Uzatti elini, o koca meyveyi tuttu birakti, parmak uclari tekrar hissetmeye basladi. Tatli bir koku yayildi havaya, sekerli, ates rengi bir seftali kokusu. Onu avuclarina alip tartti. Utanmamisti seftali, optu kadinin ortaparmaginin ikinci eklemini. Bir gidiklanma geldi kadina, bir istek, bir cesaret… arsizca isirdi seftaliyi sol yanagindan. Soylesmeler, fisiltilar dokuluverdi ardi ardina. Her ikisi de gevezelesti birden. Biri kopariyor, ne kadar aldin diye bakiyordu oteki. Biraz duraladi kadin, ilk isirigin karninda actigi serin yolu duyumsadi, seftalinin etini burnuna yaslayarak bir sure kokladi. Burnu kanatlanip tekrar kondu yerine.Doyma Noktasi'nda aclik, avlanmak icin ininden cikmis vahsi bir hayvanin ruhu gibi geziniyor oykuler arasinda. Insan olarak ondan kurtulmanin sandigimiz kadar kolay olmadigini anliyoruz. oc alma, dusmanlik ve kotuluk, ama ayni zamanda sefkat, acima, masumiyet ve iyilik oylesine icimizde ki, bu oykuler karsisinda o irkiltici, tuhaf sucluluktan kacinmak
Babasının mesleği nedeniyle çocukluğu boyunca Türkiye’nin farklı bölgelerinde yaşayan yazar, 1994 yılında üniversiteyi bitirdikten sonra İstanbul’a taşındı.
Sema Kaygusuz’un ilk öyküleri, Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülü (1995) nedeniyle Varlık Dergisi’nde yayımlanmaya başladı. Yazarın ikinci dosyası 1996 yılında Gençlik Kitabevi Ödülü aldı. Edebiyat serüvenine öyküleriyle adım atan yazar sırasıyla Ortadan Yarısından (1997, Can Yayınları– 2002, Doğan Kitap), Sandık Lekesi (2000, Can Yayınları -2002, Doğan Kitap), Doyma Noktası (2002, Can Yayınları – 2002, Doğan Kitap) ve Esir Sözler Kuyusu (2002, Doğan Kitap) adlı kitaplarıyla tanındı. Sandık Lekesi, 2000 yılında Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü aldı.
Yazarın ilk romanı Yere Düşen Dualar (2006, Doğan Kitap) yurt içinde olduğu kadar, Fransızca ve Almanca baskısıyla da edebiyat çevreleri tarafından ilgi gördü. Yere Düşen Dualar’ın Fransızca çevirisi, Ecríme Çeviri Ödülü, Fransa Türkiye Dostluk Ödülü ve Balkanika Edebiyat Ödülü aldı. Yere Düşen Dualar 2012 yılında İsveç’te ve Yunanistan’da da yayımlanacak. Sema Kaygusuz’un 2009 yılında Doğan Egmond tarafından yayımlanan ikinci romanı Yüzünde Bir Yer, önümüzdeki yıl Almanca ve Fransızca olarak yayımlanacak.
Öykü ve roman dışında makale, sinema senaryosu ve belgesel kitap çalışmaları da yapan yazar, yakın zamanda Fransa’da sergilenecek olan bir operet için libretto kaleme almıştır. Senaryosunu yönetmen Yeşim Ustaoğlu ile birlikte yazdığı Pandora’nın Kutusu adlı film, İspanya’da Altın İstiridye Ödülü aldı. Yazarın ayrıca Pfizer firmasının desteğiyle yazdığı Öbür Yanım ve Lis yayınevi tarafından Türkçe ve Kürtçe yayımlanan Üşüyen/Efsiri adında iki farklı kitabı daha bulunmaktadır.
