Der Fischer und der Sohn

by Zülfü Livaneli

Als Mustafa beim Fischen ein kleines Baby entdeckt, das von einem der vielen Flüchtlingsboote in der Ägäis stammt, ändert sich für ihn und seine Frau Mesude alles. Statt das Kind den Behörden zu übergeben, versteckt Mustafa es. Doch was, wenn die Mutter des Kindes noch lebt? Ein Roman von großer emotionaler Wucht über Elternschaft unter existenziellen Umständen.

Mustafa und Mesude leben in einem kleinen Dorf in der Ägäis vom Fischfang. Seit ihr kleiner Sohn Deniz ertrunken ist, zeigt sich das Glück nur noch selten. Doch als Mustafa eines Morgens aufs Meer hinausfährt, sieht er die Leichen von zwei Menschen, die auf dem Seeweg nach Europa umgekommen sind, und er rettet ein lebendes Baby aus einem kleinen Schlauchboot. Mustafa und Mesude wissen, dass sie das Kind offiziell melden müssen, doch vor allem Mustafa versucht alles, um das Baby behalten zu können. Eindrücklich und poetisch erzählt Zülfü Livaneli meisterhaft von einem menschlichen Drama und davon, was elterliche Liebe wirklich bedeutet.

Genres: Roman, Fiction, Turkish Literature, Turkish, Audiobook, Collections

193 pages, Kindle Edition

First published May 1, 2021

About the author

Müzisyen, Yazar, Yönetmen, Politikacı.

Tam adı Ömer Zülfü Livaneli’dir. 1946 yılında Konya-Ilgın’da doğan Livaneli, yazarlık kimliğinin yanında saygın bir müzisyendir. Müziği ile birçok ulusal ve uluslararası ödül almış ve eserleri John Baez, Maria Farandouri gibi sanatçılar tarafından yorumlanmıştır. Kültür, sanat ve politika alanında Türkiye’nin önemli isimlerinden birisi olan sanatçı, sanat yaşamı boyunca 300’e yakın besteye ve 30 film müziğine imzasını attı.

Bugüne kadar üç uzun metrajlı film yönetti; "Yer Demir Gök Bakır", "Sis" ve "Şahmeran". Valencia Film Festivali'nde "Altın Palmiye" ve 1989'da Montpelier Film Festivali'nde "Altın Antigone" ödülüne layık görüldü. "Sis", "En iyi Avrupa Film Ödülü"ne aday gösterildi. Sanatçının filmleri Türkiye, ABD, Fransa, Almanya, İsviçre, ve Japonya'da gösterime girdi ve BBC, WDR, İspanya, Kanada ve Japon televizyonları gibi bir çok televizyon şirketine satıldı.

Ekim 1986'da Cengiz Aytmatov'un daveti üzerine Federico Major, Yaşar Kemal, Arthur Miller ve diğer ünlü sanatçı ve düşünürlerin katıldığı Kırgızistan ve daha sonra Wengen, Granada ve Mexico City'de toplanan Issyk - Kul Forumu'nda yer aldı.

Livaneli, Elia Kazan, Jack Lang, Vanessa Redgrave, Arthur Miller, Mikhail Gorbaçov gibi ünlü kişilerle birlikte dünya kültürünün ilerlemesi ve dünya sanatlarının gelişmesine katkıda bulunmak üzere çalışmalarda bulundu.

1996 yılında Paris’te merkezi bulunan UNESCO (Birleşmiş Milletlerin Eğitim Kültür Bilim Kurulu) tarafından büyükelçilik verilen sanatçı Livaneli, orjinali ilk kez 1978’de çıkan "Nazım Türküsü"adlı albümde Nazım Hikmet'in şiirlerinden bestelediği şarkıları bir araya getirdi.

Sabah Gazetesi'nde köşe yazarlığına yaptı. Bir dönem CHP'den Milletvekili olarak aktif siyaset hayatına da katıldı.

