Demir Özlü, öykü ve roman yazarı Tezer Özlü'nün ağabeyidir.
Ödemiş İstiklâl İlkokulu, Ödemiş Ortaokulu, İstanbul Kabataş Erkek Lisesi'nde (1953) okudu. İlk şiiri Kabataş Lisesi öğrencilerinin çıkardığı Dönüm Dergisi ve daha sonra Türk Dili dergisinde yayınlandı. 1959 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. 1961-1962 arası Paris'te Sorbonne Üniversitesi'nde Felsefe okuduktan sonra Türkiye'ye dönerek İstanbul Üniversitesi Hukuk Felsefesi ve Metodoloji Kürsüsü'nde 4 yıl asistanlık yaptı. Siyasal eylemleri nedeniyle işine son verilince avukatlık yapmaya başladı. 1969'da "Sakıncalı" olarak askere gitti ve yedeksubaylık hakkı elinden alınarak Muş'ta çavuş olarak askerlik görevini tamamladı. 1971'deki askeri müdahaleden sonra bir süre tutuklu kaldı. 1979'da Stockholm'e yerleşti. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra vatandaşlıktan çıkarıldı. Türkiye'ye 1989'da dönebildi. Bu tarihten beri Stockholm ve İstanbul'da yaşıyor. İlk şiiri Kabataş Lisesi öğrencilerinin çıkardığı Dönüm, daha sonra Türk Dili dergisinde yayınlandı. Öykü, deneme, eleştiri ve çevirileri Mavi, A, Pazar Postası, Yeni Ufuklar, Soyut, Somut, Yeni Edebiyat, Gösteri ve Adam Öykü dergilerinde yayınlandı. 1980'den sonra roman, anlatı, anı ve gezi kitaplarına ağırlık verdi.
Türkiye sürgün edebiyatı açısından, tanıklık ve kurgu arasındaki ayrımı silikleştirerek kaleme alınmış oldukça ayrıksı bir metin. Özlü, 1979 yılından 1989 yılına kadar uzanan Avrupa'daki 10 yıllık sürgün hayatı boyunca Berlin'i sıklıkla ziyaret ediyor. Bu kitap bu ziyaretlerin sonuncusuna dayanır ve dolayısıyla bu 10 yıllın tüm yorgunluğundan izler taşır. Yalnızlık vurgusu baskındır. Benzeri yabanlıklara dair Füruzan'ın tanımlamasıyla "konukluğunu bu kez de tanıksız atlatacağı"; bu tanımlı kalıştan, sürgün içinde bir sürgünlükten, kendiyle konuşmak üzere sığınacağı bir seyahatten, düşüncelerini paylaşacak kimsesi olmadığından; tanımadığı biz, okurlarla sohbeti gibi akar kitap.
1989 yılında Özlü, DAAD bursiyeri olarak Berlin'dedir ve bu burs kapsamında sağlanan Berlin dışında bir misafirhanede (Hallensee) kalır. Daha önce, 1984 yılında yine benzeri bir bursla Berlin'e gelmiş ve yine kentin uzak bir kıyısında (Wannsee) yaşar. Bu kalışında "Bir Beyoğlu Düşü" kitabını kaleme alır. 1989 yılındaki kalışı gerek kendisinin sürgündeki son yılı olması açısından gerekse de bu uzun dönemde sıklıkla ziyaret ettiği Berlin'de Duvar'ın (Kasım ayında) yıkılacak olması nedeniyle oldukça önemlidir. Fakat diğer metinlerinde olduğu gibi Özlü içe dönüktür. Ne göçmen mahallesi Kreuzberg'den ne de katıldığı edebiyat etkinliklerinden döneme, dönemin toplumsal ve siyasal iklimine dair gözlem ve tanıklıklar aktarmaz.
Dolayısıyla bu çalışma Özlü'nün sürgün yıllarında (ve belki sonrasında geriye bakarak) kaleme aldığı metinlerle birlikte anlaşılabilir bir anlatı olarak görülmelidir.
"Doğrusu, Berlin’e bu gelişimde de, hiç alışmış değilim henüz. Duyduğum yabancılık, ikide bir irkiltiyor beni. Öte yandan onu tanımamın da bitmediğini düşünüyorum. Niçin, hep 'Berlin! Berlin!' diye sayıkladım durdum? Stockholm’daki çalışma odama, kocaman, siyah-beyaz bir afişini astım. Niçin hep Berlin’e yeniden geleceğim günleri bekledim. / Bu gelişimdeki ilk birkaç gün iyiydi. Şimdi kaç gündür, öğlen uykularımın depreştiği bir acıyı çekmiyor muyum? Berlin’de yalnız olmanın acısını. Berlin, yalnızlığı kışkırtan kent değil mi? Tezer de bunu, böylece söylememiş miydi bana? Onun sözü değil mi bu? Ondan öğrendiğim bir şey. Kendi yalnızlığımın sınırlarını mı özlediğimden geldim buraya? Ölümü çağrıştıran o mutlak yalnızlığın" (s. 32-3).
"Buzdolabının soğuk bölümünden çıkardığım fasulye tam bir şahesere dönüşmüş. Yanına tavuk suyuna pilav yapıyorum. Buradayken Kreuzberg’den iki defa da pastırma almadım değil. Köklerini bulabiliyorsun Berlin’de" (24 Mayıs 1989, s. 106).
"Şimdi birleşmiş Berlin’in yeniden eski büyüleyici yaşamına kavuşması için yıllar gerekli. Yılları alacak bir imar, restorasyon, yenileme politikası. Ama buna değer doğrusu. Çünkü Berlin kentinin kurulduğu yer, 20. yy’ın politik çatışmalarına yabancılık duyacak kadar güzel, kendi başına, onların çok üstünde bir doğa parçası" (s. 119).