Sema Kaygusuz, Avrupa’nın saygın bir kurumu olan DAAD Akademisi tarafından seçilen sanatçılar arasında yer almış, Nisan 2010, Nisan 2011 tarihleri arasında konuk olarak Berlin’de yaşamıştır. Yazarın seçildiği ve yakın zamanda konuk edileceği diğer yazar evleri sırasıyla, Berlin Yazar Evi (Almanya, Goethe Enstütüsü Yakın Bakış Projesi, 2008), Marguerite Yourcenar Yazar Evi (Fransa 2009), KulturKontakt (Avusturya, 2011- Eylül) ve Museum Quarter (Avusturya, 2012- Nisan, Mayıs)
Karaduygun’dan sonra Sema Kaygusuz’a ait okuduğum ikinci kitap Doyma Noktası. 9 Öykü yer alıyor kitapta. Her biri bir diğerinden farklı, ama hepsinde de ortak bir gerilim, sıkıntı söz konusu. İçimizi deşen, düşündüren, geren, bizi alt eden duygular saçıyor öyküler.
İlk öykü Sandık Lekesi, talihsiz çocukların hikayesinden öte bir anlam taşıyor. Çocukluğa dair anıların, bilinçaltımızda dans etmesi, yerli yersiz ortaya çıkıp hayatımıza konuvermesi… Ve ince ince batan betimlemeler;
” Dışarıdan bakınca, soluklarından cama vuran buğuyla yüzleri bulanıklaşmış iki kız çocuğu, asla yan yana gelemeyecek iki güzel sözcük gibi kendi anlamını arayan devrik bir cümle yaratmıştı. ”
Ve öykü boyunca ortalıkta dolaşan o kara köpek gibi, kimseyle göz göze gelmeden okunup biten bir hikaye sandık lekesi.
Sonrasındaki öyküler de çok güzel. Ama bahsetmeden geçemeyeceğim bir tanesi ise Sülün. Avcı ve Sülün’ün bir tanıdık öyküsü. Yazar, Sülün’ün soğuk mermer tezgahtaki çırpınışlarını ve o delici bakışlarını beni rahatsız edecek, neredeyse gözümü kapatma refleksimi ele geçirecek kadar iyi anlatmış. Sülün’ün tek tek yolunan mavili eflatunlu tüyleri boğazımı tıkadı okurken.
Çöpçüler ve Çatlak Yerlerin Kuyusu isimli öyküler de çok iyi. Tüm kitabı saran tedirginlik ve izleyici olma hali metinleri ağırlaştırıyor. Bir çırpıda okunup, köpük etkisi yaratacak deneyimden çok uzak, içe dokunan, yerleşen bir görüntü kalıyor geride.
Dokuz bölümlük bir dizi izlemiş gibiyim. Sahneler aklımdan çıkmayacak. Her karakter içimizden biri gibi salınıyor sokaklarda.
Sema Kaygusuz’un okuduğum ilk kitabıydı. Kitap doygunluk, doyumsuzluk üzerine karanlık dokuz öyküden oluşuyor, yaraları yerlerinizi tekrar kanatıyor. Bazı öyküleri çok sevsem de bazılarıyla yakınlık kuramadım. Ancak Şeftali’ ve ‘Yaprak ve Tüy Zamanları’ öyküleri için bile kitap okumaya değer.
Yazarın ‘Sandık Lekesi’ kitabındaki öyküleriyle benzerlik taşıyan bir öykü kitabı. ‘Sandık Lekesi’ adlı öykü, ‘oturduğum yerde dönüp kristalleşmeme’ neden oldu. Sülün ve diğer öyküler de harika. Aynı şekilde ‘İnsan Dipleri’ ve ‘Çalıntı Yürekler’ de çok güzel öyküler. İnsan Dipleri öyküsü, yazarın internet gazetesinde yayınladığı bir yazı dizisinde adı geçen kişiyi anımsattı.
Yazarın diline alıştığımdan olabilir, ‘Sandık Lekesi’ kitabı beni daha çok etkilediğimi düşünüyordum ama sonra, öykülerin birbirini takip eden, aynı tonda yazılmış olduğunu fark ettim. Dolayısıyla tek bir kitap olabilecek öyküler bence.
