Okudukca, dizelerin anisina dalip kendimden gectikce, tehlikeli bir bicimde ozdeslesiyordum Piraye'yle.Tiyatro sahnemde, bundan sonraki rolum belliydi artik. Nzim Hikmet'in Piraye'si rolunu oynamak...Peki bana eslik edecek oyuncu kim olacakti?Bunu dusunmek bile anlamsizdi; karsimda Sazim vardi ya...Siir Yuzlu Piraye... kendi yazdigi senaryolarda yasiyor.... Kim olursa olsun; evlenecegim insan, benim varligimi yok sayarak bir baskasiyla beraberlik yasayacak ve ben buna seryirci kalacagim ha...Yazgiymis! Inanmiyorum yazgiya falan... Onu yaratan da, sekillendiren de bizleriz. Benim yazgim kendi cizecegim yoldur! O yolda beraber yurumeyi kabullendigim insani da kimseyle paylasamam ben...Yazgiya bile kafa tutacak kadar yurekli... Ozgurluge sik!Ancak, baskalari tarafindan yerinden oynatilan kilometre taslarinin, gene baskalarinca gelisiguzel dizilmesiyle onune serilen yolda yurumeye mecbur birakilinca... Isler degisiyor.... Hic hayiflanma, o siirsellikten uzak dustun diye. Gozlerini ac ve o
Canan Tan Ankara’da doğdu. Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi mezunudur. Kendisi değişik edebiyat türlerindeki yarışmalarda birçok derece ve ödül aldı.
-Kelebek (Hürriyet) Gazetesi’nin Senaryo Yarışması’nda Birincilik Ödülü /1979 (Oğlum adlı eser, fotoroman olarak çekildi.)
- İnkılâp Kitabevi’nin Aziz Nesin Gülmece Öykü Yarışması’nda basılmaya değer görülen İster Mor, İster Mavi adlı kitabıyla, Türkiye’de mizah öyküleri kitabı olan ilk kadın yazar unvanı /1996
- BU Yayınevi’nin Çocuk Öyküleri Yarışması’nda 1. Mansiyon / 1997
aslında böyle aşklı meşkli şeyleri okumaktan hiç hoşlanmam ama arkadaşımın ısrarıyla okudum. ilk çıktığında liseli genç kızların elinden düşmeyip ağlama nöbetlerine yol açmıştı bu kitap.şahsen bende erkek karaktere büyük bi nefret doğdu.adından da anlaşılacağı gibi piraye hanım kızımız baş karakter.diş hekimi olan piraye okulda diyarbakırlı bir ağaya tutuluyo(haşimdi sanırım) ve aşkı uğruna her bi haltı olmasada bence yüksek bi yaşam standartını bırakıp manitasının memleketine gidiyo. ardından klasik asmalı konakvari olaylar gelişiyo. çocuğu olmuyo kaynansı kuma gelsin fln diyo. bence bu kitap Tür kızının aşk aptallığını güzel yansıtmış. Ama aptal aşık Türk kızlarının. Vaktiniz bolsa ve sinirlenmek istiyorsanız okuyun derim.
Kör bir kuyunun dibine vardıktan sonra, yitirilecek hiçbir şey kalmadığı bilinci, umulmadık bir güç veriyor insana.
Haziran ayından beri elime aldığım hiçbir kitabı okuyamıyordum. Elime aldığımda ya sıkılıyor ya anlamıyor sonuç olarak geriye bırakıyordum ki Piraye'ye kadar. İlk defa Canan Tan okuduğumu belirtmek isterim. Kitabın dili çok sade, aynı zamanda da çok akıcı. Bu hususta okurken bir sıkıntı yaşamadım.
Hoşça kal Diyarbakır... Bedeninde özümseyemedin beni. Sende kalmanı sağlayamadın. Gücünü benden yana kullanamadın. Ama sana kızgın değilim. Koynumdaki Dicle'den bir Dicle verdin bana. Sağ ol. Gidiyorum... Sağlıcakla kal. Yerin geniş olsun...