Reviews

[Balkan Şencan · Rating 2 out of 5]

Yazarı Zülfü Livaneli olmasa rafta bakıp yerine koyacağınız bir uzun öykü; bence vakit kaybı, okumaya değmez; yayınevi de bunun farkında olmalı ki 127 sayfalık öykünün sonuna, utanmadan roman deyip bir de kitabın konusuna dair bir Zülfü Livaneli röportajı ekleyip 135 sayfaya tanımlamışlar kitabı; bir yazarın, öyküsünde anlatmak istediğini anlatamayıp, bir de öykünün ardına, ben bu hikayede aslında bunu, bunu anlatmak istedim demesi ne kadar acıklı; bence bunun ayıbı Livaneli'nin değil de yayınevinin; bir de kitabın arka kapağına yazmamışlar mı "... çağdaş bir epope" diye; hadi ordan arkadaşım; ilerleyelim lütfen.

Neden bu kadar sert yazdım; çok basit, Livaneli, Ege'de geçen zengin bir konu işlemek istemiş ama o kadar çok konuyu kattığı kitabı derinlemesine yazmaya üşenmiş, böyle bir tutam ondan bir çimdik bundan deyip bitirmiş gitmiş; halbuki ya baştan konuyu sınırlandıracaktı ya da üşenmeyip konuyu derinlikli işleyip dört yüz sayfa hacimli bir eser ortaya koyacaktı.

İşlediği konularda ise ne yeni bir şey söylüyor ne de eski bir şeyi yeni şekilde söylüyor; yıllardır hep gözümüzün önünde olup biten; peki, eserde, olup bitene dair bir çözüm önerisi var mı; evet var, köylüler, yerel işletmelere, sabotaj eylemleri düzenlesin; devletimiz de yakaladığı göçmenlerden Suriyeliler'i burada tutuyor geri göndermiyor ama geri kalan Afgan, İran, Afrikalıları ülkelerine iade ediyor; o gelen binlerce göçmeni de geri göndermesin, bu göçmenlere de Türkiye ev sahipliği yapsın; ne güzel.

Bu sudan eser bence Livaneli'nin kariyerine hiç yakışmadı.

[Nilguen · Rating 4 out of 5]

The Fisherman and his Son is a touching story about loss, grief, survival and social security. Having lost their little son during a stormy weather on the high seas, the fisherman and his wife have resigned in sorrow and stoically fulfil their duties day by day.

Their lives take an unexpected spin when the fisherman discovers three bodies of refugees on the shores of the Mediterranean Sea, including a baby boy who miraculously survived the cumbersome refuge from Afghanistan on an inflatable boat.

Livaneli raises awareness of the hardship of Syrian, Afghani and Pakistani refugees, of whom sixteen thousand lost their lives in the Mediterranean Sea. He elaborates political and environmental issues in conversations and reflections that his picturesque characters lead during this novella.

Compelling short story dealing with current challenges and issues where humans have failed to save the children of tomorrow, we’re once again reminded that we’re facing the largest wave of refugees since WWII.

Fact is that one hundred million humans are trying to escape war, terror and poverty and receiving countries are not prepared to this flux by any means.

Heartbreaking 💔.

4 stars not 5, because I was missing some emotional insights of certain characters that would have been vital to the story in my humble opinion.

[Renklikalem · Rating 5 out of 5]

zulfu livaneli balikci ve oglu’nda bizi biraz bildigimiz, biraz bilmedigimiz, yer yer bildigimizi reddettigimiz veya goz ardi ettigimiz, yuzlesmekten korktugumuz, konusmaktan cekindigimiz ama cok gercek sularda dolastiriyor ve okudugumuz ve yazili metnin buzdaginin altinda kalan kismiyla cok boyutlu, cok doyurucu bir okuma deneyimi vaadediyor. okurken farkinda olmadan tum karakterlerle surekli empati kurdugum ve her empati kurma denemesinin sonunda da cok yogun ve sarsici duygularla yuzlesmek zorunda kaldigim bir okuma oldu. ciddi yoruldugum ve stres altinda hissettigim satirlar oldu. soluksuz okudum.

