"Her ihtilal, çatışmalar ve çalkantılar içinde oluşur. Bu çatışma ve çalkantılar, ihtilalcileri karşı karşıya da getirir. Mustafa Kemal ve Karabekir Paşa, Ulusal Kurtuluş Savaşı'mızı kesin utkuya ulaştıran iki eski dost, iki eski asker ve iki eski ihtilalcidir. (Ama) yolları, hilafetin kaldırılması ve cumhuriyetin ilanıyla birlikte ayrılmıştır. İhtilal, evlatlarını yer! Bu bir değişmez kuraldır. Anadolu İhtilali, Türkiye'de bir yeni dönem açmış, bir çağ değiştirmiştir. Böylesine bir olayda, ihtilalcilerin yollarının ayrılması doğaldır. Doğal olmayan, bu olaylar üzerindeki yasakların şu ya da bu nedenle bu gün bile sürmesi, sürdürülmesidir.
Uğur Mumcu was an intrepid Turkish Kemalist intellectual, investigative journalist and columnist for the leading Kemalist broadsheet, Cumhuriyet who was known for indicating that Kemalism and Socialism aren't different ideologies and that imperialist nations had corrupted the Turkish state and army. He was killed by a bomb placed in his car, outside his home. Uğur Mumcu was born as the third of four siblings in Kırşehir, where his father was working. He went to school in Ankara and in 1961 attended School of Law at Ankara University. After graduation in 1965, he practiced law for a while. He then visited England to learn English and upon his return to Turkey worked as a teaching assistant at Ankara University from 1969 to 1972.
On the morning of 24 January 1993, he left his home and was killed by a C-4 plastic bomb as he started his car; a Renault 12, license numbered 06 YR 245.
There are numerous hypotheses over who was responsible for his murder.
Kitapta muazzam can alıcı noktalar var. Bu açıdan kitabın bizlere, Uğur Mumcu'nun çok önemli bir tarihi vesikası olduğunu düşünüyorum. Tıpkı İkinci dünya savaşına girmeyişimizi İsmet İnönü'ye borçlu oluşumuz gibi, Musul'un işgal girişiminin önlenmesini de Kazım Karabekir'e borçlu olduğumuz anlaşılıyor. Bu şekilde İngilizlerin yeni kurulan Cumhuriyetimizi tehlikeye atabilecek olası faaliyetleri de önlenmiş oluyordu. Bu olaydaki rolüyle Kazım Karabekir'in de tıpkı Atatürk gibi "gerçekçi" bir asker olduğu açıktır. M. Kemal - Karabekir çatışması, ideolojik olmaktan çok kişisel ve duygusal nedenlere dayanmıştır Gelelim kitaptaki "muazzam" ayrıntılara: Kâzım Karabekir, ilk TBMM'nin açılışında yapılan dinsel törenleri de şöyle eleştirir: «Tarihimizde bu kadar koyu bir taassupla, dinî merasimle hiçbir meclis açılmamıştır. Fetvaları takip eden bu muazzam ihtifallerin acaba yer yer başlayan ayaklanmalara karşı bir sigorta mı olacağı düşünüldü? Ne olursa olsun, inançla taassubu Milli Meclis'in başlangıç gününde ayırmak daha ihtiyatlı olurdu. Yani ne cuma gününü seçmeye ve ne de bu kadar velveleye lüzum yoktu. Güzel bir dua iyi tesir yapabilirdi. Gösterilen bu taassubun devamı mümkün olmayacağından aksi tesiri daha tehlikeli olabiir» Bu inançdaki bir insan «şeriatçı, padişahçı, dinci» olabilir mi?..."
Atatürk'ün komünizme bakışı: "...Mustafa Kemal Paşa, daha sonra «Rusya içinde bu milletin soysuz, herhalde sersem birtakım evlâtları oralarda serseriliklerine devam etmişlerdir» diyor ve sözü Türkiye Komünist Partisi'ne ve Mustafa Suphi'ye getiriyordu..." Karabekir'in dini işlere bulaşılmamasını istemesi: "...M. Kemal Paşa, Balıkesir'de verdiği hutbeden sonra Kâzım Karabekir düşüncelerini öğrenmek ister. «Akşam M. Kemal Paşa bugünkü beyanatını nasıl buluğumu sordu. Ben de kendilerine olan samimi bağlılığım kadar kendilerinden aynı karşılığı gördüğüme dayanarak fikrimi söyleyeceğimi bildirdim ve dedim ki: — Dünya işlerini camilere sokmamızın acısını» çekiğimiz yetmez mi Paşam? Millî işlerimizi neden yine camilere sokuyoruz? Ve neden siz başkumandan olduğunuz hale dinle, hilâfetle bir din adamı gibi, hatta daha ileri giderek meşgul oluyorsunuz?..." Karabekir, bugün müze olarak kullanılan Ankara Garındaki Özel Kalem müdürlüğüne uğrar. Odaya girdiğine Tevfik Rüştü Bey, «Ben kanaatimi Meclis kürsüsünden de haykırırım, kimseden korkmam» diye konuşmaktadır. Karabekir sorar: «Nedir o kanaat?» Mahmut Esat (Bozkurt) yanıt verir: «İslâmlığın terakkiye mani olduğu kanaati.. İslam kaldıkça yüzümüze kimsenin bakamayacağı kanaati.. Karabekir anılarının bu bölümüne şunları yazar: «Mustafa Kemal Paşa'yı bu sefer de kimlerin nerelere götürmek istediği görülüyordu.»..."
