Jump to ratings and reviews
Rate this book

Çocukluğun Soğuk Geceleri

Rate this book
Tezer Özlü'nün bu ilk romanı, yaşamın yalnızca başlangıcını oluşturmakla kalmayan, sürekli dönülen, belki de hiç çıkılamayan çocukluğu yansıtıyor. Yetişkinlerin, tıpkı çocukluğa olduğu gibi, farklılığa da aman vermeyen dünyasına karşı yazar, anıların çıplak gerçekliğine sığınıyor.

Tezer Özlü, Türk edebiyatının nostaljik prensesi.

65 pages, Paperback

First published January 1, 1980

214 people are currently reading
12819 people want to read

About the author

Tezer Özlü

20 books523 followers
Türk yazar. Özellikle Çocukluğun Soğuk Geceleri ve Yaşamın Ucuna Yolculuk olmak üzere az sayıda kitabıyla tanınır. Yazar Demir Özlü ile yazar ve çevirmen Sezer Duru'nun kardeşidir.

Simav'da doğdu. Çocukluğu anne babasının görev yaptığı Simav, Ödemiş ve Gerede'de geçti. İstanbul'a on yaşındayken geldi. Avusturya Kız Lisesi'ne gitti; ancak mezun olmadı. 1961'de yurt dışına çıktı. 1962 - 1963 yıllarında otostopla Avrupa'yı gezdi. Paris'te tanıştığı tiyatrocu ve yazar Güner Sümer'le 1964 yılında evlendi. Birlikte Ankara'ya yerleştiler. Sümer'in AST'ta çalıştığı bu dönemde Özlü Almanca çevirmenlik yaptı. AST'ta 1963-64 sezonunda Sümer'in yönettiği Brendan Behan'ın Gizli Ordu oyununda oynadı. Sümer'den ayrılarak İstanbul'a yerleşti. Geçirdiği rahatsızlık nedeniyle kesintili olarak 1967 - 1972 yılları arasında İstanbul'da farklı hastanelerin psikiyatri kliniklerinde kaldı. Çocukluğundan başlayarak yaşadıklarını ve klinikte kaldığı bu dönemleri Çocukluğun Soğuk Geceleri kitabında yazdı.

1968 yılında yönetmen Erden Kıral'la evlendi. Bu evlilikten 1973'te kızı Deniz doğdu. Bir burs alarak 1981'de Berlin' e gitti. Bu arada Kıral'dan ayrıldı. Kanada'da yaşayan İsviçre asıllı sanatçı Hans Peter Marti ile tanıştı ve 1984'te Marti'yle evlenerek Zürih'e yerleşti.[1] Göğüs kanseri nedeniyle 1986'nın 18 Şubat'ında burada öldü. Mezarı Aşiyan Mezarlığı'ndadır.

Özlü, eski eşi Erden Kıral'ın Yol filminin çekimi döneminde yaşananları anlattığı filmi Yolda'da Yelda Reynaud tarafından canlandırıldı.

Ratings & Reviews

What do you think?
Rate this book

Friends & Following

Create a free account to discover what your friends think of this book!

Community Reviews

5 stars
2,380 (28%)
4 stars
3,130 (37%)
3 stars
2,053 (24%)
2 stars
540 (6%)
1 star
182 (2%)
Displaying 1 - 30 of 870 reviews
Profile Image for Jack Edwards.
Author 1 book298k followers
December 19, 2024
If you like the dizzying lyrical prose of Osamu Dazai or Sylvia Plath’s The Bell Jar, mixed with the intensity of Dostoevsky’s White Nights and Sabahattin Ali’s Madonna in a Fur Coat…….. READ. THIS.

One of Turkey’s most beloved writers crafts a novel that is both feathery and vivid, light on the page but heavy in meaning. It’s a complex and bewildered take on life and mental health during electroshock therapy. Truly truly beautiful, albeit disorientating.
Profile Image for İntellecta.
199 reviews1,780 followers
September 12, 2018
-"Çünkü sinir hastalığı da bulaşıcı bir şey. Hem öyle mikrop almakla değil, bir insanın umutsuzluğunu derinden algılamakla bile geçebilir."
S.40
Profile Image for Aysenur.
41 reviews
June 15, 2014
Çoğu sanal ortamda birkaç kulağa güzel gelen cümlesi sürekli cımbızlanan bu kitabın, Tezer Özlü'nün çocukluk yıllarından beri devam eden akıl hastalığının, onu seven insanları kullanmasının ve duygusuzca kalp kırmasının, cinselliğe banal bakış açısının, liseyi bile bitirememesine rağmen yakalamaya çalıştığı bohemin ve Avrupa entelektüelliğinin kağıda iç karartıcı, can sıkıcı, tekrarlar ve kısır metaforlarla dolu, zaman ve mekan mefhumundan yoksun, rastgele bir yansıması olduğunu düşünüyorum.
Profile Image for Alwynne.
940 reviews1,598 followers
April 26, 2023
Raw and impressionistic, acclaimed Turkish writer Tezer Özlü’s 1980 novella is a fragmented, episodic representation of scenes based on her own life. Although her style is very different, Ozlü’s frank depiction of sexuality, mental illness and female alienation has led to comparisons with the work of Jean Rhys, Sylvia Plath and Fleur Jaeggy. Her story opens in the 1940s and early 1950s in rural Anatolia where a young, nameless narrator’s struggling to deal with growing up in a strict, militaristic household. She’s both fascinated and horrified by the older women surrounding her. Her perceptions of her duty-bound mother seemingly content with a loveless marriage, her self-sacrificing grandmother devoted to her adult son, mingle with an account of an early suicide attempt, which reads like a gesture of rebellion against a future like theirs and an attempt to escape a numbingly inhospitable world.

