Jump to ratings and reviews
Rate this book

Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi

Rate this book
Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi, inanılmaz bir hızda seyreden, durmadan kendini çoğaltarak gelişen bir roman. Mekân ve zaman sınırı tanımayan, bir ucu 19. yüzyılda, bir ucu günümüzde, yazınsal bir Türkiye panoraması. Şaşırtıcı bir öykünün bittiğinin sanıldığı yerde, okuru olmadık bir öyküyle yeniden afallatan bir “insan manzaraları” kitabı.

Bir Mâniniz Yoksa Annemler Size Gelecek adlı kült kitabın yazarı Ayfer Tunç, bu kez, Karadeniz’in küçük bir kentinde denize sırtını dönmüş bir akıl hastanesinden yola çıkarak, akıllara durgunluk veren kişilerin yaşam zincirlerinden müthiş eğlenceli bir roman örüyor. Yalan Yanlış, yaklaşık yüz yıllık bir kesitte, siyasal ve toplumsal dönüm noktalarının insanların yaşamlarında bıraktığı izleri sürüyor.

Yalan Yanlış’ı soluk soluğa okurken, Türkiye’nin bütün hallerini yaşayacak, belki de insanlığın ortak hikâyesiyle yüz yüze geleceksiniz.

536 pages, Paperback

First published January 1, 2009

181 people are currently reading
3916 people want to read

About the author

Ayfer Tunç

38 books895 followers
Erenköy Kız Lisesi'nin ardından İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu. Üniversite yıllarında çeşitli edebiyat ve kültür dergilerine yazılar yazmaya başladı. Edebiyat üzerine ilk yazılarını 1983 yılından itibaren çeşitli dergilerde yayımladı. 1989 yılında gazeteciliğe başladı. Sokak dergisinde, Güneş ve Yeni Yüzyıl gazetelerinde çalıştı. 1989 yılında "Saklı" başlıklı öyküsüyle Cumhuriyet gazetesinin verdiği Yunus Nadi Öykü Ödülü'nü kazandı. 1999-2004 yılları arasında Yapı Kredi Yayınları'nda yayın yönetmeni olarak çalıştı. 2001 yılında yayımlanan Bir Maniniz Yoksa Annemler Size Gelecek başlıklı yapıtı, 2003 yılında altı Balkan ülkesinin katılımıyla düzenlenen Balkanika Ödülü'nü kazandı ve altı Balkan diline çevrilmesine karar verildi. 2003 yılında Sait Faik'in öykülerinden hareketle yazdığı Havada Bulut başlıklı senaryosu filme çekildi ve TRT'de gösterildi. Aliye ve Binbir Gece dizilerinin senaryo ekibinde yer aldı.

Eserleri

* 1989 - Saklı, Cem Yayınları, 1989, Öykü
* 1992 - Kapak Kızı, Simavi Yayınları, 1992, Roman
* 1995 - İkiyüzlü Cinsellik, Altın Kitaplar, 1995, Araştırma (Oya Ayman ile)
* 1996 - Mağara Arkadaşları, Yapı Kredi Yayınları, 1996, Öykü (ISBN 978-975-3635-16-5)
* 2000 - Aziz Bey Hadisesi, Yapı Kredi Yayınları, 2002, Öykü (ISBN 978-975-3635-68-4)
* 2001 - Bir Maniniz Yoksa Annemler Size Gelecek, Yapı Kredi Yayınları, 2004, Yaşantı (ISBN 978-975-0806-63-8)
* 2003 - Taş - Kağıt - Makas, Yapı Kredi Yayınları, 2004, Öykü (ISBN 978-975-0806-85-8)
* 2006 - Evvelotel, Can Yayınları, 2006, Öykü (ISBN 978-975-0706-30-1)
* 2007 - Ömür Diyorlar Buna, Can Yayınları, 2007, Yaşam Dizisi (ISBN 978-975-0707-77-3)
* 2009 - Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi, Can Yayınları, 2009, Roman Dizisi (ISBN 978-975-0710-24-7)
* 2010 - Yeşil Peri Gecesi, Can Yayınları, 2010, Roman Dizisi (ISBN 978-975-0712-18-0)
* 2011 - Suzan Defter, Can Yayınları, 2011, Roman Dizisi (ISBN 978-975-0712-97-5)
* 2014 - Dünya Ağrısı, Can Yayınları, 2014, Roman Dizisi (ISBN 978-975-0719-28-8)
* 2018 - Âşıklar Delidir ya da Yazı Tura, Can Yayınları, 2018, Roman Dizisi (ISBN 978-975-0736-80-3)
* 2020 - Osman, Can Yayınları, 2020, Roman (ISBN 978-975-0745-52-2)

Senaryo
Düş, Gerçek, Bir de Sinema (1995)
Usta (2008)
72. Koğuş (2011)

Ratings & Reviews

What do you think?
Rate this book

Friends & Following

Create a free account to discover what your friends think of this book!

Community Reviews

5 stars
1,731 (57%)
4 stars
897 (29%)
3 stars
290 (9%)
2 stars
78 (2%)
1 star
22 (<1%)
Displaying 1 - 30 of 384 reviews
Profile Image for Zeren.
168 reviews197 followers
March 1, 2018
Nefis! Hakikaten nefis! Onlarca karakter, onlarca hikaye... Çünkü burası Türkiye. Bir deliler evi... Tüm bu hikaye ve karakterlerin zaman, mekan ve bağlantı matematiğini tutturmak bile muazzam bir başarıyken tek nefeste, hiç es vermeden, 515 sayfada her birini anlatmak, üstelik ilerledikçe bunca hikayeden sonra acaba kendini tekrar eder de ritm düşer mi derken tersine daha da renklenen bir hikaye ve atmosfer zenginliğine kavuşmak... Dediğim gibi kitabın ikinci yarısındaki hikaye ve karakterlerin derinliği beni çok daha fazla etkiledi. Ayfer Tunç sanki bu işten öyle bir keyif almış ki yuvarlana yuvarlana bir çığ gibi büyümüş kitabın sonralarına doğru. İlk Ayfer Tunç okumamdı. Son olmayacak.
Profile Image for Engin Türkgeldi.
Author 5 books305 followers
February 16, 2015
‘Yalan Yanlış’, tarif etmesi zor, devasa bir hikayeler yumağından oluşuyor. Birbirine hiç umulmadık noktalarda, rastgele ve büyüleyici bir biçimde değen hayatları, bir deliler evini merkez alarak anlatıyor. Ayfer Tunç, inanılmaz derecede karmaşık bir kurguyu, sayıları yüzü geçen karakterin hikayelerini tek tek, çarpıcı bir biçimde vermeyi başarıyor. Ancak usta bir yazarın altından kalkabileceği bir şey bu.

