"Korku nedir bilmezdi. İşin sırrı da buydu zaten: Bilmemek. Gülmesi gerektiği zaman güler, çünkü gülmeyi bilirdi, ağlaması gerektiği zaman ağlar, çünkü ağlamayı bilirdi, coşması gerektiği zaman coşar, çünkü coşmayı bilirdi, ama korkması gerektiği zaman korkmazdı. Bilmezdi çünkü. Korkamazdı. Elinde değildi. Öyle bir duyuya sahip değildi. Bir körün göremediği, bir sağırın işitemediği, bir yatalağın yürüyemediği gibi bir şeydi bu onun için. Azası noksan sayılırdı bir bakıma. Bilmezdi korkmasını. Öyle ya, korkmasını bilen korkar. Bilmeyen ne yapsın?"
Sezgin Kaymaz'ın romanlarında karakterlerin, uzun sohbetlerin, sürprizli kurgunun, neşe ve hüznün oluşturduğu çalgı çengi havası, hikâyelerinde de oda müziği makamında tadılabiliyor. Onun has motifleri: fizikötesinin ürpertisi... zalim kaderlerle, ince kederlerle sınanan ruhlar... iyi insan cevherini ve yaşam muhabbetini illa bulup çıkartan romantizm... ve tabii kara olmaya meylettiğinde bile şen bir mizah... Bu motifleri, zaman zaman iç içe geçirerek, zaman zaman ayrı ayrı bezeyerek işleyen hikâyeler var Sandık Odası'nda. Türkçenin, gündelik dili edebiyata taşımaktaki en usta yazarı, tutkulu anlatışını, kısa mesafelerde de sürdürüyor!
1962’de Sinop’ta doğdu. Konya Anadolu Lisesi’ni bitirdi. Hacettepe Üniversitesi İngilizce Dilbilimi Bölümü’nü, Türkçe dersini veremediği için son sınıftan terk etti. 1976’dan itibaren oyuncu ve teknik direktör olarak hentbolla uğraştı. Türkiye Voleybol Federasyonu'nda Koordinatör olarak çalıştı. Romanları (hepsi İletişim’den): Uzunharmanlar’da Bir Davetsiz Misafir (1997), Geber Anne! (1998), Kaptanın Teknesi (1999), Lucky (2000), Zindankale (2004), Ateş Canına Yapışsın (2008). Hikâyeleri: Sandık Odası (2005), Medet (2007), Ateş Canına Yapışsın (2008), Kün (2013).
Tam 18 öyküden oluşan bir başyapıt. Yolda (tatil yolunda) tüm dikkatimi üstünde toplayarak başka hiçbir şeyle ilgilenmeme müsaade etmedi. Eğlence, duygu, felsefe her şey işlenmiş öykülere. Birine bir kitap hediye edersem kesinlikle Sezgin Kaymaz seçenekler arasındadır.
Gelelim öykülere: En sevdiğim öyküler hangileri diye yazma cüreti gösteremem; zira hepsini çok sevdim. “Ateşin var mı birader?” öyküsü vicdan denen mefhumu çok iyi özetlemiş. “Geleneksel Kömüş günü şenlikleri” evlere şenlik bir perhiz öyküsü. Kilolarından şikayet eden varsa kesin okusun, çok şey kaçırır. “Ümit” öyküsünde şükretmeyi öğreniyoruz. “Kaybedenler” öyküsü kapitalist dünyanın en iyi eleştirilerinden biri olmuş. “Bakar mısınız?” öyküsü bir çocuğun yuh dedirtecek cinsten şanssızlığı üzerine kurulu. Bu kadar ciddi ve karmaşık bir konuyu bu kadar sade anlatabilmesi de yazarın hüneridir. “Hayat devam ediyor”da aşkın her zaman kazanacağını ve blöf kabul etmeyeceğini görüyoruz. “Çık Ordan” öyküsü nazara, fala, büyüğe inanan aziz milletimizin tescilli tanığı gibi olmuş. “Sakarlık bulaşıcıdır” adamı altına işetir, söyliyeyim. “Bak postacı geliyor” önyargının ne kadar anlamsız olduğunu haykırıyor. “Hayırlı evlat” mafya dünyasına komik bir giriş.
Kitabı genel olarak çok beğendim. Ters köşenin piri Sezgin Kaymaz, yine her hikayesinde bizi şaşırtıp, ters köşeye yatırmayı çok iyi becermiş. Olayları kurgularken bu kadar da olmaz dediğimiz yerlerde, o kadarı da oluyor, olaylar gerçekten nereye ve nasıl bağlanıyor, kimler kimler yuva kuruyor biz yine yuva kuramıyoruz, gerçekten anlaması zor. Okurken katlanamadığım bir tek hikayesi var o da Elmaların Yongası. Hayırlı Evlat’ta çocuğa küfür ettim ama en çok hatayı ana babaya yükledim. Sen Alkol Kokuyorsun’da ki vıcık vıcık duygusallığı çok sevemedim.Helva’da bata güldüm. Bakar Mısını? İse beni inanılmaz rahatsız etti ve en sevdiğim hikayelerden biriydi. Mükemmel bir toplum gözlemcisi yazar. Hikayelerin çoğu Ankara’da geçiyor bu da beni mutlu ediyor tabii. Baştan sona her hikayesi ironi ve önyargının ne köyü olduğunu anlatıyor bize biraz da. ama onun dışında diyorum ki Sezgin bey iyi ki sandık odanızı açmışsınız.
