Aniden kaybolan genç bir kız: Âşık olduğu kızı arayan bir MİT görevlisi: Sedat. Yasak bir aşk. İstihbarat örgütünün içindeki entrikalar. Askerlerle, sivillerin çatışması... Günümüz İstanbul'undan renkli insan portreleri. Karanlık sokaklarda soluk soluğa bir koşuşturma. Örgüt evlerine düzenlenen baskınlar, yargısız infazlar, kayıtlara geçmemiş ölümler. Kayıtlara geçmemiş ölümlerin parçaladığı yaşamlar... Türkiye'nin yakın geçmişine insani bir bakış...
"Bakışlarımı konağa çeviriyorum. Görenlerde korku ve ürperti uyandıracak bu bina bana hüzün veriyor. Onu daha önce hiç görmemiş olmama karşın aramızda çözümleyemediğim bir bağın varlığını hissediyorum. Bahçedeki çürümüş yapraklara basarak binanın kapısına doğru yürüyorum. Kanatlı demir kapının üstünde, yer yer çatlamış mermer alındaki kabartma dikkatimi çekiyor. Kabartmada ilk seçtiğim bir yıldız oluyor. Yıldızın hemen altında, namluya benzer bir başka şekil var, bunun bir tabanca olduğunu anlamakta gecikmiyorum. Tabanca kabzasının altına bir de yarımay oyulmuş. En yukarıda yıldız, altında bir tabanca ve kabzasının hemen ucunda bir yarımay. Bu amblemi bir yerlerden hatırlıyorum ama çıkaramıyorum."
Ahmet Ümit was born in 1960 in the city of Gaziantep in southern Turkey. He moved to Istanbul in 1978 to attend university. In 1983 he both graduated from the Public Administration Faculty of Marmara University and wrote his very first story. An active member of the Turkish Communist Party from 1974 until 1989 Ümit took part in the underground movement for democracy while Turkey was under the rule of a military dictatorship between 1980-1990. In 1985-86 he illegally attended the Academy for Social Sciences in Moscow. Ümit worked in the advertising sector from 1989-1998 and is currently employed as cultural advisor at the Goethe Foundation in Istanbul. He has one daughter Gül. Since 1989 Ümit has published one volume of poetry three volumes of short stories a book of fairytales one novella and six novels. One of Turkey’s most renowned contemporary authors Ümit is especially well-known for his mastery of the mystery genre as reflected in many of his bestselling novels and short story volumes. Drawing upon the unique political and historical background of his home country Ümit delves into the psyches of his well-wrought characters as he weaves enthralling tales of murder and political intrigue.
بعضی کتابها رو که میخونی، حس میکنی یه پنجره باز شده رو به درون آدمها، یا شاید هم رو به خودت. پرترهی گناه، دقیقاً یکی از اون پنجرههاست. این کتاب فقط یه داستان جنایی نیست بلکه سفری به دل خاطرات و به دردهایی کهنه س، روایت گناههایی که جا خوش کردن توی دل طوری که نه لذتشون فراموش شدنیه و نه پشیمونیش قابل جبران. احمد امید قصهای رو تعریف میکنه که هم ذهن رو درگیر میکنه، هم دل رو. وقتی وارد دنیای شخصیتها میشی، انگار وارد یه اتاق تاریک شدی که به مرور با یه نور کمرنگ و ضعیف روشن میشه تا دونهدونه رازها رو برات روشن