Yarım yüzyıla yakın bir çalışma, okuma ve düşünme serüveninden sıra dışı saptamalar, anlamlı sorular, kışkırtıcı görüşler… İş yaşamının ana meselelerine hem dünya hem de Türkiye perspektifinden kapsamlı bir bakış… Birçok güncel tartışmaya ve geleceğe ışık tutan, özlü değerlendirmeler…
“Aklımızda Bulunsun” keyifli bir sohbet üslubuyla yazılmış, kişisel anekdotlarla renklendirilmiş, 40 kısa denemeden oluşan bir pusula kitap.
Liderlikten iş ahlakına, şirketlerde mizah kültüründen kapitalizmin geleceğine, karar almada duyguların rolünden özel kesim-devlet ilişkisine, geniş bir konu yelpazesi…
Yarım yüzyıla yakın bir çalışma, okuma ve düşünme serüveninden sıra dışı saptamalar, anlamlı sorular, kışkırtıcı görüşler…
Bülent Eczacıbaşı, her biri dört-beş sayfa uzunluğundaki 40 denemeden oluşan bu yeni kitabında iş dünyası meselelerini, can alıcı noktalarına değinerek, keyifli bir sohbet üslubuyla tartışıyor. Konuları hem küresel hem de yerel boyutlarıyla ele alıyor, kişisel anekdotlarla renklendiriyor. Hepimizin “aklımızda bulunsun” diyebileceği düşünce notlarını bugünün ve geleceğin iş insanlarıyla paylaşıyor.
İstanbul’da, 1949 yılında doğan Bülent Eczacıbaşı, İstanbul Alman Lisesi’ni bitirdikten sonra yüksek öğrenimini Londra’da Imperial College’da sürdürdü ve ABD’de Massachusetts Institute of Technology’den kimya mühendisliği dalında master derecesi aldı.
Çalışma yaşamına 1974 yılında Eczacıbaşı Holding’de başlayan Bülent Eczacıbaşı, Topluluğun çeşitli kuruluşlarında yönetim görevlerinde bulundu. 1991-1993 yıllarında TÜSİAD (Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği) Yönetim Kurulu Başkanlığı, 1997-2001 yıllarında TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanlığı, 1993-1997 yıllarında ise TESEV (Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı) Kurucu Yönetim Kurulu Başkanlığı, 2000-2008 yıllarında İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası Yönetim Kurulu Başkanlığı yaptı.
Halen Eczacıbaşı Holding Yönetim Kurulu Başkanı olan Bülent Eczacıbaşı, TÜSİAD’ın Onursal Başkanı, İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası’nın Onursal Başkanı, İstanbul Modern Sanat Müzesi’ni bünyesinde bulunduran İstanbul Modern Sanat Vakfı’nın Mütevelli Heyeti Başkanı, İKSV (İstanbul Kültür Sanat Vakfı) Yönetim Kurulu Başkanı’dır. Eczacıbaşı ayrıca, TESEV (Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı) Yüksek Danışma Kurulu’nda yer almaktadır.
Gençler dünyayı değiştirmek ister, yaşlılar ise gençleri değiştirmek ister.
Bülent Eczacıbaşı belli ki basıma müdahale etmiş. Aklımızda Bulunsun, Bülent Eczacıbaşı'nın kendisi kadar kaliteli bir basıma sahip. Yılda 150 kitap okuyorum bu kadar iyi bir kapak, basım, dizgi, tasarım görmedim. O yüzden kağıdına dokunmaya doyamadığım bu kitaba böyle bir övgüyle başlamak isterim.
Türkiye'nin ilk 500'ü Bülent Eczacıbaşı niteliklerinin yarısına sahip olsa, politikacıların ilk 50'si de Bülent Eczacıbaşı niteliklerinin onda birine sahip olsa, bu ülke uçar giderdi. BE, "Yalanla mücadele etmenin bu kadar zorlaşmasında tek suçlu sosyal medya mıdır? Yetkinlik alanımı çok aşan bu konuda yorumlarda bulunmak istemem" diyor. Düşünsenize, Bülent Eczacıbaşı sosyal medya hakkında yorum yapmaktan imtina ediyor ama birisi ben "ekonomist"im diyebiliyor. Kendisi aynı zamanda kadın doğumcu. Bunu da unutmamak gerek. Neyse.