Geleneksel Kömüş Günü Şenlikleri ve Bakar mısınız? hikayeleri beni öyle çok etkilemişti ki...Okurken sıkılacağınız herhangi bir hikaye yok bu kitapta.Hüzünlenip,gülme arasında gidip geliyorsunuz. Kitapağacı sayesinde yazarı tanıma fırsatım olmuştu. Sezgin Kaymaz'ı okumakta ne kadar gecikmişim meğer. Kitapları gibi kendisi de renkli,mizah dolu,açık sözlü bir yazar.Tavsiye ederim.
Bakar mısınız içime işledi. Sezgin Kaymaz’ın gençliğimiz Türkiye’sini bize böylesine güzel ruhsal ve durumsal betimlemelerle anlatmasının tadı bambaşka
Kısa hikayelerden oluşan ve çok kolay okunan akıcı bir kitap. Sezgin Kaymaz'ın kendine has tarzını herkesin seveceğini düşünmüyorum ama ben okurken keyif aldım.
Sezgin Kaymaz'ın romanlarını daha çok seviyorum, karakterleri öylesine hoşuma gidiyor ki öyküler kısa geliyor doyamıyorum. Buradaki her bir karakterin birer de romanı olsa hepsini okurum, hiç sıkılmam. Hikayelerin sonu aslında genel olarak tahmin edilebilir ama karakterler öylesine hoş ki insan gene de sıkılmadan okuyor. Sağlık Kabinci Kamil'e tekrar rastlamak da çok hoş bir sürpriz oldu benim için, keşke iyi midir afiyette midir azıcık daha detay verseydi.
Çok güzel öyküler eline kalemine sağlık Sezgin Kaymaz.
Bazı hikayeler beni gerçekten güldürdü; şişman bir ailenin diyet serüveninin anlatıldığı “Geleneksel Kömüş Günü Şenlikleri” isimli öykü gibi. Hikaye aşırı şişmanlığın neden olduğu tüm rezilliği en ince detayına kadar gözümüze sokarak anlatırken, bir yandan da lezzetli yemekleri mideye lüpletmenin ölümcül zevkini bize tattırıyor. Okurken hem güldüm, hem imrendim, hem de iğrendim.
Gecenin zifiri karanlığında, korkusuzluğunu arkadaşlarına ispatlamak için, mezarlıkta helva kavuran Korkusuz’un ve onun nasıl korkacağını seyretmeye gelen arkadaşlarının hem komik, hem de ürkünç öyküsü “Helva” alacakaranlık kuşağı hikayelerinden fırlamış gibiydi. Okurken güldüm ama, bir taraftan da tırsmadım desem yalan olur yani.
Bazı hikayeler bana O.Henry’i hatırlattı. Hem konuları hem de şaşırtıcı sonlarıyla. Bir komşu çekişmesinin anlatıldığı “Bak Postacı Geliyor” ve genç bir karı kocanın evliliklerinin ilk zamanlarının anlatıldığı “Sen Alkol Kokuyorsun” bu tip öykülerdendi. Okumak gerçekten keyif verdi.
Ama bazı öyküler vardı ki, okumamış olmayı isterdim. Hani gece karanlıkta fenerin ışığını çenenin altından yüzümüze doğru tutup, yaşça kendimizden küçük akraba çocuklarını korkutmak için anlattığımız hikayeler vardır. Toplumsal bir histeriyi anlatan “Kuduz”, ölümle iç içe geçmiş bir hikaye “Biz Geldik”, batıl inançla beslenen “Çık Oradan” işte bu tip öykülerdendi.
Her bir öyküde farklı bir duygu boyutu yaşamanızı sağlayacak değişik bir edebiyat serüveni yaşamaya hazırsanız bu kitabı okuyun derim.
This entire review has been hidden because of spoilers.
19 Hikayelik bir Sezgin Kaymaz kitabı Sandık Odası. Farklı türlerden seçilmiş, okunması keyifli, sonu merak edilen hikayelerden oluşuyor. Kaymaz son yıllarda keşfettiğim çok tuhaf bir yazar. Bazı hikayeleri ülke kültürüne çok ters gibi olsa da barındırdığı karakterler nedeniyle fazlasıyla adapte olabiliyorsunuz. Genel anlamda fantastik, cehennem, ahiret, şeytan gibi konuları ele alması tabu yıkan cinsten. Bu kitapta da benzer bir iki hikayeye rastladım. İyi olanlar gerçekten çok iyiydi, kötü olanlarsa kendisini okutturdu en azından. Bazı hikayelerde Aziz Nesin havası almadım değil, "Kaybedenler" hikayesi modern bir Nesin hikayesi gibi hatta.
