Tarihimizde pek çok örneği bulunan, bugün de gayet olağan bir şekilde sürüp giden linçler silsilesi, Türkiye’de sürekli bir linç “rejimi”nin var olduğunu düşündürüyor. Hepsinin bahanesi ya da hedef aldığı kesimler, isimler birbirine benziyor. Bunlar eskiden azınlıklar, daha yakın zamanda Aleviler, komünistler olurdu; 2000’lerde, PKK’yı bahane ederek Kürtlere yöneldi. Linçleri besleyen tarih anlatısı, “millî” eğitimden itibaren resmî ağızlarca yaygınlaştırılan düşmanca ırkçı-etnisist söylemler barındırıyor. Yaşanan linç girişimlerine bunların izdüşümleri olarak da bakmalı.
Tanıl Bora, Türkiye’nin Linç Rejimi’nde, bahanesi ve meşrulaştırma mekanizmaları hep hazır tutulan linç eylemlerinin analizini sunuyor. Nazi Almanyası ile halimizi karşılaştırarak... Son yıllardaki linç girişimlerinin inanılması zor dökümünü sunarak... “Linç, en aşikâr medeniyet kaybıdır. Linçin sıradanlaştığı, kolektif bir utanç yaratmadığı, infiâl uyandırmadığı bir toplum, toplum olma vasfını yitirir” sözlerinin altını çizerek...
Kitabın bu yeni baskısında, 6-7 Eylül olayları, popüler linç söylemi ve “Gezi” eylemleri dönemindeki linçlerle ilgili ilave yazılar yer alıyor.
1963 Ankara doğumlu. İstanbul Erkek Lisesi’ni ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirdi. 1984-88 arasında haftalık haber dergisi Yeni Gündem’de gazetecilik yaptı. 1988’den beri İletişim Yayınları’nda araştırma-inceleme dizisi editörüdür. O zamandan beri kitap çevirmenliğiyle de meşguldür. 1993’ten 2014’e kadar üç aylık sosyal bilimler dergisi Toplum&Bilim dergisinin yayın yönetmenliğini yaptı. 1989’dan beri düzenli yazdığı aylık sosyalist kültür dergisi Birikim’in 2012’de yayın koordinatörlüğünü, 2016’da yayın yönetmenliğini üstlendi.
Ağırlıklı çalışma alanları, Türkiye’de siyasal düşünceler, özellikle sağ ideoloji ve milliyetçiliktir. Bu konularda yayımlanmış kitapları: Devlet Ocak Dergâh - 1980’lerde Ülkücü Hareket (Kemal Can’la birlikte - İletişim Yayınları, 1991), Milliyetçiliğin Kara Baharı (Birikim Yayınları, 1995), Türk Sağının Üç Hali (Birikim Yayınları, 1998), Devlet ve Kuzgun - 1990’lardan 2000’lere MHP (Kemal Can’la birlikte - İletişim Yayınları, 2004), Medeniyet Kaybı- Milliyetçilik ve Faşizm Üzerine Yazılar (Birikim Yayınları, 2006), Türkiye’nin Linç Rejimi (Birikim Yayınları, 2008), Sol, Sinizm, Pragmatizm (Birikim Yayınları, 2010), Cereyanlar - Türkiye’de Siyasî İdeolojiler (İletişim Yayınları, 2017).
"Lincin insanı dehşete düşüren, düşürmesi gereken yanı, budur. İnsan topluluklarının güruhlaşması... Av güruhuna benzemesi... Yırtıcı hayvan sürüsüne benzemesi... Barbarlaşması... İnsanlıktan çıkması...
Linç, en aşikâr medeniyet kaybıdır. Lincin sıradanlaştığı, kolektif bir utanç yaratmadığı, infiâl uyandırmadığı bir toplum, toplum olma vasfını yitiriyor demektir." - Tanıl Bora
Beşeri sorunlar karmaşıktır, baş etmesi zor hatta kısa zamanda halledilemeyecek yanları da vardır, en önemlisi kendimizle ilgili yanları vardır; oysa günah keçisi, bütün sorumluluğun üzerine yıkılabilecek bir hedeftir. Günahı ona yükleyerek, onu ortadan kaldırarak, her şeyi halledebileceğinizi sanırsınız.
Linç;
Hemen bütün sosyalleşme yapılarının krizde olduğu, gitgide atomize olan, üstelik insanlarının büyük bir kısmının canının burnunda olduğu bir toplumda, kalabalık içinde kendini güçlü hissedip "milli"likle meşrulaşan reflekslerini serbestçe dışavurma deneyimi...