O dönemin insanlarında bir kalite, bir ekol var. Bugünün bayağı ve gitgide bayağılaşan Türkiye'sinde artık bulunmaz bir nimet bu. Neden? Çünkü eğitimden sağlığa, hukuktan bilime, sanattan ticarete artık geçer akçemiz kalmadı. Ticarette dürüstlük erdemdir. Bu ülke dürüst değil ki insanı dürüst olsun. Bu insanlar bulundukları yere birilerinin yakını olarak gelmedi. Bu insanlar inanılmaz eğitimler alarak eğitimlerini gerçek yaşama uyarladıkları için, bulundukları pozisyona LAYIK oldukları için buralara geldi.
O yüzden şaşırmayacağımız şekilde Sakıp Sabancı ve Vehbi Koç'a sayısız övgü var. Hepsi bu ülkenin değeri. Markalaşma ve dünyaya açılma konusunda bizim şansımız.
Motivasyonla ilgili yazısını çok beğendim çünkü motivasyonun şirketlerde hep atlanan bir husus olduğunu düşünüyorum. Özellikle Türk yönetim şekli sabırsız ve talepkar. Dünyanın en iyi teknik direktörünü bir Türk kulübünün hocalığına getirirsiniz, bir sene şampiyon olamadığı için demediklerini bırakmazlar. Bir maç kazanır baş tacı yapılır, bir maç kaybeder ana avrat sövülür. Dolayısıyla "motivasyon" gibi elle tutulamayan gözle görülemeyen unsurların Türk şirketlerinde işi yoktur. Haa pardon, ya da denir ki sizi motivasyon yemeğine götürdük daha ne istiyorsunuz. Çünkü şirket motivasyon yemeğine götürmese ben o akşam aç kalacaktım.
Bülent Eczacıbaşı motivasyon üzerine şöyle diyor: "Motivasyonla el ele giden başka bir kavram da moraldir. Moral olmadan motivasyon da olmaz, başarılı işler gerçekleştirilemez. Ekibin moral ve motivasyonunun tek sorumlusu patrondur. Çalışanların morali patronların davranışlarıyla yakından bağlantılıdır. Çalışanlar patronun sözlerine, yüz ifadesine, hatta vücut diline karşı son derece duyarlıdır. Patronun ağzından çıkan her sözün kuruluşta ses hızıyla değil, ışık hızıyla yayıldığı söylenir."
Bu 4-5 sayfalık 40 tane deneme yazısından oluşan eser vaktiniz yoksa veya tatilde yanıma ne alsam diye düşünüyorsanız birebir. Sonundaki sürpriz de pastanın üstündeki çilek.
50 yillik tecrube zamanimizin onemli gelismeleriyle samimi bir dil cercevesinde iyi harmanlanmis. Degindigi disiplinlerin ve calismalarin coklugu ve onlarin derinligini bir iki cumle ile net bir sekilde anlatabilmesi etkileyici. Son denemede hos bir surpriz de var.
Özellikle yöneticileri hedef alan alan ancak kurumsal yaşamda çalışan bir çok beyaz yaka profesyonele hitap eden, entelektüel açıdan zengin, konu bütünlüğü açısından kapsayıcı, yer yer kişisel eleştirilere de yer veren güzel bir kitap olmuş. Bir hayalet yazar kullanmış mıdır ya da editörün kuvvetli eli değmiş midir bilinmez denemeler, kendi içerisinde başı, sonu, mesajı belli zarif ve esprili bir dille kaleme alınmış; kendini kolay okutuyor, okuyucuyu sıkmıyor, tüm bunları yaparken Eczacıbaşı kurum kültürünü de bilmeyenlere anlatıyor; bu konulara ilgi duyan bir yöneticiyseniz, yabancı kitaplardan önce bunu tavsiye ederim.
Bulent Bey sahane , babasi sahane , bir cok kisa denemeden olusan sonu surpriz li , emegine saglik, 2 cennet ve 2 cehennem fikrine ve daha bir cok fikirlere bayildim bazi yerleri hafif sikici tabiki eczacibasi sirketi etrafinda donuyor cok normal
Bülent Eczacıbaşı’nın "Aklımızda Bulunsun" kitabındaki "Ben, Oğlum ve Konuşan Kurbağa" adlı denemesi, kuşaklar arasındaki değişim ve anlayış farkını ironik bir dille ele alıyor. Bu deneme, sadece bir kuşak çatışmasını anlatmakla kalmıyor; aynı zamanda zamanın ve değişimin nasıl algılandığını, insanlık tarihinin en temel dinamiklerinden birini sorguluyor.