"...M. Kemal Paşa, beyanatıma karşı hiddetle bütün içyüzünü ortaya attı: —Evet Karabekir, Arap oğlunun zırvalıklarını Türk oğullarına öğretmek için Kur'ân'ı Türkçeye tercüme ettireceğim. Ve böylece de okutacağım. Ta ki budalalık edip de aldanmakta devam etsinler... İşin bir Heyet-i İlmiye huzurunda berbat bir şekle döndüğünü gören Hamdullah Suphi ve Ruşen Eşref: —Paşam, çay hazır, herkes sofrada sizi bekliyor.. diyerek bahsi kapattılar. Bizler de hususi masadan kalkarak sofraya oturduk ve yedik içtik. Fakat Heyet-i İlmiye'nin bütün azaları üzgün görünüyordu. Şüphe yok ki, yakın günlere kadar Kur'ân'ı ve Peygamber'i her yerde öven ve hatta hutbe okuyan bir insandan bu sözleri beklemek herkese incine duygusu veriyordu..."
"... —Muntazam tuttuğunuzu işittiğim hatıratınızı getir de göreyim. Hiçbir tarafta herkes gibi benim İstiklâl Harbi'nin kurucusu olduğumu ve Türk milletini ölümden kurtararak ona özgürlüğünü bahşettiğimi söyleyeceğine, kendini de benim payeme çıkartacak propagandalar yaptırıyorsun. Bir millete ancak bir Gazi olur. Bu yürüyüşe ayak uydurmaya çalış, istiklâl Harbini" nasıl emirlerimle başardıysak, bundan sonrası da bundan başka olamaz. Ben sana şerefli bir vazife düşünüyorum. İçerde Fethi Bey var, birlikte konuşalım.."
Musul'un işgali teklifi: "...Karabekir, yakın arkadaşı İsmet Paşa ile sık sık göüşür. Bir görüşmelerinde İsmet Paşa birdenbire: «Kâzım, Musul boş, şunu işgal ediversene...» der. Karabekir, İsmet Paşa'ya şu yanıtı verir: «Bu hareket İngilizlere karşı ilansız bir harp demek olur. Oradaki kıtaları az da olsa tayyare kuvvetleri üstündür. Kısa bir zamanda takviye edebilirler. Sevk olunacak kuvvetlerimizin orada dahi muvaffakiyetlerini ümit etmem. Fakat, işin tehlikeli ciheti bu hareketin İngilizlerin bütün sahillerimizde faaliyete geçmelerine mucip olur. İşin daha felâketli ciheti de Ermeni ve Yunan ordularıyla yapamadığını bu sefer Suriye'den Fransızlarla ve İzmir'den de İtalyanlarla yapmaya kalkışmasıdır. İzmir harp oyununa İtalyanların böyle bir hareketi misâl olarak yaptırıldığı halde şimdi onun fiilen tatbikini görmek istiyorsunuz. Yunanistan bile derhal Doğu Trakya'yı işgale can atacaktır. Bu suretle tarihî haceletten (utanmadan) kurtulmak isteyecektir. Nitekim İzmir harp oyununda bu hareket de hesaba katılmıştı. Bundan başka cihan efkâr-ı umumiyesinde Türklerin her fırsatta harbe atıldıkları şekli göstereceğinden siyasî ve askerî düzenimiz ve neticede Musul uğruna kazandığımız istiklâlimiz de tehlikeye düşer..."
Kazım Karabekir'in çarşafa tepkisi: "...Sanmasınlar ki, Karabekir devrimlere karşıydı. Devimlerden o kadar ilerisini düşünüyordu ki, (50-60 senelik olmasın bunlar, ilelebet olsun) istiyordu. (Zorla yapılan, halkı eğitmeden yapılan devrimler, geri teper) derdi. Korkusu buydu, (imkânını bulunca, gene biz bunu yaparız, gene bunu giyeriz derler) derdi. (Ellerine imkân geçse her tarafı kara çarşaflılar alır) derdi. Bizim evimizde bir işçi kadın vardı.. Kadın gelip giderken kara çarşaf giyerdi. Bir kere babam (bir daha kara çarşafla gelirsen yırttırırım o çarşafı., ya çarşaf giymezsin ya da çalışmazsın. Bu kapı kapanmış olur sana) dedi. Ve kadına annemin mantosunu verdi..."