This sense of suffocation and images of constrained, bound women resurfaces in Istanbul where the narrator’s middle-class family relocates, part of a surge of similar migrations away from the countryside and into the city. There she’s enrolled in a convent school run by Austrian nuns who emerge from darkened rooms to provide a form of Western education at odds with her background and the culture beyond the convent’s walls. Her time there increases her feelings of fracture and dislocation reflected in the narrative’s restless structure with its abrupt shifts between past and present. Accounts of school prayers are interrupted by striking images of sexual experimentation with the narrator’s sister and female cousins which hold out the possibility of liberation but are broken up with hints of oppression to come through a future of relationships with men.

A move to other European cities and then marriage offer possible escape routes but the narrator, like Özlü, ends up back in Istanbul in the late 1960s and early seventies where she spends five years in a psychiatric hospital, physically and sexually abused by nurses and doctors alike. Özlü’s work was published during a politically turbulent time when many of her fellow Turkish writers were focused on fiction that openly criticised the regime. Here the aftermath of the infamous 1971 military coup is only glimpsed in the background, but the punishing treatments favoured by the hospital seem to mirror the torture and repression that defined the era. Both serve to ensure the silence of their subjects.

For the majority of Özlü’s story, the atmosphere is melancholy briefly disrupted by bursts of joy or despair - it’s no surprise Özlü listed Kafka and Cesare Pavese as favourite authors. But there’s also an underlying rebelliousness that morphs into tentative optimism as the narrator finds a space in which she might finally be free from the past. It’s an uneven piece, sometimes searing and close to poetry, sometimes almost banal. yet always compelling. Özlü’s writing career was comparatively short, she died from breast cancer aged 43, this was her first full-length work and, as yet, the only one available in English, I hope more will follow and soon. Translated by Maureen Freely, this comes with a useful translator’s afterword and introduction by Ayşegül Savaş.

Thanks to Edelweiss and publisher Transit Books for an ARC

Rating: 3.5
Profile Image for Burak.
6 reviews
September 6, 2013
Yazarın psikolojisinin bozuklugundan dolayi daha yogun ve derin bir yaklasim bekledim ancak bu bozukluk kitaba derinlikten daha çok dağınıklık olarak yansımış. Kötü mü bence degil, ancak türk edebiyatında bu kitaba büyük bir yer vermek mantikli degil.
Profile Image for Oguz Akturk.
290 reviews735 followers
May 13, 2024
YouTube kitap kanalımda Tezer Özlü'nün hayatı, bütün kitapları ve okuma sırası hakkında bilgi edinebilirsiniz :
https://youtu.be/4rhsgjdY_SQ

Bir insanın anıları kaç puan eder? Anılar puanlanabilir mi? Tezer Özlü bir insanın tozlanmış anılarını dışarıya çıkmaya nasıl ikna edebilir?

Keşke böyle bir kitap yazmasaydın Tezer. Anılar ne güzel beynimin kapitoneli koltuklarında rahatça oturuyordu. Annemin, babamın, okul günlerimin anılarının donmuş silüetlerini erittin sen bu satırların sıcaklığıyla. Çocukluğunda belki soğuk geceler geçirdin ama ben senin satırlarının sıcaklığına sarıldım bugün.

Anne, hani senle Çeşme'deki Amfi Tiyatro'dan aldığımız ışıklı bir oyuncak vardı, hatırlar mısın? Hani onu yakıp şöyle birkaç kere sallamadan benim uykum gelmezdi. İşte ben o oyuncaktan aldım büyüme tohumlarımı. Sahi Tezer de farklı değil ya bu kitabında. Onun da karşı çıkmak istediği evler, müzikler, öğretmenler ve kurallar var. O ışıklı oyuncak da kendi evrenimde kendi soğuk gecelerimin karanlıkları için bir karşı çıkıştı. Ben de büyüdükçe öğrendim işte Tezer gibi karşı çıkabilmeyi.

Bilmem kaç yaşıma kadar o meşhur ahşap dolabın altından çıkarılan Prima bezler size nasıl da bela oldu ama. Aile dostları arasında konuşmak zorunda hissettiğiniz sıkıcı konular bittiği zaman benim bilmem kaç yaşıma kadar bez taktığımı anlatırdınız. Nasıl da eğlenirdiniz ama. İtiraf ediyorum, benim gülüşlerimin hepsi tersineydi, içimde biriktirdim onları.