Yazı içerisinde bir anekdot var: Bir üniversitede yapılan toplantıda bir öğrenci eski ABD Başkanı Ronald Reagan’a, gençlerin yaşlılar tarafından anlaşılamadığını dile getirerek, “Sizin zamanınızda televizyon yoktu, bilgisayarlar yoktu, uzaya gidilemiyordu, nükleer enerji yoktu, jet uçakları yoktu…” der. Reagan’ın cevabı: “Doğru, bunların hiçbiri yoktu. Onların hepsini biz icat ettik.”
Bir yandan kuşakların birbirini anlamakta zorlandığını kabul ederken, diğer yandan bu kuşakların birbirlerini tamamladığı daha iyi anlatabilir miydi?
Eczacıbaşı, bu alıntıyı kullanarak kuşaklar arasındaki bitmek bilmeyen döngüyü özetliyor: “Gençler, dünyayı değiştirmek ister; yaşlılar ise gençleri değiştirmek ister. Bu döngü, insanlık tarihi kadar eski ve belki de sonsuz bir döngü.”
Taş Devri’nden bu yana 600 insan kuşağı geçmiş. Ancak değişim, hiçbir dönemde bugünkü kadar hızlanmamıştı. Teknoloji, kültür ve sosyal yapılar hızla evrilirken, her yeni kuşak kendi anlamını ve değerlerini yaratıyor.
Kitaptan bir başka alıntıyla devam edersek, Eczacıbaşı şöyle diyor: “Hangi kuşaktan olursa olsun, insanlar yaptıkları işlerde ‘anlam’ arıyor. Sadece, kuşaklar değiştikçe ‘anlam’ın içeriği değişiyor.” İşte bu nokta, bence yazının en önemli mesajlarından biri. Bugünün gençleri için anlam, belki de çevre bilincinde, sürdürülebilirlikte, dijital dünyada veya bireysel özgürlüklerde yatıyor. Bir önceki kuşak içinse bu anlam, daha çok toplumsal görevler, aile sorumlulukları veya ekonomik başarılar üzerine kuruluydu.
Bu değişen anlam arayışı, aslında insan doğasının bir yansıması. İnsanlar, hangi dönemde olursa olsun, hayatlarının bir anlamı ve amacı olmasını istiyor. Bu, bizi insan yapan temel özelliklerden biri. Teknoloji ve kültür ne kadar değişirse değişsin, anlam arayışı hep sürecek. Bu arayışta, kuşaklar arasında bir köprü kurmak, ortak bir dil bulmak ise belki de insanlığın en büyük görevlerinden biri olacak.
Eczacıbaşı’nın kitabında yer verdiği bu hikaye, bize kuşaklar arası anlayışın önemini hatırlatıyor. Değişim kaçınılmaz; ancak bu değişimi anlamak ve ona ayak uydurmak, hem gençlerin hem de yaşlıların sorumluluğu. Dünya böyle gelmiş, böyle gider; ancak biz bu süreçte anlam arayışımızı kaybetmeden, birbirimizi anlamaya çalışarak ilerlemeliyiz.
Bugün, belki de geçmişte hiç olmadığı kadar hızla değişen bir dünyada yaşıyoruz. Ancak bu değişimin ortasında, kuşaklar arasında köprüler kurmak, birbirimizin deneyimlerinden ve bakış açılarından faydalanmak mümkün. Çünkü değişen sadece teknoloji, kültür ya da sosyal yapılar değil; anlamın kendisi de evriliyor. Ve belki de bu evrimi kucaklamak, yeni kuşaklarla ortak bir anlam bulmanın anahtarıdır.