"...Peki içki içer miymiş? İçermiş, rakıyı hiç sevmez, şarap ve bira içermiş. Evde, sofrada çocuklara (iştah açar) diye şarap verdiği bile olurmuş. Emel ve Hayat, 18 yaşlarına basınca «ilk sigaralarınızı ben vereceğim» diye kızlarına sigara da içirmiş. Eşi İclâl Hanım başını örter miymiş? Hayır. Kâzım Karabekir, ittihat ve Terakki anılarında İstanbul'da Erkân-ı Harp sınıflarında arkadaşı Seyfi (Düzgören)'in «Tolstoy'un sosyalizm esaslarına uygun olarak yazdığı» diye tanımladığı kitapların Fransızcasını gizlice Harp Akademisi'ne getirdiğini ve İsmet Bey (İnönü) ile birlikte okuduklarından da söz eder. Kâzım Karabekir, ilk gençlik yıllarından beri özgürlük tutkusu ile silâha sarılmış bir yurtsever subayıdır..."
"...Mustafa Kemal'in karşısında İngiliz gizli istihbarat örgütü, Amerikan hükümeti, Ermeni ve Kürt örgütleriyle Padişah, Hilâfet, dinsel bağnazlık, iç ayaklanmalar ve siyasal çekişmeler gibi engeller ve sorunlar vardı. M. Kemal'i kaygılandıran bir başka gelişme de Enver Paşa'nın Sovyetler'le olan yakın ilişkisiydi. M. Kemal, Sakarya Savaşı'nda yenilse, Lenin, Enver Paşa'yı müslümanlardan oluşan bir «Kızılordu» ile Anadolu'ya göndereekti..."
"...Atatürk, Söylev'de yakın çalışma arkadaşlarıyla sonradan yollarının niçin ayrıldığını şöyle anlatır: «Ulusal savaşa birlikte başlayan yolculardan kimileri, ulusal yaşamın bugünkü cumhuriyete ve cumhuriyet yasalarına değin uzanan gelişmelerinde kendi düşünce ve ruh yapıları kavrama sınırı bittikçe bana direnmeye ve karşı çıkmaya başlamışlardır... (..Bu son sözlerimi özetlemek gerekirse diyebilirim ki, ben, ulusun vicdanında ve geleceğinde sevdiğim büyük gelişme yeteneğini, bir ulusal giz gibi vicdanımda taşıyarak yavaş yavaş bütün toplumumuza' uygulatmak zorundayım.».."
Devrim ve Evrim: "...Zora, şiddete, tepeden inme yöntemlere dayanan devim, bir süreç içinde ilk yıllarındaki gücünü, hızını ve coşkusunu yitirerek zamanla evrime dönüşür. İnsanlık, bugünkü ışıklı kilometre taşlarını ihtilâllere borçludur. Bugün 1789 devrimi olmasaydı; insanlık çağdaş demokrasiye ulaşamazdı. 1917 devrimi yaşanmasaydı, insanlık bugün sosyalizme ve sosyal demokrasiye de geçemezdi. İhtilâller, uygarlığın kaçınılmaz depremleridir. Bu dipten gelen dalgalara karşı durulamaz. Bu dalgalar, tahtları ve taçları yıkar geçer. Bugün 21. yüzyılın eşiğinde insanlık ve uygarlık ne 1789 devriminin yinelenmesini ister, ne Sovyet Devriminin. Çünkü bu her iki devrim de zamanla birer evrime dönüşerek insanlığa mal olmuştur. Atatürk devrimleri de bir evrim aşaması içinde demokratik devrimlere, evrime dönüşmüştür. Bu yüzden Atatürk döneminde uygulanan tek parti yöntemlerinin bugün de uygulanması düşünülemez. Toplumda Devrim, o koşullarda, elbette zora dayanarak yapılmıştır. O gün için başkaca çözüm yolu da görünmüyordu. Devrim, sarsıcı değişimlerden sonra evrim içinde yürür ve kök salar. Mustafa Kemal Kurtuluş Savaşı'ndan sonra yurt dışına sürdürdüğü «150'likleri» bile bağışlamıştır. Bu da devrimin 20.yüzyılın öteki devrimlerine ve iktidar değişikliklerine kıyasla çok daha yumuşak olduğunu gösteriyor. M. Kemal - Karabekir çatışması çok daha dramatik biçimde sonuçlanabilirdi. Devrimci ve evrimci düşünceler aynı denize akan nehirler gibidir..."
