Mah Ay Demek, Gökteki Kamer Demek, Güzellik Demek, Sen Demek...”
Zaman bir lahzadan ibaretti. Mah ve Şer ise o zamanın içine sıkışmış bir bütünün parçasıydı. Zamansız bir anda Ay gecenin koynunda dalgalanırken her şey tersine döndü. Mah silindi geceden. Şer ise onlar için zamanı ikiye böldü. O en karanlık gecede bir günah işlendi ve o günahın izleri geceyle birlikte geçmişi de silip geleceklerine kazındı. Artık gün doğduğunda karanlık yalnızca mahşerden ibaretti.
“Affet beni,” dediğinde kadın gülümsedi. Acıdan başka bir şey barındırmayan bu gülümseme aslında bir cevap niteliğindeydi. “Yer ile göğü de birleştirsen! İki cihanı da bir araya getirsen...” Son sözleriyle aralarındaki bağı bıçak gibi kesti. “Affetmem!”
“Bir kere...” dedi fısıltıdan ibaret ses tonuyla. “Son dakikalarım olacaksa bile bir kere beni de öyle kollarına al diye, bir kere daha koynunda sarıp sarmala diye şu dakika hiç düşünmeden can veririm.”
Mahru ve Çakır, çocukken tanışıyorlar. Çakır, ilk anda aşık oluyor ve sonra da hiç peşini bırakmıyor Mahru’nun. Yıllar sonra da düğünlerine çok kısa bir süre kala Çakır bir cinayet işliyor, Mahru onu affetmiyor ve ilişkileri son buluyor. Olayın üzerinden üç yıl geçtikten sonra Çakır’ın geri dönüşüyle neler yaşandığını okuyoruz kitapta. Kitabı okuduğum süre boyunca eğlendim, kızdım, sinirlendim, merak ettim, drama boğuldum, şaşırdım kaldım... O yüzden şu an tam olarak nasıl hissediyorum bilemedim. Çakır ve Mahru’yu sevdiğim anlar da oldu ama ikisine de kızıp sinirlendiğim çok an var. Çakır’ın Mahru için yaptığı bazı şeyler, onun için her şeyi göze alışı, her koşulda yanında dimdik duruşu çok güzeldi ama geçmişteki sürekli ortadan kaybolmalar, içinde bulunduğu işler, özellikle de Mahru’yla yeni bir hayata hazırlandıkları dönemde, hayatlarını mahvedeceği çok net olsa da hiç geri durmayışı çıldırttı beni okurken. Ayrıca sonda öğrendiklerimizden sonra neler olacak, bu ilişkinin toparlanabilirse nasıl toparlanacak çok merak ediyorum. Yazarı ilk kez bu kitapla okudum ve anlatımını da genel olarak sevdim. Kitap boyunca çok fazla şey oldu aslında, Mahru ve Çakır’ın başına gelmeyen felaket kalmadı hatta🙃 Seriye giriş için de biraz uzundu bence. Ama okumaya başlayınca inanılmaz derecede hızla akıp gidiyor ve şu an devamında neler yaşanacak gerçekten merak ediyorum. Çok beklemeden okuyabiliriz umarım devamını.❤️
Kitabın dili güzeldi, bazen gereksiz betimlemeler vardı ama çok değildi. Kitap kendini okutuyor, evet ama beni sinir eden kitaptaki olaylar. Yazarın olayları anlatma şekli de güzeldi, onda da bir sıkıntı yok.
Baş kadın karakter Mahru: bana göre asla dişli bir karakter değil. Çakır, Mahru'ya “Sana taş atana gülle gidiyorsun, hiç mi kendini düşünmezsin?” diyor. Bu bana göre enayilik ya. Mahru’nun bir duruşu olması gerekiyor, o duruş yok kızda, o özgüven yok. Ağırlığını verememiş Çakır’a maalesef. Sevdiğin adam iki gün ortadan kaybolunca “Neredesin?” diye hesap sormak yerine hemen kollarına atlarsan, seni daha çok üzerler annem. Mahru tam bir Watty kızıydı maaaaaalesef.
Baş erkek karakter Çakır Seyhanlı: bana göre çok toxic birisi ya. Gel Mahru, git Mahru. Adam öldürdüm beni bekle Mahru, her yerde elim kolum var mahru. İki gün ortadan kaybolurum, hiçbir şeyi sorgulama mahru. Adam böyle resmen. Söz verir tutamaz, boş şeyler söyler. Güzel seviyorsun kardeşim evet ama boş konuşma ya, kafamızı şişirdin yeminle. (Bazen güzel iltifatlar ediyor, yalan yok.) Böyle toxic bir adamla ne işin var be kızım? Kendi evleneceği günden 1 hafta önce cinayet işleyen birisi neden Mahru’ya “Beni terk ettin” der ki? İlk burada gıcık kaptım Çakır’a. Kitapta en çok sinir olduğum şeylerden birisi Mahru’nun Çakır’a “Siktir git hayatımdan aamk” diyememesiydi. Böyle deseydin şu an mutluyduk salak kız.