Bazen öyküleri okurken, öykünün konusunun etkisine kapılıp giderim, bazen de cümlelerin beynimde çaktırdığı şimşeklere. Çok nadir olarak da bu ikisi birlikte sürpriz yapar bana. İşte o zaman okumaya doyum olmaz. Sema Kaygusuz’un dilinde, ikisini birlikte buluyorum.
Yazar öykülerinde hayvanların ve cansız varlıkların duygularından söz ediyor. Karşımızdaki insanların duygularını nasıl bilemiyorsak, fakat söz edebiliyorsak, neden cansız varlıkların ve hayvanların duygularından söz etmeyelim?
sandık lekesi* isimli ilk öyküye kalbimi bıraktım. en sevdiğim öykü tarzlarından biri bu kitap. dönüp dönüp ardıç tohumunu okuyorum. yazarla tanışmamı sağlayan biricik insana sevgilerle.
"bir varlık heyecanıydı acı, bir oluş serüveni, olmama direnişiydi."
Geç keşfettiğim bir yazar Sema Kaygusuz. İlk kitabı Sandık Lekesi'nden hemen sonra okuduğum ikinci (öykü) kitabı Doyma Noktası. İlk öykünün adını "Sandık Lekesi" koyarak, iki kitabı birbirine bağlamış yazar. Bu dokunaklı öyküyü çok beğendim. Beş yıl Gümüşsuyu'nda oturmuş olmam bu öykünün içine girmemi sağladı. Öykülerin tamamı çok etkileyici, en beğendiklerim şunlar:
- Sandık Lekesi, - Kılçık, - Yaprak ve Tüy Zamanları, - İnsan Dipleri, - Çalıntı Yürekler.
Şimdi biraz ara verip, öykülerinin tadını çıkaracağım, sonra bir romanını okumayı planlıyorum. Fırsat buldukça bazı öykülerini yeniden okuyacağım.
İfade gucu cok kuvvetli bir yazar. Detayli ve gorkemli betimlemelere dikkat ederken konulari atladigimi farkettim, bittikten sonra aklimda kalmadilar. Boylesi ozenli bir anlatim hikayenin akiciligindan ve duygusundan eksiltebiliyor demek ki. İyi edebiyattan keyif alanlar icin okumaya deger bir oyku kitabi. Sadece bende iz birakmadigi icin uc yildiz verdim ama bes yildiz verenlere de itiraz etmezdim.
anlatımını çok beğendim öyküleri de rahatsız edici buldum tabi benim için konusuna göre etkileyici olup olmamasını etkiliyor korku türündeyse seviyorum ya da çarpıcı ayrıntılar olup bir şeyleri fark etmemi sağlıyorsa bu kitapta da iki üç öyküden bu zevki alabildim
Sema Kaygusuz'da herkesten başka bir duyarlılık ve bakış açısı var. Kitabın ilk öyküsü Sandık Lekesi'nde şehri köpeklerin gözüyle yaşıyor, onların hemen kenarımızda duran varlıklarına ta içerden bakıyoruz. Elbette bu farklı bakış açısı farklı bir dil ve anlatımı da beraberinde getiriyor.
Yaşamı başka bir biçimde gören ve anlamlandıran Kaygusuz'un kalemi gerçekten çok güçlü.
Bu kitabı ne zaman okuma listeme aldığımı hatırlamıyordum; ama “geçmiş zamandaki Semih’in bir bildiği vardır” diyerek siparişi verdim. Daha sonra kitabı okurken bazı cümleler “anımsadım” Sema Kaygusuz’a dair. (Sema Kaygusuz, “anımsamak” kelimesini çok seviyor bence. Birçok yerde severek kullanmış. Bu sebeple ben de tırnak işareti içerisine aldım. Okurken mutlaka siz de anımsayasınız diye…)
Doyma Noktası, Sema Kaygusuz isimli yazarımızın okuduğum ilk kitabı oldu. Kitabın içinde toplam 9 öykü bulunmakta. Öyküler arasında organik bir bağlantı yok; ama duygusal olarak birbirleriyle bağlantılı olduklarını söyleyebilirim. Yani her bir öykü diğerinden farklı; ama hepsinde de ortak bir gerilim, sıkıntı söz konusu. Zaten iyi bir öykünün olmazsa olmazı işte bu içimizi deşen, düşündüren, geren, bizi alt eden duygular. Bu duyguları barındıran bir öykünün iyi bir öykü olduğunu kolaylıkla söyleyebiliriz.