Rahmetli Uğur Mumcu'nun kitaplarını okumaya devam ediyorum. Burada yolları, hilafetin kaldırılması ve cumhuriyetin ilanıyla birlikte ayrılan Kazım Karabekir ve Mustafa Kemal Atatürk'ün silah arkadaşlığı, dostluğu yanında fikir ayrılıkları, ülke yönetimi konusunda çatışmaları kaynaklardan atıfla anlatılmış. Kitabın sistematiğini beğenmedim. Tarihler sürekli birbirine karıştı ve çok fazla tekrar vardı. Metin, gazete yazı dizisinin kitaplaşmış hali olduğu için böyle sanırım. Yine de oldukça bilgilendirici bir okumaydı. Kurtuluş Savaşının kazanılmış olması gerçekten mucize. Bir de İsmet İnönü insan ilişkilerinde nasıl maharetli. Diplomasiyi içselleştirmiş. Hakkında güzel bir biyografi okumak şart oldu.
İnsana bildiklerini sorgulatan, yeni bilgiler edinme geregi hissettiren ilginc bir kitap.
Kitap boyunca Ataturk ve Kazim Karabekir'in yollarinin nasil ayrildigini dinliyoruz. Kazim Karabekir'in anilarindan ve ilk basildiginda Ataturk tarafindan toplatilan İstiklal Harbimizin Esaslari kitabindan cokca referans oldugu icin ben kitabi okurken kendimi Kazim Karabekir'e daha yakin hissettim. Olaylari internetten aratma ve sorgulatma geregi duydum. Tabi o kaotik ortami, alinmasi gereken zor kararlari, yogun duygulari dusununce iki tarafi da yargilamamak gerektigini dusunuyorum. Dogru degerlendirebilmek icin tum detaylari bilmek gerekir. Neyse ki kitabin sonundaki Ugur Mumcu degerlendirmesiyle insan taraf tutmak zorunda hissettiren o sikintili ruh halinden siyriliyor.
Ataturk'e ya da Cumhuriyet tarihimize ilgi duyan kisilerin okumasini oneririm.
Cumhuriyet’in kuruluşunu iki farklı açıdan anlatan güzel bir kitap. Aynı olayları Atatürk’ün ve Kazım Karabekir’in kendi açılarından nasıl gördüğünü çok güzel anlatıyor.
Uğur Mumcu konuyu sonunda çok güzel özetliyor :
M. Kemal ve Kâzım Karabekir, ulusal kurtuluş için değişik yöntemler savunan ve bu yöntemlerin kişisel ve duygusal nedenlerle karşı karşıya getirdiği iki yurtsever komutanıdır.
M. Kemal köktenci yöntemlere başvuran devrimci; Karabekir ise devrimleri demokratik yollarla benimsetmek isteyen bir evrimcidir!
Devrimciler köktenci olurlar, devrimlerin sarsıcı topumsal etkilerinden, çekinen evrimciler de demokrat göünürler. Devrimciler ve evrimcilerin yolları bir yerde çatışır, bir yerde birleşir.
Evrimciler, bu toplumsal çatışmalarda zaman zaman karşı devrimcilerin kurdukları tuzaklara da düşebilirler.
Her devrim karşı devrimcisini de yaratır. Atatürk döeminde de karşı devrimciler, Karabekir'in Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nı destekledikleri gibi Atatürk'ün en yakın arkadaşlarından Fethi Bey'in kurduğu Serbest Cumuriyet Fırkası'nı da desteklemişler, devrimlere karşı, bu siyasal partilerin çevresinde toplanmayı uygun görmüşlerdi.
Bugün, çağdaş uygarlık adına elde ne varsa, bunlar, Atatürk'ün o gün için geçerli olan, bugün ise yadırganan yöntemleriyle benimsetilmiştir.
Uğur Mumcu tartışmasız bir isim, yine burada araştırmacı gazetecilik dersi veriyor bizlere. İnce ince işleyerek belgelere dayanarak ve hepsinin kaynağını da ekleyerek en son kısmında kendi analizi ile konuyu toparlayan çok başarılı bir iş çıkarıyor.
Çok farklı bir Kazım Karabekir buldum okurken, maalesef bu benim cahilliğim. Kitap çok daha fazla araştırmayı öğrenmeyi merakı gerektiren, keşke Kazım Karabekir 'in yazdıkları, kitapları yakılmasaydı dedirten bir çalışma. Herkesin okuması gereken, farklı bakış açılarını; Mustafa Kemal Atatürk' ün ve Kazım Karabekir' in düşünce farklılıklarını başarıyla ortaya koyan bir kitap olmuş..