kitabin sonunda yer alan livaneli ile kitap uzerine yapilan soylesi metnini de yine mest olarak okudum. ve tam da o soyleside bahsettigi birseyi dusundum kitabi okudugum sure boyunca; livaneli balikci ve oglu’nda sadece yazdigini degil, yazmadigini da yaratiyor gosteriyor ve hissettiriyor.

iyi ki livaneli kalemi var. livaneliden ogrenecek cok sey var.

[Argos · Rating 4 out of 5]

Livaneli’den güncel olayları içeren bir kısa roman. Ege ve Akdeniz’de botları batan, kaybolan, boğulan, mucizevi bir şekilde kurtulan mültecilerle ilgili. Sadece bu konu değil, çevre kirliliği, balık çiftlikleri, siyanürlü altın, kıyı yağması gibi birçok konuyu da bu kısa romana sıkıştırmış, böyle olunca romanın özü zayıflamış. Bir hatası da Livaneli’nin Yaşar Kemal’e öykünerek yazması. Halbuki kendi kalemini kullansa kendisi gibi yazsa eminim Çukurova’nın devi daha mutlu olurdu. Kolay okunan, fazlaca edebi değer aranmadan okunursa sevilecek bir kitap.

[Jefi Sevilay · Rating 4 out of 5]

Her Livaneli kitabında olduğu gibi karakterleri çok gerçek, hikayesi çok duru, dramı yürek sızlatan. Livaneli'nin yazım dilini çok seviyorum. Yeteri kadar haşır neşir olduysanız sanki onun sesiyle kulaklarınızda duyuyorsunuz. Hikayeyi elbette ki beğendim. Yer yer tiyatro oyunu olur muydu bile dedim.

Yerli yazarlarla pek aram yok ama okuduğum yazarların hemen hepsinde bir öğretme isteği var. Ahmet Ümit de böyle. Konuyla alakasız bile olsa önünden geçtiği çeşmenin tarihini mutlaka anlatacak. Boğazdan geçen gemiye bakıp savaş sonrası ortadan ikiye bölünmüş bir geminin tarihçesinden kaptanına kadar bahsedecek. Yapmadan duramıyorlar. Hatta bununla ilgili şöyle bir görüşüm var. Herhalde Türk milleti zaten kitap okumuyor. Hazır eline kitap almışken iki bilgi de biz öğretelim diyorlar. Misyon edinmişler.

Ve toplumsal duyarlılık. Evet, elbette ki olacak ama konunun kapsamı içinde. Şimdi Balıkçı ve Oğlu'nda göçmenlik sorunundan bahsediyorsak orada kal. Hadi balık çiftlikleri bile bir derece. Ama ilgili ilgisiz her toplumsal soruna aynı kitapta odaklanmak zorunda değilsin. Madenleri de bırak, başka bir kitapta anlatırsın. Bu kadarı işte bana çok zoraki geliyor. Balıkçı ve Oğlu'nda da en sevmediğim taraf bu oldu.

Gitgide kısalan Livaneli romanlarından Balıkçı ve Oğlu'nu okumanızı öneririm. Zaten hiç zamanınızı almayacak.

Herkese keyifli okumalar.

[Meltem Sağlam · Rating 3 out of 5]

Tipik bir Livaneli romanı. Akıcı, kolay okunan ve empati oluşturmaya çalışılan, toplumsal felaketleri konu alan bir metin.

Kitabın sonundaki röportajında Livaneli; ajitasyon romanlarını sevmediğini ve ‘mesaj’ sözünden de hiç hoşlanmadığını söylemiş ama bence tam da bu olmuş.