Kitabın içerisinde en beğendiğim öykü, Sandık Lekesi isimli öykü oldu. Diğer öykülerini de oldukça başarılı buldum; ama yazarın dilinin bir hayli ağdalı olduğunu söylemekte fayda var. Günümüz yazarlarının yöneldiği gibi, duru ve kolay anlatımın aksine zorlayıcı ve farklı kelimeler kullanmayı tercih etmiş. Tek bir kitabını okuduğum için genelleme yapmaktan imtina ediyorum; fakat diğer eserlerinde de aynı dili kullandığına eminim. Anlatım tarzı, imgelemeleri kullanış biçimi çok farklıydı. Hatta bazı yerlerde dönüp sayfayı baştan okuma hissine kapıldım. Okudukça alışırım diye düşündüm; pek alışamadım. Yine de kaliteli bir yazar olduğunu açıkça ifade edebilirim. Özellikle öykü okumayı seven okurların mutlaka tanışması ve yazılarını derinlemesine incelemesi gereken bir yazar.
Kitabın ismi de bir hayli ilgimi çekti. Öykülerle bir bağlantı kurmaya çalıştım; ama itiraf etmeliyim ki kuramadım. Önce doyumsuz insanlar aradım kitabın içerisinde, bulamadım. Neden Doyma Noktası olarak bir isim konulmuş bu öykü kitabına bir türlü mantıklı bir sonuca varamadım. Zira doyma noktası, bir şeyden zevk alamadığımız zaman “tamam bu kadar yeter daha fazla istemiyorum” dediğimiz noktaymış. Ayrıca bilindiği üzere, balıklarda doyma hissi yok. Kitabın kapağında yer alan kılçıkla ve kitabın içerisinde yer alan “Kılçık” öyküsüyle bağlantı kurabildim; ama hepsiyle bir bağlantı kuramadım. Neyse çok da önemli değil sanırım…
Sema Kaygusuz, kullandığı ağdalı dil ve farklı kelimelerle iyi bir okuru büyüleyebilir. Okurken anadilde kitap okumak ne kadar da güzel bir şey diye düşünüyor insan. Çünkü yazar sizinle aynı coğrafyadan, sizinle aynı duygularla büyümüş. Aynı havayı solumuş ve uyurken aynı öyküleri dinleyerek rüya alemine dalmış... Bunun üzerine Sema Kaygusuz bir de nesnelerle ya da hayvanlarla ilginç bir ilişki kurmayı başarabilen bir yazar. Yeri geliyor bir meyve ya da hayvan onun elinde konuşma yetisine sahip bir varlığa dönüşüyor. Son dönemde bu tarz yazarlar bir hayli azınlıkta kaldı. Bu sebeple Sema Kaygusuz’u değerli bir yazar olarak gördüğümden sizlere tavsiye ediyorum.
"Bizler uyuruz. Uyandığımızdaysa yeni bir günün tatlı boşluğu vardır gözlerimizde. O günün herhangi bir acıyla dolu dolmayacağını bilemeyerek taze bir başlangıcın içindeyizdir. En az çöp kamyonunun sürücüsü üçüncü adam kadar o an için her şeyi unutmuşuzdur."
Selam millet! Bugün sizlere yeni tanıştığım bir yazarla geldim. Çağdaş Türk Edebiyatı'na şu sıralar ağırlık veriyor gibiyim.
