Çocukluğumuzdan beri masalın bir yerinde karşımıza çıkar: Kırkıncı Oda yasağıdır bu. Üstelik anahtar elimize verilmiş, seçim bize bırakılmıştır. Sancılı bir ikilemin ortasında kalakalırız. Sonunda insan aklı ve duyarlığı; bilme ve öğrenme tutkusu; tanıma ve anlama merakı, cezası ne olursa olsun anahtarla başladım. Yalnızca yakın çevrenizden, mahallenizden, işyerinizden değil; masallardan, öykülerden, romanlardan, oyunlardan, filmlerden de tanıyorsunuz kahramanlarımı. Kırk odalık bir saraydan geçerek çıkıyorlara günümüz sokaklarına. Kapının öte yanına.İşte size uzattığım anahtar...
21 Nisan 1955 tarihinde İstanbul'da dünyaya geldi. Mardinli bir ailenin çocuğudur. Babası avukat İsmail Mungan, annesi Habibe Mungan'dır. İlk, orta ve lise yılları Mardin'de geçti; Mardin Lisesi'nden mezun oldu. Mardin eserlerinde sıkça kullandığı mekanlardan birisi oldu. Bu çevrenin taşıdığı farklı kültürel yapıyı, insan olgusunu eserlerine başarılı bir şekilde yansıttı. Yazar, 1972'de Ankara'ya yerleşti. Lisans ve yüksek lisansını Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü’nde tamamladıktan sonra başladığı doktora çalışmasını yarım bıraktı, Ankara Devlet Tiyatroları’nda altı yıl, İstanbul Şehir Tiyatroları’nda üç yıl dramaturg olarak çalıştı. Gazete ve dergilerdeki ilk yazılarını 1975’te yayımlayan Mungan; yazı hayatı boyunca şiir, öykü, roman, deneme, tiyatro oyunu, sinema yazısı, senaryo, masal, şarkı sözü gibi farklı türlere ait eserler verdi.
Genç Murathan Mungan her nedense tam da seksen darbesinin yaşandığı yıllarda "kız kurusu" olarak tabir ettiği evlenmemiş kadınlara takmış besbelli.
Her biri birbirinden "loser", hayatta en büyük felaketi evlen-e-meyip kuruyup gitmek olarak anlatılan bu kadınların gençkızlıklarında aşık olma, aile kurma hayallerinin tiye alındığı öyküler. Mungan o kadar ileri gidiyor ki bu genç kadınlardan birinin "superman" adlı bir jigolo tarafından tecavüze uğramasının hayatının şansı ve çok şükür kadınlığa geçmeyi başarabilmesi olarak anlatılıyor.
Bir kaç öyküde pencereden bakarken gördüğü delikanlıya ilk görüşte aşık olabilen bu kadınlardan biri, aşık olduğu bu adama attığı "ölümcül son bakış" ertesi gelinliği içinde adamın kurşunuyla öldürülüyor, adam sonra gidip durakta otobüs beklemeye devam ediyor.
"38 yaşında geçkince bir kadın" (?) bir başka öyküde bir alay varoluşçu mızırdanma ertesi bindiği bir trende seçtiği rastgele bir adamın bilmemneresini avuçlayıp kendisini trenin tuvaletinde adama "teslim" (!?) edince çok şükür huzura kavuşuyor.
Ne zamandır bu kadar kadın düşmanı bir eser okumamıştım.
Bir de üstüne sıkıcı! 80'li yılların "sanat" filmi olmaya debelenip de bi şey olamayan apolitik filmleri kadar sıkıcı. Fantastik olmaya çalışıp bir yazarın fantazileri seviyesinde kalmış abuksabuklamalar.