Kazım Karabekir'in YKY'den çıkmış olan kitaplarını okumayı düşünüyordum ancak bir altyapı eksiğim olduğunu bildiğim için olaylarını özetleyen bir kitap arıyordum. Uğur Mumcu cidden önemli bir araştırma yapmış. Olaylara Karabekir Paşa'nın perspektifinden bakmak isteyenler için çok yararlı bir kaynak. Toplumumuzun Atatürk ile Karabekir Paşa'nın aralarındaki husumetin mahalle atışmaları şeklide ilerlemediğini ve aslında birbirlerine ne kadar saygı duyduklarının görmeleri için inanılmaz yararlı bir kaynak.
Karabekir Paşa'nın Atatürk'e saygısı ve inancı pek yüksek seviyelerde ancak onun çevresinden etkilenmesinden ve kendisi ile tarz farklılıklarından dolayı araları bir yerden sonra geriliyor. Karabekir Paşa'nın en büyük korkuları Atatürk'ün kendini Enver Paşa gibi bir konuma getirmesi ve inkılapların uygulanmış şeklinden ötürü halka ulaşmaması. Kısacası Paşa ne Atatürk karşıtı, ne padişah yanlısı, ne de inkılap karşıtı. O Türk halkının özgürlüğüne kafa yormuş ve emek vermiş bir vatan sever.
Kazım Karabekir'ın kızı ona "Atatürk seni çağırsa gider miydin?" diyor. Karabekir Paşa'nın cevabı "O Mustafa Kemal'dir, çağrılınca gidilir, benim en yakın arkadaşımdı. Ama çağırmadılar çok iyi biliyorum." diye cevap veriyor. Paşa, Mustafa Kemal ile Atatürk'ü hep ayrı tutmuş. Ne derler bilirsiniz; İhtilal evlatlarını yer!
Kitap, Kazım Karabekir’in Kurtuluş Savaşı’na ilişkin yazdığı İstiklal Savaşımızın Esasları başta olmak üzere çeşitli anlatılarından Uğur Mumcu’nun yaptığı bir derleme ve değerlendirme. Kazım Karabekir’in anlattıklarına bakılırsa saltanatın kaldırılması, halifeliğin ayrılarak Osmanoğullarında bırakılması, Lozan Barışının ardından Cumhuriyet’in kurulması tamamen Karabekir’in yönlendirmeleri sonucunda yapılmış. Yine Karabekir’e göre, Atatürk önce Milli Mücadele fikrini benimsemeyip Anadolu’ya geçmek istememiş, ardından 1920’de Meclis Başkanı olarak savaş ve direniş yolunu bırakıp Cumhuriyet ilan ederek diktatör olmak istemiş, bu arada Bolşevizm’i de kabuk edecekmiş. Savaşın kazanılabileceğine inancı yokmuş. Ben, Sakarya’yı, Büyük Taarruz’u planlamış, yönetmiş bir komutana, lidere yöneltilen bu sözleri çok haksız, kinci buluyorum. Karabekir Atatürk’ün diktatör ve Bolşevik olmasını kendisinin engellediğini, ardından onun halife ve sultan olmak istediğini yazıyor. Bunu da kendisinin engellediğini söylüyor Karabekir. Ancak 1924’te güç elindeyken, halife de sınır dışı edilmişken neden Gazi’nin halifeliğini ilan etmediğini açıklamıyor bu söyledikleri. Anlatıların tümünde Karabekir’in yapılan şeylerden doğru olanları kendisine, yanlış olanları da Gazi’ye mal ettiğini görüyoruz. Belgelere dayanansa, Karabekir Paşa’nın daha Temsil Heyeti yürütmedeyken heyetin Erzurum’dan daha Batı’ya geçmesini, Sivas’a veya Ankara’ya geçmesini istemediği ve halifelik konusunda hilafetin saltanattan ayrılarak Osmanoğlu soyundan ayrılmasını istemediği. Bu noktada Karabekir’i örneğin bir Rauf Orbay’dan ayırmalıyız. Rauf Orbay, Osmanlı’ya her şeye rağmen bağlı bir insandı. Karabekir ise özgürlükçü, düşünce dünyasında ilerici bir insan. Karabekir anlatısında Atatürk’ü kolayca yönlendirilen, sürekli fikri değişen, tutarsız birisi gibi göstermiş. Oysa 1923’te verdiği raporda dincilere güç verilmesini eleştiren Karabekir’in 1924’te kurduğu partide ‘ Dini İnançlara Saygılıyız’ ilkesinin geçmesi de, 1924 Türkiye’sini düşünürsek, çok tutarlı değil bence. Kitabın üçüncü bölümünde, 1933 yılında toplatılan İstiklal Savaşımızın Esasları’nı inceleyen Atatürk’ün hazırladığı 9 sayfalık cevaplardan bahsediliyor, bu cevaplar, kitabın sonuna da eklenmiş. Doğrusu ilk okuduğumda bu cevaplar bana ağır gelmişti, ancak Karabekir’in yazdıklarını okuyunca Gazi’ye hak vermemek gelmedi