کنه. هیچچیز توی این داستان ساده نیست، حتی گناه. نویسنده از دل جنایت، فلسفه و روانکاوی و از زخم های شخصیت ها، داستانی برای تحلیل روحیات اون ها می سازه. پرترهی گناه قاتلی رو معرفی میکنه که بی گناه ترینه اما تا رسیدن به اون، آدم های دیگه رو با گناه هاشون رو در رو میکنه تا به کشف عمق احساساتشون برسه... این داستان فقط دربارهی ی قتل یا راز نیست، دربارهی آدمیه که زیر پوستش جنگ در جریانه. نویسنده با تمرکز بر شخصیت اصلی قلب و وجدان رو در مقابل هم قرار میده. کمیسر قصه ی احمد امید، فقط با ی جنایت روبهرو نیست، بلکه با خودش، با گذشتهش، با احساسات دوپارهش هم درگیره. اون از یه طرف مرد خانوادهست، زن و زندگی داره. اما از طرف دیگه، دلش پیش زن دیگه ایه. این رابطهی ممنوعه ( که انگار در هر صنعت ادبی و هنری پایه ی اولیه ی داستان هاشون رو تشکیل میده)، فقط یه خط داستانی نیست، در واقع یه تابلوی پررنگ از پیچیدگی روح انسانه، وظیفه یا دل؟ اصلا کدوم حس ممکنه واقعی باشه؟ یا حتی حس گناه بخاطر به موقع نبودن، به جا درک نکردن و یا تلاش برای حفظ تعادل و انصاف وقتی در شرایط نابرابری قرار میگیری! احساسات کمیسر پر از این کشمکش هاست، در واقع پرتره گناه تصویری میشه برای نشون دادن اینکه گاهی آدمها اشتباه میکنن، اما هنوز دلشون میخواد آدم خوبی باشن. این که گناه همیشه سیاه یا سفید نیست، گاهی خاکستریه، گاهی عاشقانهست هرچند که بهانه ی خوبی نیست، گاهی از ترس، از تنهایی، یا از فراموششدنه. و همینجاست که مخاطب نه فقط تماشاگر داستان، بلکه شریک وجدان شخصیتها میشه. باهاشون پیش میره، قضاوت میکنه، دلش میسوزه، و گاهی نمیدونه چه چیز درسته و چه چیز نه. دلی که گاهی به راه عقل نمیره یا گناهی که گاهی شکل عشق داره؟! امید در پرترهنگاریش از "گناه" به عنوان یک مفهوم فلسفی و اخلاقی، نه تنها به کنش، بلکه به انگیزه ، شرم و خود درگیری های وجدانی میپردازه. گناه در این داستان نه تنها شکلی از عملی بیرونی داره که زندگی دیگران رو تحت الشعاع قرار میده ، بلکه نقشی درونی هم ایفا میکنه و مدام در روح و روان شخصیت ها حاضر و فعاله تا نشون بده که هرگز رد و اثراتش از زندگی هیچکسی پاک نمیشه..
... Oysa ki tek istediğim bayram tatiline girmeden evvel kalan 3-4 günümü kitapsız geçirmemek için kısa bir hikaye bulmaktı. Benim kitaplığımda bekleyenler ortalama 500-600 sayfa arası olduğu için eşimin kitaplığından Sis ve Gece'yi buldum. Sanırım bulduğunla beklediğin arasındaki denklemde beklenmedik bir gelişme olunca bütün denklemler alt-üst oluyor.
Hep söylerim Türk polisiyesini seviyorum çünkü Kurtuluş'tan, Beyoğlu'ndan bahsediyor. Karakterler Mine, Fahri, Sedat, hepsi gayet tanıdık simalar. Bütün bunlar beni hikayenin inandırıcılağına inandıran unsurlar. Bir de zaten Polisiye türü CSI Kurtuluş: Kasık Kılı Operasyonu şeklinde olmaz. İskandinav Polisiyesinde (ve Bron/Broen gibi dizilerinde) olduğu gibi çoğunlukla boş kapıya çıkan soruşturmalarla olur. Düğüm yavaş yavaş çözülür. O yüzden kitap yavaş diyenleri anlayamadım.
Bir de hep bahsedilen son gerçekten çok naif, çok gerçek, çok şaşırtıcı, çok üzücüydü. Ahmet Ümit'in okuduğum 3. veya 4. kitabıydı ama açık ara en iyisiydi. Şeytan Ayrıntıda Gizlidir'den sonra da pek güzel oldu.
