Yaşamın pırıltısını yakalamaya çalışan; hep araştıran, soran, öğrenen, daha iyiyi, daha güzeli amaçlayan... Yaşamdaki mutlulukların yanıp sönen pırıltılardan oluştuğunun bilincinde olan... Bu pırıltıların hiçbirini kaçırmadan, yaşamın her kesitini binbir renkle süsleyerek yaşamak isteyen gençtir, "modern" ve "seçkin" genç. Siz de böyle olmak istemez misiniz? Öyleyse el ele verelim ve hayatı binbir renkle yaşamak için elimizden ne geliyorsa yapalım. Var mısınız?
1961 yılında Amerikan Kız Koleji Edebiyat Bölümü'nden mezun olan İpek Ongun, yazı yaşamına 1980'de yayımlanan Mektup Arkadaşları'yla başladı. Onu Kamp Arkadaşları ve Afacanlar Çetesi adlı çocuk kitapları izledi. Bunları izleyen Yaş On Yedi ve Bir Genç Kızın Gizli Defteri başlıklı yapıtlarıysa gençlik için yazılmış romanlardır. Gençlik romanlarından sonra, gençlere yaşama kültürü ve kişisel gelişim gibi konularda yardımcı olmasını amaçladığı bir üçlü yazdı. Adları Bir Pırıltıdır Yaşamak , Bu Hayat Sizin ve Lütfen Beni Anla olan bu kitapların ilki 1911 yılında TÜYAP'ta " Altın Kitap Ödülü " 'nü aldı. Ayrıca gençller için yaptığı bu çalışmalar nedeniyle kendisine Rotary Kulübü tarafından "* 1995-1996 Meslek Hizmetleri Ödülü" verildi. 1998 yılında da Oriflame firmasının 250.000 kişilik bir halk jürisine yaptırdığı anket sonucu yılın en başarılı kadın yazarı seçildi. Bu çalışmalardan sonra tekrar romana dönen Ongun, Bir Genç Kızın Gizli Defteri'nin devamı olan Arkadaşlar Arasında,Kendi Ayakları Üstünde,Adım Adım Hayata,İşte Hayat ve Şimdi Düğün Zamanı 'nı yazdı. Sabah gazetesi'ndeki yazılarını Yarım Elma,Gönül Alma ve Sabah Pırıltıları adlı iki kitapta topladı. Evli ve iki kız annesi olan İpek Ongun,yazı yaşamını çok sevdiği Mersin'de sürdürmektedir.
pek bir şey anımsamamakla beraber, günlük yaşama dair tabiiki genç kızlara, pratik öneriler sunuyor idi ipek abla. lakin zengin kızlara hitab ettiğini anımsıyorum zira karides çatalı hangisi, beyaz şarap bardağı mı büyük olandı kırmızı şarap bardağı mı gibi önerilerdi bunlar.
"Parfümü önce havaya sık sonra içinden geçerek yürü. Saçların, tırnakların hep temiz olsun." ve buna benzer genç kızlara yönelik iyi niyetli tavsiyelerle dolu bir kitaptı. Ergenliğe yeni girmiş bir genç kız olarak bu kitabı okuduğumda yazarın sanki Türkiye'de değil de bir ülkede yaşayan kızlara hitap eder gibi konuştuğunu düşünmüştüm. Zira verilen tavsiyeler ne kadar samimi olsa da bazıları gerçeklikten çok uzak kalıyordu. Okulumuzda kitap okuma kulüpleri bulup katılmak gibi.
Bir de tabii o zamanlar bu beni o kadar rahatsız etmiş olmasa da şimdi düşününce, bu kitabın aslında genç kızlarda sanki herkes bir kalıptan çıkmış gibi olmalıymış, genç kızlar için tasarlanmış bir model varmış ve her genç kız bu modele uymalıymış gibi bir izlenim yarattığını farkettim. Bu da açıkçası, her yaştan kadının farklılıklarını benimsemesi ve bunlarla barışıp mutlu olması yönünde bir düşünce değişikliğinin peşinde koştuğumuz bu günlerde beni rahatsız etti.