Doyma Noktası, içinde toplam 9 hikaye barındıran bir öykü kitabı. Öykü okumayı çok seviyorum ve kitap da ince olduğu için hemen biteceğini düşünmüştüm lakin yanılmışım. Sema Kaygusuz'la ilk defa tanışıyorum ve dili, anlatım tarzı, imgelemleri kullanış biçimi çok farklıydı. İlk öykü olan Sandık Lekesi'nin atmosferine girmekte başlarda bir hayli zorlandım, hatta o öyküyü atlayıp en son okudum. Yani özetle üslubu biraz alışılmışın dışında ve alışmanız gerekiyor. Ayrıca cümle israfından kesinlikle kaçmış, öyle öykü uzasın diye lafı uzatıp da dolandırmamış yani. Bu yüzden de tek bir kelime dahi atlamak istemedim ve aşırı dikkatli okumaya çalıştım. Ufak bir konsantrasyon dağılmasında ölümcül bi sözcük aklımdan uçuveriyordu zira.
Böyle anlatınca gözünüze korkutucu gelmesin ya da önyargınız oluşmasın sakın ha! Bu yazarla herkesin tanışması gerektiğini düşünüyorum. Her öyküde beni duygudan duyguya sürükledi. Bazen çocukluğuma özlem duydum, bazen içim bulandı, bazen inanılmaz derecede yalnızlık hissettim. Öyküler geçerken benim de duygularım sürekli değişim gösterdi. Bir öyküde üzgün, bi öyküde mutluydum. Böyle bir şeyi daha önce hiç tecrübe etmemiştim, gerçekten büyüleyici bir kalemi olduğunu düşünüyorum. Ayrıca okurken bizleri de olayın içine dahil ediyor, sanki karakterleri duvar dibine çökmüş de izliyor gibi hissettim.
Unutmadan favori öykülerim Sandık Lekesi, Şeftali ve İnsan Dipleri oldu. Yine de kitabın tamamı benim için eşsizdi. Yazardan başka kitap okumadığım için bu kitap başlangıca uygun mudur, bilemiyorum ama muhakkak Sema Kaygusuz ile tanışın bence. Sağlıcakla kalın efenim! 😄 💞
Sema Kaygusuz ile tanışma kitabım oldu Doyma Noktası. İçinde çok sevdiğim öyküler de vardı, ne anlattığını anlayamadıklarım da. Fakat Sema Kaygusuz'un üslubunu sevdim, yazarı okumaya devam edeceğim.
"Hûma'nın ölümüyle bütün çocukların ölümsüzlüğü sona ermişti. Öte yandan, bir kez öldüğü için böyle, Harun bir daha ölmedi."
"Herkesin kabuğu kendine göre: Ya tasarlandığı kadar ince, ya da elde olmadan fazla kalın. Benimse biçimli bir taştan farkım yoktu. Ne tür bir gelenekse bu ya da nasıl bir öğretiyse, canımı cansız bir dokuyla örüp korumuştum. İçeride uyanık durup dışarıdan uykulu görünmenin ne güç olduğunu anlatamam!"
"... birbirlerinin yüreğini hissedemeyecek kadar zayıf olan, gözden kaçmış, o güne dek bir kez bile sınanmamış gizli bir his yüzünden düşmanlaştılar."
Sema Kaygusuz'a başlamak için doğru bir kitap mıydı bilmiyorum ama çok etkilendiğimi söylemem gerek. 9 öykü var kitapta ve 9'u da birbirinden gerilimli, yürek burkan öyküler. Okurken içiniz sıkılıyor, çığlık atmak istiyorsunuz, rahatsız hissediyorsunuz kendinizi. En azından ben öyle hissettim. Benim en çok sevdiğim öyküler Sandık Lekesi, Yaprak ve Tüy Zamanları ve Çalıntı Yürekler oldu. Hatta Yaprak ve Tüy Zamanları beni o kadar etkiledi ki ne kadar güzel olduğunu kendimce anlattığım bir not düşmüşüm öykünün başına. Kesinlikle Sema Kaygusuz'a devam edeceğim. Kitaplığımın onun muhteşem dilinden mahrum kalmasını istemiyorum.
