Sema Kaygusuz, tadı, kokusu, sesi, kurgusu birbirinden farklı tam on üç öyküyü bir araya getiren "Sandık Lekesi” adlı kitabıyla Doğan Kitap yazarları arasındaki yerini alıyor. Genç kuşak öykücülerin en önemlilerinden biri olan Kaygusuz bu eseriyle Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü’ne layık görülmüştü. Yayımlandığında edebiyat çevresinden çok olumlu eleştiriler alan kitabı bir sesler atlası olarak okumak da mümkün. Kaygusuz, her öykünün geçtiği mekânın sesini taşımasına özen gösteren bir yazar. Anlatıcılarını birbirinden farklılaştırmakta usta bir kalem. Onun öyküleri kelimeleri aşan, seslere, kokulara taşan öyküler. "Sandık Lekesi", hayata dair birçok ayrıntıyı ve fikri içeren, kahramanlarına karşı durmayan, onları biraz kollayan, zaman zaman okuyucusunu da yazma sürecine tanık eden, bazen bir renkte, bazen bir seste gizi yakalayan bir öykü kitabı. Kent yaşamı kadar kırsal yaşamı da öne çıkaran Kaygusuz, öykülerinde vicdanın penceresinden bakmayı amaçlamış. Kaygusuz’un birkaç katmandan oluşan dünyasıyla tanışmamış olanların kaçırmaması gereken bir fırsat bu.
Babasının mesleği nedeniyle çocukluğu boyunca Türkiye’nin farklı bölgelerinde yaşayan yazar, 1994 yılında üniversiteyi bitirdikten sonra İstanbul’a taşındı.
Sema Kaygusuz’un ilk öyküleri, Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülü (1995) nedeniyle Varlık Dergisi’nde yayımlanmaya başladı. Yazarın ikinci dosyası 1996 yılında Gençlik Kitabevi Ödülü aldı. Edebiyat serüvenine öyküleriyle adım atan yazar sırasıyla Ortadan Yarısından (1997, Can Yayınları– 2002, Doğan Kitap), Sandık Lekesi (2000, Can Yayınları -2002, Doğan Kitap), Doyma Noktası (2002, Can Yayınları – 2002, Doğan Kitap) ve Esir Sözler Kuyusu (2002, Doğan Kitap) adlı kitaplarıyla tanındı. Sandık Lekesi, 2000 yılında Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü aldı.
Yazarın ilk romanı Yere Düşen Dualar (2006, Doğan Kitap) yurt içinde olduğu kadar, Fransızca ve Almanca baskısıyla da edebiyat çevreleri tarafından ilgi gördü. Yere Düşen Dualar’ın Fransızca çevirisi, Ecríme Çeviri Ödülü, Fransa Türkiye Dostluk Ödülü ve Balkanika Edebiyat Ödülü aldı. Yere Düşen Dualar 2012 yılında İsveç’te ve Yunanistan’da da yayımlanacak. Sema Kaygusuz’un 2009 yılında Doğan Egmond tarafından yayımlanan ikinci romanı Yüzünde Bir Yer, önümüzdeki yıl Almanca ve Fransızca olarak yayımlanacak.
Öykü ve roman dışında makale, sinema senaryosu ve belgesel kitap çalışmaları da yapan yazar, yakın zamanda Fransa’da sergilenecek olan bir operet için libretto kaleme almıştır. Senaryosunu yönetmen Yeşim Ustaoğlu ile birlikte yazdığı Pandora’nın Kutusu adlı film, İspanya’da Altın İstiridye Ödülü aldı. Yazarın ayrıca Pfizer firmasının desteğiyle yazdığı Öbür Yanım ve Lis yayınevi tarafından Türkçe ve Kürtçe yayımlanan Üşüyen/Efsiri adında iki farklı kitabı daha bulunmaktadır.