Nereden başlasam. Bir kere zaten bu kitabın zamanının gerisinde olduğu bir gerçek, zaten çıkış zamanı belli. İlk okuduğumda 11 yaşındaydım, teyzem vermişti bana. O da gençken okumuş. Anlayın yani. 19 yaşındayım, eski kitaplarımın arasında elime geldi. Bakayım okuyayım nasılmış derken... Bu kadının dediği BAZI şeylerin haklı olduğunu söylemek gerekiyor. Ama fazla toz pembe ve beyaz türk bir bakış açısından yazıldığı kesinlikle doğru. İnsan bunları küçükken göremiyor. Mesela Türk genci için yazılan bir kitap bu, oysa İpek Hanım sanki Amerikan gençliğiyle konuşur gibi yazmış. Bu olmaz. Ülkemizin eğitim, sosyolojik durumları çok çok farklı. Kitabın ek olarak arada tavsiyeden çıkıp gençlere daha kalıplayıcı söylemlerde bulunduğunu da eklemem gerek. Sanki toplumun belli bir kesimi yok, herkes modern, herkes hoşgörülü gibi davranmış çoğu zaman. Tipik üst sınıf tripleri anlayacağınız. (Ama misal sofra düzeni hakkında verdiği bilgiler gençlere gerçekten gösterilmesi gereken şeyler. Bu kısmının beyaz türklükle -bir sürü insanın aksine- alakası olduğunu sanmıyorum. Şahsen 11 yaşımdan beri aklımda kalan bu bölümü buradan öğrendiğimi böyle hatırladım. Geçen senelerde gittiğim bir yemekte gerçekten aileme göstererek onları bile şaşırtmıştım. İpek Hanım'mış meğer.) Bir konu da ebeveynler. Sanki herkesin ailesi modern, eğitimli, falan da filan gibi bir ebeveyn imajı çizilmiş. Türkiye burası. Herkesin ailesi anlayışlı değil, olanların da hepsi öyle ekstra modern değil. Bu kesimler sırasıyla %55, %30, %15'lik kısımlardır hatta muhtemelen. Böyle gençlere hitab eden bir kitap yazılacaksa toplumun belli bir kesimi reddedilemez. Özellikle böyle bir ülkede. Bu gençlerin hayatını doğrudan etkileyecek bu ülkede yaşayan insanlar. Herkes iyi, herkes güzel, naif değil. İnsanlar birbirlerini görmezden gelerek hiç bir şeyi düzeltemezler. Bir şeylerin üstünü örterek. Ek olarak evdeki sorunlar (bkz. kavga edip duran ebeveynler) hakkında İpek Hanım'ın verdiği tavsiye gerçeken inanılır gibi değil. Resmen kapatın kapınızı, başka şeylerle uğraşın, karışmayın, sizin kavganız değil, sizi üzmesine izin vermeyin, yokmuş gibi davranın vb. diyor. . . Ev içi sorunlar birçok çocukta anksiyete, bağlanma ve güvenme sorunları, evlilik korkusu, utangaçlık, sinir, çocukluk veya ergenlik depresyonu yaratıyor. Yok sayılacak bir sorun olabilir mi bu? O zaman herkes yok saysın, gülüp geçelim. "Kavga ediyorlar, amaaan, sen de."
İki yıldız da aradaki güzel tavsiyeler için. Bazılarını uyguluyorum hala, belli ki. Ne diyelim. Güzeli alalım. Her şeyde güzellik vardır. Ama bazı şeylerde çok güzel olmayan şeyler de olur. Güzeli almak her zaman daha iyidir. Güzeli alalım, kalanı atalım, ve devam edelim. . . Unutmadan, yok saymadan.
Hayatımda hiç İpek Ongun kitabı okumamıştım. İyi ki okumamışım. Ne sıkıcı kadınmış. Biz, sabah evden kot tişört paçoz gibi çıkıp, erkeklerle hanımefendi olmayan geyik muhabbeti çevirip, kendi hesabımızı kendimiz ödeyip, akşam eve gelince de en yakın arkadaşımıza telefonu “naber lan geri zekalı” diye açmaktan hoşlanıyoruz. Avamız biz. Hayat felsefemiz böyle.
11 yaşında okuduğum bir kitaptı. Bugüne göre değerlendirilirse eleştirilir fakat dönemine göre güzel bir rehbermiş. Genellikle ortaokul ve lise çağındaki çocuklara göre olduğu söylenebilir. Kişisel gelişim, temel görgü kuralları ve yaşam tarzı önerileri içeriyor.
"pek çok roman ve film 'uhrevi' bir müzik eşliğinde, evlilik yemini ederken sona erer... Teller, duvaklar, baygın gülücüklerle sanki asıl ulaşılması gereken nokta buymuş mesajı vererek, akılları karıştırıp, genç insanı yanıltır."
İpek Ongun'dan okuduğum ilk kitap olarak ilgimi çekti. Gerçekten de gençlere yönelik bir kişisel gelişim kitabı olmasıyla beraber, hayata karşı bana daha olumlu bir bakış açısı sundu. 90'larda yazılmasından kaynaklanan biraz tarihi geçmiş kavramlar dışında (daktilo, kız-erkek ilişkileri, düzenli mektuplaşma gibi) yardımcı bir kitap. Hayat arkadaşlığı, iş bulma ve sorulara yanıt verme, keyifsizliği yenme yolları hakkında yazılanlar için kesinlikle okunmalı.