[Esra · Rating 2 out of 5]

Benim için bu kitap hayal kırıklığı oldu maalesef. Aceleye getirilmiş ya da yazmış olmak için yazılmış izlenimi verdi.

[Zahide Ertuğrul · Rating 3 out of 5]

Çok little little into the middle bir kitap olmamış mı ?
Evet sıcak,hüzünlü,yer yer de endişeli ama mutlu bir hikaye ama o kadar bence. Kadının gücüne atıfta bulunduğu, çocuk için ailenin önemli oldugunu anlatan ama istese bu hikayeyi ve karakterleri çok daha derin anlayıp Mustafa ve Mesude'den bir Serenad çıkarabilecekken kısa tutmayı tercih etmiş bence zira rafta Livaneli adını görmesem alacağım bir kitap değil. Okumanızı öneririm ama 🤗

[Hayrullah M. · Rating 3 out of 5]

Not: 2.5'tan 3. (Livaneli hatrına)

Ana teması göçmen sorunu olan kitap, Livaneli'ye yakışmayacak şekilde sığ bir seviyede ilerleyip sonlanmış ve daha ziyade genişletilmiş bir öykü gibi durmakta.

Kitabın bitimine iliştirilen röportajda, büyük romanlardan bahseden Livaneli; korkarım ki "Serenad" seviyesinde bir romanı, uzun süre daha yazamayacak gibi.

[Annegazetesi · Rating 4 out of 5]

Her konuda bir şeyler yazmış ve hep kısa kısa değinip geçmiş. Bilgi yüklemesi gibi olmuş biraz kitap. İnsan "ya çok konu yerine birkaç konuyu ele alsaymış ya da daha uzun bir roman yazıp konuların daha derinine inseymiş" diye düşünüyor. Ama Livaneli'dir, ne yazsa başımızın tacıdır, o öyle uygun görmüştür, bilinçli olarak böyle yapmıştır deyip bağrımıza basıyoruz.

[Roula · Rating 4 out of 5]

Βρισκόμαστε σε ένα μικρό χωριό στις ανατολικές ακτές του Αιγαίου,ένας νέος άντρας ,ο Μουσταφά ,έχει δυστυχώς ζήσει με τη γυναίκα του την απόλυτη τραγωδία : να χάσει τον επτάχρονο γιο του στη θάλασσα. Αυτό φυσικά έχει φέρει μια τεράστια σκιά πάνω από το σπίτι τους ,μέχρι που μια μέρα ο άντρας μέσα σε μια σχεδόν βιβλική σκηνή ,με τη βάρκα του όπου ψαρεύει για να βγάλει τα προς το ζην , βλέπει στο νερό πρόσφυγες που έχουν ξεβραστεί από τη θάλασσα ,ανάμεσα τους κι ένα μωρό .έτσι ο Μουσταφά βρίσκεται αντιμέτωπος με την αντίθεση του ότι η θάλασσα που του πήρε ο,τι πολυτιμότερο είχε στη ζωή ,τώρα του δίνει πίσω τη ζωή στο πρόσωπο αυτού του βρέφους .η συνέχεια όμως μόνο απλή δε μπορεί να είναι...
Ο συγγραφέας γράφει ένα πολυδιάστατο μυθιστόρημα με τη συγκινητική αφορμή ότι πάντα ήθελε να γράψει για τη θάλασσα που αγαπούσε ,επηρεασμένος από τον αγαπημένο του Χέμινγουεϊ ,προσπαθώντας να πλησιάσει το αριστούργημα του "ο γέρος και η θάλασσα ".έτσι ,οι περιγραφές της φύσης και της θαλάσσιας ζωής ,οι περιβαλλοντικές ανησυχιες της σύγχρονης εποχής ,αλλά και τα κοινωνικά ζητήματα της εποχής όπως το προσφυγικό και η καθημερινή δυστυχία των ανθρώπων που καλουνται να αφήσουν τα σπίτια και την πατρίδα τους για ένα καλύτερο μέλλον ,κινδυνεύοντας στα παγωμένα νερά ,έχουν πρωταγωνιστικό ρόλο. Προσωπικά δεν είμαι φαν της τουρκικής λογοτεχνίας την οποία εκπροσωπεί ο Λιβανελί ,ωστόσο ομολογώ πως πέρα από τις υπερβολές και ορισμένες μη αληθοφανείς καταστάσεις που μπορεί να υπήρξαν στη διήγηση ,λατρεψα αυτό το βιβλίο .με συγκίνησε ,διαβαζόταν αβίαστα ,ανυπομονούσες για τη συνέχεια ενώ κάποιες περιγραφές όπως η εύρεση του μωρού στη θάλασσα και το δέσιμο που υπάρχει σε πανανθρώπινο επίπεδο πέρα από λαούς,χρώμα,φύλο κλπ,ήταν απλά ανατριχιαστικές. Άλλωστε ο πόνος και η αγάπη ήταν και είναι πάντα παγκόσμιες γλώσσες .