Piraye'ye gelirsek eğer ben kendisini çok sevdim. Hayatın her noktasında verdiği mücadelelerden gerçekten çok etkilendim. Arkadaşlığı, ailesi, aşkı ve özgürlüğü için verdiği mücadelelerden beni en çok kendine çeken uğruna savaştığı özgürlüğü ve edebiyat aşkıydı. Belki de hayat bu yüzden beni Piraye ile tanıştırdı çünkü gerçekten sanki o karakter benmişim, o savaşı veren benmişim gibi hissettim. Yeri geldi onunla ben de ağladım, yeri geldim güldüm, kimi zaman kaybettim kimi zaman kazandım en çok da aşık oldum. Piraye ile eşi arasındaki aşk her ne kadar sarsıntılara uğrasa da gerçeklen çok güzeldi ve eğer bakılması bilinirse o sarsıntıların altında da Diyarbakır ve bir kadının mücadelesi yatıyor. O yüzden okurken 'sen nasıl bir kocasın' veya 'o adam bunları hakketti' denmemeli çünkü Piraye'nin eşinin de hayattan öğrenmesi gereken şeyler var. Hayatın tokadını yerken kayıplar vermeye mecbur hayatlar... Eğer Diyarbakır ve Özgürlük arasında bir kadının verdiği mücadeleleri okumaya hazırsanız şifa olsun.
Don't be like Piraye Çıldırıyorum. Bu kitabı sürekli bir yerlerden duymuştum. Nereden, kimden olduğunu bilmiyorum ama üzerinden bayağı bir zaman geçti. Aklımda beğenilen bir roman olarak kalmıştı, yeniden denk gelince okuyayım dedim.
Hoş bir aşk hikayesi okuyacağımı sanıyordum niyeyse. Kitabın başında da bunun emareleri vardı. Böyle şiirli, romantik, duygulu bir hikayeymiş gibi. Ama öyle olmadı. Hiç bana göre bir kitap değilmiş. Bir aşk romanı bence hiç değil. İbretlik yazılmışsa onu bilemem, hani bu Piraye, Piraye gibi olmayın demek içinse belki daha kabul edilebilir olur.
Kitabın dilinin basitliğiyle ilgili yorumlar okudum. Evet, basit bir dille yazılmış. Basit bir dille daha karmaşık duyguları aktarabilirsiniz bence ama her yerde olunca biraz yavan kaldığı da doğru. Yine de hikaye her şeydir diyerek devam ettim ama yok, bir şey hissedemedim. Sadece anlam veremedim bazı şeylere, gittikçe artan bir rahatsızlık yarattı bende kitap.
Klişe yerli dizilere benzetildiği yorumlara da katılıyorum maalesef.
SPOILER ÖNCESİ SON ÇIKIŞ
Piraye'ye sırayla aşık olan birkaç erkek var, hepsi de yakışıklı. Kızımız da güzel. Hatta herkes güzel. CW dizisi gibi.
Arif ve Ömer'i sahiplenmeler, kıskançlıklar ve ciddileşme yüzünden reddeden Piraye, ne hikmetse kendinden yaşça büyük, yaşam tarzını Piraye'nin küçümsediği, zengin bir ağa oğlu olan Haşim'e gelince diğerlerinde kırmızı çizgi olarak saydığı her şeyi unutuyor. Halbuki o da aynı 'yanlışları' yapıyor ama Piraye çok rahat bu uyarı işaretlerini görmezden gelebiliyor.
Ömer ve Arif'in davranışlarında en azından bir sevgi olduğu ortada. Böyle olup da ikisini reddedince daha epik bir aşk gelecek herhalde dedim ama Piraye'nin Haşim'le olan aşkı bu ikisinden de kuru, ne aşkın ne romantizmin hissedildiği, bir nevi evlenme maratonuna dönüşmüş, sıkıcı bir şey oluyor.