Çocukluğumun soğuk gecelerinde hep okula gittim, hep. Hatta hava daha aydınlanmamışken giderdim. Sırtta külçe gibi çanta. Gidiş yolunda o buz gibi havayı içime çekerdim. Boğazım ağrırdı. Sonra bir doktor ve yazılan ilaçlar, aynı terane. Ama çok iyi hatırlarım, sadece okula gitmekten başka bir hayata sahip olmadığım için babamın bana "Dersten başka hiçbir bok bilmiyorsun." dediğini. Şimdi babama sorsan hatırlamaz bunu Tezer, ama bilinçaltı kayıt tutuyor işte.

Futbol takımlarına alınmadım, çünkü kötü bir futbolcuydum, hiçbir zaman da iyi olduğumu iddia etmedim zaten. İyi top oynayarak mı doğmam gerekiyordu? Gözlerimin içinde genetik bir kusur vardı. Onu da oraya ben yerleştirmedim ki! Miyopsun, gözlük takman gerekiyor dedi beyaz kıyafetli birileri. Çocukluğumun soğuk gecelerinde ertesi gün sınıfta bana hep "Dörtgöz! Dörtgöz!" mızraklarını doğrultacak ilkel yaşıtlarımın arasında olacağını bilerek yattım uykulara.

Hep çalışmam gerektiği söylendi, ben de çalıştım, inek oldum. Başka da pek bir şey yapmadım çocukluğum için. Ha, tabii birkaç taso oynadım, birkaç da futbolcu kartı köktüm bizim Burki'den. En çok Pokemon'ları severdim, Ninja Kaplumbağalar'dan da Michelangelo favorimdi. Nereden bilecektim ileride esas Michelangelo'nun yaşadığı yerlere gideceğimi.

Birilerine yakalanmamak için kendimi hep evin bilinmediğini sandığım bir köşesinde tatmin ettim. Cinselliği hep merak ettim, hep. Dergiler, gazeteler aldım sırf bunun için. Bakalım ünlü biri miymiş bu cinsellik dedikleri. Kimse söylemiyordu bana bunun ne anlama geldiğini, kimse. Benden saklanan bir şeyler vardı, buna emindim. Anneme orgazmın anlamını sordum. Evrenimde ondan başka bir gezegen yoktu bir zamanlar. Sanki ben onun uydusu gibiydim. Önce bir garip karşıladı, "Nereden duydun o kelimeyi?" diye sordu bana. Ben de "Hiiiç" dedim. 1 gün sonra yüzünde bir tereddütle cevap verdi. Bana yüklü olarak gelen bir dürtüyü merak ettiğim için özür dilerim anne.

İçime kapandım elbette, çok kapandım. Sanki bir kuyunun dibindeydim. Bana bakıp beni aşağılayanlar da yukarıdan suçlayıcı parmaklarıyla beni gösterip gülüyorlardı. Bak Tezer, sanki çok benziyormuş ikimizin çocukluklarının soğuk geceleri. Elbette ben de senin gibi bu ülkeden gitmek istedim, gittim de, hatta yaşadım da 1 yıl. Ama Deniz Tekin'in de dediği gibi sonra tekrar döndüm buraya el mahkum, çünkü "Annem burda, gidemedim."

Doğduğundan beri ülkede sağ ve solun kavgasından başka bir şey görmedin. Sabah olup gözünü açtığında bunların hepsi birer kabus olsun istedin. Değilmiş kabus, her şey gerçekmiş. Hala da gerçek. Emin ol hiçbir şey değişmedi bu ülkede Tezer. Zaten en çok bu yüzden gitmek istedin. Gerçeklikten kaçmak için. GİTMEK. Büyük harflerle. Çocukluğuna sığındın bu kitapta, ben de çocukluğuma sığındım işte bu incelemede. Sonra kitaplara, roman kahramanlarına ve onları düşünen yazarlara sığındın. Peki ben ne yaptım? Ben de kitaplara, roman kahramanlarına ve onları düşünen yazarlara sığındım. Biz seninle ruh ikiziyiz Tezer.

Sahi Tezer, sen de belki çocukluğunda değil ama sonradan gittin Berlin'e, Prag'a, Viyana'ya, Trieste'ye, Torino'ya; Kafka'nın, Svevo'nun, Pavese'nin adımlarını attığı ve bu yaşama izini bıraktığı yerlere. Ben de gittim bu yerlerin çoğuna. Belki çocukluğumuzun soğuk geceleri bir işe yaramıştır, ne dersin Tezer? Belki de o soğuk gecelerle birlikte içimize derin bir oyuk açmayı öğrenip o oyuğa doldurabileceğimiz kadar sevincin arayışına çıkmışızdır.

Tezer gibi fiziksel elektroşoklar yemedim ben. Bunun acısını tahmin bile edemiyorum. Tahmin etmek de istemiyorum. Konfor alanımda kimsenin rahatımı bozmasını istemiyorum aynı sizler gibi. Ben yarın yeni bir dünya savaşı çıksa bile o Beşiktaş'taki kebapçıda ağzıma neyi tıkıştırsam acaba kararsızlığında menüye bakacak umarsızın tekiyim. Benim yediğim elektroşokların hepsi doğuştan. Toplum belki de esas elektroşok.