[Marilena ⚓ · Rating 4 out of 5]

___________________
Ο ψαράς κι ο γιος του/Livaneli
___________________
Ο Μουσταφα λατρεύει τη θάλασσα, είτε φουρτουνιασμένη,είτε γαλήνια είτε στα καλά είτε στα δύσκολα της.Η μεγάλη του αγάπη όμως θα του πάρει τον γιο του και από τότε η ζωή του θα αλλάξει ρότα.Η στενοχώρια και η μοναξιά θα του μαυρίζει όλο και περισσότερο την ψυχή. Όμως η ζωή όταν σου παίρνει κάτι με κάποιο τρόπο στο επιστρέφει και στη περίπτωση του Μουσταφα δεν θα είναι τόσο εύκολο όσο ακούγεται…

Μια συγκινητική ιστορία για την απώλεια, την βαθιά θλίψη που ζεις με ένα χαμό,αλλά ταυτόχρονα και την ελπίδα που βρίσκεται βαθιά μέσα μας και περιμένει να λάμψει όταν έρθει η σωστή στιγμή. Όλοι κρύβουμε μια εσωτερική δύναμη που για να συνεχίσουμε να ζούμε, θα πάρει χρόνο, αλλά θα επιτευχθεί.

[Eylül · Rating 2 out of 5]

Pandemi yazarlarımıza hiç yaramamış :(

[Caner Ergen · Rating 3 out of 5]

Güzel başlamıştı fakat rahatça derinleştirilebilecek konular çok yüzeysel kalmış, sonu da çok hızlı bağlandı, aceleye gelmiş bir hikaye izlenimi bıraktı bende..

[Elif · Rating 3 out of 5]

En çok sonunu beğendim ama keşke daha derin bir kitap olsaymış. Bazı kısımlarda Livaneli mesaj vermek kaygısını ön planda tuttuğundan kurgu arkaya itilmiş. Anlatmak istediklerini keşke herkes kavrayabilse. Güzel bir kitaptı ama Livaneli'nin en iyi kitabı değildi.

[Cihan · Rating 4 out of 5]

Livaneli kalemi hep bir başka. Denizi kokluyorsunuz, dokunuyorsunuz buram buram. Anlatılanlar uzakta değil, her gün bir kesiti haberlerde birkaç dakikalık gelişme olarak geçiliyor. Ama yaşayanların gözüyle değerlendirmek, işte orası kitapta farkındalık uyandırmak adına kararında geçilmiş. Ana hikaye biraz kısa, çarçabuk anlatalım da bitsin hissi doğuyor. Major olumsuzluk olarak bunu belirtebilirim. Kitabın sonundaki söyleşi kısmı da epey bir katkı sağlamış.