Murathan Mungan iyi bir şair, fakat öyküleri, özellikle erken dönemlerinde yazdığı bu öyküler pek fenaymış. Hiç beğenmedim.
murathan mungan’ın yazısını lisede çok sevdiğimi hatırlayarak alıp başlamıştım bu kitaba. şimdi belki küçükken okutulan hikayelerin cinsiyet ve toplumsal rollerinin yıkılmasıyla ele alındığından olsa gerek o kadar biçeme kapılamadım beklediğim kadar. hikayelerin temaları daha ilgi çekiciydi. ıstırap dolu gerçeklikler. en çok da efkârla ümitin hikayesini sevdim. piç efkâr. tüm bunların ankara’da geçmesi de beni bu şehirde tutunmaya çalışırken arkamda hissettirdi. yani, umut dolmadım tabii. acıların ortak samimiyeti mi demeli, onun gücüyle biraz daha bu şehirde kalabilirim umarım ki. ha bi’ de sanki kendisi hafifçe kadınları ittirip kaktırıyor sürekli. oysa benim ilgimi çeken kadınlar kentler romanında onları ne kadar iyi anlattığı olmuştu lisedeki ben için. belki oysa dememeli. zaten demeli? bu tam da onun diyeceği bir şey gibi oldu. bilemiyorum, hoş olmayan stereotipik ve misojinist çok fikir gördüm.
Uzun zamandır beni bu kadar etkileyen bir kitaba daha rastlamamıştım. Her hikayede kendimden ayrı bir parça, aynı yaşanmışlıklar.. Dünyada en siz olarak yaşadığınız duygular, emin olun başkaları tarafından da yaşanıyor. Kırk Oda bunun en sahici şahidi.
"Kültür bu kadar umutsuz bir sey miydi? Her seyi anliyor, herkesi taniyor, her sorunu kavriyor, yani kavraya anlaya yasiyordum. Anlamak yorgunuydum. Bu yuzden kimseye kizamiyordum. Kimseden doya doya nefret edemiyordum."
"Kendimizde besledigimiz, kendimizde büyüttüğümüz, kendimizde sakli duran bir seydir sevmek. O hep bizdedir, bizledir, usul usul biriktiririz onu, icimizde yigili durur. Ve gunun birinde ansizin karsiniza biri ciktiginda saniriz ki icimizden bosaliveren butun bu duygulari o tasimistir bize. Sevmek, kendi kendimizi büyülemektir; kendi kendimize yaptigimiz bir büyü. Oysa yeniden başlayacaktir arayislar, pismanliklar, yanilgilar. Her sey 'tamamlanmak' icindir. Çoğu kez ölümün tamamlayici ellerine dek aynı umut, aynı arayış, aynı çırpınış ve aynı perişanlikla sürükleniriz. Gözümüz arkada kalmıştır."
Kesin bir yargıda bulunamıyorum bu kitap hakkında. Bir tarafta çok hoşlanmadığım, o Türk edebiyatına özgü, ağdalı ve sevgi-yalnızlık-tutunamama ekseninde ilerleyen anlatım var. Diğer taraftan Mungan’ın zıt, beklenmedik şeyleri birleştirerek çok özgün çıkarması var. Karar veremiyorum.
Yedi Cücesi Olmayan Bir Pamuk Prenses 5/5 Boyacıköy’de Bir Aşk Cinayeti 4/5 Stelyanos Hrisopulos Gemisi 2/5 Zamanımızın Külkedisi 5/5 Makas 4/5 Hedda Gabler Diye Bir Kadın 2/5 Yüzyıllık Uyuyan Güzel 3/5 Aşkın Gözyaşları ya da Rapunzel ile Avare 5/5 Tutkunun Veronica Voss’u 4/5
“O zamanlar yaşamış olsaydık seninle, Apulos ile Nezihe'nin ayrılığına benzeyecekti sonumuz. O sebepsiz ayrılığa. Bütün ayrılıklar sebepsiz değil midir Aleko? Şimdi kimbilir nerde Nezihe? Ölmüş müdür? Torunlarıyla mı oturuyordur? Belki de bunamıştır, bütün çok yaşayan insanlar gibi bunamıştır belki de. Ya da kimsesizdir, ölemeyecek kadar kimsesiz.
“Herkesin ahlakı serveti kadardır Antigone;tez elden servet yapmaya bak.”