Çıldırmak üzereyim. Bu kadar sıkıcı bir kitabın bu kadar harika bir sonu olacağını hiç beklemiyordum. Okuduğum ilk Ahmet Ümit romanından tamda ümidimi keserken böyle çarpıcı bir sonla bitmesi çok güzel oldu. Yine de bu kitabın inanılmaz uzun ve sıkıcı detaylarını görmezden gelmeme engel değil. Zaten sayfa uzunluğu yeterince varken, olur olmadık yerlerde tekrarlar ve alakasız insanların hayatlarını okumak çok sıkıcı geldi. Bir yerde yarım bırakmayı bile düşündüm. Fakat ortada gizemli bir olay var, belki yazar sonunda toparlar dedim. Dediğim gibi oldu..
Ressam olan Mine(entelektüel tabi ki orası şaşmaz) bir gün aniden ortadan kaybolur. Gizli sevgili Sedat ise bir MIT ajanı. Aralarında ki bağ yüzünden Sedat, Mineyi bulmaya kafayı takmış. Tabi bir de ortada gezen soruşturmalar, örgüt üyeleri var. Her şey birbirine giriyor. Sedat sürekli Mine ile ilgili olabilecek insanlarla konuşuyor. Konuşurken bizde o insanların hayatlarını okuyoruz. Bana bu bölümler sıkıcı geldi. Bir kadının cinsel hayatından bu kadar rahat bahsetmesini abartı buldum. Bir de bütün kadınlar böyle. Sanki karakterlerin hepsi aynı kişiymiş gibiydi. Minenin kaybolması sonrasında gerçekleşen soruşturma her ne kadar merak uyandırıcı olsa da yazar, bir şeyleri eksik yazmış. Sürekli bir şüpheli var ama biliyorsunuz aslında kimin olduğunu. Çok belli etmiş yazar. Polisiye olarak iyi değildi ama yine de okuttu kendini. Uzun paragraflar sebebiyle sizi biraz sıkabilir. Sadece sonunu çok beğendim. Klişe bir son olmamış. Baya şaşırdım. Mine karakteri çok bilindik bir karakter olarak yazılmış. Neredeyse her kitapta böyle kadınlar var. Kafasına eseni yapan, ailesinden uzak, entelektüel, aklı sanattan başka bir şey görmeyen. Ve birden ortadan kayboluyor. Tabi kadının çekiciliğini de hesaba katarsak; 2 çocuk babası ve evli olan Sedat, Mineyi kesinlikle bulmalı! İki kadın arasında kalan erkeklerden nefret ediyorum. Birini seviyor birine aşık… Sedat hakkında biraz daha okusaydım sanırım nefret ederdim. Hem kendi karısı hem de sevgilisi Mine arasında yaptığı kıyaslamalar ve kendi içinde okuyucuya anlattıklarından nefret ettim. Her zaman evi için her şeyi yapan kadın aldatılıyor, sanat için sanat diyen kadın ise ele avuca sığmıyor. Neden her kitapta bu klişe olmak zorunda?
Yazarın başka kitaplarını da okumak istiyorum. Tek bir kitabını okuyarak karar vermemek gerek. Özellikle Sultanı Öldürmek kitabını çok merak ediyorum.
Gecikmiş bir okumaydı benim için, üzerinden geçen onca yıldan sonra bir yerlerde filmi gözüme çarptığından, belki biraz izlediğimden ya da belki Ahmet Ümit'in tüm kitaplarını okuyan ev arkadaşım zamanında anlattığından sonunu hatırlayıverdim en başından. Bu durum dışında sürpriz sonlu bir kitap, ancak ben siyasi olay sosuna bulanmış cinayet romanlarından pek hoşlanmıyorum.
Bir de romanlarda ya da filmlerde neden aşık olunan kadın ressam, şair olmalı ya da alışılagelmişin dışında bir iş yapmak zorunda? Neden farklı, radikal bir kadın olmalı? Neden illa caz dinleyecek sevişirken? Neden kafasına esti mi 10 gün ortadan kaybolacak, gel gitleri olacak, Ataköy'de mis gibi ev dururken o binaların ruhu yok deyip yıkık dökük soba ile ısınan evlerde oturacak? Bu karakterleri okurken aklıma Umut Sarıkaya karikatürleri geliyor, gülüveriyorum kitabı okurken. Soruyorum size, sabah 9 akşam 6 bankada çalışan, eve gelince de sakin sakin light kolasını içip dizi izleyen kadın sarsamaz mı erkek karakteri, aşık edemez mi kendine?