Kitapta anlatılan her şey gerçek olabilirdi. O kadar detaylı (ama gereksiz detaylar değil, anlatıya ve karakterlerin ‘gerçek’leşmesine katkısı olan detaylar) planlanmış ve kaleme alınmış bir roman ‘Yalan Yanlış’. İnsan psikolojisini, ilişkilerini, toplumsal düzeni büyük başarıyla gözlemleyen Ayfer Tunç, bunları aynı beceriyle yansıtmış. Ve bütün bunları yaparken, 500’e yaklaşan sayfanın hemen hiçbirinde okurun canını sıkmıyor.

Türk edebiyatının en önemli, özgün ve yetkin eserlerinden biri.

Profile Image for Sine.
387 reviews473 followers
February 2, 2016
rahatlıkla şunu söyleyebilirim: hayatımda okuduğum en güzel kitaplardan biri, bir deliler evinin yalan yanlış anlatılan kısa tarihi. eğer bu romanı ayfer tunç değil, avrupalı veya amerikalı bir yazar yazmış olsa yer yerinden oynardı.

iki günden fazla ara verdiğinizde okur olarak sizin bile bazı karakterleri hatırlamakta zorlanacağınız kadar derin olay örgüsünü ve sayısız karakteri ayfer tunç yaratmakla kalmamış, muhteşem bir biçimde birbirine bağlamış, hepsini dönüp dolaşıp karadeniz'in kıyısındaki bir şehrin akıl hastanesine ilintilemiş.

karakterlerle ilgili ilgimi çeken bir diğer şey de, ayfer tunç'un "adam kayırmamış" olmasıydı. çok uç noktalardaki bir iki sapık vs. karakter dışında en uyuz olduğunuz karakteri bile anlayıp hak veriyorsunuz okurken.

ama ne dersem diyim, dönüp dolaşıp o olay örgüsünü övmeye döneceğim. karakterlerin hepsinin hastaneyle bir bağı vardı. hastaneyle birinci dereceden bağı olanların birbiriyle olan farklı ilişkilerinin yanı sıra, onların ikinci dereceden bağlı olduğu karakterler de yine organik bağ ile veya rastlantı yoluyla birbiriyle karşılaştı. dediğim gibi, okur olarak bile takip etmek zorken bunu yaratmak takdire şayan bir iş.
Profile Image for Aslıhan Çelik Tufan.
647 reviews196 followers
May 11, 2018
Muazzam ben böyle bi eser okudum mu hatırlamıyorum. Bu neydi acaba? Onlarca karakter yaratmak bir meziyet belki amma onları birbirine bu denli estetik ve güzel ve tabii yerinde bağlantılarla birleştirebilmek bir zeka ürünü. Şapka çıkarıyorum!
Bu sene okuduğum açık ara en iyi eser.
Okuyunuz ama mümkünse size soru sorulmadığı kendinizle baş başa kaldığınız bir dönemde!
Profile Image for Sinem A..
481 reviews293 followers
August 20, 2016
yurdum insanlarının kendileri için yaşarken birbirlerine olan etkileriyle bir memleketi nasıl tımarhaneye döndürdükleri üzerine satirik ve cümbüşlü bir güzel roman.
Profile Image for Paul Fulcher.
Author 2 books1,952 followers
March 11, 2021
Now longlisted for the EBRD Literature Prize

Published by the wonderful Istros Books, "The Highly Unreliable Account of the History of a Madhouse" has been translated by Feza Howell from Ayfer Tunç's "Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi".

This is a wonderful novel - and highly distinctive in its style.

It begins with a lecture being given in a mental hospital in a city (never named and I suspect fictitious) on the Black Sea, and in elapsed time the story takes place over a few hours on the same day.

But the narration itself digresses quite spectacularly with a plethora of new characters introduced - I counted 51 in the first 50 pages, and I suspect there are c300 in the novel. As another character enters the story - for example the lecturer, the hospital director who invited him or the caretaker who set up the lecture hall - the story delves into their own situation and history, sometimes with a brief paragraph, other times with a lengthy detour going back some generations.

But the brilliance of the novel is how well controlled this is. The author never loses sight of the main thread of the story, and while at times the reader might not remember exactly why we're now in a different time and location altogether, a quick flick back provides the logic, and the story soon returns to where it left off. As a neat aide memoire, new characters are highlighted in bold, so that if someone isn't, it means they were featured before. And the story itself is a wild ride through Turkish history and culture.

As one example, the hospital director and his wife receive a Christian icon as a gift from one visitor, and the novel then traces the history of the icon and how it came to end up in the antique shop from where the gift giver bought it. This is just a brief extract:

One day, during a thorough spring clean, Henna Meryem came across the long-forgotten icon. She became emotional, remembering her mum, who’d long since returned to dust, and had a bit of a cry and everything… But was there any reason to hang on to this Christian image? No. Yet it was too beautiful to chuck out. So she sold it to the rag-and-bone man Zülfü, who regularly passed down the street towards noon and gathered up whatever he could, scrap or still serviceable: broken TV sets, water heaters, old newspapers and copper wire.

Zülfü drove a hard bargain. He offered Meryem a melamine dining set for six, a wooden board brush, two washbowls, and, when she still wasn’t convinced, even threw in thirty-six wooden clothes pegs; but once she dug her heels in I want money! he was left with no choice. The money she wrung out of him went to pay the first instalment on a steam iron for her granddaughter, still in primary school. It never occurred to her that by the time this granddaughter was old enough to get married, far more advanced models would be available.

This was around the time of the dissolution of the Soviet Union when the border crossing at Sarp was opened and passenger liners started criss-crossing the Black Sea. Russians flocked to every city in Turkey; the town in which the Mental Health Hospital stood, with its back to the sea, was no exception. The new visitors set up stands at the port to sell the stuff they’d brought: splinter-rich Russian cigarettes, tinned caviar well past the use-by date, bottles of vodka with labels worn out from all that schlepping, eau de cologne whose alcohol had long since evaporated, Matrushka dolls, stale chocolate tasting of margarine, Red Army caps, fur kalpaks, drill bits, military binoculars, Phillips-head screwdrivers, pincers and Zenit cameras (a.k.a. the Kalashnikov of cameras) along with an assortment of lenses.

As the stands sprawled out and a previously quiet section of the port mushroomed into an open market of sorts, Zülfü grabbed one for himself. The icon was placed on a purple velvet spread, next to Russian teapots, pans, enamelled buckets, old fountain pens, small boxes of indeterminate purpose and censers.