öncelikle eğer barbarın kahkası'ndan sonra bu öykü kitabını elinize aldıysanız, bambaşka bir dil ile karşılaşacaksınız. barbarın kahkası'nı bir oturuşta okuduğumu hatırlıyorum ancak "doyma noktası" biraz daha zamanımı ve enerjimi aldı. Bu yönüyle oldukça doyurucu ve talepkar bir hikaye kitabı olduğunu söyleyebilirim. Benim en çok sevdiğim hikaye "sandık lekesi" oldu. Ölümün bu kadar naif ve estetik anlatılmasına daha önce hiç rastlamadım. bu hikaye sonrası birkaç dakika kendime gelemedim gerçekten, ben ne okudum diye.
"bir varlık heyecanıydı acı, bir oluş serüveni, olmama direnişiydi."
Sema Kaygusuz’u ilk defa okudum ve gerçekten de çok sevdim, garip bir hüzün, garip bir sıkıntı, garip bir keyif bıraktı öyküler bende. Doyma Noktası içerisinde dokuz öykü var, hepsi birbirinden bağımsız da olsa sonunda aynı garip hisleri yaşadım. Bilinçaltı, gerçeklik, hafıza, anılar ve duygular ilgi çekici betimlemelerle bezenmiş…O tohum ne güzel anlatmış kendini, o leke hangi anıları ortaya çıkarmış, o gerçekci imgeler nasıl masala dönmüş… En çok da o garip hissi sevdim işte. Diğer eserlerini okuyacağım en kısa zamanda
Yazmadan hissettiren, anlama görevini okuyucuya bırakan çok değerli bir üslup. Farklı perspektiflerden doyumsuzluğu, doymayı ele alan öyküleri hazmedebilmek ve her kelimeye hakettiği değeri verebilmek için tekrar tekrar okumalı. Yazarın diğer kitaplarını da kesinlikle okuyacağıma Şeftali isimli öykü bittiğinde emindim. İlk Kaygusuz kitabım, bir yandan çok mutluyum bir yandan da bu dil hakimiyeti ve üslup ile geç tanıştığım için üzgünüm açıkçası.
Sema Kaygusuz aldığı ödülleri sonuna kadar hakeden bir isim. Son zamanlarda Türk edebiyatında okuduğum en güzel kitap olduğunu söyleyebilirim. Okurken, anlatım tarzı, tanımlamalar, açıkça söylemeden gösterdiği ayrıntılar , müthiş gözlem gücü ve yaratıcılığın mükemmel uyumunu görüyor ve hiç bitmesin istiyorsunuz 👏👏👏💕
Selçuk Baran'ın Anaların Hakkı hikaye kitabından sonra hikaye türüne biraz haksızlık ettiğimi farkettim. Hayatımın düzensiz, plansız şu döneminde ara ara oturup kısa bir iki öykü okumak iyi geliyor. Hayatınızın yoğun bir dönemindeyseniz veya zihin dünyanızın karmaşık olduğu bir zamandaysanız, arada bir iki hikaye okuyarak okuma alışkanlığınızı diri tutmak iyi hissettiriyor.
Kütüphanemde Sema Kaygusuz'un üç kitabı vardı. Ben tanışma kitabı olarak Doyma Noktası'nı seçtim. İyi ki de öyle yapmışım. Diğer kitaplarını da okumak için sabırsızlanıyorum. ** En beğendiğim hikaye, ilk hikaye olan "Sandık Lekesi" oldu. Zaten en uzun hikaye de bu. Çocukluk hatıralarıma dalıp dalıp gittim. Bir çocuk nasıl düşünür, nasıl hayal kurar, nasıl özlem duyar... Yazar bunu çok güzel yansıtmış.