Aynı zamanda beni rahatsız eden diğer durum da: kitapta ağır bir şey yaşanıyor ve Çakır ortada olmuyor. Kafayı yersin ya. Bir intikam peşine düşüyor. Bir dur, sevdiğin kadına sarıl, özür dile ama yok işte. Sonra yüzüm yoktu gelmeye falan diyor. olacak. Gelecek özrünü dileyeceksin o kızın omzunda ağlayacaksın. Ama böyle olmuyo tabi. SINIR BOZUCU.
Çakır’dan şu olaylarda etkilendim: Bir araba plakası, bir de kol düğmesi. Başka yok.
Diğer rahatsız eden durum ciinsellik maalesef. Daha doğru düzgün hesaplaşmadan Çakır'ın aklı başka yerlerde.🙄
Aynı zamanda travma bölümü 9. bölümdür bana göre. Yaşadığı onca şeye rağmen “Kimsem yoktu yanımda” demene rağmen Çakır’ı nasıl affettin be kızım ya?
Turan’a tek kelime etmek istemiyorum. Dünyada ne kadar kötü küfür varsa kendisine iletiyorum. Turan susuz olsa bir damla su vermem, o derece nefret ediyorum senden. Daha ne istediğini bilmeyen yeni ergen çocuk gibisin. Dilin başka, hareketlerin çok daha başka. Yazar sanki “okuyucular sinir olsun diye bir karakter yazayım” demiş, sen çıkmışsın ortaya. Malın önde gidenisin.
Mihriban ise kitaptaki her şeye ağlayan narin sarışın bebeğimiz. Sana lafım yok aşkım, sevdim seni.😭🙏🏻 Eftelya abla😭😭
Ferman'a yapılanları konuşmak istemiyorum ya. Hak etmedi sadece. Çok çok üzgünüm onun adına:(
Ve ben Çakır’ı sevmedim. Çakır’ın Mahru’yu sevmesini sevdim. Çakır gibi kişiler kesinlikle ilişkiyi yürütebileceğim kişiler değil. kesinlikle yani.
Kitabın sonunda, kitabın başındaki cinayeti Çakır’ın işlemediğini falan söylerlerse yazar bunu karakteri kurtarmak için yapar. Söylemedi demeyin. Hadi bb.
Iki puanı yazarın yazım diline veriyorum. Karakterler sinir bozucu
Zurnanın zort dediği yer ben bu kitabı seviyorum...
Kitabı wattpadden de 3 kere bitirmişliğim var ve akıcı bir dile sahip ayrıca güzel de ama sevmediğim yerler var kitapta bazı sahnelerde cidden neden böyle demişliğim olmuştu ama göz ardı etmemeye çalıştım spoiler olabilir ama kahvaltı yapmaya gittiklerinde erkek karekterin serçe parmağıyla bal kasesinden bal alıp emmesi ve kızın tahrik olması benim başımı eğmedi kopardı resmen kahkaha attım orda şfiaifçwğciaicsğd
Sanırım kötü bi zamanda okuduğum güzel bir kitaptı.
"Dünyadaki herkesi bir araya toplasan..." Yüzündeki kararlılık sesine yansımış, sesi hiç olmadığı kadar güçlü çıkmıştı. "Yer ile göğü de birleştirsen..." İmkansızlığı nitelendiren sözcükler ruhundaki damarları sızlata sızlata ilerlerken son sözleriyle o bağı bıçak gibi kesti. "Affetmem."
Mah ve Şer zamanın içine sıkışmış bir bütünün parçasıydı. Zamansız bir anda ay gecenin koynunda dalgalandı.
Mah silindi. Şer zamanı ikiye böldü. Günahlar işlendi. Ve o günahın izleri geçmemek üzere kazındı.
Çakır ve Mahru. Bir günahın iki günahkârıydılar. Ve onların ikisi günahlarının içinde boğulmak üzere mahşere kaldılar. İkisinin arasında gerçekleşen kıyamet ise sürmeye ant içmiş gibiydi. Ve bu aşkı kıyametten ikisi de sagsağlim çıkmayacak gibiydiler...
Çakır Seyhanlı gerçek olsa hiç düşünmeden gider onu bulurdum. Adam güzel seviyor arkadaşlar. Çok güzel seviyor hem de.