Hikayeleri de yazalım. İlgimi çekenlere not düştüm.
2- Ateşin Var mı Birader? - (Sonu güzeldi.) 5- Geleneksel Kömüş Günü Şenlikleri - (Mizahi olarak beğendim) 7- Elmaların Yongası (Bozkır kokulu hikaye) 9- Biz Geldik (Metafizikseldi ilginçti) 10- Kaybedenler (Mesajlar çok başarılıydı) 12- Bakar mısınız? (Acayip bir hikayeydi, hardcore resmen) 17- Sen Alkol Kokuyorsun! (En beğenmediğim hikaye, çok basit kaçmış)
Sezgin Kaymaz'ın "Sandık Odası" adlı eseri, mizahın ötesinde derin duygulara dokunan ve sizi farklı duygusal labirentlere sürükleyen bir yolculuk sunuyor. Mizahın kara olduğu zamanlarda bile düşündüren, sorgulatan ve sizi içine çeken öyküler barındıran bu kitap, gerçekliği ve fantastik unsurları ustalıkla harmanlayarak benzersiz bir okuma deneyimi sunuyor.Kaymaz'ın dili ve kurgusu, okuyucuyu öykülerin içine çekerek adeta gerçekliği hissettiriyor. Mizahın yanı sıra hüzün ve acı gibi duyguların da ustalıkla işlendiği bu eser, klişelerden uzak, samimi ve içten bir yapıya sahip. Her öyküsünde kendine özgü bir dünya yaratan yazar, okura farklı bakış açıları sunarak düşündürmeyi ve duygusal bir yolculuk yaşatmayı başarıyor.
Kısa hikayelerden oluşan bir kitap. Komik olanı var, hüzünlü olanı var, duygusal olanı var, heyecanlı ve sürükleyici olanı var. Dolu dolu Sezgin Kaymaz şöleninde buluyorsunuz kendinizi. Yazarın kelime dağarcığı, çok farklı alanlardaki uzmanlık gerektiren bilgileri, zincirleme isim tamlamaları okuyucuyu hayran bırakıyor.
Yine müthiş bir Sezgin Kaymaz kitabı bitirdim. Samimiyeti, mizahi yeteneği, detaylara dair hakimiyeti ile en sevdiğim yazarlardan biri. Sürprizli, neşeli, kalbinize işleyen ve kendine has hikayeler okumak istiyorsanız bu kitabı ve Sezgin Kaymaz'ı es geçmeyin.
Sezgin Kaymaz'ı yeniden okumaya başlayınca eevam ettim ve sandık odasıyla tanışmış oldum. Gelelim kitaba 18 hikayeden oluşan bir kitap. Güldüren düsündüren sonuyla sana şoyle bir çarpan
Sezgin Kaymaz dan hikayeler. 18 hikaye var kitapta. 2005 yılında yayınlanmış kitabımız. Hülya ve yazarın ilk hikayesi olabilir, burada olan hikaye. Bazıları iyiydi ama bazıları vasatı aşamadı. Devam okumaya sevgili Sezgin Kaymaz hocamı
Kimi zaman gerilerek, kimi zaman hüzünlenerek, kimi zaman da kahkahalar atarak okuduğum öykülerden oluşan, yine çok güzel bir Sezgin Kaymaz kitabı... "Bakar mısınız?" :(
Sezgin Kaymaz'ın kalemini çok sevmeme rağmen bu kitaptaki hikayeleri çok tahmin edilebilir ve zorlama buldum. Ölüm, ölüler...hep aynı. Mantık hataları var. Sevemedim.
"Öncelikle şunu söylemeliyim; ben çok uzun zamandır, bir kitabı okurken kahkahalarla güldüğümü hatırlamıyorum. Yanılmıyorsam en son Gülse Birsel'in ilk kitaplarında böyle bir deneyim yaşamıştım -ki gerçekten uzun zaman oldu. Sandık Odası'nın ilk bir kaç öyküsünde kitaba ve diline alışma sürecini geçirdikten sonra, dördüncü öykü olan Geleneksel Kömüş Günü Şenlikleri'nde tabiri caizse makaraları koyverdim! Özellikle son dönemde neredeyse tüm mecralarda mizah, tespitler üzerine kurulduğu için, ayağı yere basan bir durum komedisi hasreti çekmekteydim -ki işte bu kitapta aradığımı buldum. Bu söylediğimden Sandık Odası'nın sadece mizah öykülerinden oluştuğu anlamı da çıkmasın; on sekiz öyküden oluşan kitapta hüzün de, acı da en az mizah kadar yer buluyorlar kendilerine. Ancak her daim -kara da olsa- bir humor, müstehzi bir sırıtkanlık hakim hemen hemen tüm öykülere. Çarpıcı bir sonla karşılaştığınızda bile yüzünüzdeki şapşal sırıtmayı silemiyorsunuz, üzülseniz bile gülmeye devam ediyorsunuz; tıpkı bazen gerçek hayatta olduğu gibi."