“Otuzyedi yaşındayım. Genç değilim artık. (Bir sabah bakarsın ki artık genç değilsin) Son yıllarda çektirdiğin hiçbir resme inanmazsın.”
“CENNET İNSANOĞLUNUN EN UZUN DÜŞÜDÜR. İNSANIN BİLGİSİNİ, DAVRANIŞ BİÇİMLERİNİ, DEĞERLERİNİ ve YAŞAMINI KORKU YÖNETİR. ÇÜNKÜ İNSAN KORKAN BİR VARLIKTIR. ÖTEKİ YARATIKLAR DA KORKARLAR AMA ONLAR DÜŞÜNEMEDİKLERİ İÇİN KORKULARINI HAFİFLETECEK OLAN DÜŞLER KURAMAZLAR. KORKU HALKLARIN AFYONUDUR.”
“İlgi duymadığım erkeğe karşı feminist, ilgi duyduğum erkeğe karşı köle olabilirim. Çağımızın ideal kadınlarından biri olabilirim. Sevmek istiyorum ama sevmeyi öğrenmek istiyorum önce.”
“ ‘Bütün erkekler hayatları boyunca tek bir şeyi istediler’ dedi Ümit: ‘Her şeyi…’ “
“Düşünüyorum. Ben zaten hep düşünüyorum. Bu yüzden hiçbir ilişkim sürmüyor, hiçbir ilişkiyi götüremiyorum, kuramıyorum, sürekli kılamıyorum; düşünüyorum, sürekli düşünüyorum, düşünmekten yaşamaya vakit bulamıyorum. Düşünmekten hiçbir şeye vakit bulamıyorum. Oysa erkekler düşünen kadınları sevmezler. Bu yüzden de heykeli dikilen düşünen kadın yoktur ama, heykeli olan düşünen adam vardır.”
Yedi Cücesi Olmayan Bir Pamuk Prenses 2/5 Boyacıköy'de Kanlı Bir Aşk Cinayeti 2/5 Stelyanos Hrisopulos Gemisi 3/5 Zamanımızın Bir Külkedisi 4/5 Makas 5/5 Hedda Gabler Diye Bir Kadın 4/5 Yüzyıllık Uyuyan Güzel 5/5 Aşkın Gözyaşları ya da Rapunzel ile Avare 5/5 Tutkunun Veronica Voss'u 3/5
Mungan'ın bu kitabındaki öykülerin çoğunda kendisinin dramaturji eğitiminin izlerini takip edebiliriz. Herkesin bildiği masallara atıfta bulunan öykülerden Yedi Cücesi Olmayan Bir Pamuk Prenses, yine bir masala atıfta bulunan Yüzyıllık Uyuyan Güzel ile kıyaslanınca pek başarılı sayılmaz ve ilk kez Mungan okuyan birini hayal kırıklığına uğratabilir. Bununla birlikte Mungan'ın neredeyse tamamen dramaturjik analiz üzerine kurduğu öykülerin en başarılı olanları kitaptaki bence ilk üç öykü değil. Bunun yanında, Antigone, Hedda Gabler vb. öykü karakterlerinin klasikleşmiş tiyatro metinlerinden alıntılanmış karakterler olması ve yazarın bu oyunların bilindiğini varsayan çağrıştırmaları, okuyucu için o oyunların veya hiç değilse o karakterlerin bilinmesini gerektiriyor. Burada yapılan yorumların bir bölümünde klasikleşmiş masal karakterleri kadar bilinmeyen tiyatro karakterlerinin yer aldığı öykülerin geri planda kalma sebebinin bu olduğunu düşünüyorum. Kişisel favorilerim ise puanlardan anlaşılacaktır.