Sema Kaygusuz, Avrupa’nın saygın bir kurumu olan DAAD Akademisi tarafından seçilen sanatçılar arasında yer almış, Nisan 2010, Nisan 2011 tarihleri arasında konuk olarak Berlin’de yaşamıştır. Yazarın seçildiği ve yakın zamanda konuk edileceği diğer yazar evleri sırasıyla, Berlin Yazar Evi (Almanya, Goethe Enstütüsü Yakın Bakış Projesi, 2008), Marguerite Yourcenar Yazar Evi (Fransa 2009), KulturKontakt (Avusturya, 2011- Eylül) ve Museum Quarter (Avusturya, 2012- Nisan, Mayıs)
Kuşkusuz ki bugüne dek okuduğum en iyi hikayeleri barındıran kitaplar arasına girmeyi başardı.Sema Kaygusuz o denli müthiş bir hayal gücü ve yaratıcı zekaya sahip ki her hikayesi başka bir türe kapı aralıyor. Her hikaye ayrı bir deney. Bu yönüyle Sandık Lekesi deneysel bir hikaye kitabıdır da denebilir. Kusursuz bir anlatım harika betimlemeler kısa ama vurucu öyküler... Elifin E si adlı hikayede takıntılı bir yeni anneanne yi okurken Engereğin Oğlunda yaşamın parmaklarımızın nasılda tam ucunda olduğunu görüyoruz. Kadın Sesleri'nde sevgiye muhtaç bir kadın ve onun sevgisini çalan bir kadının hesaplaşmasını okurken Kışlangıç adlı son hikayede yazarın kendi devinimlerini enfes bir biçimde okuma fırsatı elde ediyoruz.
Diline, dille hamurla oynarmışçasına oynayışına, benzetmelerine, tasvirlerine, anlatım gücüne ve dahasına hayran kaldım Sema Kaygusuz'un. Hepsi, hepsi çok güzel öykülerin ama benim içimi en çok saran "Aşkâr" oldu sanırım. "Kadın Sesleri" var bir de, yüreğimi mandal gibi çıt ettiren.
Yine bir yazara şükrediyorum. O bir tek cümleyi arayıp durması sağ olsun, eksik olmasın Sema Kaygusuz'un.
“Muhsin bu! Nisan’ı gözünden tanır, o nisan ne zaman ıslıklı kahkahasını atacak, ne zaman ellerini çırpacak herkesten iyi bilir. Telleri eğilmiş, kilidi bozulmuş, solgun şemsiyesi de öyle. Kemal ise hiç takmazmış nisan’ı, ne âşık olmuştur nisan’da, ne de birini gömmüştür toprağa. Hiçbir nisan Kemal’den hevesini almamıştır henüz.”
Sema Kaygusuz‘un ikinci, benim okuduğum ilk kitabı.
Yazarın benimsediği anlatım ve kurgu biçimi, isimlere -ısrarla- soyut anlamlar yükleyen sıfatlar kullanması metinde çok hoşuma giden -teknik- özellikler.
Ancak beni en çok etkileyen, öykünün başında verilen duygusal/ psikolojik ortamın, öykünün sonunda aslında gerçeğin hiç de öyle olmayabileceğinin balyoz gibi gelen cümlelerle beynimize kazınması oldu. Başka bir ifadeyle öykünün sonunda ters köşe olmak. Aşkar, Tacettin, Kadın Sesleri, Sarı öykülerinde olduğu gibi.
Şimdiye kadar okumamış olmanın eksikliğini aşmaya çalışıyorum. Hepsini çok çok beğendim. Ama ‘Sarhoştuk Yıldızların Altında’ ve ‘Tacettin’ beni çok etkiledi. ‘Aşkar’ ise beni oturduğum yere mıhladı.
Yeni bir yazar, yeni bir bakış açısı keşfettim. Çok mutluyum.
“… onlar bir baktı mı bütün yılları hesaba katarak bakarlar…”, sf; 19.
Sema Kaygusuz anlatırsa ben orta yerimde vurgun yaşıyorum. Sokakta kavga eden o Tacettin'in, öylece duran bir bitkinin, köyünde işini eyleyen o kadının, evinden ayrılan adamın , renkleri yağmurda yıkanan sokağın, kamyonun, bir gencin üç oda bir salon fiyakalı ruhunun, oynamayan tül perdenin, bir kadının dirsek kaşının, ne-c-la'nın, en son ölümün uğradığı o evlerin, yaşamın kendisi olduğu o durağanlığın, ortasında resmedilemeyen, hareketsiz bedenlerin içindeki o kahrolan kendisi, hep orta yerinde hikayenin, ansızın beni bulur.