elimden. Yazılanlar gerçekten incitici, alçaltıcı, hakkaniyetsiz şeyler. Uğur Mumcu’nun yirminci bölümde harika bir şekilde özetlediği üzere, bence de Gazi ile Karabekir arasında ideolojik ayrılıklardan ziyade izlenecek yol konusunda farklılıklar var. Yoksa ikisi de ilerici, devrimlerin gerekliliğinin farkındalar. Atatürk bir devrimci, tepeden inme şekilde bu devrimlerin yapılması gerektiğine inanmış. Karabekir ise evrimci bir görüşle, toplumun eğitilip devrimlerin benimsenmesi yoluna gidilmesini daha doğru bulmuş. Uğur Mumcu’nun harika çıkarımlarını burada tekrar etmeyeceğim. Bence ayrışma daha çok kişisel sebeplerden doğmuş. Karabekir sürekli Milli Mücadele’ye beraber başladıklarını ancak Atatürk’ün gücü eline alınca tek adam olduğunu, kendisini saf dışı bıraktığını, pek çok gelişmeden, Cumhuriyet’in kuruluşundan dahi haberdar edilmediğini anlatıyor. Hizmetlerinin karşılığının verilmediğini, hak ettiklerin elinden alındığını düşünerek, küskünlükle, belki öfkeyle yazmış bunları. Nasıl ki Nutuk 1923’te yazılsaydı Karabekir ve diğer muhalif paşalar hakkında sert ifadeler kullanılmayacağını kabul ediyorsak, bu anlatıların da 1933’de, her şeyi elinden alınmış, evi basılan, sürekli polis denetiminde yaşayan küskün bir insan tarafından yazılan, öznel ve çok taraflı metinler olduğunu kabul etmeliyiz. Atatürk’ün Nutuk’ta kullandığı “ Ulusal savaşa birlikte başlayan yolculardan kimileri, ulusal yaşamın bugünkü cumhuriyete uzanan gelişmelerinde, kendi düşünce ve ruh yapılarının kavrama sınırı bittikçe bana direnmeye ve karşı çıkmaya başladılar” cümlesi, bu yol ayrımını da çok net izah ediyor aslında.
Öncelikle belirtmem gerekir ki Kazım Karabekir ve Milli Mücadele Dönemini merak edenler mutlaka ve mutlaka okumalılar.
İlk Uğur Mumcu okuyuşum oldu ve onun üslubunu ilk kez okuma fırsatı elde ettim. Hepsi kaynaklara dayalı, muhteşem bir anlatım.
31 Mart vakası, İttihat ve Terakki'den tutun da Kurtuluş Savaşı'na oradan devam edin Meclis açılışından, Cumhuriyet Kuruluşuna hatta devam edin İnkilaplar ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün ölümünden sonrasına kadar yaşanan ince detaylar çok güzel anlatılmış.
Kimler kimlere darıldı, kimler kimlerle dost oldu, dönemin İngilizleri Ermenilere nereleri vadetti, Kürt ayaklanmaları, Musul meselesi, Atatürk'e yapılan suikast , İstiklal Mahkemeleri her şey var.
Yanımda okurken bir de Nutuk bulundurdum son bölümlerde. Gerçekten çok çarpıcı detaylar da var arkadaşlar. Çok detaylı ama son bölümde Kazım Karabekir Paşa'nın kızlarının anlattıklar ve en son olarak Uğur Mumcu'nun özet geçtiği bölüm çok çok efsaneydi. Harika bir eser. 1919 'den 1945' e kadar çok ince bilgileri bulacaksınız. Tavsiye ederim. Spoiler... Düşünülen gibi Kazım Karabekir bir gerici değil....
This entire review has been hidden because of spoilers.
Uğur Mumcu araştırmacılığı ile Kazım Karabekir'in daha baskıdayken toplatılıp yakılmış; evi basılarak kaynağı olan belgelere el konan "İstiklal Harbimizin Esasları" adlı kitabındaki anılarına ulaşma şansı elde ediyoruz. Mumcu kitabında objektif bir biçimde hem Kazım Paşa'nın hatıralarına hem de Mustafa Kemal Paşa'nın Söylev'ine ve Paşa'ya kendi el yazısı ile yanıtlarına yer veriyor. Mumcu, Atatürk'ü devrimci, Kazım Karabekir'i de evrimci olarak niteler. M. Kemal ve Karabekir arasında yaşanan çatışmanın kökenine iner ve ayrılığın ideolojik değil, kişisel ve duygusal nedenlere dayandığını belgeler. Mumcu kitabının son bölümünde şunu açıkça ortaya koyar. Kazım Karabekir'in Atatürk'ün ölümünden sonra başlayan siyasal yaşamında dinsel gericiliğe destek olucu ya da laikliğe aykırı bir tavrı hiç olmamıştır. Karabekir cumhuriyetçidir; hilafetin de Musul sorunu çözüldükten sonra kaldırılmasından yanadır.