Tezer'in bu kitabında anlattığı gibi ciddi bir intihar girişimim olmadı. Büyük konuşmayayım, bundan sonra da hiçbir zaman olmayacak. O yaşamın ucuna hayatın kendi adımlarıyla gidebilme ihtimalini seviyorum ben. Tezer'in çocukluğunun soğuk geceleri, belki de bu yüzden yetişkinliğinin sıcak gecelerine dönüştü. Hayatta her şey bir denge kurma meselesi. Biz hayat denilen o ipte başkalarını eğlendirmek için ip cambazlığı yapıyoruz, hepsi bu.

Sadece orada olmamak için kaçmışız biz Tezer, sadece kaçmanın ihtimali için. Bak o kadar kaçtın da ne oldu. Daha hayatının baharında, 40'lı yaşlarında göçtün gittin bu dünyadan. Cahit Sıtkı'nın yolun yarısı için ölçtüğü mesafeyi biraz daha geçebilmek istedin. Belki dışı sarı, kokuşmuş bir ödül tuttururlardı eline bu başarın için, değil mi: “Bu Hayata En Uzun Süre Dayanabilme Dalında En İyi Kadın Yazar” Ama onlar ne yaptı sana. İstanbul'da gömülmek istememene rağmen ona bile izin vermediler, inadına İstanbul'a gömdüler seni. Önümüzdeki günlerde seni ziyarete geleceğim Tezer, bekle beni.

Seni hiç unutmayacağım Tezer, çocukluğumun soğuk gecelerindeki anılar şu an evde değil, Pandora'nın Kutusu gibi dışarı saçıldılar ve hep senin sayende.
Profile Image for Mustafa Şahin.
454 reviews106 followers
September 21, 2015
Kısa ama yorucu bir kitap. Sayfa sayısı (altmış küsür) tek seferde okumaya müsait diye elime aldım, bitirdiğimde kafam uğulduyordu. Yaşadığını ve düşündüğünü olduğu gibi kaleme dökmüş, o yüzden biraz sert.
Profile Image for Aslı Can.
774 reviews295 followers
Read
June 23, 2021
Roman değil de zamanda sıçrayan, sanrılı bir günlük okuyormuşum hissiyle okudum.Zaman Dışı Yaşam'la ard arda okuyunca ikisinde de birebir aynı cümleler ve aynı his üzerinden ilerleyen bir akış olduğunu fark ettim ve bu da günlük okuyor olduğum hissiyatını kuvvetlendirdi. Elime incelemek için Yaşamın Ucuna Yolculuk'u aldığımda rastgele açtığım birkaç sayfada da yine aynı kelimelerle kurulmu�� benzer cümleleri görünce üçüncü bir Tezer Özlü kitabı okumaktan vazgeçtim. Ve bu maceranın sonunda da bir edebiyatçıdan ziyade bir insanla tanışmış sayıyorum kendimi.

Tezer Özlü ile farklı zamanların çocukları olsak bile dünya aynı dünya, geceler yine soğuk, fakat benim bu soğukluk ile aramdaki mesele daha başka bir şey sanırım. Hepimiz kayıp ruhlarız, kabul ama hepimizin kaybolduğu sokakların duvarlarındaki resimler farklı.
Profile Image for Naile Berna.
61 reviews22 followers
August 17, 2014
Problemim "stream of consciousness" degilmis demek ki.. Ne guzel; nokta virgul kullarak ve gereginden uzun cumlelerden kacinarak da bu tarz anlatilabiliyormus demek. Kisacik kitap ama ne cok sey anlatmis. REM uykusunda ruya gorur gibi oluyor insan. Evet depresif, karanlik, ama ne cesaret isteyen konulara el atmis. Daha kucucuk yasta bastirilmis ic gudulerinin, butun hayatina yansimasini hic cekinmeden ve cirkinlestirmeden anlatmis.

Kisacik.

Roman olmaz dedim 65 sayfadan ama, tam olmasi gereken uzunlukta sanki. Kisacik roman da oluyormus.

Merak ettim, okumak lazim oteki kitaplarini da.

Profile Image for Simay Yildiz.
729 reviews184 followers
January 9, 2013
http://zimlicious.blogspot.com/2012/1...

Kitapçılarda karşılaşıyordum hep Özlü'yle. Ama sonra başka şeylere dalıp, onu unutup çıkıyordum. Sonunda bir arkadaşım sayesinde geçti gelime ve iyi ki de geçti. Kendisinden hiç bir şey beklemediğim halde bana çok şey veren bir yazar oldu.