Kitap benim için hayal kırıklığıydı. Olaylar birbirine karmaşık geldi bir yandan kendi karmaşasını yaşayan kahraman diğer yandan birbirinden alakasız gelişen olaylar. Sanırım Sultanı Öldürmek romanından sonra çıtayı fazla yükselttim sonuçta böyle oldu. Okumak istemedim elim gitmedi kitaba o yüzden yazacak bir şey de bulamıyorum. Bir süre böyle tür romanlara ara vermeliyim sanırım.
* Kitap dolu pazaralar.
* “Eğer bir bahçeniz ve bir kütüphaneniz varsa ihtiyacınız olan her şeye sahipsinizdir.” Cicero
Ένα αστυνομικό με κόκκινους τρομοκράτες και έναν μπερδεμένο μυστικό πράκτορα, και κυρίως με μια τραγική ερωτική σχέση του η οποία χάνεται και κάνει τα δυνατά αδύνατα για να την βρει. Δεν είχε την ανατροπή που περίμενα, ίσα ίσα που σχετικά νωρίς, μου υπέδειξε το τέλος. Διαβάζετε ευχάριστα!
Ένα βαθύ πολιτικό/αστυνομικό βιβλίο με δολοπλοκίες, κυνηγητό, εξαφάνιση και απόπειρα δολοφονίας να μας υποδέχονται απ' τις πρώτες σελίδες του βιβλίου. Η αρκετά ανάλαφρη γραφή του Ουμίτ κάνει την ανάγνωση ξεκούραστη ενώ οι αλεπαλληλες εξελίξεις δεν σου επιτρέπουν να αφήσεις κάτω το βιβλίο μέχρι να φτάσεις στο τέλος.
Yapı Kredi'nin sitesini gezerken, 25. yıl için özel olarak basıldığını gördüm. Polisiye roman sevmediğim için daha önce hiç Ahmet Ümit okumamıştım ama bir romanın 25. yıl kutlamasına katılma fikri hoşuma gitti ve özel basısından aldım. Polisiye roman sevmediğimi bir kez daha görmüş oldum. Olaylar bende hiç merak uyandırmadı ve o yüzden de karakterlerin nasıl oluşturulduğu daha çok dikkatimi çekti. İstihbarat uzmanı Sedat ve onun errkek arkadaşlarının gözünden basmakalıp cinsiyet rollerini doyasıya yaşayan karakterlerin hikayesi. Erkekler tüm maçoluklarıyla işinde gücünde. Sedat, hakkında anne olması ve evine erkeğine çok bağlı olması dışında bir şey bilmediğimiz karısı ile entellektüel ve asi genç kız arasında kalmış. Vah vah. Zavallı Sedat o kadar munis bir kadınla evlenmiş ki, kadın sonunda her şeye rağmen eşini çok sevdiği için onun bütün hatalarını unutup sesini hiç çıkarmadan onu affeder... Kadın karakterlerin hepsi evde: Melike hep evde, Madam evde, kızı akıl hastası, Mine zaten kayıp. Kadınların hiçbiri romanda 5 metreden fazla hareket etmiyorlar. Erkeklerin hepsi polis, istihbaratçı, devrimci, terörist. Erkekler sürekli sahada koşturup İstanbul'un altını üstüne getiriyorlar. Kadınların bu kadar özelliksiz ve pasif, erkeklerin de bu kadar atak anlatılması cinsiyetler arası harika bir tezat. Buna benzer birçok çukurla dolu bir kitap. Kitabın feminist bir okumadan sağ çıkabileceğini düşünmüyorum ve artık bu tür karakterleri (ve yazarları) okumaya takatim yok.