Piraye sürekli bir şey düşünüp tam tersini yapıyor. Ve şiddet. Şiddet gördükten sonra herhangi bir ilişkinin romantik kalması mümkün mü? Hem de Piraye kocasından daha iyi bir diş doktoru, babasının yanında hemen çalışmaya başlayabilir veya üniversitede iş bulabilir. O sırada çocuğu da yok. Ayakları kıçına vura vura kaçması gerektiği yerde eve dönüp bir de çocuk yapıyor. Aaaarrhshhsbsn! Ama boşanmakta ne var ki, diyebiliyor kendisi.
Kızı oluyor. Heç ağama kız yeter mi? Oğlan doğurmak için telaş ediyor sonra. E hani kuluçka makinesi değildin sen? Ama gel gör ki kısırlaşmış kadın. Oğlanı geç daha çocuk yapamayacak. Gelip müjdeli haberi kocasına söylüyor, git ailene de anlat diyor. Aile de kuma çalışmalarına başlıyor. Yapıyorlar da. Kuması var Piraye'nin. Bitti diyor. Sonunda diyorum ama bu gidip kısırlığını tedavi edip kocasının olduğu şehre dönüyor ve kaynanasına nispet olsun diye kocasıyla iyi geçiniyor. Sen Allah'ın hikmetine bak ki yine hamile kalıyor ama terk ediyor adamı. Nefesin başka kadına değdi nasıl kabul edeyim seni diyerekten. E bacım o çocuğu emaille mi attı herif karnına? Sonra hop Haşim mevta. Ben ne yaptıığmm ühüü diye dövün dur ondan sonra.
Öncelikle kitap çok akıcıydı onu söyleyeyim. Ama bazen 'Ben bu cümleyi daha önce okumuştum.' dediğim yerler oldu. Büyük oranda Yüreğim Seni Çok Sevdi'ye benziyordu. Aynı konu farklı karakterler gibiydi. Piraye'nin seçimlerine kıl oldum ama. Yapmam dediği her şeyi yaptı. Haşim 'Ağamız' da işine gelince asan kesen işine gelmeyince sus pus oturan biriydi bana göre. Haşim aşıktı ama Piraye öldüm bittim derecesinde bir aşk yaşamadı. O yüzden de aldığı kararlar sinir etti beni. Erkek çocuk istemeler, kuma getirmelerin ortasında buldu kendini iyi de oldu ohh :P Neyse gene de kültürel bilgiler güzeldi.Duygular her ne kadar bana geçmese de bitirilebilirlik açısından gayet iyiydi.
İsminden dolayi kitapta Nazim Hikmet'ten yogun bir sekilde izler bulacagimi dusunerek basladim. Daha anlamli bi kitap olacagini dusunuyordum ama tam olarak romantik komedi kivaminda bir kitapi. Tek farki Diyarbakir'da geciyor olmasi. Evet, ben bu kitaba Diyarbakir romantik komedisi demek istiyorum. Hikayenin hic orjinal bir tarafi yoktu. Her an her yerde yazilan cizilen bir hikaye. Kitabin dilini, yazarin anlatimini begendim. Oldukca akiciydi. Kitabin bir tek Diyarbakir betimlemelerini ve sonunu begendim. Sonunu guzel baglamis yazar. Maalesef beklentilerimi karsilayamadi.
Doğu ve Batıyı sentezlemiş Canan Tan bu romanında. Batı’nın özgür ruhu ile Doğu’nun sınırlarını belirleyen töre ve gelenekleri çok güzel harmanlamış. Üniversite öğrencisi Piraye, ki babası bu ismi Nazım Hikmet’in Pirayesinden esinlenerek vermiş, ve Diyarbakırlı Haşim Ağa! arasındaki aşkın özellikle Doğu törelerindeki erkek çocuk sahibi olma, soyunu devam ettirme, yüzünden bitişi, kadının çocuğu olmayınca kuma getirilmesinin kadın üzerindeki etkisi ve onur kırıcılığı süper irdelenmiş. Bu arada Diyarbakır şehir olarak ve tarihi ile öyle güzel betimlenmiş ki ilk fırsatta gidip görme isteği uyandırıyor.