Tezer Özlü, kendi anılarını anlatırken beni de geriye götürdü. 07.45 vapurunda içerde yer bulamayıp, kafamda bere, boynumda atkı, eldivenlerim yüzünden sayfaları çevirmekte zorlanarak başladım okumaya. Belki de bundan daha iyi hissetmişimdir çocukluğun ne soğuk olduğunu; orasını bilemiyorum. Farklı zamanlarda, farklı evlerde, farklı şartlarda büyümüşüz ama bakın, ikimizin de babaları ders çalışmakla ilgili aynı öğüdü vermiş:

1. Işık soldan gelmeli.
2. Kitap gözünüzden 30-45 cm uzaklıkta durmalı,
3. Çalışma biter bitmez ışıklar kapatılmalı...


Özellikle gri İstanbul'u ne güzel anlatmış Özlü. Gitmeme izin vermeyen, kaldığımda ise canıma okumak için elinden geleni yapan bu gıcık şehirde kitabın ardından Beşiktaş'tan Emirgan'a yürüyesim geldi. Herkese günaydın diyesim, bir yandan simit yiyesim, bulutların ne şekil aldığını inceleyesim, hatta ayağımı sahilden suya bir sokuverip nasıl bir his olduğunu hatırlayasım geldi. Vıcık vıcık oldukları için hiç sevmediğim yaz aylarını özledim. Anneannemin gözlemelerini, çaybahçelerinin acı çayını özledim.

Tezer Özlü'nün diğer kitaplarını da yalayıp yutacağım muhakkak. Mümkün olursa eğer yağmurlu bir havada, yorganın altında, başucumda bir bardak ıhlamurla...
Profile Image for el.
418 reviews2,385 followers
August 23, 2024
slim little autobiographical novel that is sometimes vague to the point of simplicity and other times so painfully horrifying you can't look away. experiments with time/chronology in a way that i'm sure is even more complex in its original turkish, and i was not in fact smart enough to appreciate that complexity in translation—nonetheless it's there!
Profile Image for Çağdaş T.
175 reviews285 followers
March 12, 2017
Kitap bittikten sonra Tezer Özlü'yü araştırdım.
İlginç ve bir o kadar zorlu hayatından kesitleri
bir kurgu ya da anlam bütünlüğü olmaksızın kağıda geçirmiş. Eğer özyaşamından izler taşımasaydı belki daha az beğenirdim. Genel olarak kasvetli ve sıkıcı buldum.
Profile Image for S̶e̶a̶n̶.
978 reviews581 followers
April 25, 2024
Tezer Özlü's first novel has a very contemporary feel, despite its initial publication over 40 years ago. It's a brief swirl of autobiographical fiction, including descriptions of ghastly experiences of mental health 'treatment' reminiscent of Leonora Carrington's memoir Down Below and open discussion of sexuality—atypical for a Turkish woman of Özlü's generation. Özlü's style ignores conventional parameters of linear time and place, but the effect is not one of disorientation; rather, the book flows naturally in its reflection of an unstable, nomadic life. Though its page count is slight, it spans a long period and due to the compressed style it does not feel lacking—Özlü is able to convey sufficient details of an event or observation in just a few sentences. My one critique is that I thought the final chapter felt disconnected from the previous text, almost as if it was perhaps written at a later time and/or following some significant change in circumstance that altered the writerly perspective. Overall, though, I was impressed with Özlü's storytelling. (3.5 rounded up to 4)
And now here they are still, years later, holding the keys to the doors that will return us to reason.
Profile Image for Lamia Berki.
8 reviews2 followers
October 8, 2020
Ne hissettiğimi bilmiyorum. Kitap beni “elektroşokun ortası”na soktu sanki. Öncesi ve sonrası var, ortasında ise ne yaşadım, ne hissettim bilmiyorum. Karşılıktı oturduk ve 65 sayfayı kısık bir sesle, bir nefeste anlattı sanki. Proust okurken bile hissetmediğim, onca kelimeye rağmen sessiz bir anlaşma vardı sanki aramızda. Kitap bittiğinde ne hissedeceğimi bilemediğimden yorumları okumak için girdiğimde hayal kırıklığına uğradım, çoğu insan zor, karmakarışık ve saçma olduğundan bahsetmiş. Ben böyle sade bir dille hayatın ne kadar zor, karmakarışık ve saçma olduğunu anlatabilen, yaşamdaki akışı zaman ve mekandan soyutlayarak insan bilincinden döken bir yazar okuduğum için, hayatın boğuculuğu içinde nefes almanın o basit güzelliğini hatırlattığı için minnet ve saygı duydum. Üstüne üstlük “durun size neler yaşadığımı anlatayım” havasından o kadar uzak, ayrıntılarla boğmadan bazı detayların hayati önem taşıdığını hissettiren öylesine samimi ama yine de mesafeli bir dili vardı ki, anlatı olayları çoktan aşmış, yeniden şekillendirmişti. Aynı yaşadıklarımızı sonradan zihnimizde bir şekle büründürdüğümüz gibi: bir kokuya, görüntüye ya da bir ürperme hissine. Çocukluğun Soğuk Geceleri beni böyle ürpertti. Kendimin, ve Tezer Özlü’nün.
Profile Image for Onur Y.
185 reviews10 followers
June 7, 2020
“Bazı kitaplar, gerçek yaşamdan daha duyarlı, daha büyük boyutlara götürüyor beni.” (sf. 60)

Bu kitap da beni o derece bir boyuta çekti, kısa ama kesinlikle çok çarpıcı bir metin.
Profile Image for Arno Vlierberghe.
Author 10 books137 followers
July 2, 2024
Een mokerslag van een boek. Dit hoort in de rij bij Kathy Acker, Ann Quin en dies meer.
Profile Image for Karenina (Nina Ruthström).
1,779 reviews807 followers
September 18, 2024
Jag älskar Tove Ditlevsens verk och känner mig därför genast hemmastadd och tillfreds med hennes turkiska motsvarighet. Tezer Özlü (1943–1986) skriver med samma lätthet och känslighet en rak och enkel prosa om tunga ämnen; tvång, övergrepp, psykisk sjukdom, självmordstankar.