[Mimi · Rating 3 out of 5]

tek cumleyle özetliyorum:

lise öykü yarışmasına katılmak için yazilmis gibi.

konu derin degil, sonu onceden tahmin ediliyor, uzasin diyer aralara gecmisten anilar eklenmis anca 140 sayfa olmus.

cetin tekindorun sesiyle dinledim onu da sevemedim. yakismamis sesi bence

[Anastasia Ts. · Rating 3 out of 5]

3.5 κ σύντομα η γνώμη μου

[Evren Bay · Rating 3 out of 5]

Biraz proje kitap gibi olmuş. İçinde her şey var: şişme botlarla kaçarken boğulan göçmenler, balık çiftlikleri, siyanürle altın çıkaran madencilik sorunu, kıyılara çöken rant anlayışı, nüfus sorunu, çevre kirliliği, küresel ısınma, denizlerde artış gösteren istilacı ve zehirli türler... Değinmediği konu kalmamış resmen. Fakat 127 sayfalık bir kitap olunca tabii ki hepsi çok yüzeysel kalmış. Asıl öykü, çocuklarını kaybeden bir çiftin göçmen sorunuyla çakışan hayatları üzerine. Hatta ismi "Balıkçı ve Oğlu" değil de "Balıkçı ve Karısı" olsa daha anlamlı olurmuş. Yine de kitap kendini hızla okutuyor, akıcı ve yalın bir anlatımı var, asıl öykü biraz güdük kalmış ama enteresan.

[Kyriakos Sorokkou]

χρόνος ανάγνωσης κριτικής: 31 δευτερόλεπτα

Ένα σχετικά μικρό βιβλίο που διαβάστηκε μέσα σε δύο 24ωρα.
Και όμως μέσα σε αυτές τις 256 σελίδες συμπυκνώνεται όλο το ανθρώπινο δράμα,
και το προσωπικό και το πιο γενικό.
Βρισκόμαστε σε ένα ψαροχώρι στην Τουρκία και ένας ψαράς έχασε στην θάλασσα
από πνιγμό τον γιο του.
Η θάλασσα όμως του στέλνει πίσω ένα άλλο παιδί,
παιδί μεταναστών, που το σώζει από σίγουρο πνιγμό.


Και η ιστορία ξεκινά. Βλέπουμε το ανθρώπινο όπως είπα δράμα
και σε προσωπικό επίπεδο, ένα νεαρό ζευγάρι που έχασε το παιδάκι του
και τώρα αμφιταλαντεύεται μεταξύ αισθήματος και ηθικής για το αν θα κρατήσουν
το άλλο παιδάκι που τους χάρισε η θάλασσα για δικό τους ή όχι.
Και ταυτόχρονα βλέπουμε και το πιο γενικό δράμα αυτό των μεταναστών.

Μικρό βιβλίο αλλά σε βάζει να σκεφτείς περισσότερο και καλύτερα
από το να βλέπεις ειδήσεις μονόπλευρης άποψης.

[Selin Alper · Rating 4 out of 5]

Livaneli okumak benim için babamla konuşmak, babamı dinlemek gibi. Kendisine ayrı bir sevgi, ayrı bir hayranlığım var üniversite yıllarından gelen..

Bugüne kadar çok daha iyi Livaneli romanları okumuş bir okur olarak, bu kitap ortalama seviyelerde olsa da; yine keyifle, sıkılmadan, ve toplumsal gerçekliklerle tekrar yüzleşerek okudum Balıkçı ve Oğlu'nu.

"Mustafa'nın duaları da kendinceydi. Köyün hocaları kaç kere Allah'a sağol denmez, hamdolsun de, şükürler olsun de diye uyarmışlardı. Yine de Mustafa Allah'la kendi dilinde konuşmanın daha doğru olduğuna inanırdı. Deniz'i aldığı zaman Allah'a küsmüş, yıllarca konuşmamış, çocukluğundan beri hiç kaçırmadığı bayram namazlarına bile gitmeyi bırakmıştı...."