Sema Kaygusuz'un okuduğum ilk kitabı. Sanırım yazarın ilk kitabı. Genellikle ilk kitapları beğenirim. Öyküleri çok beğendim. Özellikle yazarın dilini, karakterleri ve karakterleri anlatış şeklini. Güzel bir dil yaratmış. Diğer kitaplarını da okuyacağım.
Kitaptaki en beğendiğim öyküler şunlar:
- Kadın Sesleri, - Sarhoştuk Yıldızların Altında - Aşkâr - Tacettin - Küllük
Bazı öykülerinde mizahı da ustaca kullanmış yazar. Şu cümle “Sarhoştuk Yıldızların Altında" öyküsünden:
"Ben onları yaprak döker gibi tel tel döktüm, senin gibi ağartarak kafama gömmedim."
Keşke bu kitapla tanımasaydım Sema Kaygusuz'u. Bir tren yolculuğunda okudum Sandık Lekesi'ni, "Melisa Kesmez'i bir tren yolculuğunda tanıdığım gibi efsane olursa!" heyecanıyla. Yeni bir keşfe çıktım. Bir değil aynı anda iki yolculuktu çıktığım; fakat bir yolda ancak bu kadar sıkılabilirdim.
Okuduğum en iyi öykü kitabı diyebilirim. Hepsi farklı tür zaman ve konuyu içeren öyküler öyle bir hayal gücü ile yazılmış o kelimelerle yazar öyle bir oynamış ki nasıl başladı nasıl bitti anlamadım. Aralarda bana hissettirdikleri de yanıma kar kaldı. Keşke daha çok yazsa...
Hikaye anlatım tekniklerini tek bir kitapta görmek isteyenler için eşsiz bir kitap. Akıcı uslubu ve gelişine yazımı ile elinizden bitirmeden bırakmayacağıza inanıyorum.
Sema Kaygusuz, her biri birbirinde vurucu, dili ustalıkla kullanan hikayelerini bir araya getirmiş... Çok güçlü, kolay unutulamayacak öyküler, keyifli, tekrar dönüp okunası öyküler...
Yazarın okuduğum ilk kitabı ve kelimeleri kullanışındaki büyü, olayları anlatışındaki duruluk karşısında o kadar etkilendim ki ne desem eksik kalacak.. İyi ki okumuşum..
Yazarın seneler önce Yere Düşen Dualar romanını okumuş biraz iç kapatıcı bulmuş ama dili kullanışındaki yetkinlikten çok etkilenmiştim. Öykülerini çok daha fazla beğendiğimi söyleyebilirim. Kitapta neredeyse beş duyuya hitap eden ve betimlemeleri güçlü 13 farklı öykü var. En çok Tacettin, Sarı ve Kadın Sesleri isimli öyküleri sevdim. Kişisel olarak mesafeyi sevdiğimden insan hallerinin bu kadar içine girmek, sesine kokusuna ve tadına kadar hissetmek bana biraz fazla geldiğinden elim beş yıldıza gitmedi yoksa gerçekten beş yıldızlık bir eser.
Project Going Through My Landlady's Bookshelves 3/?
Çok uzun zamandır ilk defa beni bu kadar mutlu eden ve diline aşık olduğum bir kitap okudum, Türkçe inanılmaz bir dil gerçekten :') Ayrıca, Tilbe Saran'ın seslenditmesi mükemmel, audiobook bütün yaralarımı sardı beni iyileştirdi
Sema Kaygusuz okumaya bu kitapla başladım. Barbaros Kahkahayla devam edeceğim. Yazarın dilini sevdim. Kitapta çok farklı konularda öyküler var. En çok aklımda kalan Tacettin oldu, betimlemelerin müthişliği dolayısıyla. Sevmediğim öyküler de oldu. Özellikle öykü türünde daha çok okuma yapanlar bu esere de mutlaka vakit ayırmalı.
Yazarın kullandığı dil büyüleyici,ancak kitaptaki öykülerin bazıları çok soyut, çok havada kaldı benim için,özellikle son iki hikayeyi okumak beni çok zorladı, yine de Sema Kaygusuzu bu kitapla tanıdığıma mutluyum
Kısa, hafta sonu eve kapanmalarından birinde okur bitiririm diye aldığım bir kitabın beni bu kadar etkileyeceğini tahmin edemezdim. Edemedim de nihayetinde. Bu nedenle bu bir kitap incelemesinden ziyade, bana hissettirdikleri ve sorgulattıklarını basitçe bir ifadesi olacak.