Okuduğum ilk Murathan Mungan kitabıydı, özellikle son üç hikayeden çok etkilendim. Herkesin övdüğünün aksine ben Makas hikayesinden pek hoşlanmadım, bana çok boğucu ve kasvetli geldi ve okumaktan kaçmama sebep oldu. En çok yeniden uyarlanan masalları sevdim, yazarın yarattığı farklı bakış açısı ve mükemmel olmayan düzen çok hoşuma gitti. Yine de Hedda Gabler ve Makas hikayesi çok hoşuma gitmediği için kitaba mükemel diyemeyeceğim.
Beni en çok etkileyen kitaplardan biri oldu. Olayların gerçek hayatla ilişkileri, yapılan toplum eleştirileri ve kullanılan postmodern anlatım teknikleri sürükleyici bir atmosfer yarattı. En çok Makas öyküsünü beğendim. Toplumda kadın figürünün yerinin anlatıldığı ve ruhsal bunalımının gözler önüne serildiği bu öykü, bakış açımı genişletmeme yardımcı oldu. Karakterle birlikte onun hislerini yaşamak ve geçmişiyle beraber onu hissedebilmek iz bırakan bir okuma deneyimi sundu.
Son iki öykü (Rapunzel ve Avare & Tutkuların Veronica Voss’u) dışında o kadar güzel değildi ama Rapunzel ve Avare öyküsü o kadar çarpıcı ki insan gerçekten kalakalıyor, herkese okutmak isteyeceğim inanılmaz edebi bir öykü kesinlikle. Bu iki öyküde çok güzel cümleler bulmak mümkün. Ama kitabı okurken hatırladım ki ben bu iki öyküyü zaten daha önce okuyup etkilenmiştim, ama nerede okuduğumu hatırlamıyorum. TURK100 dersinde okumuş olabiliriz, ama kesinlikle daha önce okuduğuma eminim.
İlk kez Murathan Mungan okudum, hikayeleriyle başlamak istedim. Üstelik hikayelerdeki kahramanlar da tanıdık olunca gayet keyifli bir tanışma oldu. Rapunzel, Külkedisi, Süpermen, Hamlet, Hedda Gabler… Bazı masalların sonu bildiğimiz gibi değil, bildiğimiz hikayelerin farklı bir versiyonunu okumuş oluyoruz. Aşklar hep mutlu sonla bitmiyor, bazıları buruk bir tat bırakıyor. Tatlı, güzel hikayeler de var. Sevdim, Mungan okumaya devam edeceğim.
Murathan Mungan oykulerinde, masallarin buyulu atmosferlerini ve hayatin can yakici gerceklerini harmanliyor. Tanidigimiz karakterlerin hikayelerine yeni yonler vererek adeta farkli bir masal diyari yaratiyor Mungan. En sevdiklerim: "Hedda Gabler Diye Bir Kadin", "Makas" ve "Askin Gozyaslari ya da Rapunzel ile Avare".
Nevrotik hikayelerden olusan bir kitap. Yazim ve anlatim sekli ne kadar iyi ve enteresan olsa da hikayelerin konusu pek ilgi cekici gelmedi bana. Lirik anlatimlardan ve hikayelerden hoslananlar bu kitabi cok seveceklerdir.
“O görkemli gecenin bir düş, sayrılı ve sanrılı bir düş olmadığını gösteren tek kanıt olarak o cam ayakkabı kaldı. İnsan ruhunda kırık bir cam parçası kadar korkuya ve muammaya neden olan o tek cam ayakkabı.”
Çok beğendiğimi söyleyemem, yazarın hayal gücünü fazlasıyla kullandığı ve insanların uç noktalarındaki kararlarıyla ilgili hikayelerden oluşan bir kitap. Ben bu tarzı pek beğenmediğim için puanım düşük ancak meraklıları için okunabilecek bir kitap.