0 yıldız olsa o kadar verecektim. Kitap sayfalarını kıvırmaya kıyamayan ben, hayatımda ilk defa bir kitabı sinirden duvara fırlattım. Okumayın, okutmayın. İlk başta zaten çok nadir olan heyecanlı sahnelerin yazarın parantez içinde (ahh, onun 2 yıl sonra hayatımın aşkı olduğunu nereden bilecektim ki…) temalı yazılarıyla direkt kendi spoiler veriyor ve o kadar rahatsız ediyor ki sizi, anlatamam. Tabii, bu çölde kum tanesi. Özgürlükçüyüm, devrimciyim diye geçinen kızımız Piraye 5 yıllık diş hekimliği fakültesini deli gibi çalışarak bitirip Diyarbakır’a aşirete gelin olarak gider. Konakta kaynana ve görümceden ayrı çeken kızımız bir de uğruna bunca şeye katlandığı kocası tarafından dövülür, aşağılanır, karnında çocuğu varken aldatılır. Üstüne yine boşanmaz. 400 sayfalık kitabın ilk 300 sayfasını nolur artık boşansın, kendi kararlarını versin, kendi muayanesini açsın hiç olmazsa, kendi ayakları üstünde dursun diye sayfalara yalvararak geçirdim. Bir de üstüne diş hekimi olan Piraye’nin erkek hastasını dişine dolgu yaptı diye kocası tarafından dövüldüğü sahnede işler koptu… Yine dayanamadım merakımdan son 100 sayfayı karışık biraz okudum. Üstüne bi de aldatmış. Hiçbir şey değişmemiş. Sevgili olduğundan beri içinde bir sıkıntı olan Piraye, kendi bile bile kör kuyulara attı. Gidin Veronica Ölmek İstiyor okuyun, deli hastanesinde geçen bir roman bundan bin kat iyidir!
Ben bu kitaba bayıldım. Ne kadar güzel bir kitaptı bu böyle! Her ne kadar Piraye karakterinin bazı davranışları ve kişiliği çelişkili olsa da, Piraye'nin başına gelenlere empati kurmak hiç de zor olmadı. Haşim'in kalpsizliği, aradakalışı da beni etmesi ettiği gibi deli etti! Piraye ise kitabın bazı bölümlerinde fazla kabullenmiş, olayları fazla sindirmiş gibi gözüküyor. Halbuki, önceki bölümlerdeki özgür ruhlu kızı aradı benim gözlerim. Aslında bu kitap bana biraz da Asmalı Konak dizisini hatırlattı. Bu kitap ile daha da merak ettim Doğu'daki ağalık hayatını, ağaların eşlerinin yaşamlarını... Her ne olursa olsun, bu kitap bir oturuşta okunacak kadar akıcı ve bağlayıcıydı. O yüzden Canan Tan sonuna kadar hak ediyor 5 yıldızı!
İki günde bitirdim bu kitabı. Sadece boş vaktim çok olduğundan. Sürükleyiciliği olduğunu söyleyemeceğim maalesef. Piraye başta bu kadar özgürlüğüne düşkün bu kadar devrimci bir İstanbul hanımefendisi olarak tasvir edilmişken nasıl olur da aşirete gelin gitmeyi kabul eder, dizini kırıp oturur? Haydi aşkından bunları kabul etti nasıl kocasından dayak yemesine, üstüne kuma getirilmesine rağmen ilişkiye devam edebilir? Karakterin özellikleriyle çelişen bu olaylar sinirimi fazlasıyla bozdu. Hele Haşim’e diyecek sözüm yok. Haşim’in karakterinin sinir bozuculuğu güzel işlenmişti diyebilirim çünkü karşısına geçip yumruklamak, “Koskoca ağa olmuşsun ana kuzuluğunu bırakamamışsın!” diye suratına bağırmak isteği hiç bırakmadı beni. Duygudan duyguya atladım ama kitap beklentimi karşılayamadı.