Ett namnlöst jag (författaren?) blickar tillbaka på sin uppväxt i den vindlande storstaden Istanbul och sitt liv som kvinna styrd av begär och frihethunger. Politiken, religionen, militärkupperna, nationalismen med mera påverkar henne indirekt, prosan informerar inte om historiska händelser, följer heller inte någon kronologi, utan lägger sig nära jaget och upplevelserna av erotik, rädsla, lycka, våld med mera. Det här är en otroligt känslig liten bok.

Med Barndomens kalla nätter har författaren lyckats skapat ett tryggt rum med högt i tak. Här kan läsaren på ett avslappnat sätt tillgodogöra sig livets sorg- och glädjeämnen. Det är som att normer och dömanden inte kan ta sig in. Jag vet att de finns men när jag läser om hur jaget och hennes kusin gnider sina hårlösa kön mot varandra känns det bara mänskligt. Misantropen i mig tystnar.

”Livet kräver försoning, men också en konfrontation med verkligheten som om den uteblir riskerar att förvandla det vi ser till främmande objekt. Som jordgloben när den rullas in under geografilektionerna. Ingen berättar att livet består av själva dagarna och kvällarna och årstiderna vi nu genomlever. Varje ögonblick är en förberedande läxa. Till vilken nytta?
(Nu lever jag livet som hela tiden sköts fram men ändå skulle komma. Ingen förbereder mig för någonting som helst längre. Jag ser morgonsolens skuggor födas över Bosporens kust, de skäggiga fiskarna med gummistövlar och förkläden […] de beväpnade vakterna utanför banker och de unga meniga. Jag ser dem med mina egna ögon. Vad mer kan jag begära?)”

Barndomens kalla nätter är Özlüs mest kända verk, den utkom 1980 och det gör den än mer märkvärdig. Den är 117 sidor frihet, nu i svensk översättning. Den är lyckan över att vara i livets oupphörliga flöde i textform. Aldrig har jag läst en bok där kärleken till storstaden och människorna där varit större. Det här är feelbad av bästa kvalitet, det är vackert, sorgligt och lämnar mig euforisk.

4,5 stjärnor
Profile Image for Peri.
11 reviews3 followers
February 5, 2014
Aslında yazar kendisi kitabında itiraf etmiş: "Düşünce ve davranışlarım küçük burjuva özgürlüklerinin sıkıcı sınırlarını yıkmaktan öte bir anlam taşımaz." Gerçi bence o sıkıcı sınırları da yıktığı yok. Neyse ki kısa bir kitaptı yoksa okumak için çok vakit harcasam o vakte üzülürdüm.
Profile Image for Koray.
309 reviews58 followers
January 26, 2021
Bu eserde cinsellikle harmanlanmış insan doğasının, nasıl diğer insanlara ve doğaya eklemlenmiş olduğunu hayretle görüyor insan. Bu eser sayesinde, bir insanın tertemiz ruhuna, çıplak bir bedene dokunur gibi dokunuyor insan. O kadar gerçek, o kadar sahi...

42 gibi oldukça genç sayılabilecek bir yaşta hayata veda eden yazar, kısa yaşamında İstanbul psikiyatri kliniklerinde epey uzun bir zaman geçirmek zorunda kalmış, asla anlaşılmamış, anlaşılamamasının acısını da tüm kurumsal yapılara ve sahteliklere karşı içten bir savaş başlatarak çıkarmış "yaralı" bir kadın...

"...İnsanın ıslaklığının güzelliğini düşünüyorum. Sayısız sevişmeler, işte bu bozkırı, kuru tarlaları, güneşin kızıllığını, insan sevgisini öğretti bana diyorum. İşte, belirli bir insan üzerinde toplanmıyor bu sevgi..."

"...İki insanın sarılarak geçirdiği bu sarsıntı, özü olmalı evrenin. Sonsuza dek varan, var eden, yaşatan, yaşamı ileri çağlara doğru devreden, bu birleşme..."

Profile Image for deniz eilmore.
128 reviews5 followers
February 26, 2025
this novel is for not-quite-girls, yet not-quite—women in their 20s who are dreading their government's tyranny and cannot handle the burden of being mentally ill on top of the state of affairs.

but more than that, it's a snapshot of istanbul in the late 70s. i could see the city's skylines and the countryside's views. the dynamics between characters, hospitality, suffocation, and even the prejudices within ozlu's thinking felt like i was in turkey with her, just another woman living through the trials of psychiatric abuse, being judgemental of others, and exceptionally horny.

