Eskiden, çok eskiden, uzun kış gecelerinde, kısık lambaların puslu camlarda titrek ışıltılarla kıpraştığı köy kahvelerine gece masalcıları, dengbejler, aşıklar gelirlermiş... Dışarıda dondurucu bir fırtına ortalığı kasıp kavurur, şiddetli bir tipi dünyanın bütün kış kahvelerini tehdit ederken, onlar, üzerlerindeki karları silkeleyip, kalın abalarını ocağın kenarında kurutup, kendilerine sunulan kahveden ve tütünden kısmetlerini alıp; eskilerde kalmış, geçmiş zamanların güzelleştirdiği masalların yırtık, sökük yerlerini onararak; belleklerine gömülmüş imgeleri bulup çıkararak, üzerlerindeki çöl tozunu silkeleyip, parlatıp, canlı kılarak yeniden anlatırlarmış. Zamanın küllerinin savurduğu insanları, öyküleri, destanları, masalları, kahramanları, sevdaları camları puslu kış kahvelerinde, ölü mangal ateşinin ışıyan gözlerine baka baka yeniden anlatmak, yeniden dinletmek kolay değildir. Hiçbir yeniden kolay değildir.
21 Nisan 1955 tarihinde İstanbul'da dünyaya geldi. Mardinli bir ailenin çocuğudur. Babası avukat İsmail Mungan, annesi Habibe Mungan'dır. İlk, orta ve lise yılları Mardin'de geçti; Mardin Lisesi'nden mezun oldu. Mardin eserlerinde sıkça kullandığı mekanlardan birisi oldu. Bu çevrenin taşıdığı farklı kültürel yapıyı, insan olgusunu eserlerine başarılı bir şekilde yansıttı. Yazar, 1972'de Ankara'ya yerleşti. Lisans ve yüksek lisansını Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü’nde tamamladıktan sonra başladığı doktora çalışmasını yarım bıraktı, Ankara Devlet Tiyatroları’nda altı yıl, İstanbul Şehir Tiyatroları’nda üç yıl dramaturg olarak çalıştı. Gazete ve dergilerdeki ilk yazılarını 1975’te yayımlayan Mungan; yazı hayatı boyunca şiir, öykü, roman, deneme, tiyatro oyunu, sinema yazısı, senaryo, masal, şarkı sözü gibi farklı türlere ait eserler verdi.
Murathan Mungan daha önce ne hikayeleri, ne de şiirleriyle pek ilgimi çekebilmişti. (Şarkı sözlerini ise her zaman çok iyi bulmuşumdur.) Hakkında okuduğum övücü bir yazı üzerine, kitaplığımın bir köşesinde kaç zamandır unutuluşa terk edilmiş olan Cenk Hikayeleri’ni aldım elime. Ve büyük bir keyifle okudum.
Kitapta biri novella uzunluğunda (“Şahmeran’ın Bacakları”) altı hikaye var. Okumaya katlanamadığım ikisi (“Ökkeş ile Cengaver” ve “Kasım ile Nasır”) dışındakileri çok beğendim. Masallardan, efsanelerden yararlanarak, enfes şiirsellikte bir dille, zaman zaman siyasi göndermeler de yaparak, psikolojik derinliği de ihmal etmeyerek çağdaş bir edebiyat dünyası yaratmış Mungan bu kitabıyla. Siyasi göndermeler demişken, 1983’de kaleme alınmış olan “Şahmeran’ın Bacaklarında”yı okurken adeta günümüz siyasi ortamı üzerine yazılmış bir metni okuduğunuzu sanabilirsiniz.
Hikayelerdeki ortak bir özellik de genelde iki erkek karakter üzerinde odaklanılmış olması. Bu karakterler arasındaki homoerotik çekim de farklı ölçülerde ortaya çıkabiliyor. Özellikle “Binali ile Temir”de ve son hikaye “Yılan ve Geyiğe Dair”de bu daha baskın bir hal alıyor. Bu son hikayede örtülü, bastırılmış cinsellikle mücadeleye dair çizilen psikolojik boyut çarpıcı. Ama kitabın genel olarak konuları kadar, hatta belki de ondan çok diliyle öne çıktığını belirtmek gerekir sanırım.
Yerel mitler, motifler, efsaneler eşliğinde Cenk'e tutuşmuş insan.