Journalist Berrak Armağan, who loathed her editors for insisting that she leave the Journalists’ Union, an organisation on the brink of obsolescence and thus entering a vegetative state, was here to file a somewhat belated report on the unstoppable flow of former Soviet citizens, commonly referred to as Russians, who’d left an astoundingly vast land and crossed a sea they knew well to a shore they knew not at all – the dismal detritus of an empire manning temporary stalls, their faces brightening briefly as they chatted in their own tongue before clamming up again, a people who looked proud and doomed at the same time. But instead of talking to these people to probe the economic and social reasons that had driven them to this shore, she mooched around the open market all day long and shopped.

From these sad, tense vendors, who had sailed mostly from Black Sea towns like Sochi, Batumi and Odessa, in a few months picking up just enough Turkish to get by, she bought the following: eight hammer-and-sickle CCCP badges, one bronze medal of honour she was certain had been bestowed upon one of the Red Army’s glorious soldiers, a shedload of Red Square, Kremlin, Lenin and Stalin postcards, a double long-playing album titled Troika, consisting of folk music from countries that had made up the former USSR (such as Tajikistan, Kyrgyzstan and Armenia), and another LP, this one a late sixties recording of the Baku State Philharmonic Orchestra conducted by the famous Rostropovich before his fall from grace and the subsequent stripping of his citizenship for associating with the dissident writer Solzhenitsyn.

The total had come to less than the price of lunch in a nondescript tradesmen’s restaurant nearby. The records were worn, the badges tarnished and the medal was nestled in a dusty box – and thousands more badges and dozens of medals still languished on those stalls. She would never know the hands that had revered these decorations, the chests they’d been pinned upon, or the hopes they had raised, these articles crushed by the most painful devaluation of all. Something had happened in the fabric of time, something had thundered out of the blue, history had been rent open, and a medal once worn with pride and honour on one side of the world during the Cold War was now worth less than a plate of fried cheese and a panful of anchovies in a neighbouring land.

That’s enough melancholy for now, she thought, on the verge of leaving, her gaze caressing each and every article, until she noticed The Virgin Mary Holding the Infant Jesus on Zülfü’s stand.


And 250 pages later as the novel comes to its memorable close, the icon's final fate is revealed.

I am struggling for a term to classify the novel. This research paper argues:

The novel entitled Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi (A Brief Inaccurately Told History of a Madhouse) by Ayfer Tunç astonishes the reader accustomed to the traditional novel presenting the life or a part of the life of a hero/ heroine by its stories about different characters narrated successively. The aim of this study, thus, is to discuss whether this novel which is different from the traditional novel and does not have the features of the modernist or post-modernist novel has the characteristics of the carnivalesque novel. At the end of our study, it has been seen that in this novel Tunç has used grotesque realism, grotesque body, material bodily principle, heteroglossia, polyphony, Menippean satire, the dualistic ambivalences of crowning/uncrowning, death/renewal, sanity/insanity, the images ofeating, drinking and banquet, and the fire element which were pointed out by Bakhtin as the characteristics of the carnivalesque novel. Therefore, we think that this novel may be regarded as one of the best examples of the carnivalesque novel in our literature.


I might have been tempted to call it a shaggy-dog story, except in many respects it is everything but, in particular the ending, which pulls together all of the threads of the different characters, is spectacular.

Listen here for a discussion between translator. author and publisher: https://omny.fm/shows/trafika-europe-...

Recommended.
Profile Image for Özlem Güzelharcan.
Author 5 books345 followers
August 30, 2016
Ayfer Tunç'un karakter yaratımındaki detaycılığına ve kurgulamasına şapka çıkarmak gerek lakin bu kadar uzun bir kitap ve bu kitaptaki bunca farklı karakter gerçekten çok yoruyor okuru (beni). Kitabın bölümlere ayrılmamış olması, her paragrafta başka bir karakter ve hikayeyle karşılaşmamız ve dolayısıyla dikkatimizin, odağımızın, ilgimizin dağılması da cabası.
Profile Image for Burak.
218 reviews166 followers
July 4, 2020
Ben böyle bir kitap ne gördüm ne duydum. Türk edebiyatına çok hakimmiş gibi ahkam kesmeyeceğim ama benim şimdiye kadar okuduğum eserler içinde en özgün, en başarılı romanlardan birisi Yalan Yanlış. Hatta yalnızca Türkçe eserler özelinde değil, okuduğum bütün kitaplar arasında favorilerime üst sıralardan giriş yaptı Ayfer Tunç'un bu şahane romanı.

Hepsi birbiriyle bir noktada kesişen yüzlerce karakter, yaklaşık iki yüz yıllık bir zaman dilimi ve Türkiye'nin dört bir yanına dallanıp budaklanan bir olay örgüsü var. Her şeyin merkezindeyse bir Karadeniz şehrinde sırtını denize dönmüş bir akıl hastanesi yer alıyor. Yer yer ben ne okuyordum, nasıl oldu da bu noktaya geldim dediğim oldu ama Tunç ne yaptı etti konuyu toparlayıp bir şekilde yeniden kaldığı noktaya döndü. Hiçbir açık uç kalmamış, bütün karakterler tanıdık, bütün olanlar bir yerlerde yaşandı ve yaşanıyor. Ayfer Tunç içinde yaşadığımız ülkenin geçmişini ve şimdisini bu anlatının içine sığdırmış. Karakterlerden birinin en sonda da dediği gibi: "Karıcım, delirmiş bunlar!"

Bu arada Zerrin Eren'in "Karnavalesk Roman Örneği Olarak Ayfer Tunç’un Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi" isimli internetten de ulaşılabilen bir makalesi var bu roman üzerine, onu da okumanızı tavsiye ederim. Eren orada diyor ki:

"Tıpkı ortaçağda düzenlenen halk festivallerinin, karnavalların, resmî kilise ya da feodal festivallerden farklı olarak, ortaçağ toplum düzeninin tüm sistemini, bir süreliğine de olsa, yıkıp kendine özgü kurallarını yaşama geçirmesi gibi, Tunç’un Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi adlı romanı da alışılagelen roman kurallarını ve düzenini alt üst eder; kendi kurallarını ve kendi sistemini yaratır. Alışılageldik şekilde bir olay örgüsü ve başat kişisinin olmadığı, sonunda roman kişilerinin tanıtıldığı bir dizini bulunan Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi tuhaf bir roman örneği olarak karşımıza çıkar.
...
Romanda farklı ailelerin kuşaklar boyunca yaşamları, yaşlıların ölümü, yeni çocukların doğumu ve onların
yaşantıları anlatılır. Böylelikle romanda her ailenin kuşaklar boyunca gelişimi ve yenilenmesi gözler önüne serilir; yani her aile, bir anlamda büyüyüp gelişen bir organizma, grotesk bir beden olarak ortaya çıkar.
...
Hem geçmişte hem günümüzde yaşanan olayların anlatıldığı bu romanda modernist romanda görmeye alıştığımız bilinç akışı tekniği ya da geriye dönüş (flashback) kullanılmaz. Bunun yerine yazar, herkes hakkında her şeyi bilen, kişiden kişiye atlayarak, onların yaşamları, akrabaları ve ilişkileri üzerine konuşmaktan hoşlanan halktan birini temsil eden bir anlatıcı, bir öykü anlatıcısı yaratır.
...
Böylelikle, Tunç, çok güzel bir gülmece romanı örneği verirken, hem toplumun çeşitli kesimlerinden, etnik gruplardan ve çeşitli ülkelerin vatandaşlarından oluşan bir grotesk beden yaratabilmiş ve farklı kişilerin aslında büyük bir bütünün parçaları olduklarını gösterebilmiş, hem de bazı tarihî olayları eleştirebilmiş, resmî doğruların güvenilmezliğini ve insanların özgür bir topluma olan özlemini dile getirebilmiştir."
Profile Image for Argos.
1,259 reviews490 followers
March 12, 2024
Cephesi Karadeniz’e dönük ama penceresiz bir duvar olarak yapılmış olan Ruh Hastalıkları Hastanesi üzerinden ülkemizin genel bir resmini çizen ve hava durumunu anlatan bir roman. Hastanenin tarihi söz konusu olunca anlatılan tarih aralığı da geniş oluyor, roman kahramanlarının sayısı da. Binbir Gece Masalları’nın Türkçe uyarlaması yani Binbir Gündüz Masalları.

Masal içinde masal, masaldan doğan yeni bir masal, oradan türeyen bir başka masal, hepsi de birbiriyle bir şekilde ilişkili. Ayfer Tunç emek sarfetmiş, hastaneler tarihini araştırmış, kalemi de kurgusu da iyi, ancak oldukça hafif kaçan, mizah ve ironi dozu yerinde olsa da genel olarak “light” bir okuma. İnsanlar pat diye ölüyor, birilerine miraslar kalıyor, bu servetler tüketiliyor, kolay aşık olunup kolay aldatmalar gerçekleşiyor, yangınlar cinayetler oluyor, zengin fakirle, okumuş cahille, üst sınıf alt sınıfla itilip kakışırken 12 Eylül, 6-7 Eylül olayları, 1915 Ermeni tehciri gibi sosyal ve tarihi olaylar da aralara sıkıştırılıyor.

Oldukça basit olan masallar demetini kafa boşaltmak için okuyun derim ama 500 sayfaya vereceğiniz zamana değer mi bilmem. Abartılmış bir kitap. Bir yorumda okumuştum “dedikodu çöplüğü” diye tanımlanmış kitap, katılıyorum.
Profile Image for merixien.
671 reviews664 followers
September 21, 2022
Bu kitap hakkında ne anlatabiliyorum bilemiyorum. Zira değil benzerini buna yakın bir kurguyla oluşturulmuş bir kitap okuduğumdan dahi emin değilim. 515 sayfalık anlatıda 350’nin üzerinde karakter bulunuyor ve hepsi birbirine değerek, hayatları birbirine karışarak bir ruh sağlığı ve hastalıkları hastanesinin (aka. Deliler Evi’nin) ekseni etrafında akıp gidiyor. Kitabın bazı noktalarında kafamı kaldırdığımda “bir hastanede konferanstan buraya nasıl geldik, allahım ben ne okuyorum” dediğim çok an oldu. Hatta sona dair inancımı kaybedip, “kitap başlangıca asla bağlanmayacak, bambaşka bir yüzyıldayız şu anda” diye düşündüğümü de inkar etmeyeceğim. Ancak Ayfer Tunç beni bir kez daha utandırdı ve muazzam bir son ile kitabı bağladı.

Kitabın konusuna ve anlatılanlara dair hiçbir şey söyleyemeyeceğim. Zira dediğim gibi 350’den fazla yan karakterle desteklenip, ana karakterinin bir Deliler Evi olduğu kitabı nasıl anlatayım bilmiyorum. Olsa olsa bu konuda - baş kahramanı bir köprü olan - İvo Andriç’in Drina Köprüsü’ne ekseni ve zaman geçişleriyle benzetebilirim. Ancak burada asıl kıymetli olan daha doğrusu okurken aklınızı alan şey, sabit bir zaman çizgisi takip etmeden, karakterler arasında muazzam geçişler yaparak sizi yaklaşık 200 yıl ve 350+ karakterin öyküsüne dalıp çıkarken kaybolmamanızı sağlayan muhteşem kurgu. Keşke herbir karakterin kendine ait ayrı bir öyküsünü okuyabileceğimiz bir seri olsaydı diye, her bir hikayeye ayrı hayranlık duyup, aklım bir öncekinin sonuna takılmış halde okudum bütün kitabı. Ülkenin yakın siyasi tarihine, toplumun değişen yapısına ve azınlıklara dair de çokça detay bu kalabalık ve çok sesli romanının içine güzelce kaynamış durumda. Gerçek hayattan karakterlerle de desteklenmiş ancak kurguyla bambaşka bir tarih yazılmış. Bazı karakterlerin gerçek hayatta kimden ilham ile yaratıldığını ya da bazı karakterlerin de tek bir ismi işaret etmese de temsil ettiği karakter yapısının ne olduğunu zaten çok rahat anlayabiliyorsunuz. Yine de bazılarında “acaba böyle birisi gerçekten var mıydı” diye Google peşine düştüğümü itiraf etmeden geçemeyeceğim.

Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi, kesinlikle okuması kolay olmayan, gerçekle kurgunun çok iyi kaynaştığı, çok sesli ve çok kalabalık bir kitap. Ancak kendisine çok ara vermeden -çünkü olayları karıştırmaya başlayıp geri dönme ihtiyacı duyuyorsunuz- ve bütün dikkatinizi/ilgisini kendisi üzerinde toplayarak okuduğunuzda size bütün zamanınızın karşılığını veren, muazzam bir kitap.
Profile Image for Haktan.
246 reviews6 followers
June 18, 2016
Ayfer Tunç'la bu kitap sayesinde tanıştım ve kendisinin oldukça saygıdeğer bir yazar olduğu fikrine sahip oldum. Çünkü bu kitabında yazarın çok güçlü bir anlatımı ve alışılmışın dışında, bambaşka bir tarzı var. (Karnavalesk deniyormuş sanırım bu tarza)

Gerçek zamanlı düşündüğümüzde kitabın başıyla sonu arasında neredeyse hiçbir şey olmuyor. Ancak 515 sayfa boyunca o kadar çok hikaye öğreniyorsunuz ki kitap bittiğinde hiçbir olay olmasa da siz çok fazla şey yaşamış gibi hissediyorsunuz. Saymadım ama sanırım 20 kadar şehirde geçen olaylara tanık oluyorsunuz. Sayısız karakter giriyor kitaba. Ve bu sayısız ifadesi bir abartı değil. Öyle ki kitabın sonunda bir karakter indeksi var ve (bir rivayete göre) 306 karakteri barındırıyor. Bu 'karnaval'ın içinde kitabı takip etmek de bazen zor oluyor ama bence eğlenceliydi.