Tacettin adlı öykü hayatımdaki eksikliği yüzüme tekrar vurdu, bu eksikliğe neden olan ve kolayca tahmin edilebilecek sebeplerle birlikte. Daha derine dalmaya içimi yaktığı, yutkunduğum tükrüğün boğazımdan aşağı inerken asit etkisi gösterdiği için cesaret edemedim. Henüz böyle bir yüzleşmeyi gerçekleştirecek kadar olgun değilim. Bu olgunluğa erişebilir miyim? Şimdilik zor gözüküyor.
Kadın Sesleri'nde Ayşe'nin yaşadığı zafer(imsi) yüzümü gülümsetirken, Aşkâr adlı öyküde Canan ve annesi Gülsüm'ün yaşadığı trajik olay bir o kadar üzüp sinirlendirdi. Şunları da sordurttu: Ölüm gerçekten her şeyi temizliyor mu? Bir insan öldüğünde işlediği günahlarından azad ediliyor mu? Ölünün arkasından konuşmama düsturu ne kadar doğru?
Başta da belirttiğim gibi bu bir inceleme yazısı değil. Neyse. Kısaca, çok sevdim bu kitabı. Umarım şimdiye kadar okumamış kim varsa kısa sürede bir tane edinip okuduğu kitaplar arasına katar.
Sema Kaygusuz'u dergilerden okuduğum kadarıyla biliyordum, bir kaç hikayesini okuduğumda aşırı zorlama gelmişti, Hep bir kuşlar çiçekler, doğayı sevelim tarzı anlatımlar ve aynı cümleyi kelimelerini değiştirip yazıyormuş gibi hissiyatı vardı bende. O yüzden okumadan geçiyordum, fakat kitabı elime geçince, hiç de dergilerdeki hikayeleri gibi olmadığını ciddi anlamda hüzünlü hikayelerinin olduğunu farkettim. Sarhoştuk Yıldızların Altında, Aşkar, Kadın Sesleri güzel hikayeler. Kitapta 13 hikaye var, her biri 2-3 sayfa uzunluğunda, çoğu da durum anlatımı. Bazı karakterler ise uzun süre akıldan çıkmayacak gibi duruyor (Tacettin gibi) Ben beğendim, başka bir kitabını daha okumak istiyorum.
Kitaptaki öykülerin her biri kendi içinde başka birer kitaba konu olabilecek nitelikte farklı teknikle yazılmış gibi. Ayrıntılar çok canlı tasvirlerle anlatılmış. Ayrıca her öykünün ortak bir özelliği var ki o da bazen şaşırtıcı bazen de çarpıcı bir hisle yavaş yavaş sonlanıyor, aynı zamanda öykü ne kadar kısa olursa olsun etkisi, anlatım şekli, akılda bıraktığı soru işaretleriyle üstüne uzun ve derin düşündürüyor.
Yazarın kelime dağarcığının zenginliği, satır aralarındaki anlamlara ek olarak öykünün işleyişine göre yazın karakterinin dönüşümü çok etkileyici. Öyküler arasındaki bu dönüşüm özellikle Tacettin ve Yülerzik'te belirgin. Şimdilik iki kitabında karşılaştığım yılan imgesini umarım diğer yazılarında da kullanmıştır, gerçekten hayranlık uyandırıcı.
Yazardan okuduğum 2.kitaptı. Ben bunu Barbarın Kahkahası ndan daha çok beğendim zaten ödüllü bir kitap. Normalde kısa öykülerden çok hoşlanmam ama bu kitabı sevdim. Hikayelerde vermek istediği duyguyu sevdim. İçlerinden en çok Necati ve Sarı öyküsünü beğendim.
Sema Kaygusuz okudukça sevdirdi kendini. Baştan karanlık tonları ürküttü beni. Ama Kadın Sesleri, Sarı, Selametle Kalın Hanımefendi ve Küllük incecik dokunmuş, okura dokunmayı bilen öykülerdi. İlk fırsatta bir kitabını daha okuyacağım.
Küçük kısa hikayelerden oluşan kitapta çarpıcı bir kurgu anlayışı var yazarın. Özellikle Engereğin Oğlu, Ortadan Yarısından, Kadınların Sesleri, Kışlangıç hikayeleri ilgiyle okunmaya değer