This entire review has been hidden because of spoilers.
Saçma sapan bir hikaye. Piraye ne zaman durduracak diye bekledim. Beklediği nokta artık çok çok geç kalınmış bir nokta idi. Bu aşk değil bu kendine güvenmeyen bir genç kızın hikayesi
Çok kolay okunuyor. Hikaye daha orijinal ve etkileyici olabilecekken zaten bildiğimiz çizgide ve sıradanlıkta kalıyor. Karakterlere verilen roller bazen eğreti elbiseler gibi duruyorsa da, belki bu kültüre yabancı olan kişiler için ilgi çekici olabilecek bir roman. Bitişi ise romantik ama hiç gerçekçi değil, belli ki yazar baş kahramanına kıyamamış.
Karakterleri çok ince ince işlemiş, hikayesi toplumsal mesaj da içeren yeşilçam filmi havasında bir roman. Tarzı sevenler begenir. Ben sıkılmadım okurken.
Canan Tan'ın okuduğum ilk kitabı. Goodreads listemde arkadaşlarımdan birisinin yorumunu görünce merak edip to-read listeme almıştım. Bu güncellememi twitter'da gören ve o an havaalanında Türkiye'den İngiltere'ye kalkacak uçağı beklemekte olan arkadaşımın görmesi ve bana sürpriz yapmak için hemen D&R'a girip alması ile kitabı okuma sürecim başlamış oldu. Böyle güzel arkadaşlara sahip olduğum için çok şanslıyım :)
Kitaptan bahsetmem gerekirse, ki sanırım gerekiyor :)
Akıcı, yalın ve insani yormayan bir dili var. Kitabın puanında biraz cömert davrandığımı da itiraf etmek istiyorum. Bunun iki sebebi var. Birincisi kitapta özellikle Diyarbakır'ın anlatıldığı yerlerin özenle yazildigi ve gerçekçi olduğunu göz ardı edemememem, diğeri de ilginç bir şekilde hediye gelen kitaplara daha bir sempatik yaklaşmam :)
Buradan sonrası kitabı tanıtıcı bilgi içerebilir o nedenle okumamış olanların devam etmemesi daha iyi olabilir.
Canan Tan gerçekle kurguyu harmanladığı bir sentez romanı olduğunu ifade ediyor. Hikayenin ana fikrini algılamakta zorlanıyorum: a) Diyarbakır zor ama güzel bir yerdir b) Okuman, meslek sahibi olman önemli değil, yüreğinin götürdüğü yere git c) Başına ne gelirse gelsin, ses çıkarma d) İntikam soğuk yenen bir yemektir. Hikaye kahramanının "yuh bu kadar da olmaz!" dedirten sabrına hayran kalmakla birlikte gönderdiği mesajı sağlıklı bulduğumu söylemem. Bile bile burnunu soruna saplayan okumuş, yazmış İstanbullu bir iyi aile kızının ibret dolu hikayesi diye özetlesem yeter sanırım. Kadın okurları cezbedebilir ama ben pek beğenmedim. Bir de bahsetmeden geçemeyeceğim bir nokta var:"Diş hekimleri uzun dönem askerliklerinin ilk kısmını İzmir'de değil Samsun Sahra Sıhhıye Okulunda yapıp oradan kura çekerek yurda dağılırlar."