Etkilendiğim bir diğer öykü de Kılçık oldu. Kitabın kapak tasarımı da bu öyküden esinlenilmiş. Ben öyle tahmin ediyorum. Adamın yemek yerken bir anda sandalyesinden düşüşü ve düştüğü zemindeki seramiği hissettiği o an... Durağan seyreden bir filmde aniden sizi hiç beklemediğiniz bir gerçeklikle alt üst eden bir sahneyle karşılaşırsınız ya? İşte öyle etkileyici bir an tasavvuru yapmış Sema Kaygusuz.
Çalıntı Yürekler, Çatlak Yerlerin Kuyusu, İnsan Dipleri, ve Çöpçüler hikayeleri de hiç fena değildi. ** Kaygusuz, kitabı neye göre adlandırmış bilmiyorum. İster istemez her hikayede "doyma noktası" teması üzerinde izler aradım. Bazı hikayelerinde "doyumsuzluk-tamahkarlık" üzerine izler sezdim sezmesine ama elle tutulur gözle görülür bağlar kuramadım. Hikaye kitabı yazmanın en zor yanlarından biri de kitaba bir isim seçmek olsa gerek.
Kaygusuz'un dili bana çok enteresan geldi. Cümleler akıp gidiyor. Ama çok sade mi? Hayır. Kösnül, Bel bel bakmak, Ölgün, İçitmek ve İğdiş gibi hayatımda daha önce hiç duymadığım kelimelere denk geldim. Hem garipsedim, hem de yeni kelimeler duymaktan hoşnut oldum.
Doyma Noktası, Barbarın Kahkahası romanından sonra okuduğum ikinci Sema Kaygusuz eseri oldu. Roman oldukça sade bir dille yazılmışken, öykülerden oluşan Doyma Noktası oldukça süslü bir dille kaleme alınmış. O nedenle iki farklı yazarın eserini okumuş gibi hissettim. Kitaba da ismini veren doyma hâli, açlık, insana ait duygular kitaptaki öykülerin ortak noktası. Ben en çok içindeki 'Sandık Lekesi' öyküsünü sevdim. Sema Kaygusuz okumaya büyük bir ihtimalle devam edeceğim. Ama sanırım bittersweet bir tat alarak devam edeceğim bir yazar-okur ilişkisi olacak bu.
Kitap başlığına yaraşır bir şekilde tıka basa ‘doyma’ ve buna koşut bir açgözlülük izleğinin izini sürüyor farklı hikayelerde. Ama Mehmet Günsür gibi dupduru bir kalemi okuduktan sonra dili beni çok zorladı ve anlamsız bir yapaylık ve çirkinlik hissettim metinlerde. Bir tek ‘Çatlak Yerlerin Kuyusu’ öyküsü çok hoşuma gitti, bana kalırsa içinde yılan ve çocuk olan öyküleri çok iyi kotarıyor Sema Kaygusuz. O öyküden sonra kitap biraz açılır gibi oldu benim açımdan ancak ben bu kitaptaki öyküleri bir yere koyamadım, sevemedim de.. Halbuki daha önceden okuduğum 2 kitabını çok beğenmiştim yazarın. Belki doğru zaman değildi bu kitabı okumanın..
Yazarın dilini çok süslü ve yer yer yorucu buldum. İçinde sevdiğim öykülerde oldu bunlar; Kılçık, Çalıntı Yürekler ve Sülün öyküleri. Ama Çalıntı Yürekler öyküsünün sonunu beğenmediğimi söylemeden geçemeyeceğim.
sema kaygusuz görülmeyen ya da görülene kadar incelen kırılan sevdaları yazmaktan vazgeçmiyor, ben sema kaygusuz sevdamdan vazgeçmiyorum. eski bir fotoğrafın sarı sarı bozulması bulanıklaşmasını "havanın ekşimesi"yle betimlemesini unutmayacağım
okuduğum ilk kitabı. garip bir hüzün, gerilim ve keyif bırakıyor. okumaya devam edeceğim kaygusuz’u. kitabı ise sevdim. dili ağdalı, okuduğunuz yeri tekrar okumanız gerekebiliyor; benim için sorun değil.