Kitabın başlarında her 2-3 sayfada bir yeni karakter girmesinden sıkılmıştım ancak zamanla bu algım değişti çünkü şuna dikkat ettim ki yazar hiçbir karakteri zorlama şekilde yaratmamış. Karakteri uzun uzadıya anlatmasa da birkaç cümlelik tanımları bile o insan hakkında size önemli fikirler, olaylara dair kritik ayrıntılar veriyor. Kitabın sonuna doğru, kalın puntolarla yazılmış ilginç tanımlamalı karakterleri gülümseyerek, 'bakalım şimdi ne geliyor' diye düşünerek keyifle karşılamaya başladım.

Hikayeler çoğu zaman entrikalarla doğru, ilişkiler ön planda, biraz türk filmi tadında ve kitabın adındaki 'deliler evinin' hakkını veren cinsten. Yazar sık sık karakterleri bir olay çerçevesinde anlatıyor ve yeni bir karaktere geçiyor. Ancak o karakter yüzlerce sayfa sonra yeniden, bazen aynı hikayenin başka karakter etrafında anlatımında bazen de bambaşka bir hikayenin basit bir ayrıntısı olarak karışınıza çıkabiliyor. Zorlama hissetmediğim bu akıl oyunlarından büyük keyif aldım. Aynı olayı ya da aynı kişiyi bir başka eksende görmek sizde ilginç duygular uyandırabiliyor.

Son olarak, bir klasik sever ve eski yaşamlara öykünen bir okur olarak, yazarın powerpointi, youtubeu, jpegi ve diğer birçok 'modern' yaşam terminolojisini tatlı tatlı romana yerleştirebildiğini gördüm bu da hoşuma gitti. Demek ki bugüne dair de romanlar yazılabilir diye düşündüm. (Evet şüphem vardı).

Bu kitabı herkese tavsiye edemem. Baksanıza isminden bile belli içinde değişik bir şeyler olduğu. Fakat ben kendi adıma çok beğendim bu değişiklikleri. Ayfer Tunç okumaya devam edeceğim.
Profile Image for Joy.
542 reviews82 followers
September 16, 2021
Ben kitabın temposuna bayıldım. Ayrı ayrı insan öyküleri ve asla kendini tekrarlamayan sayfalar. Bir şekilde kuyruğu birbirine değen onlarca hayat okutuyor yazar bize. Kurgu da çok başarılı, oraya giriyor şuradan çıkıyor ama bir şekilde konu yine akış hastanesine geliyor. Yazımı çok eğlenceli, karakterleri çok gerçek.
Profile Image for Uroš Đurković.
900 reviews228 followers
September 26, 2025
Ovo je maksimalistički roman bez glavnog junaka. I nije delo o mestu, iako bi i tako mogao da se čita, već o ulančanim sudbinama, o ogromnoj galeriji likova koji naviru iz stranice u stranicu. Zagledana u 1001 noć, Tunč ne stvara porodičnu sagu, niti se bavi eksperimentima, već karnevalski i saosećajno iznosi košnicu društvenosti čija je žiža ludnica koja izlazi na more, ali nema prozore okrenute prema moru. Ipak, pitanje je da li je prava ludnica unutar zidina ili van nje? I ne mora nekome pasti na pamet Fuko da bi se setio šta sve institucionalizacija ludila sa sobom donosi, što važi i za niz upečatljivih primera književnih dela zasnovanih na zatvoru, bolnici ili sanatorijumu kao ključnim mestima. Ajfer Tunč osnovnu prostornu alegoriju koristi samo kao podlogu za knjigu koja je puna politike i društvenosti i iz koje prosto naviru glasovi. Ovo je bučna, uskomešana knjiga, kao gužva na bazaru, ali i roman koji, nekim čudom, nema izgubljen fokus. I mada se mogu uputiti različite primedbe u odnosu na pojedinačna mesta, apsolutno je fascinantno što se između priča ne vide „šavoviˮ. Digresije nisu nategnute niti se tapka u mestu, već postoji jurnjava da se što više kaže. U vremenu fragmentarnih narativa gde je priča izjalovljena i gde deluje da je samo priča o priči relevantna, Ajfer Tunč pokazuje punu veru u pripovedanje, što se vidi i iz njenog izbora da kazivanje bude dominantno nad prikazivanjem. I to je relevantan izbor, iako nije preporučljiv, ali upravo je suverenim, ekstradijegetičkim pripovedanjem Tunč i uspela da ima kontrolu nad ovako ambicioznom postavkom. I što sam više čitao ovu knjigu, ona mi je više dala. Postoje neki pisci kojima, prosto, kratke forme ne idu od ruke, kojima je potrebno nekoliko stotina stranica da bi se videlo umeće. Ovde je taj slučaj.

A zbog čega uopšte vredi posvetiti pažnju ovoj knjizi, kad je vremena nedovoljno, a volja u krizi? Čak i da nešto nije književno podsticajno, a to ovde nije slučaj, turska književnost nam nudi nešto ujedno domaće i primamljivo egzotično, udaljeno. Usput sam naučio mnogo toga o turskoj popularnoj kulturi i đakonijama – od ajrana do pudinga od ruža – a ono što mislim da je izvrsno je koliko suštinski važnih tema Tunč pokreće i koliko uspeva da kontroliše teret koji je sama sebi postavila. Od niza nesrćenih ljubavi, bračnih švrljanja, političkih spletki, medijskih manipulacija, preko sumnjivih akademskih institucija, odnosa sela i grada, istoka i zapada, pitanja patrijarhalnosti, rodnih uloga i nekonvencionalnih seksualnosti, sve do Ataturkovog nasleđa, cenzure i života malih ljudi (babica, prodavaca veša, fabričkih radnika), Tunč zida pripovednu zgradu sa mnogo spratova i još više terasa, gde se skladište eksplozije priča, kojima samo požar može stati na kraj. 