Kısa ama etkili, çok vurucu bir iş yapmış Tanıl Bora. Kitap, bilincini ve hafızasını kaybetmeye yüz tutmuş bir ülkenin yakın tarihine yolculuk yaptırıp, devletin kimi zaman doğrudan kimi zamansa dolaylı yoldan şiddeti, nefreti ve tabii ki "linç kültürü"nü nasıl körüklediğini yüzümüze tokat gibi çarpıp, vicdan muhasebesi yaptırıyor. Pek tabii, hâlâ bir vicdana sahipseniz.
Linç olgusunun/olayının tanımı, içeriği, kavramsal karşılığı ve onun üzerine inşaa edilmiş/ edilen faşist inançların/ uygulamaların karşılaştırmalı bir analizini sunuyor kitap...
Şiddet tekeli olarak devletin bu tekelini çoğalttığında yaşananları nazi örneği üzerinden anlatan kitap faşizmin, önceliğinde yaratılan linç güruhuyla birlikte yayıldığını ve en son devlet iktidarında bütünleştiğini/ birleştiğini gösteren yani "faşizm sarkacı"nı kapsamlı tahlil eden bir kitap aynı zamanda..
'Evlerinde zor tutulan yüzde elliler' açıklamalarıyla sağduyulu imaji verip açıkça lince davetiye çıkaranlar liderler oldukça bu kitap her baskısında ne yazık ki daha da genişleyecektir. "Linç en aşikar medeniyet kaybıdır. Lincin sıradanlaştığı, kollektif bir utanç yaratmadığı, infial uyandırmadığı bir toplum, toplum olma vasfını yitiriyor demektir"
Kitap, sadece Türkiye'deki linç rejimini tanımlayıp örneklemiyor, bu durumdan siyasi çıkar devşiren politik aktörleri de deşifre ediyor. Bu açıdan güzel bir çalışma olmuş.
- "Zararlı", "tehlikeli" sayılan hareketlere, kişilere, gruplara karşı "milli refleksi" seferber etmek, bir gayrinizami asayiş tedbiri olarak iş görüyor. Devletin şiddetin tekelini bir süreliğine askıya alarak "millete" (şimdilerde "sivil toplum" da diyorlar) devredebileceğini ima etmesi, açık bir tehdit olarak kullanılıyor. Hem bizzat problem sayılan kişilere, gruplara karşı bir tehdit; hem pervasızca hüküm sürmeyi meşrulaştıran bir tehdit, hem de icabında "diplomasi masasına sürülecek" bir koz.
- "Yönetenler, sosyal devletin son kalıntılarının da eridiği, milyonlarca insanın perişanlık içinde yaşadığı, bir "güç" sahibi olmayan kimsenin kendisini reşit insan yerine konuyor hissedemediği bir toplumun kendisini "bir ve beraber" hissetmesini sağlamanın başka bir aracına sahip değildir.
- Yine öteden beri, bu "milli refleksin" meşruiyetine ve sağladığı kollama mekanizmalarına dayanarak örgütlenen, bunun üzerine bir siyaset inşa eden grupların varlığını unutmamalıyız. MHP ve BBP'nin temsil ettikleri bu çizgi, rejimin bir idare tekniği aracı olarak başvurduğu "milli refleks"i temsil etme iddiasıyla, o refleksi kontrol etme yeteneğini bir siyasal güç unsuru olarak kullanıyor. O refleksin yeniden üretimini, fanatikleşmesini sağlıyor, onu hazır bulunduruyor, hem de bu potansiyeli kontrol altında tuttukları uyarısıyla tehdidini bir "sağduyu" alameti olarak sergiliyorlar.
Milletimizin istediği zaman ne kadar gaddar olabileceğinin kısa bir özeti. Gerçi bu bütün toplumlar için geçerli ama arkasına yönetici erki de almış öfkeli ve yönlendirmeye açık bir kalabalık, her şeyi yapabilecek kapasitededir. Yalnız Sivas Katliamı'na değinilmemesi biraz garibime gitti.
Birçok ayrımcılığa karşı linç örneği olduğu için üzülerek okudum, her ne kadar gündemi takip ederken türlü linc örnekleri ile karşılaşsak da, üst üste örneklerin yer alması oldukça çarpıcı.
"Linçler ve linç rejimi, bu uğursuz benzerliğin belli başlı görünüşlerinden biridir. Nazi devletinin inşâ süreci ile Türkiye’nin haldeki durumu arasında, linçin gündelik hayatta ki yeri, anlamı bakımından ve polis siyasetinin linçi ‘idare etme’ sistematiği bakımından ilk bakışta görülebilecek benzerlikler, insanlık nâmına utandırıcıdır."(s.53)
Tanıl Bora'dan Türkiye'nin yerleşik linç kültürüne dair çarpıcı yazılar derlemesi. Okurken utanmamak, düşünmemek elde değil. Zaten bu kitaplar tam da bunun için var. Utanmak için, düşünmek için, unutmamak için