also, i have to include that the author messes with the timeline to signify her mental state, and it's genius.
Profile Image for qamar⋆。°✩.
218 reviews39 followers
April 18, 2024
4☆ — uniquely structured, thoughtfully told. i had been working on a psychology assignment criticising the pervasiveness of the biomedical model in the clinical psychology setting, and tezer özlü's experiences in the psychiatric space definitely added to the depth of my understanding regarding this.
Profile Image for Münevver.
383 reviews86 followers
January 4, 2020
Yoğun bir jüri haftasından çıktığım düşünülürse doğru kitap değildi, bunun da etkisiyle muhtemelen sevdiğim bir kitap olmadı. Artı olarak, Tezer Özlü edebiyatının bana göre olmadığını bir kez daha kanıtladı.
Profile Image for özlem (mommy's lib).
314 reviews64 followers
March 24, 2018
maalesef özellikle tercih edebileceğim bir yazar değil Tezer Özlü. seveni de vardır ama ben okurken çok yoruldum.
Profile Image for Elcin.
123 reviews9 followers
November 12, 2021
Aynı depresifliğin içinde çırpınarak, birbirine benzer cümlelerle dönüp durduğum ve yerimde saydığım bir okuma gibi hissettirdi.
Profile Image for Jeroen Decuyper.
196 reviews44 followers
December 25, 2024
"Het leven wordt voor ons neergezet als een vreemd element dat nu enkel begrepen en verstaan dient te worden, maar waarvan het beleven, het afdalen in de realiteit is uitgesteld tot later jaren. Zoiets als de wereldbol die tijdens de aardrijkskundelessen de klas in wordt gehaald. Niemand heeft het erover dat het seizoen, de dagen en de nachten die we nu meemaken, dat die het leven zelf zijn. Wij bereiden ons de hele tijd maar voor op een voortdurend beleden overtuiging. Op wat eigenlijk?" (p. 33)

Een boek dat ik alleen op basis van de flaptekst of de synopsis wellicht niet had meegenomen uit de bib, ware het niet van deze mooi vormgegeven uitgave, met een blauwige, kille foto. Deze korte roman wordt in de markt gezet als een verhaal waarin de verteller van de ene naar de andere minnaar gaat, bol staat van de seksuele escapades, afgewisseld met opnames in psychiatrische klinieken, plekken waar de geestelijke gezondheid van de patiënt er duidelijk niet beter op werd. Terwijl het boek zoveel meer is dan dat en de belangrijkste en vooral mooiste passages de gedachten, ideeën en verlangens naar een opwindend leven het boek kleur en 'body' geven.

Het boekje bestaat uit vier korte delen, die telkens een periode uit het leven van de verteller omvatten: van haar kindertijd en adolescentie ("Het huis" en "School en de weg erheen"), tot volwassenheid ("Het concert van Léo Ferré" en "Terug naar de Middellandse Zee"). In deze hoofdstukjes springt ze meermaals in de tijd, en schieten haar gedachten en bespiegelingen alle kanten uit zonder enige waarschuwing of houvast. De manier van vertellen is even wennen, maar het maakt een aantal van de ideeën die ze over de zoektocht naar liefde, vrijheid, en geluk neerpent des te krachtiger. En het zijn die vaak korte stukken van 'helderheid' waar ik met plezier bij bleef stilstaan. Bijvoorbeeld wanneer ze in een dure club op een feestje aanwezig is en met enige afstand(elijkheid) nadenkt over één van de jongens - en bij uitbreiding over de hele groep waarmee ze daarnaartoe is afgezakt:

"Wat een geluk om niet in zo'n verschrikkelijk uitzichtloos bestaan vast te zitten, volledig afhankelijk van uiterlijkheden. Hij zit gevangen. Hij is gedoemd om iedere dag nog wat ouder te worden, nog wat meer van zijn hoofd en zijn lijf te moeten inleveren. Hij zal nooit dat geluk ervaren van een onafhankelijkheid die zich iedere dag verder ontwikkelt, die groeit en alle tijdperken omvat, het geluk van een vrijheid die niet van materiële zaken afhangt. Zelfs zijn moedertaal heeft zich niet ontwikkeld. Zijn gedachten zijn te beperkt om het menselijke bestaan te bevatten." (p. 40)

Verder in het verhaal schrijft ze optimistischer, poëtischer en tegelijk ook met een melancholische ondertoon, o.a. wanneer ze trips maakt naar Parijs en Berlijn en geniet van de vrijheid die het reizen biedt. Maar ook al zien we korte uitbarstingen van vreugde en optimisme, toch sluimert telkens de angst voor een nieuwe, gedwongen opname, alsook voor de medicijnen en de elektroshocks. "Met de jongen die tijdens het concert naast me zat ga ik naar een van de cafés aan de rand van het pleintje. We bestellen koffie en cognac. De tweede herfst sinds zijn dood nadert. Het is alsof hij tegenover me zit. (...) De stilte van de dood heeft hem heel vroeg gevonden. Een echtpaar hebben we niet kunnen zijn. Echte vrienden ook niet. Het is alsof ik ons samenzijn ergens in een boek heb gelezen, in een film heb gezien. Bij een concert heb gehoord. (...) Ik was een van de mensen in zijn wereld. Met hem is niks van mij gestorven. Ieder sterft zijn eigen dood. (...) Er komt een wind van de Bosporus, speelt door mijn haar. Ik voel dat de geur van de natuur, de geur van de gele, oranje bladeren op de grond, de heerlijkste geur is die ik ooit heb geroken. De geur van bladeren heeft ook iets van hem. Springlevend." (pp. 90-91)