Deneyimlerimizden hiçbir şey öğrenmediğimizi deneyimlerimiz bize öğretmiştir… Gençler dünyayı değiştirmek ister, yaşlılar da gençleri… Kendinizi değiştiremezsiniz, boşuna uğraşmayın; performansınızı nasıl arttirirsiniz onu düşünün. Bunun için de kendinizi iyi tanıyın; değerleriniz nelerdir, nasıl öğreniyorsunuz, hangi tür işlerde, pozisyonlarda, kuruluşlarda başarılı oluyorsunuz, bunları anlayın. İnsanları güçlü yönlerine göre görevlendirin; kendiniz de güçlü yönlerinizi geliştirin, zayıf taraflarınızla uğraşırsanız ortalama düzeyi aşamazsınız… İşindeki performansı ne kadar iyi olursa olsun, ailesini dağıtanlardan, çocuklarına sahip çıkmayanlardan, malını mülkünü kumarda yok edenlerden kimseye hayır gelmez. Kendi özel yaşamını yönetemeyenler hiçbir şeyi yönetemez… Ben insanlarda üç nitelik ararım; Enerji, akıl ve dürüstlük. Üçüncüsü yoksa, ilk ikisi sizi mahveder… Hepimiz aynı fikirdeysek, üzerine yeterince düşünmemişizdir… Ethos, konuşmacının dinleyiciyi kendi özellikleriyle, logos mantık yoluyla, pathos ise duygulara hitap ederek ikna etmesi yöntemlerini ifade eder… Sorumluluklar, onları almaya hazır olan, güvenilir insanlara doğru kendiliğinden akar… İş yaşamı-özel yaşam dengesi konusunda mızmızlanma genellikle ortalamanın altında performans gösterenlerle ilgili bir meseledir…
“İnsanlar sizi üç şeye göre değerlendirir: Kişiliğiniz, yaptığınız işin kalitesi ve dakikliğiniz…” diyor Bülent Eczacıbaşı. 19 senedir otomotiv sektöründe 12 yıldır yöneticilik yapan biri olarak , iş dünyasına ait başarı kırıntılarından başlamak istiyorsanız bu kitabı okumanızı tavsiye ederim. Şirket kültürü , nesil uyumu çalışmaları , iletişim ve değişimin gücü kitapta örneklerle anlatılıyor.
"Her şeyi bilen, tüm çalışanlara tepeden bakan, yanılmaz ve yenilmez liderler devri geçti. İnsanlar liderlerin tanrılara değil, kendileri gibi ölümlü insanlara benzemesini bekliyor."
çok iyi tavsiyeler var, harika denemeler. 50 yılın liderlik birikimi kolay değil. en çok alkışı güvendiği bir uzmana yazdırdığı konuşmadan alması güzel bir örnekti. kolay cesaret edilemeyecek bir durum. aile yapısı, özel hayat durumundaki başarısının işine de yansıyacağı bence de çok doğru tespit. eşini, çocuklarını yönetemeyen ekibi nasıl yönetecek hakkaten. ama bizim şirketlerimizde hala en çok gösteriş yapan, bağıra çağıra konuşup ama işe gelince sıfır iş ortaya koyanlar ne yazık ki hala gözbebeği konumunda.
Olgunlaşmış düşünceler bir kitap olmuş…Kıymetli bir iş insanı , keşke benzerlerinden daha fazla olsa dünyamızda …Tabii bu benim okuyucu görüşüm , mesai arkadaşları hakkında ne düşünüyor bilemem :) Ama ben kendisini alkışlıyorum.
Kitaptan maddi bir beklentisi bulunmayan, hayatta birçok başarıya imza atmış, yoğun tempolu bir insanın vaktini değerlendirebileceği onca farklı şey varken bu kitabı yazmaya ve seslendirmeye harcadığı zaman için ne kadar teşekkür etsek azdır. Başkalarına da ilham olsun.
Bülent Bey’in tecrübelerinden faydalanmak benim için ufuk açıcı oldu özellikle yönetim konusuna meraklıysanız ya da kişisel gelişim konusunda neler yapılabileceğini düşünüyorsanız bence şans tanınabilir
Ilk calistigim ilaç şirketi, hatta ilaç endüstrisine genç yasta giriş yapmami sağlayan Eczacibasi İlaç (EIS) benim icin çok özel bir kurum. Bülent beyin sesinden bu kitabi dinlemek büyük zevk oldu. 1990’larin sonunda daha internet başlamak üzereydi. Şirketimizin güzel bir kitapligi vardi. Isteyen abone olup oradan ödünç alabiliyordu, sesli kitaplar da kaset olarak gelirdi :). Orada tee Lüleburgaz’a kitap ve dergi getirdirdim. Arkasinda kimin daha önce ve ne zaman okuduğu yazardi. Bir çoğunda Bülent beyin okuduğunu görürdüm. Bu kitap çok güzel bir deneme olmuş. Tecrübelerini yeni nesillerle paylasmasi çok güzel.