Lahza'yı Wattpad takip ediyor ve okuyordum. Kitabı tekrar okumak benim için re-read yapmak gibi bir şey oldu. Lahza aslında tam bir dram kitabı. Aşiyan'a göre yazarın kaleminin daha çok geliştiği fark ediyoruz.
Hissettirdiği duygular sarsıcı ve bağımsız. Karakterler tamami ile kusurlu ki ben çok severim. Kimse dört dörtlük değil herkesin kendi hikayesi var. Yazar bu yüzden tüm karakterlere yer veriyor baş karakterler dışında yan karakterlerde okuyoruz.
Mahru beni çok yordu. Neden emin olun bilmiyorum gel gitleri çok fazla ama haklıda. Mihriban zaten en sevdiğim karakterler arasında.
Turan... Hepimizin kanayan yarasıdır. Gerçekleşen o olayın ikinci kitapta olacağını tahmin etmiştim ve yine şaşırdım. İyi mi oldu kötü mü oldu bilmiyorum ama buruğum biraz.
Ve kitabın sonunu bu denli tahmin etmemiştim. Tam yerinde bitti ne diyebilirim ki duygular darmadağın.
Bu kitaptan sonra emin olduğum bir şey var ki; ben Hümeyra’nın kalemine aşık biriymişim. Her kitabında ama en çokta Lahza serisinde iyisiyle kötüsüyle o kadar etkilendiğim şeyler oldu ki. Gerçekten kalemi çok güçlü ve güzel bir yazar😍
Gelelim Lahza’ya, ah ah her şeyi unutsam da tekrar başlasam dediğim kitapların başındadır Lahza. Çocukluk aşkı olan Çakır ve Mahru sevgi ve aşk dahil bütün duyguları birbirinde tatmış kendileriyle birlikte içlerinde ki aşkı da büyütmüş bir çift. Duygusal ve tensel çekimleri çok fazla ve bunu okurken farketmek çok farklı hissettirdi. Mahru ve Çakır Seyhanlı aşkı alev ateş, anlatmaya çokta kelimeler yetmez bence❤️🔥
Ayrılıkla sınanmış bir çift olduklarını da unutmazsak verdikleri kayıplar, yaşadıkları şeyler ama buna rağmen sarsılsalar da aralarında o kopmayan sevgi bağı benim çok sevdiğim bir konuydu. Şarkıda dediği gibi aslında “başka yerde arama, bak göğsümde izin var.” Ne olursa olsun birbirlerinde can buluyor, birbirlerinde duruluyorlar. Delice seven ama her defasında yara alan canım Seyhanlı çiftim.🤧🫶🏻
Mahru’nun güzelliği ve güçlü durmak zorunda oluşunun yanı sıra gerçekten güçlü olması beni kendisine hayran bıraktı. Canım Mahru, çok seviyorum.❤️🩹Çakır çok ayrı bir konu tabi adam baştan sona karizma, çoğu yerde Mahru’yu düşünmeden hapis yatmalarını saymazsak Mahru’suna deli divane. Bu durumun da karşılıklı oluşu kitabı arşa çıkarıyor bence.
Son serisi olmasının verdiği bir hüzünle nasıl okuyacağımı bilmesem de Kocasını ve Çocuğunu korumak için kimseye acımayacak Mahru Seyhanlı’yı okumak için de bir hayli heyecanlıyım. Seyhanlı çiftinin güzelliği ❤️ biz
Uzun süre sonra gece yarısına kadar bu kitabı bitirmek için uyanık kalıp, karakterlere üzülüp, gözlerimden yaşlar gelmiş midir? Gelmiştir.
Hümeyra’nın hikayelerini ilk Demir’le (Visal: Ahu Döngüsü) tanıdığım, sonra Savaş’la (Aşiyan) devam ettiğim doğrudur. Lakin Demir’in yeri ayrı olmasına rağmen ben kurgusundan dolayı en çok Lahza’yı sevdim. Lahza benim için artık bir baş ucu kitabıdır. En sevdiklerim arasındadır.
Kaybolan umutlar, tutul(a)mayan sözler, affetmek, kalp yarası ah o kalp yarası mutlaka size bu hikayede eşlik edecektir. Lahza sizi çaresizlik ve ümitsizliğe sürükleyecek ama en nihayetinde küçük bir umut zerresine tuttunacaksınız. Karakterler, hikayenin gidişatı ve örülen ağlar başarılı bir şekilde işlenmiş. Mahru ve Çakır karakterlerinin yanında, yan karakter olmasına rağmen beni en çok Mihriban’nın hikayesi etkilemeyi başarmıştır. Hümeyra’yı okuyanlar kurgusunun ne çok güçlendiğini bu hikayede kesinlikle anlayacaktır.
Merakla ve biraz kalp ağrısıyla ikinci kitabı bekliyorum!