Het korte nawoord van vertaalster Hanneke van der Heijden is een meerwaarde. Naast het feit dat ze een stuk historische context biedt en de roman plaatst in de repressieve maar snel veranderende maatschappij van het Turkije in de jaren 1960 tot 1980, legt ze expliciet de link naar het heden. Het land, dat op korte tijd drie staatsgrepen meemaakte, was het toneel van maatschappelijke onrust in de publieke ruimte, maar die komt slechts zijdelings aan bod in het relaas van Özlü. Het vormt wel het decor voor de druk die, aldus van der Heijden, binnenskamers werd uitgeoefend: de dwang van maatschappelijke normen en waarden, die door meerdere instanties constant worden ingeprent. De socialiserende druk die wordt opgelegd aan vrouwen. In die zin is deze korte roman een spiegel voor onze tijd. Want het mag duidelijk zijn: de auteur schreef over een andere tijd, maar niet over een andere tijdgeest.
Profile Image for santiyecikiz.
143 reviews11 followers
July 4, 2019
‘’Geceleri anneme sokulunca hem soğuktan korunuyorum, hem de yalnızlıktan. ‘’

Tezer Özlü, Türk edebiyatının nostaljik prensesi olarak adlandırılıyor. 65 sayfalık bu kısa roman ise bize Tezer Özlü ’nün yaşamına kıyısından köşesinden bakmamıza olanak sağlıyor.

‘’Ölüm düşüncesi izliyor beni. Gece gündüz kendimi öldürmeyi düşünüyorum. Bunun belli bir nedeni yok. Yaşansa da olur, yaşanmasa da. Bir kaygı yalnız. Beni, kendimi öldürmeyi denemeye iten bir kaygı. ‘’

Bunu isteyen, olması için defalarca deneyen bir kadın. Sonunda tüm denemelerine inat bir kanser almış onu bu gitmek istediği yerden. Yaşadıkları, ruh hali birebir öyle yansımış ki kitaba anlattıklarının başı, sonu neresi, yanındaki kim, hangi zamanda, hangi mekandayız okurken çok zorlandım. Bir romandan ziyade düşüncelerinin karmaşıklığında onları sıraya dizmeye gerek görmeden, düşündüğü gibi yazdığı bir günlük hissi verdi bana.

‘’Bu kapıların ardına bir kez daha dönmeyeceğimi biliyorum. Böylesi bir sefaleti hiçbir zaman yaşamayacağım. Direnmeliyim. Beni iyileştiren ne şok ne de ilaçlar. Beni iyileştiren, bu kliniklere bir kez daha kilitlenme olasılığının verdiği büyük ve derin bir korku.’’

Kliniğe yattığı süre içerisinde yaşadıkları gerçek olmasına inanamayacağım kadar acı verici. Klinikte maruz kaldığı davranışları ve elektroşok uygulanırken yaşadıklarını anlattığı o cümleleri okurken yaşadığı dehşeti hissedebildim. Bunun dışında yaşadığı psikolojik ruh halinin aslında hangi sebeplere dayandığını, onu bu denli uçurumun kenarına getiren düşünceleri anlayamadım. Dönemine göre düşünce ve yaşayış tarzı aslında ne kadar cesaretli bir kadın olduğunu gösteriyor. Tüm bu cesaretine hak vermeme rağmen kitapta bir noktada cinsellik ile ilgili rahatsız olabileceğiniz, benim de olduğum bir kısım var bu yüzden ben küçük yaştaki okuyuculara bu kitabı öneremiyorum. Kitabı illa okuyacaksanız bunu göz önünde bulundurmanızı tavsiye ediyorum.

Tezer’i okurken özümseyebilmek için onun hayatına daha geniş bir penceren bakmak gerektiğini düşünüyorum yoksa kısacık sayfalara sığdırdığı derin cümleleri anlaması çok zor.
Profile Image for Mel.
69 reviews1 follower
February 3, 2023
Through her writing I can tell how much she loved life, so much that it hurt her. Tezer gives us an insight on how it was to have a psychological disorder during the 20th century and how she and other patients were continuously mistreated, what it is to be a woman and the impact her illness has had on her life. Despite all of that, she kept loving. 

She writes intricate and detailed settings and in turn it doesn't take much imagination to visualise the sceneries. This, personally, was the most enjoyable thing about this book. 

Certain quotes hit too close to home, opening a wound I've been tending to myself. Two quotes I loved dearly: 

I'm a young girl. For days now, I've been making the necessary preparations to ensure my dead body looks good. 

And 

Most people spend their lives remembering past joys. But there are times when we can live and breathe that joy, night and day. A song can take us there. A painting. A boulevard stretching out before us. A tree with rustling leaves. 


At some point it felt like I was swimming in all of her thoughts and memories with no regard to structure and coherency. It was fun. 
Displaying 1 - 30 of 870 reviews

Can't find what you're looking for?

Get help and learn more about the design.