Atatürk ile Kurtuluş savaşının önemli isimlerinden Kazım Karabekir'in aralarının açılmasının nedenlerini belgelere dayanarak anlatan bir kitap. Kitabı okurken bambaşka bir Kazım Karabekir tanıdım. Bu zamana kadar hilafet yanlısı olarak bildiğim Kazım Karabekir'in bize aks edilenin tersine ne kadar ileri düşünen ve açık görüşlü bir insan olduğunu, hilafetin kaldırılmasını isteyen, cumhuriyeti destekleyen, modern bir yaşam süren, keman çalan gericiliğe karşı bir insan olduğunu öğrendim. Atatürk'ün inkilaplarına değil uygulama yöntemini sert bulan karşı olan biri. Kitabın sonunda Uğur Mumcu çok güzel özetlemiş olayı. M. Kemal köktenci yöntemlere başvuran devrimci; Karabekir ise devrimleri demokratik yollarla benimsetmek isteyen bir evrimcidir! Devrimciler köktenci olurlar, devrimlerin sarsıcı toplumsal etkilerinden çekinen evrimciler de demokrat görünürler. Devrimciler ve evrimcilerin yolları bir yerde çatışır, bir yerde birleşir.
This entire review has been hidden because of spoilers.
Savaş, hırs , zafer nefsi zanlar. Dış düşman kadar zorlu iç düşmanlar.
Rakiplerin hepsine birden değil sırayla, tek tek alt eden, kuzu gibi gözüküp aslında kurt olan. Herkesin birbirine güvenmediği bir ortam. Yaptım olducuları. Yakın gözüken iki yüzlülerin mv olabilmesi. Devlet imkanları için mv olunması. Siyasi suikastlar vs Dini kullananlar, Yabancı iş birlikçileri, Onlarca yüzlerce şey hala aynı tas aynı hamam gram ilerleme olmaması şaşırtmadı açıkcası.
Kazım Karabekir paşayı tamamen yanlış biliyormuşum. Atatürk hasta iken cağırsaydı ziyaretine gidermiydin diyen kızına "O Atatürk, tabii ki giderdim" diyebilen biri. Devrimlere karşı diye bilirdim ama tam aksi daha da destekleyici, hatta ilk meclisin Cuma günü ve büyük dualarla açılmasına karşı olan laikliği benimsemiş biri. Aralarinda sadece yöntem farklılıkları var .Ülkemizi bu insanlara borçluyuz.
Zor şartlar altında hatırları not alıp, zamanında da tarihe kaynakça olacak diye derleyip toparlamak kolay değilmiş. Bir de güçlü kimselerin bu hatıralardan korkuları olursa işin güçlüğü daha da ciddi. Uğur Mumcu hakikaten muhteşem bir derleme toparlama yapmış. Kazım Karabekir ile Atatürk-İsmet İnönü dönemini farklı bakış açılarıyla oldukça dengeli şekilde aktarmış. Okunmaya değer verdiğim bir kitap.
Kazım Karabekir’ i hep devrim ve Atatürk karşıtı gerici biri olarak tanımıştım meğer kendisi tıpkı Atatürk gibi aydın biriymiş. Yazar tarihin bu köşesine daha geniş bir perspektiften bakmamı sağladı. Kitap tarafsız bir dille anlatılmış ve son birkaç sayfasında yazarın görüşlerine yer verilmiş. Kitabı bu kadar geç okuduğum için çok pişmanım.
Devrin siyasi oyunları.. Sıkıntılar.. Beklentiler.. Kazım Karabekir'in gözünden Cumhuriyetin kuruluş aşamasında Mustafa Kemal ile yaşanılan olaylar.. Aradaki düşünce ve yöntem farklılıklarının da açıkça ifade edildiği güzel ve bilgi dolu bir eser.. Uğur Mumcu'nun kendi fikirlerini araya alması dışında kitap gerçekten harika.. O dönemi merak edenlere kesinlikle tavsiye ederim..