2019un son kitabı, Ahmet Ümit’in okuduğum ilk romanı oldu benim için. Sürpriz sonlu hatta sonunu son sayfaya kadar tahmin etmenin imkansız olduğu bir kitaptı. Esas olaya bir türlü gidemeyip aralarda öğrenilen diğer karakter hikayeleri çarpıcıydı. Anlatımını yer yer tam sıkıcı bulacakken kendimi kaptırıp sayfaları bırakamadığım çok oldu. Başkomiser Nevzat’ın diğer sürükleyici romanlarıyla da bir an önce tanışmak istiyorum.
Lisede pek çok ders amacı dışında kullanılıyor malumunuz, benim için beden eğitimi dersleri de hocalar serbest bıraktıkları için kitap okuma saatleriydi. Sis ve Gece'ye de bir beden eğitimi dersinde başladığımı, kitabı zar zor bırakıp sonraki derse gidebildiğimi hatırlıyorum. Okuduğum ilk Ahmet Ümit romanıydı Sis ve Gece. Ortaokul yıllarımda Agatha Christie okumaya başlamış şahsıma Ahmet Ümit yeni keşfedilmiş bir maden gibi gelmişti. Hâlâ da aynı zevk ve merakla okuyorum kitaplarını.
İlk defa Ahmet Ümit okuyorum. Beğendiğimi söyleyebilirim. Ama yine de beklentim çok yüksekti ve beklentimin altında kaldı. Polisiye-gizem konulu bir kitaba göre yavaş temposu bazı yerlerde sıkılmama neden oldu. Aksiyon tadı aradım ama bulamadım. Bazı noktalarda gerçekten basit bir kurgu olduğunu düşündürdü. Ama final gerçekten beklenmedikti. Hiçbir şekilde tahmin edemediğim bir sona bağlandı kurgu. Ortalama süren kitap sonda akılda kalıcı hale gelmeyi başardı.
Iki gunumu bosuna gecirten kocaman bir zaman kaybi... Okuyumaya basladigim andan itibaren yavan buldugum hikaye yarisina geldigimde sonunu biliyordum dememe sebep olacak sekilde kotu kurgulanmis. Okudugum hic bir kitabi yarida birakmayi sevmedigimden sikilarak ve yiten zamana aciyarak bitirdim...
Скоро низ цела книга се прашував што се случува, кој кого нападнал, кој на каква организација е член, кој каде имал рација, апсење.... На почетокот на книгата наеднаш се нафрлени многу информации, ликови, настани кои како да треба веќе да ги знаеме од некоја претходна книга. Но колку што можев да дознаам, таква книга не постои. 2 ⭐ само поради стилот на пишување на Ахмет и неочекуваниот крај.
kitabın başlarını çok sevdim, kitabı elimden bırakasım gelmedi ama ortalara doğru bir yavanlık hissetmeye başladım. sonunu da beğenemedim çünkü şaşırmadım açıkçası. 3 yıldızı her şeye rağmen sonunu merak ettirmesine veriyorum.
Ξεκινάω παραθέτοντας την ελληνική περίληψη του βιβλίου. Ελληνικός τίτλος ομίχλη και νύχτα. Ο Σεντάτ είναι πράκτορας των Μυστικών Υπηρεσιών της Τουρκίας, αφοσιωμένος στη δουλειά του. Το κενό στη ζωή του δεν το γεμίζουν η γυναίκα του και τα παιδιά του. Ερωτεύεται τη Μινέ. Ο έρωτάς του γι' αυτήν γίνεται σφοδρός και καταστροφικός. Αν και το κεντρικό θέμα του βιβλίου είναι η μοναξιά ενός ανθρώπου, ο θάνατος και η ενοχή που συντρίβουν κι εκμηδενίζουν τα άτομα, οι δευτερεύουσες ιστορίες δίνουν μια άλλη διάσταση στο μυθιστόρημα, που έχει σχέση με τη μοίρα των λαών που ζούνε σήμερα στην Κωνσταντινούπολη. Η κυρία Ελένη και η Μαρία, δύο από τους τελευταίους Ρωμιούς που γεννήθηκαν και μεγάλωσαν στην Πόλη κι επιλέγονται ως θύματα από τους γείτονες τους, ο Μπάσταρδος Νέτζο, που εμπορεύεται μικρά παιδιά, ο πατροκτόνος Τζουμά, ο διανοούμενος Σινάν, ο ποιητής Φαχρί ζούνε στις υποβαθμισμένες παλιές ρωμαίικες γειτονιές, άλλοι με το εφιαλτικό σήμερα κι άλλοι με τις αναμνήσεις τους, το τέλος μιας εποχής που μεταφέρεται με τρόπο συγκλονιστικό στον αναγνώστη.