Kendi kendiyle önce. Sonra kardeşiyle, canciğer dostuyla, sonra doğayla, en gizli korkularıyla. Yılanlar padişahını kendine aşık etmiş civan, ihaneti destan olsun diye. Şahmaranın gözyaşlarından akıp Anadolu'nun duvarlarını nakışlı yılanlar süslesin diye. Düşmanını yaren etmiş çobanın biri, öldürmek için canevinden. Kardeş kardeşle cenke tutuşmuş, hangisi sağ, hangisi yitik muamma. Geyik boynuna dolamış korkusunu, bir daha hiç korkmamak için yılandan.
Bir iki hikaye dışında maalesef genelini beğenmedim. Bir Bilge Karasu tarzı var yazımın ama tabii kötü bir imitasyonu. Çok fazla tekrar var, çok fazla ‘ ne mana abla? ‘ var. Özellikle son hikaye beni boğdu. Masal anlatır gibi anlattığı iki hikaye güzel, o kadar yani.
Masalsı bir dil. Masalsı mekanlar. Kahramanlar erkek. Cenk erkek işiymiş gibi. Sevgi ardından cenk getirirmiş gibi. Dedim ya sözler de masal aleminden.
Gerçek ve masalın karışımı ancak bu kadar güzel yazılabilirdi. Murathan Mungan seçkinlerini çok severdim sanırım ilk kez uzun hikayelerini okudum. Ve çok beğendim.
Masalları ve Mungan'ın dilini sevenlerin çok hoşlanacağını düşünüyorum. Zamanın içinde var ettiklerimiz ile kaybettiklerimizin, farkettiklerimiz ile gözden kacirdiklarimizin, umursadiklarimiz ile umursandiklarimizin savaşı gibi öyküler ... Gidip geliyor ama yormuyor, hirpalamiyor, zorlamiyor.. Hazır mevsim baharken söyle deniz kenarında güzel bir kahve ile sakince uzun uzun okumalik.
Söylemek isteyip de sakindiklarimi anlatan ismi ile müstesna bir kitap benim için!
"Saatlerce konuşmak isterdim daha. Bütün sözcüklerle konuşmak. Derin, sarsıcı cümleler bulmak isterdim. Özetleme gücü yüksek benzetmeler yapmak isterdim. Bugüne değin bütün öğrendiklerimi bir çırpıda anlatmak isterdim sana". Ensar ve Civan
Şahmeran’ın bacakları öyküsü muhteşem.Yazar,geleneksel bir efsaneyi yeni bir yorum ile modern bir öyküye dönüştürmüş,bunu yaparken de masalsı bir anlatım ile öyküyü zenginleştirmiş..İhanet ve hırs ana fikri çerçevesinde içiçe geçmiş hikayelerden oluşan,ilgiyi hep doruk noktada bırakan,bitmesini hiç istemeyeceğiniz bir kitap.
"şahmeran'ın bacakları" adlı öykü bayağı iyiydi. aynı söylenceden etkilenip yazılan bir başka öykü de tomris uyar tarafından yazılmıştı. onu okuduğmda da çok etkilenmiştim, bayağı da severim. murathan mungan'ın bu öyküsünün başında da tomris'e atıf yapıldığını görmek istemsizce gülümsememe sebep oldu.
Sanırım daha yüksek beklentilerim vardı bu kitapla ilgili, ilk hikayede (Şahmeran'ın Bacakları) umduğumu bulamadım. Genel olarak erkekliğe dair bu hikayelerden beni en çok etkileyen Temir ile Binali oldu.
Murathan Mungan'ı tanıdığım kitap. Beni içine çeken şey ise hikayelerindeki "uncanny" elementler. Ne etkisinden çıkabiliyorsun ne de o durumu unutabiliyorsun.
2024 reread: mungan when will we reconcile? this is quite like losing a lover. i like where most of these stories go (mastery & submission, anger & affection, manhood & dissociation) but mungan cannot stop telling me how to feel about each unfolding event. any strange, exhilarating, or brilliant sequence is undercut by his sentimental coaxing. it's all a ploy to have me shed tears over all these terrible restraints--but im done crying! i have been for a while
Kitabın bir çok yerinde muhtelif Yaşar Kemal hikayelerinden alınmış fikirler var. Yaşar Kemal okumamış biri keyifle okuyabilir. Ancak Yaşar Kemal'in anlattığını şeklini biliyorsanız buradakileri tatsız bulacaksınızdır.