Yakın tarihimizi daha iyi anlamak isteyenler için çok faydalı bir kaynak. Uğur Mumcu, kitabın sonundaki enfes analizleri ile her zamanki gibi ufuk açıcı. Artık aramızda değil; ama varlığı, araştırmacı kişiliği, bilgisi ve yazdıklarıyla hâlâ aydınlatmaya devam ediyor.
Tarihi bazı olaylara ışık tutan birinci ağızdan tutan bir kitap. Araştırma sonuçlarına göre yapılmış bir Documents. Editörlüğünü beğenmedim, kitaplaşacak kadar farklı bir şey de görmedim. Kısacası pek beğenmedim.
Uğur Mumcu’nun özellikle Faşist Kemalistler tarafından okunup idrak edilmesi lazım. Kazım Karabekir Paşa’nın bu hatıratları geçekten tam bir tarihe ışık tutma. Son bölümdeki Uğur Mumcu’nun yorumuna katılmasamda tam bir araştırmacı gazetecilik başyapıtı.
Kazım Karabekir Paşa hakkında okuduğum ilk kitaptı ve çok bilgi edindim. Uğur Mumcu çok güzel araştırmış ve yorumları da araştırmaları sonucunda kaliteli. Herkese tavsiye ederim.
“İhtilal evlatlarını yer! Bu bir değişmez kuraldır.”
“Bildiğiniz gibi düşünce akımlarına karşı düşünceye dayanmayan güçle karşılık vermek o düşünceyi ortadan kaldırmadıktan başka, herhangi bir insanla konuşulduğu zaman onun herhangi bir fikrini kuvvet zoru ile reddederseniz o ısrar eder. Israr ettikçe kendi kendini aldatmakta çok daha ileri gidebilir.. Bu nedenle düşünce akımları cebir ve şiddetle yokedilmez, tersine güçlendirilir.”(MKA)
“Başarı için uygun ve güvenilir yol her evreyi vakti geldikçe uygulamaktı. Ulusun gelişmesi ve yükselmesi için esenlik yolu buydu. Ben de böyle yaptım. Ancak tuttuğum bu uygun ve güvenilir yolu; yakın çalışma arkadaşlarım olarak tanınmış kişilerden kimileriyle aramızda zaman zaman görüşlerde, davranışlarda, yapılan işlerde beliren temelli ve ikinci derecedeki birtakım anlaşmazlıkların, kırgınlıkların, ayrılıkların da nedeni ve açıklaması olmuştur. Ulusal savaşımıza birlikte başlayan yolculardan kimileri giderek ulusal yaşamın bugünkü cumhuriyet yasalarına dek uzayan gelişmelerinde kendi düşün ve ruh yeteneklerinin kavrama sınırı bittikçe bana direnmeye ve karşıt olmaya başlamışlardı”(MKA)
“Bir millette duygu birliği, itikat birliği ve menfaat birliği olmazsa idare edenlerle edilenler arasında bir uçurum açılır ve bu uçurum günün birinde o millete mezar olabilir.”(KK)
“M. Kemal köktenci yöntemlere başvuran devrimci; Karabekir ise devrimleri demokratik yollarla benimsetmek isteyen bir evrimcidir!”
“İhtilaller, uygarlığın kaçınılmaz depremleridir. Bu dipten gelen dalgalara karşı durulamaz. Bu dalgalar, tahtları, taçları yıkar geçer.”
Kitap, Uğur Mumcu'nun 1990'larda Cumhuriyet'te yazı dizisi olarak yayımlanan ve Kazım Karabekir'in notlarından yola çıkarak oluşturduğu, yer yer Nutuk'tan da ilgili kısımlara yer vererek zenginleştirdiği önemli bir eser.
İstiklal Harbi'ni Atatürk ve İnönü penceresinden görmeye alışık olduğumuz resmî tarih anlatısına ve aşina olduğumuz olaylara bu sefer Kazım Karabekir Paşa'nın bakış açısından bakmak bilgilendirici ve ilginç bir deneyim. Ona bazen hak veriyor, bazen fark etmeden taraf tutuyorsunuz.
Ancak Türkiye'nin en büyük gazetecilerinden merhum Uğur Mumcu, örnek bir gazetecilik sergileyerek büyük bir tarafsızlık örneği gösteriyor, olayları sunuyor, tarafların görüşlerini alıyor, taranmadık belge, görüşülmedik tanık bırakmıyor ve kararını veriyor.
Erken Cumhuriyet dönemi meraklıları için bulunmaz nimet.
Ulusal kurtuluştan sonra iki komutanın yolları ayrılır. M. Kemal köktenci yöntemlere başvuran devrimci; Karabekir ise devrimleri demokratik yollarla benimsetmek isteyen evrimcidir! Devrimciler köktenci olurlar, devrimlerin sarsıcı toplumsal etkilerinden çekinen evrimciler ise demokrat görünürler.