Δεν έχω να γράψω πολλά στην πραγματικότητα αν έπρεπε να σας δώσω ένα λόγο για να διαβάσετε το βιβλίο θα ήταν το συγκλονιστικό κατ εμέ φινάλε που ήταν και η αιτία της υψηλής βαθμολογίας μου. Συγκλονιστικό από την άποψη ότι παρόλο που θεωρώ πολύ καλό τον εαυτό μου στο να εξιχνιάσει το μυστήριο σε ένα βιβλίο εν προκειμένω ούτε κατά διάνοια μπορούσα να συλλάβω το συγκεκριμένο τέλος. Πιστέψτε με αν έχετε στο μυαλό σας δέκα εναλλακτικά φινάλε αυτό που τελικά γίνεται δεν είναι καν το 11ο στη σφαίρα της φαντασίας σας. Αν και κατά βάση το συγκεκριμένο βιβλίο του Ουμίτ που είναι και από τα πρώτα του έχει περισσότερο κοινωνικό χαρακτήρα και μιλάει για τη μοναξιά και πως κάθε άνθρωπος τη βιώνει διαφορετικά στο πέρασμα του χρόνου, ο Νέσμπο της Ανατολής όπως μου αρέσει να τον αποκαλώ καταφέρνει με τη δική μου μαγική πένα να δώσει μοναδικές πινελιές μυστηρίου, δράσης και έντασης που κάνουν τα βιβλία του ξεχωριστά.
Ucuz roman dediklerinden… Basit bir dil, gündüz kadın kuşağını aratmayan olaylar silsilesi, yazarın gereksiz bir sürü insanla okuyucuyu tanıştırması, ‘tavşan’ ipucu ile tahmin edilebilir bir son… Freud’un id, ego ve süperego üçlüsünden bolca id’sel tavırlara muhatap olduğum olaylar karşısında bulantı hissim. Klasik evli bir erkeğin sevgi vs. aşk arasındaki aptalca kararsız duyguları. Çok gömdüm galiba. Süperegomun egom üstündeki galibiyeti ile susuyorum.
Şaşkınım... İstanbul Hatırası, Sultanı Öldürmek ve Beyoğlu Rapsodisi gibi polisiye okuru olmayan beni bile son derece etkileyen, dolu ve derin romanlardan sonra Sis ve Gece bana çok yavan geldi. Başkomiser Nevzat’ın o babacan tanıdıklığının verdiği lezzeti düşününce, Sis ve Gece’de Sedat’ın oldukça yüzeysel ve tutarsız kalan kişiliği beni tatmin edemedi. Belki de sorun bende, belki ben giremedim karakterin içine. Sedat’ın amcası bile daha gerçek geldi bana.
Kabul edelim, Ahmet Ümit müthiş bir romancı değil. Hele ki yazarı en son 5 sene önce okuduğumu düşünürsem, çok iyi romancılarla tanıştıktan sonra bunu iyice anlıyorum. Ama her kitabında başarılı polisiye kurgusu ve mekan seçimleri ile karşımıza çıkıyor. Bu durum Ahmet Ümit okumak için çok geçerli bir sebep. Ama ben artık daha fazlasını bekliyorum sanırım. Bana göre iyi roman, heyecanlı ve akıcı olmaktan öte, iyi yaratılmış karakterler ile olur. Başkomiser Nevzat hikayeleri bu anlamda bir başarıdır. Ama bu kitap gayet akıcı ve iyi bir polisiye sunsa da, karakterler; özellikle de baş karakter ve anlatıcımız (Sedat), kitabın ismiyle münhasır hala siste ve karanlıkta benim için.