[Tuna Turan · Rating 4 out of 5]

Sessiz, sakin bir kasabada yaşayan ve balıkçılık yapan Mustafa ve eşi Mesude’nin hayatı hiç beklenmedik bir anda dalgalı bir fırtınaya dönüşüyor. Daha ilk sayfalarında kitapseverleri bambaşka bir dünyaya taşıyor.

Zülfü Livaneli, kitabında son yıllarda en can yakıcı ve büyük dramlar arasında yerini alan ‘göçmenliğe’ parmak basıyor, hem de masum bir bebek üzerinden vicdanımızı sorgulatıyor.

Okurken hem insanın canını yakıyor hem de mutlu ediyor.

Mustafa’nın Deniz’ini alan koskoca deniz, yerine yeni bir deniz verecek miydi?

[Nihan Jackson · Rating 4 out of 5]

Balikci Ve Oglu bir solukta okunan ve okurken dusunduren bir kitap. Sevgili Livaneli 127 sayfaya bir koca dunyayi sigdirmis evrensel ve toplumsal sorunlara yer vermis. Keske anlatilanlar hayal urunu olsa ama maalesef ki degil icinde yasadigimiz aci gercekler bu yuzden uzucu ve etkileyici.

[Diadvos · Rating 5 out of 5]

بی‌نظیر بود. حتی لحظه‌ای در خواندن این کتاب تردید نکنید.
در ابتدا تقدیم مقدمه به همینگوی کمی دلسردم کرد، اما خیلی زود روشن شد که این اثر دنیای مستقل خودش رو داره؛ اصیل، انسانی و عمیق.
کتابی که واقعاً منو لمس کرد و فکر می‌کنم تا همیشه در ذهنم باقی بمونه.

[Anıl · Rating 4 out of 5]

Birçok sosyal sorunumuzu kısacık bir öykü içine sıkıştırmak yerine hikayenin başındaki mülteci konusuna yoğunlaşıp hikayeyi derinleştirse sanırım daha çok beğenirdim. (Seranad kitabındaki gibi)
Artı bir puan Storytell'de dinlediğim Çetin Tekindor seslendirmesi için :)

[Bahar · Rating 3 out of 5]

Ortalama bir ege bölgesinde geçen deniz romanıydı. Ben zaten bu tarz romanları sevdiğim için severek okudum.

[DilekO · Rating 3 out of 5]

Bir yere kadar bir ailenin yasını göçmen sorunu ile iç içe anlatarak derli toplu ilerleyen öykü, bir anda bambaşka sorunlara değiniyor ; sonra bir anda hoooppp bu konulara girdiği hızla çıkıyor. Kitabın şiirsel olmaya çalışan - ama pek de olamamış - dili de benim karakterlerle yakınlık kurmamı engelledi; onları kanlı canlı insanlar olarak gözümde canlandıramadım; tek yönlü geldiler .

Kitap kolay okunuyor , merak da uyandırıyor ama tavsiye edebileceğim bir roman değil ; ne “okuyun” diyebilirim, ne “okumayın”.

[Didem Gürpınar · Rating 4 out of 5]

Bir Livaneli klasiği. İnsanın içine işleyen konuları usta kalemiyle çok güzel ele almış. Heyecanlandıran, ağlatan, düşündüren bir kitap.

Deniz ekmek kapısı, deniz hayat, deniz sevgili, deniz zalim, deniz suskun, deniz sevecen, deniz öfkeli…

[Ari · Rating 5 out of 5]

Zülfü Livaneli'nin sade anlatımının dışında buz dağının sadece görünen kısmını anlatıp gerisini okuyucunun hayal gücüne bırakması çok hoşuma gitti. Güncel konuları kahramanların hikayeleriyle birleştirerek aktarmasını da beğendim.

[Orhan Dıramca · Rating 1 out of 5]

Basit bir kısa hikayeyi çevre ve göçmen konularıyla göya zenginleştirmeye çalışmış ama hiçbir konu doğru düzgün olmamış..
Roman bile denemez buna.