This entire review has been hidden because of spoilers.
kitabın ilk çıktığı zamanda herkesin tavsiyesi üzerine hevesle elime aldığım bir kitaptı : Piraye. Güzel bir başlangıçla olaya girmiş bu kitapta Canan Tan ama fazlasıyla klasik bir konu olmuş. Doğu hakkında sürekli aynı konularda kitap görmek edebiyat dünyamızın tekrara düştüğünün acı bir kanıtı. Canan Tan da aynı hataya düşmüş bu kitapta. evet; doğu kültürü iyi yansıtılmış. adetler vs. başarıyla izlenilebilmekte bu kitapta ama dediğim gibi çok klasik bir kitap. Oturun ve doğu hakkında izlediğiniz herhangi bir dizi-filmi düşünün ya da doğu hakkında okuduğunuz bir kitap. Aklınıza gelen ilk senaryonun bu kitabın içinde olma ihtimali çok yüksek...
Aşk kisvesi altında yazılmış kadını aşağılayan ama bunu ana karakterini yüceltmeye çalışarak yapan, sonuçta ikisini de başaramayarak okuyucuda sadece sıkıntı ve öyke uyandıran bir kitaptı. Okuduğum günden beri en nefret ettiğim kitaplar sıralamasında başı çekmesiyle ünlü hayatımda. Ana karakteri öve öve bitiremeyip bunu asla karakterin davranışlarıyla desteklemeyen, sadece okuyucuya anlatamadıklarını sözel olarak kabule zorlamaya çalışan bir yazarın kendisi de ne olduğunu bilmeyen bir karakterini okutmaya çalışan kitabı.
Canan Tan'in okudugum ilk kitabiydi, cok etkilemisti beni. Bunun gaziyla diger kitaplarinin neredeyse hepsini okudum ve hayal kirikligina ugradim. Cunku hemen hepsi, belki eroinle dans haric, ayni tema etrafinda donup duruyor. Bu kitaba 5 yildiz vermemin sebebi de ilk okudugum kitabi olmasi ve digerlerine gore daha kalici bir etki birakmasi. Bence Canan Tan'in dilini ve tavrini anlamak icin tek bir kitap yeterli, o kitap da bu olmali.
In Piraye, you definetely need a background information. If you're not living in Turkey; it may be hard for you to understand because you don't know about the 'family oppression' in Turkey. It is a good book as a love story but it is a litle bit too classic. Every ancient Turkish love story has that background but caused by Canan Tan's style, it makes you feel like living everything as 'Piraye'. It makes this book a great novel of love and freedom.
Piraye'nin zaman içindeki değişimi, yaşadıkları, ve geriye kalan her karakter çok gerçekçiydi. Doğuda yaşanan yaşamı belki bir açıdan eleştiren ve aynı zamanda başta özgürlüğüne düşkün Piraye'nin yaşadıkları ve fikirlerindeki değişimler çok akıcı bir dille anlatılmıştı. Okumanızı tavsiye ederim, çok duygusal bir kitaptı.
Hayatımda ilk kez beni böylesine derinden etkileyen inanılmaz bir hayat öyküsüne tanık oldum. Piraye'nin yaşadıklarını yaşayıp da ayakta durabilmeyi başarabilmek için insanın çok ama çok yürekli olması lazım. Canan Tan'dan okuduğum ilk kitaptı ve son derece etkileyici bir anlatıma sahip olduğunu söyleyebilirim.
Kafa dağıtmaya ihtiyacım olan bir anda elime düştü, bir günde de bitti zaten. Canan Tan'ın yazım tarzı zarif, o yüzden trajedileri bile nazik nazik acıtıyor, hırpalamıyor. Kaçış aradığınız anlar için tavsiye edilir.
Piraye, benim uzun zaman önce kitap okumayı yeni yeni alışkanlık edindiğim zamanlarda okuduğum ve çok sevdiğim bir kitap. Bir süre önce tekrar okudum ve aynı tadı alamadım. Bende yeri özel bir kitap olmasına rağmen favorim diyemiyorum.