Ali, da ne otkrivam previše, ima načina da se neposredno sazna gde splet priča može da odvede. A to da li rukopisi zaista ne gore, ostavljam kao otvoreno pitanje.
Profile Image for Brczdn.
391 reviews17 followers
May 15, 2018
Nerelere gittim hayatları okurken tek tek, döndüm dolaştım oturduğum koltuğa geldim kitabın sonunda. Ama yazarın muazzam zekasına da hayran kaldım. En sevdiğim kitabı oldu. Bunca karakter nasıl böyle bir noktada birbirine dokunur, hepsinin ayrı ayrı özelliği olur. Hafsalam almadı dedikleri bu olsa gerek. Kesinlikle tavsiyedir.
Profile Image for Fulya.
544 reviews197 followers
April 17, 2019
Ay resmen başyapıt!
Türk Edebiyatı'nda hiç böyle bir şey okumamıştım. İnanılmaz. Nereden nereye bağlanıyor tüm karakterler ve koca hastane. Tıpkı hayatın kendisi gibi. Hepimiz birer zerreciğiz ve birbirimizle bizim bile bilmediğimiz bağlarla bağlıyız. Çok etkilendim gerçekten, Türk Edebiyatı'nda böyle bir eser yazılması, hem de yaşayan bir yazar tarafından. Yüz akımız.
Profile Image for Sedef Işıldak.
16 reviews1 follower
September 27, 2015
Olayların ve kişilerin birbiriyle ilişkisi çok iyi kurgulanmış, çoğunlukla trajikomik hikayelerden oluşuyor. İlk sayfalarda oldukça ilginç ve akıcı ilerleyen hikayeler romanın uzunluğu sebebiyle sıkıcı olmaya başlıyor. Kitabın yarısına geldikten sonra bitirmek için bayağı bir çaba göstermem gerekti.
Profile Image for Tuncay Özdemir.
290 reviews54 followers
December 17, 2020
Sanki bana biraz abartılıyor gibi geldi. Yüzlerce karakteri 500 sayfalık bir romana sığdırmak ve bunu bir hastane çevresinde anlatmak etkileyici gelebilir. Ancak bu şekilde yapılacaksa her türlü nesne etrafında bir kurgu yaratılabilir diye düşünüyorum. En nihayetinde burada bahsettiğimiz kurgu daldan dala atlayarak hiçbir karakterin doğru dürüst derinleşmediği bir kurgu. Burada bir masa var, bunu yapan adam Ali, aslında Ali karısını aldatmıştı, karısı Neziha da az değildi, o da yan komşu Veysel'le kırıştırıyordu tadında "Six degrees of separation" kuralınca evinizdeki masadan Michelle Obama'ya kadar uzanan bir kurgu yaratılabilir. Buna ek olarak bir de karakterlerle sanki dalga geçercesine üstten bir tavırla anlatım göze çarpıyor. Sanki yazar bir hikaye anlatmıyor da hiç susmamacasına bir köyün dedikodusunu yapıyor ve sağa sola sürekli laf sokuyor hissine kapıldım çoğu zaman: o kitsch, bu arabesk, ötekisi şizofren, bu yanki homofobik, gençlik Kenan Evren'i ressam sanıyor, Türkler sanattan anlamıyor beton seviyor. ok, thanks.
Profile Image for Yaprak.
512 reviews184 followers
April 27, 2024
Of bu romana ne desem bilmiyorum. Zaten çoğu insan okumuş ve bayılmış bir de benim övmeme ihtiyacı yok bu harika romanın fakat şunu söylemeliyim ki gerçek bir delilik! :) Onlarca karakter, onlarca farklı hikaye, hepsinin birbirine bağlandığı bir kurgu...Muazzam!

Ayfer Tunç'u kendi dilimizden okuyabildiğimiz için çok şanslıyız. Gereken değeri görüyor olsa da İngilizce bir eser olsaydı Booker gibi önemli ödüllerin listesinde yerini alırdı diye düşünmeden edemiyorum. Karakter yaratımı konusunda kendi dilimizde yazılmış bu derece özenli, emek isteyen ve deli işi başka bir roman okuduğumu hatırlamıyorum. Yazmak isteyen herkese ödev niteliğinde bir eser.

Okurken özellikle son 20 sayfada, işlerin sarpa sardığı o kısımda çok eğlendim. Kitabın en güzel taraflarından biri de onlarca karakter olsa da hepsiyle bir sekilde bağ kurmanızı sağlaması. Sabun köpüğü gibi gelip geçmiyor hiçbiri. Bilakis sizden özenli bir okuma yapmanızı bekliyor. Zira bir dalıp giderseniz çoğu şeyi kaybedebilirsiniz. O nedenle önerim çok uzun bir zamana yaymadan bir oturuşta birkaç gün içinde bitirmeniz yönünde olacak imkanınız varsa elbette. Bayıldım anlaşıldığı üzere daha fazla övemem bu harika romanı sanıyorum ki. ☺️
Profile Image for Tuna Turan.
408 reviews56 followers
May 27, 2018
İnanılmaz, büyüleyici, harika bir deneyimdi benim için. Bu kadar kalın kitaplara kendimi veremem, hiçbir zaman okuyamazdım. Başından sonuna kadar o kadar karakteri hem birbirleriyle bağlayıp, hem birbirine çarpmadan akıcı bir şekilde nasıl anlatmış hala aklım almıyor. Müthiş bir zeka örneği. Hem bitmesin istedim hem de sonunda ne olacak yahu demeden edemedim. 19. yüzyıldan günümüze kadar uzanan Türkiye panoraması resmen. Başlarda biraz sıkıcı gelse de içine alıp götürüyor.
Siz de kendinizi bir fotoğrafın peşinde koşarken bulabilirsiniz belki?
Profile Image for Erkan.
285 reviews62 followers
June 17, 2019
Bu kitabı okumadan önce okuduğunuz diğer bütün romanları unutun. Çünkü bu çok farklı bir roman. Klasik roman anlatımının ara sıra çiğnense de genel kuralları olur. Belli sayıda karakter içerirler, çok fazla karakter içermeleri sakıncalıdır yoksa derinlikli olmaları mümkün değildir. Özellikle baş karakter(ler)de ki bu genelde bir ikiyi geçmez belli bir karakter gelişimi olmalıdır. Ortada ana bir hikaye ve bu hikayeyle alakalı yan hikayeler olmalıdır gibi olmazsa olmaz kurallardan bahsediyorum. İşte bu roman bütün bu bilindik kuralları çiğniyor ve ortaya bambaşka bir roman çıkıyor.