Günümüze daha yakın tarihte çıkardığı kitapları seven bir okur olarak, Murathan Mungan’ın kaleminin zaman içinde ne kadar değiştiğini görmek adına güzel bir kitap. Ancak resmen “Murathan Mungan metinlerarasılık diye bir şey öğrenmiş” kitabı olmuş bu.
postmodern tarzda okuduğum ilk kitaptı sanırım ve bazı hikayeler beni özellikle çok etkiledi.okurken hayatımda yer bulduğum bir sürü kısım olması beni daha da bağladı.bazen soluksuz okudum bazen de of bitsin artık hissine kapıldım.kitabın dilini çok beğendim favori hikayelerim sindirellalı ve
Murathan Mungan’ın Kırk Oda adlı öykü kitabı, Türkiye edebiyatında kendine has bir yer edinen, çok katmanlı yapısı ve derin anlatımıyla dikkat çekiyor. Mungan, bu kitapta dokuz ayrı öyküyü -özellikle "Makas"- ustalıkla bir araya getirirken, her öyküde insan ruhunun derinliklerine inen, toplumsal ve bireysel kimlikleri sorgulayan güçlü temalar sunuyor.
Kitabın ismi, doğrudan öykülerin yapısını yansıtan bir metafor olarak öne çıkıyor, hiç değilse benim çıkardığım anlam bu. Her bir öykü, birer "oda" gibi düşünülebilir; farklı hikayeler barındıran bu odalar, okuru farklı dönemlere, mekânlara ve ruh hallerine taşıyor. Bu odaların her birinde, insanın kendini ve çevresini anlama çabası, yalnızlık, aşk, toplumsal baskılar ve kimlik arayışları gibi evrensel temalar işleniyor.
Yazar, dilin olanaklarını sonuna kadar kullanarak, sade ama bir o kadar da etkileyici bir üslup yaratıyor. Her öyküde, dilin ritmi ve kelimelerin seçimiyle, okuyucunun ruhuna dokunan bir atmosfer oluşturuluyor. Öyküleri sadece birer anlatı olmaktan çıkarıyor ve onları zamanlar ve mekânlar arası bir yolculuğa dönüştürüyor. Her öyküde, geçmişle şimdi, gelenekle modernite, birey ile toplum arasındaki ince sınırları hissetmek mümkün.
Kırk Oda, Murathan Mungan’ın insan ruhunu ve toplumsal yapıyı anlama çabasını derinlemesine yansıtan, okuyucuyu düşündüren, sorgulatan ve etkileyen bir eser. "Makas" isimli eser, sadece Mungan'ın değil, tüm zamanların okuduğum en iyi öykülerinden biri ve kitabı sevmemdeki en büyük etken oluyor.
Vize için okunması gereken kitaplar listesindeydi ve ben de henüz Murathan Mungan okumadığım için bu kitabı seçmiştim. İyi ki de seçmişim. Yazarla tanıştığım için çok sevindiğim, kitabın neredeyse yarısının altını çizdiğim bir kitap oldu. Güzel olduğu kadar da okuması zor ve ağır bir kitaptı bana göre, çok sarsıcıydı, içime dokunan çok yeri oldu. Vize için alelacele değil de rahat ve boş bir zamanımda okusam çok daha keyif alabilirdim üstelik. Başucu kitaplarıma eklendi sanırım.
Kesinlikle mükemmel bir kitap. Murathan Mungan nasıl yazması gerektiğini çok iyi biliyor. Okurken sürekli kendime "Neden bu kitabı daha önce okumadım ki ben?!" diye sordum. Edebiyat zevki olan herkesin kesinlikle okuması gereken bir kitap. İyi ki de okumuşum bu kitabı. Okumadan önce ne kadar eksik olduğumu yeni yeni anlıyorum.
Çocukluğumuzda severek okuduğumuz masalları, Murathan Mungan sıra dışı yazımıyla bize bir kere daha sevdiriyor.Kendi fikirleri, cinsiyet ayrımları, günümüz çapraşık ilişkileri, hepsi bu masallarda gizli.
Makas, ikinci kez okunur. Ama diger oykuler, sonlara dogru daha iyiyse de, genel olarak pek basarili degildi. Eski masallara kendi yorumlari da pek hosuma gitmedi. Ayrica bazi oykulerde gecmis zaman kullanirken -mis'le baslayip birden -di'ye gecmesi de tuhaf gelmedi degil..