopya'ya kaçmış kurgu bunu özellikle çok beğendim ama sonraki kitapların olay örgüsünü verip sonraki kitaplarda ana konu olacak olayları geri plana itmiş yazar o yüzden olaylarin öncelik sıralaması hiç hoşuma gitmedi. Sonraki kitaplarda bu düzelir bence seriye devam edecegim.
Birinci kitaptan kat ve kat güzeldi. Yeşilin utanmazliklarini okumak çok zevkliydi. Yeşilin her beni öp lafinda drewin tepkisi çok tatlıydı. Sadece defile sonrası olanlar pek iç açıcı değildi. onun dışında oldukça güzel bir kitapti. Üçüncü kitabı internetten bulup okumaya gidiyorum çünkü ben dayanamam.
Bu seriyi severek okumaya devam ediyorum lakin drew karakteri biraz ters bir karakter. Herkesin seveceği bir karakter değil çünkü bazı hareketleri gerçekten hoş değil. Fazla kıskanç hareketlerini görmezden gelirsek seri güzel bir şekilde devam ediyor.
Gölgem de gölgem of of keşke artık insanları öldürmesen yeşile kalbini vermezsin zaten ama vericem diyip duruyosun yazar bunu bize yapmaz ben inanıyorum
This entire review has been hidden because of spoilers.
Aslında okurken bu kitap niye yazılmış ki dedim yani ikinci kitap sanki gereksiz uzatma olmuş gibi. Burada da pek çok şey yine ortaya çıkmaya başladı ama sanki iki ve üçüncü kitabı birleştirseler olurmuş.
Üçüncü kitap için de aynı yoruma sahip olduğum için ikisini tek kitap olarak saymak daha iyi olacak benim açımdan.
En başından söylemem lazım sanırım, kitap ortalarında akıcılığını kaybetti. Bu yüzden de büyük bir ara verdim okurken, bir ayda bir kitap bitirmek benlik bir iş değil oysaki.
İlk kitabına ⭐️⭐️⭐️.5 verdiğim halde niye buna bu kadar düşük bir puan verdim? Bilmiyorum. Ama kitap beni her açıdan çok rahatsız etti, bu kesin.
Olay örgüsü:
En başta yine ortalama başladı, Yeşil ile Chloe birbirleriyle tanışma fırsatı buluyorlar, Yeşil ile Drew’ın arasında yine ilginç diyaloglar geçiyor vb. Ama sonra fark ettim ki, ilk kitapta ne varsa aynılarının %70’i bu kitaba aktarılmış.
Kitabın anlatımı/dili:
Yazım dili hoşuma gitmedi. 1. Kişi’yi sürekli görülen geçmişle yazınca tadı kaçıyor. 3. Kişi bakış açısı yoktu kitapta, tamamen ilahiyle devam etti Yeşil’in ağzından anlatılmadığı kısımlarda. İlahi bakış açısı da bir süre sonra yeter dedirtti, karakterlerin ne düşündüğünü açıkça yazmak yerine hareketleriyle, dışa vurduklarıyla ifade etmek daha güzel yapardı kitabı.
Karakterler:
Drew ilk kitapta da çok sağlıklı değildi, ama bu kitapta Yeşil ile olan ilişkisi kesinlikle HASTALIKLI bir boyutta. Zaten yazar kitapta da belirtmiş bunu ama bu kadar küçük okuyucuları olan bir kitapta bunları görmek…
Drew “Ben Yeşil’e tapıyorum.” diyor, fan kitlesi “Yaa çok tatlı!!” diyerek bunu normalleştiriyor.
Drew defilede gördüğü bir adam sırf Yeşil hakkında edepsiz laflar etti diye CAM KIRIKLARIYLA DOLU ELİNİ adamın suratına onlarca kez geçiriyor, sonra da onu öldürtmek istiyor ama “taptığı kadın” istemiyor diye bu isteğinden vazgeçiyor.
Ama en kötüsü, Yeşil Drew’ın ne kadar hastalıklı bir zihniyete sahip olduğunu anlamış olsa bile ona hayranlıkla bakmaya devam ediyor, bu da farklı bir problem.
Tıp bakımından da az araştırma yapılmış kitap yazılırken, bazı mantıksızlıklar gözümden kaçmadı diyebilirim.
Tek sevdiklerim Stew, Chloe ve Emily oldu (Deborah hakkında karışık düşüncelerim var) o yüzden bu kitap, acı verici olsa bile bir hayal kırıklığı.
This entire review has been hidden because of spoilers.
İlk kitaba göre biraz daha maceralı ve sürükleyici olduğunu söylemeliyim. İçerisinde beni üzen detaylar vardı. Ama gerçekten de çok güzeldi 🤩 Marcus ve Emiliy okumayı çok seviyorum. Fakat ilk kitaptaki kadar Deborah ve Dezli kişilik değiştirmedi. Deborah'ı her ne kadar çok sevsem de Dezli'yi okumayı da çok seviyorum.
Ben baya beğendim! Daha önce bu tür az kitap okumuştum. Eğlendim🤟🏻 Ancak Drew'in bazı tavırları ve mizaçı bazen hoşuma gitmedi. Ama bazı sözlerine öldüm❤️❤️