Roman Karadeniz kıyısında bir yerde bir ruh ve sinir hastalıkları hastanesinden yola çıkarak başlıyor ve hiç durmadan soluksuz bir şekilde birbiriyle bağlantısı olan karakterler üzerinden devam ediyor. Örneğin hastane başhekimini ve onun hikayesini anlatırken birden hastanede çalışan bir doktor konu ediliyor ve onun hikayesi anlatılıyor. o doktorun komşusu konu ediliyor ve üç beş sayfa onun hikayesi anlatılıyor gibi birbiriyle alakalı ve alakasız görünen yüzlerce karakterin kısa kısa yaşadıkları anlatılıyor. Normalde biraz karışık gibi görünen bu anlatım biçiminde kurgu harika olduğu için belli bir matematik olduğunu okudukça anlıyorsunuz. Alakasız bir karakter okurken mesela 100 sayfa önce okuduğunuz bir karakterin kardeşi çıkabiliyor bu kişi.

Bu romanın bana göre en güçlü yanı kurgusu. Altından kalkması çok zor bir şekilde kurgulamış romanı Ayfer Tunç ki diğer okuduğum kitaplarında da romanı beğensem de beğenmesem de kurgu hep çok iyiydi ve üzerinde ince düşünüldüğü belli oluyordu. böyle bir roman yazmak nereden aklına geldi yazarın bilemiyorum, baya farklı bir iş. Farklı olduğu kadar da riskli bir iş. Dediğim gibi roman kurallarıyla adeta dalga geçercesine yazılmış bir kitap bu. Okurken olayların hızından başınız dönebilir. Karakter ve olay sayısı çok fazla olduğundan uzun zamana yaymadan okunup bitirilmesi gerekiyor ki bu haliyle bile yer yer kafa karışıklığı yaratabiliyor.

Kitapta bir önerme, ana fikir ya da ana konu olmaması eksik kalan yönleri diyebilirim. Bunun haricinde beğendim, yaşanması gereken, farklı bir tecrübe olduğunu düşünüyorum.
Profile Image for selcuk.
77 reviews41 followers
June 13, 2021
Bir gün ve mekanı merkeze alarak ülkenin 150 yıllık bir panoramasını çıkarmış Ayfer Tunç. Onlarca karakteri hiçbirini es geçmeden, her birine tek tek dokunarak anlattığı ve bir şekilde hepsini birbirine bağlayabildiği kurgusu müthiş yaratıcı. Kitaba başlayıp böyle bir kurguyla karşılaştığımda çok heyecanlandım ve hikayenin gittikçe büyüyerek evrildiği sondan da gayet memnun kaldım.
Profile Image for Harmonyofbooks.
501 reviews208 followers
January 23, 2020
"Aslına bakılacak olursa, dünya tatlısı küfürbaz Zerrin Hemşire'nin de dediği gibi, Zaten şu geçmişi boklu dünyada kim akıllı kim deli, hiç belli değil'di."
4,5/5⭐️⭐️⭐️⭐️
Bibliyofil Kulüp sayesinde yine ve yine yepyeni bir yazar keşfettim. Günümüz Türk edebiyatına çok hakim bir insan değilim, herkes gibi belli başlı isimleri biliyorum ama bu yazarla birlikte bakış açım tamamen değişti. Aslında ben yazarın ilk olarak Suzan Defter kitabını okumak istiyordum ama bu kitabında karar kıldık ve yazardan harika bir başlangıç yapmış oldum. Yazarın bu kitabı Türk edebiyatında sanırım ilk defa denenen farklı bir Rus edebiyatı tekniğiyle yazılmış. Kendinizi bir Karadeniz mahallesinde hayal edin ve bir akıl hastanesine dair orayla en ufak bir alakası olan herkesin hayatından parçalar okuyacağınızı düşünün. İlk başta kitaba adapte olmakta oldukça zorlandım ama elli sayfa sonrasında hep aynı şekilde ilerleyeciğini anlayınca daha dikkatli okumaya başladım. Kalın puntoyla yazılmış her karakter, ünlü vb isim kitaba kişinin yeni katıldığını belirtiyor. Ayrıca kalın puntoyla kitabın başından sonuna kadar belirtilen isimlerin hepsi bir telefon defteri gibi kitabın sonunda listelenmiş fakat ne yazık ki kitabı bitirdiğimde son sayfalarda bu ayrıntıyla karşılaştım. Okuduğunuz süre boyunca birçok karakteri unutabilirsiniz, bazılarının hayatları oldukça silikken, bazılarınınki ufak bir ipucuyla unutulmaz oluyordu. Yazarın kalemi zaten çok zevkliydi ama özellikle mizah kalitesine de bayıldım. Uzun zamandır hiçbir kitapta bu kadar sesli gülmemiştim, gerçekten bayılarak okudum. Tek sıkıntı arada bir akıcılığının bütünlüğünü kaybetmesiydi. Bunun dışında özellikle en başta ufak bir rolle tanıdığımız bir karakteri, sonrasında çok detaylı tanıdığımız bir karakterin oğlu olarak gördüğümüzde aradaki detay hattına bayıldım. Böyle bir kitabı yazmak kesinlikle herkesin kaleminden çıkabilecek bir yetenek değil. Yazarın bu kitabıyla beraber günümüz Türk edebiyatına bir anda ilgim arttı. Kendisinin kitaplarını hemen tüketmek istemiyorum ama diğer kitapları için gerçekten parmaklarım kaşınıyor. Sizlere de kesinlikle okuma listenize eklemenizi öneririm, kendi edebiyatımda çok değerli bir yazar. Keyifli okumalar dilerim..
Profile Image for Ebru Çökmez.
264 reviews59 followers
November 26, 2024
Ülkemiz bir deliler evi! Ayfer Tunç’un kitaptaki anlatıcısı nesneler, şehirler, mekânlar ve akrabalık ilişkileriyle kesişen insanlar arası ilişkiler üzerinden 100 yıllık tarihimizi yalan yanlış anlatıyor.

Romanın yüzeydeki hikâyesi bir 14 Şubat günü başlıyor. Karadeniz kıyısında denizi gören bir tane bile penceresi olmayan akıl hastanesinde konferans vardır. Konferans için gelen konuşmacı şehrin ünlü pastanesinde çay içmektedir. Pastane sahibinin, konuşmacının, o anda içeriye girmek üzere olan ülkenin ilk kadın hâkimlerinden olan yaşlı kadının ve hastane içinde, dışında birçok karakterin o gün farklı farklı gündemleri vardır.  Roman bu karakterler üzerinden dalga dalga açılır ve her paragrafta başka birçok tiplemeyle ve tarihimizdeki gerçek kişilerle karşılaştığımız olur. Böylece Romanda 300 küsur kişinin ismi öyle böyle geçer. Karakterlerin hayat hikâyeleri ülkenin o döneminde yaşanmış bazı gerçek olayları fonunda gerçekleşir.

Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi yazılmak için çok emek harcandığı belli deneysel bir roman. Üç beş karakterin hikâyesini ele alan klasik bir romanda bile zaman çakışmalarının sorun olabildiği düşünüldüğünde, 100 yıllık zaman dilimi, 300 karakter ve bunların torunlarına kadar paragraf paragraf açılan bir romanda kurgusal yapının yazar tarafından titizlikle oluşturulduğu aşikâr.

Acaba değdi mi? Ben okur olarak sırf yazar bu kadar emek harcadı, bu kadar karakteri kurdu, akrabalık ilişkilerini torunlara kadar oluşturdu, onları zamansal olarak çakıştırarak bir yerlerde, bazı nesneler ve mekânlar aracılığı ile karşılaştırdı diye bu 536 sayfa çileyi çekmeli miyim?

Ayfer Tunç’un pek çok kitabını okudum. (En beğendiğim Kapak Kızı Üçlemesi’nde Osman oldu). Bu kitap (başlığı yazmaya üşeniyorum!) ikinci defa okuyuşumda beni çok sıktı.  Bir yerden sonra insan hikâyeleri birbirinin aynı haline geldi. Kitap hem biçimsel hem de içerik olarak misyonunu yarısı kadar sayfada yarısı kadar karakterle de gerçekleştirebilirdi diye düşünüyorum.
Profile Image for Ediz Çandır.
70 reviews6 followers
August 20, 2017
İçindeki onlarca karaktere, farklı mekanlarda ve zamanlarda geçen hikayelere, neredeyse 500 sayfadan oluşan yapısına bakıp da sakın geri durmayın. Bu kitap o kadar büyülü ki neredeyse soluksuz okuyorsunuz. Aslında tüm karakterler ve tüm olaylar bir şekilde birbiri ile bağlantılı, hepsinin kaderi aslında bir yerde bir şekilde kesişiyor. Bu kadar çok karakteri, bu kadar çok olayı, esprili bir dille anlatmak, birbirine bağlamak ve tüm bunları hiç zorlanmadan ve zorlamadan yapmak büyük bir başarı. Kitap ilerlerlerken arka tarafta o kadar gerçekçi bir Türkiye ve Türk insanı panoraması oluşuyor ki, başkalarına abartı ve uydurma gelecek bu hikayeleri biz hiç yadırgamadan dinliyoruz. Müthiş bir zeka ve okumayı eğlenceli hale getiren bir dille yazılmış enfes bir kitap.
Profile Image for fundaerman.
50 reviews7 followers
December 8, 2016
Karadeniz'de bir şehirde sırtı denize dönük olarak inşa edilmiş Ruh Sağlığı Hastanesi'nde başlayan kitap geleneksel romanlardan farklı yazılmış.Modern değil,postmodern hiç değil...Yeni öğrendiğim bir tür olan karnavalist türünde yazılmış.Baş kahramanı yok,toplam 248 kişiden bahsediyor ve hepsi ile ilgili detaylar var,çok sesli çok yönlü bir roman. Aslında ben fazla karakteri olan kitaplardan okurken akıcılığımı bozduğu için hoşlanmam ama Ayfer Tunç karakterleri o kadar güzel işlemiş ki hiç takılmadan sayfaları keyifle çevirdim ve yazara şapka çıkarmadan edemedim.Son zamanlarda en sevdiğim kitaplardan biri oldu.
Profile Image for Deniz Balcı.
Author 2 books816 followers
February 15, 2016
Türk Edebiyatı'nın çağdaş döneminde ortaya konmuş en başarılı örneklerden biri. Yer yer Marquez'in Yüzyılık Yalnızlık eserini anımsatan bir dil kullanmış olan Tunç, bir kitapla koskoca bir toplumun panoramik resmini çiziyor. Anadolu güzellemesi, Anadolu taşlaması. Kesinlikle okunması gereken bir yapıt!
Profile Image for Sinem.
344 reviews204 followers
March 11, 2013
Muhteşem bir kitap. Çünkü,

1-İçerisinde yüzden fazla karakter bulundurup hepsini yakından tanıtabilecek kadar bilgiler verebilmesi başlı başına büyük bir başarı. bazı karakterlere üzülüyoruz bazılarına kızıyoruz, kitap ilerledikçe bu insanlar çevremizdeymiş hissi oluşuyor. Çok fazla karakter çok fazla hikaye olduğu için zaman zaman kısa cümlelerle özet minvalinde tekrarlar var, normalde kitap içerisinde tekrar olayını hiç sevmem ama bu kitapta çok gerekliydi ve yerindeydi. Bu kadar çok karakteri bir arada anlatabildiği için mükemmel bir kitap.

2-İlk başta Karadeniz'deki bir şehirde akıl hastanesi ve akıl hastanesinde bulunan insanlarla ilgili bir kitapmış gibi görünse de yaklaşık iki yüz yıllık bir zaman diliminde, Türkiye'deki ve dünyadaki farklı şehirlerde yaşanan hayat hikayelerini anlatan bir kitap. Okudukça çoğalan, büyüyen, okuyanı içine alan bir kitap.

3-Her karakterin kendi başına bir hikayesi olmakla birlikte aslında bir yerlerden bir şekilde kitaptaki diğer karakterlerle bağının olduğunu kitap ilerledikçe tanık olduğumuz ve bazı noktalarda dibimi düşüren bir kitap.

4-Yazar mimari, tarih, tıp, psikoloji, siyaset, sosyoloji gibi birden fazla alanı çok güzel bir şekilde harmanlamış. Bazen akıl hastanesinin mimarisiyle ilgili şeyler okurken ardından kurtuluş savaşı döneminde Anadolu'da yaşanan zorluklarla karşılaşabiliyoruz.

530 sayfalık bir kitap olmakla birlikte sanki devam eden bir hikaye yokmuş gibi görünse de aslında mikro öykülerden oluşup çerçevesini akıl hastanesinin oluşturduğu bir kitap. devam eden bir hikaye yok diyip kitabı kötülemek kitaba haksızlık olur.

Bu kitabı okumak hayata tanık olmak gibi.
Profile Image for Vdgrl.
7 reviews
February 18, 2016
İnanılmaz bir kitap. İnsan okurken kendini olay örgüsüne mi kaptırsın, yazarın Türkiye tarihine ince dokundurmalarına mı tebessüm etsin, bu kadar karakterin birbirine bağlanış tekniğine mi şaşırsın bilemiyor. Modern Türk edebiyatının en iyi eserlerinden biri.
Displaying 1 - 30 of 384 reviews

Join the discussion

Can't find what you're looking for?

Get help and learn more about the design.