دائما و أبدا أسلوب أحمد أوميت سلس و شيق و ممتع من بعد قرأتي لصروح اسطنبول و باب الأسرار تعتبر رواية الليل و الضباب أقل مستوى منهم من حيث القصه ربما لأنها لا تحتوي على معلومات تاريخيه مثل الروايتين السابقتين او معلومات عامة يضيفها القارئ الى رصيده مثل ما عودنا في رواياته السابقه المليئة بالمعلومات لكن بعيدا عن المقارانات الليل و الضباب روايه بوليسية رائعة حماسية و مشوقه تتكلم عن سيد سدات يعمل في المخابرات التركيه و يقوم بالبحث عن مينه البطله المفقوده من اول صفحه في الروايه و كاعادة الأتراك نهاياتهم مفتوحه حتى و ان ختم القصه الا أنهم يتركون النهاية مبهمه يحللها القارئ.
تعتبر الروايه خفيفه عكس بقية رواياته الثقيله و المليئة بالأفكار و المعلومات.
Komiser Sedat gizemli bir şekilde ortadan kaybolan Mine’yi aramaktadır. Eski amiri Yıldırım’ın ölümü ve sonrasında özel duygular beslediği Mine’nin bu esrarengiz kayboluşu onu derinden etkiler. Mine’nin annesi ve babası, Metin ve Sevim ile görüşür. Mine’nin Rum ev sahibi, onun kızı Maria, sokak sakinleri Şeref ve Neco da araştırmaya dahil edilir ama Mine hakkında bir şey bulunamaz. Mine’nin sevgilisi, aynı zamanda örgüt üyesi Fahri’de öldürülmüştür. Fahri’nin yakın arkadaşı Sinan ve onların yağveri Cuma’da soruşturmaya dahil edilecek ve bazı bulgulara ulaşılacaktır.
Ahmet Ümit'ten okuduğum ilk kitap olabilir. Şimdi hatırlamıyorum. Finaliyle beni şoka sokmuştur. Belki bekleyenler vardır ama ben hiç beklemiyordum. Son iki sayfada beni mest etti bu eser.
Hiç fena bir polisiye değil gerçekten. Bu kitaptan sonra Ahmet Ümit'e uzun süre ara vermiştim. Aslında devam etmeliydim belki. Yerli polisiyenin bir numarası Ahmet Ümit kesinlikle. Hep yazsın, hep okuyalım.
Brzi dijalozi, napetost, simpa likovi koji šaraju van braka pa si ne znaju ni sami sebi objasniti zašto to tako bude, koga si on želi imati/ostaviti itd. Uglavnom, ima svega upakirano. Želim vam ugodno čitanje jer vrijedi.
Kitabın ortalarında sıkıldım bir ara okumayı bırakıcaktım ama sonunu merak ettiğimden devam ettim ve sonu şok ediciydi hala sonunun etkisindeyim normalde 3 vericektim ama sonunda ki şaşırtıcılığı için 4
Özellikle yabancı polisiye seven birisi olarak Türk Polisiyelerine bulaşmama imkanım yoktu. Zamanında okuduğum Celil Oker ağzımda çok güzel bit tat bırakırken, Osman Aysu adeta batılı yazarların ucuz bir kopyası gibiydi. Polisiye, Bilimkurgu veya Fantastik türlerinde genelde Batı’da kendi kültürlerinden beslendikleri için, Türkçe bu tür eserler ilk başta garip gelebiliyor. Ancak bu tamamen o tür eserlerde Türkçe’de yetkin ve çok sayıda eser olmamasından kaynaklanıyor. Ahmet Ümit ise uzun zamandır açıklamalarını okuduğum, kişiliğini çok beğendiğim bir yazarımız. Geçen sene kitaplar ucuzken sırf destek için tüm kitaplarını almıştım birgün okurum umuduyla. Bu aralar farklı farklı eserler okuyorum ve Ahmet Ümit’den bir adet kitap okuyasım geldi ve başlangıcı Sis ve Gece ile yaptım.