Alıntılar: ✦“En güzel seven adam kim, diye sorsalar onun adını vermekten bir an bile şüphe duymayacakken, asla sevmemesi gereken kişi kim, diye sorsalar ben yine onun adını verirdim.”
✦ “Ben seni bitiremezdim,” dedi kendinden emin, titrek kelimeleriyle. “Sen kendini bende bitiriyorsun ya, sana ne kadar minnet duysam az.”
Kitap direkt erkek karakterin bir cinayet işlemesiyle başlıyor ve daha sonrasında olan olayları okuyoruz. Yazım dilini çok beğendim. Aşırı sürükleyici ve akıcı bir dili vardı. Yazarın diline zaten Aşiyan serisinden aşinaydım. Kitabın konusu ve kurgusu çok güzeldi. Olay örgüsü çok iyi bir şekilde tam olarak olması gerektiği gibi ilerledi. Kitap asla beni sıkmadı ve sınav haftamda olmama rağmen tek bir solukta bitirdim. Harika bir kitaptı. Karakterleri çok sevdim ama Turan karakterine pek ısınamamıştım. Yine de kitabın sonundaki olay beni gerçekten çok üzdü. Kitabın sonunda resmen şok, üzüntü, acı, hayal kırıklığı hepsinin aynı anda yaşadım. Çakır'ın sevgisi ve ne olursa olsun Mahru'dan asla vazgeçmeyişi beni o kadar etkiledi ki. Mahru'nun da dönüp dolaşıp bir şekilde Çakır'a dönmesi de çok hoşuma giden bir detaydı. Mihriban'a o kadar hak verdim ki bence en doğru seçimi yaptı. Onun her kalbi kırıldığında ben daha çok acı hissettim. Onlarla aramda bir bağ oluştu resmen. Genel olarak kitap çok akıcı ve sürükleyiciydi. Her şey tam olması gereken şekilde oldu ve bitti. Kavuşmaları için sayfa sayarken bir yandan da bir şeyleri hazmetmeleri gerektiğinin farkında olduğumdan sıkılmadan okudum her sayfasını. Yazarın duyguları hissettirebilmesi bu işi çok kolaylaştırdı. 10/10.
Heyecanla, elimden bırakmadan okumalıyım derecesinde bayılmadım ama sonu sebebiyle 2. kitabı da okurum gibi. Kurgu zayıftı, karakterler çoğu zaman sinirlerimi bozdu, aşk olarak duygular üstümden sekti geçti hiç bir şey hissedemedim. Yazım hataları da üstüne tuz biber oldu. Bütün bunları düşünerek Aşiyan serisinin kilometrelerce gerisinde kalmış gibi geldi bana. Devam kitaplarında karakterleri daha iyi anlayıp hak vereceğimiz söylense de şu an için Çakır Seyhanlı pek güven vermedi bana (kitabın sonunda hislerimde yanılmadığımı da anladım). Mahru’nun tripleri (ve genel olarak bu ikili) yordu beni. Bir de Çakır, Mahru ile olan sahnelerinde o kadar sık “sofistike” duygusal cümlelerle aşkını dile getirdi ki kısa süre sonra etkisini kaybetti dümdüz okudum okudum geçtim. Etkileyici olmaktan çok bunalttı beni o ağdalı cümleler. İki serinin de erkek karakterinin aşırı tavırları ve sinir bozucu hareketleri olsa da Savaş Cebeci > Çakır Seyhanlı kesinlikle.
Kitabın ortamına bayıldım, mahalle havası içermesi benim için gerçeğe dönüş gibi oldu. Kitapta en sevdiğim şey buydu. Karakterleri de sevdim. Çakır, biraz takıntı derecesindeydi sanki ama birkaç davranışı vardı... o kadar tatlıydı ki... Mahru da tam bir Türk kızı ya, tripleri falan. Bazı karakterlere başlarda çok gıcık oldum (Turan), sonlara doğru onu da sevdim. Hepsi ayrı ayrı güzeldi.
Kurgu yönünden ise biraz durağandı. Daha çok duygulara yönelik bir kitap gibi geldi bana. Genel olarak melankolik bir hava vardı. Haber bile izleyemeyen biri olarak drama katlanamadığımdan bazı yerleri geçmek durumunda kaldım. Bu sebeple bitirmem biraz da uzun sürmüş olabilir.
Yine de güzel bir maceraydı. Gülüp eğlendiğim, kalbimin pır pır olduğu bir kitap oldu. Sonra o sonu... SONU FENAYDI. Dram yönünden dolayı sanırım seriye üzülerek devam edemeyeceğim. Buna güvenerek spoilerlarımı da aldım, eyvahlar olsun, neler neler oluyormuş...