Kitabı genel olarak beğendim. Kitabı polisiye olarak okumasaydım beğeni seviyem daha da artabilirdi. Kitabın anlatış tarzı, Sedat’ın iç sesleri, vicdanında yaşadığı ilişkileri temizlemeye çalışması, olayların farklı farklı kişiler üzerinden anlatılıp tek bir noktaya bağlanması kitabın öne çarpan güzel taraflarından biriydi. Emniyet ve benzer teşkilatlarda görev yapanların 90’lardaki duygu ve düşünceleri kitapta yazılanlara yakın olduğu için eğreti durmamıştı. Gelelim işin polisiye kısmına, bana göre bir yazarın ilk kitapları arasında sayılacak bu eser gayet üst seviye bir eser, ancak aynı başarıyı etkileyici bir son yazmada gösterememiş. O sebeple bu kitabı polisiye değil de normal bir roman olarak okusaydım daha çok beğenirdim. Yazarın eser sonundaki şaşırtmacalı sürpriz sonlu polisiye finali yazma hevesi biraz olmamış gibi. Bence şaşırtmacadan ziyade daha açıklayıcı bir son daha güzel olurdu gibi geliyor. kitap sonu biraz aceleye gelmiş gibi. Ancak genel olarak baktığım zaman, beğendiğim, yazardan devam edebileceğim bir kitap oldu. Umarım diğer kitaplarından çıtayı daha yükseğe çıkarmıştır. Puanım 8/10
Not: Yazar “ikircim” kelimesini çok kullanmış, ben bu kelimeyi genelde “ikircik veya ikircikli” olarak uydum. Bunun yerine kuşkulu, tereddütlü gibi kelimeler daha güzel olabilirdi.
Ahmet Ümit kitaplarını en baştan çıkış yıllarına göre okumaya başladım. Sis ve Gece, yazarın okuduğum 2 hikaye kitabından sonra yazdığı ilk romanıymış.
Ayrıca ilk polisiye konulu kitabı bildiğim kadarıyla. Keyif alarak okudum ben, başladığımda da merak ede ede okudum hep neler olacak acaba diye. Kitabın ilginç bir son ile bitmesini beklemiyordum zaten ama tahmin edebileceğim bir son ile bitmemesi de memnun etti beni.
Gayet hızlı ve akıcı şekilde, keyif alarak okudum ben. Sadece keşke yazar "ikircim" kelimesini kitapta bu kadar tekrara düşerek kullanmasaydı dedim sık sık kendime :D
Ahmet Ümit’in Sis ve Gece romanı, polisiye türünün ötesine geçerek insan ruhunun karanlık yönlerini ve toplumsal ikiyüzlülükleri ustalıkla işliyor. Karakterlerin psikolojik derinliği ve birbirleriyle olan ilişkileri, hikâyeyi sürükleyici kılıyor. Ancak bazı karakterlerin davranışları, özellikle erkeklerin kadınlarla olan kıyaslamaları, düşündürücü ve zaman zaman rahatsız edici bir boyut katıyor. Yazar, bu temaları çarpıcı bir şekilde işlerken, okuru hem meraklandırıyor hem de insan doğası üzerine sorgulamaya itiyor.
Ahmet ümit kitaplarını okumayı seviyorum. Akıcı, çoğunlukla iyi kurgulanmış, okuyucuyu içine alan kitaplar. Benim ilk okuduğum Ahmet ümit romanı Beyoğlu'nun En Güzel Abisi kitabıydı. Yazarı ilk kez okuduğum için hayretler içinde bitirmiştim kitabı. O zamandan bu yana bazı kitaplarını okudum. İlk romanı olan Sis ve Gece'yi okurken kitabın ortasında herkesin malumu o 'gereksiz' bilginin paylaşılmasıyla sonucu tahmin ettim :) Benim için de bir ilkti :) Fakat bir kitabın sadece sonunu değil, o sona giden yolunu da sevdiğim için aynı keyifle okumaya devam ettim. Sedat ve Mine dışında bütün karakterleri sevdim.