Leyli Erbil'in ilk novellasi olan, Eski Sevgili'deki ayni adli uzun metin 1973-76 tarihlidir. Novella bicimi, hayat kisitlanir ve olasiliklar teker teker sonerken bile bu olasiliklarin titresiminin hissedilmesine firsat verir. (…) [Bu ilk novelladaki] modern oznenin etkisiz ve yabancilasmis zihinselligi, bu zihinsellikten geri cekilerek degil, tersine onu daha da ileriye goturerek elestirilmekte ve demonte" edilmektedir. Elestiriyi yapan, tuzukuru bir tecrube degil, kendi celiski ve zaaflarinin surekli farkinda olan o genislemis ama etkisiz icselliktir. ozne, kendininkiler de dihil, butun ruhsal saiklerin farkindadir, hem de o yuku onemsemeyecek kadar "asmistir" ve simdi de bu asmanin nihai temelsizliginin farkindadir. "Cilekes" motifi de Cuce'den cok once ilk kez burada devreye girer -demonte edilmek uzere. Dunyadan ve arzudan elini etegini cekmis cilekes figuru, herhangi bir somut nesneyle yetinemeyecek kadar azginlasmis bir "metafizik arzu"nun (Renè Girard) oznesidir aslind
Leylâ Erbil is one of the leading female contemporary writers of Turkey, author of four novels and three collections of short stories, a book of essays and a biographical text about one of the best woman writers in the Turkish language, Tezel Özlü, who died in her early forties. Educated in Istanbul, she has also worked as a translator. In the 1960s she was involved in the activities of the Turkish Labor Party, which was the most influential socialist party at the time. Her stories are usually based on emotional and sociological conflicts of individuals and the society. Whether it is a love story or the story of a family or about the political and social developments of society, she usually presents contradictory states and situations and motivates the reader to deepen his/her thought about the matter. One of the author's main principles is that her works are not to be nominated for any of the literary contests or for any organizations that distribute awards. The author’s latest novel "The Three Headed Dragon" (Üç Başlı Ejderha) has been published in 2006. Other Books:
Novels Tuhaf Bir Erkek 2013 (A Strange Man) Kalan 2011 (Rest) Üç Başlı Ejderha 2005 (The Three Headed Dragon) Cüce 2001 (Dwarf) Mektup Aşkları 1988 (Love’s Letters) Karanlığın Günü 1985 (Darkness of the Day) Tuhaf Bir Kadın 1971 (A Strange Woman)
Short Stories Eski Sevgili 1977 (Old Sweetheart) Gecede 1968 (In the Night) Hallaç 1959 (The Wool Fluffer)
Çağdaş edebiyatımızın ağır toplarından Leyla Erbil’in 1970’lerde yazdığı ilk dönem birkaç öyküsü ile kitaba adını veren ilk novellasından oluşan bu kitabı Erbil’in “hardcore” hayranlarına tavsiye edebilirim. Öyküler Erbil’in daha sonra yazdıkları yanında biraz zayıf. Eski Sevgili ise cesur siyasi değinmeleri ve kadın-erkek ilişkilerindeki dengesizlikleri işleyen yönleriyle dikkate değer.
Arka plana sol siyasetindeki aksaklıkları alıp, orta halli küçük burjuva olan Türkiyelinin hallerini, onun düşünce yapısını irdeleyerek ve genellikle kadın kahramanlar kullanarak onların içinde bulunduğu mahalle baskısı, aile baskısı, bastırılmış cinselliğini usta bir dille anlatmış, doyurucu bir eserdi.
"Gençlik yıllarıydı Salih'in, aynı resimden vardı Nigâr'da da. Arkasına çok güzel, yüceltici sözler yazmıştı Salih. Bir daha hiç kimseden işitmediği, yüceltici sözlerdi: "Arkadaşlığıyla onur duyduğum, güvendiğim, tek insan" gibi bir şeyler. Mektuplarında da böyle şeyler yazmıştı, saklıyordu onları Nigâr. Acaba o da benimkileri saklıyor mu? Nasıl anlatmıştır karısına beni? Bir erkek sevdiği kadını nasıl anlatabilirdi karısına ikiyüzlülük etmeden? O yüceltici sözleri aktarabilir miydi aynen? Bir hataydı öyle yazmak, yazılmaması gereken sözlerdi onlar..." s.152
"Nigâr milyonlarca yıldır kadınlığı bir meta durumuna düşürmüş bir dünyanın insanlarından biriydi. Milyonlarca göz, doğduğundan beri ona böyle bakmış, ona bir mal olduğunu, cansız olduğunu, söz sahibi olmaması gereken, durağan bir nesne olduğunu öğretmişti." s.155
"Sen, senin varlığın beni hep mutlu kılmıştır, zenginleştirmiştir, uzağımdayken de, yakınımdayken de..." s.157
Devrimin heyecanı, işkencenin travmaları, ölen dostların buhranı, eski aşkların burukluğu, kadınlığın sancıları, annelerin acıları… Kitaba adını veren novella Eski Sevgili'den çok etkilendim. Biz İki Sosyalist Erkek Eleştirmen öyküsünü sevdim.
Yazar, dönemin siyasi atmosferini ve düşünsel ortamını yansıtmakla kalmıyor; kişisel olaylara da karakterler üzerinden yer veriyor. İçinde bulunduğu dönemin solunu eleştirmekten geri durmuyor. Dönemin siyasi olaylarının bireyler üzerindeki etkisine de güçlü bir şekilde değiniyor. Leyla Erbil ne kadar ilerici bir çevrede var olsa bile, toplumda bir kadın olarak var olmanın deneyimlerini ve zorluklarını birinci elden aktarıyor. Lafını sakınmayan, eleştirel dili ise ayrı bir tat katıyor. Bu açıdan okurken zaman zaman Annie Ernaux ile benzerlik kurduğum oldu ki kendisi de çok keyifle okuduğum yazarlardandır.
Eski Sevgili öyküsünde ben de Salih’in Ahmet Arif olduğunu düşünmeden edemedim. Yazarın Ahmet Arif ile ilişkisini öğrenmemin de kitabı okuduğum döneme denk gelmesi etkisini artırdı. Bunun ardından Leylim Leylim’i okumak için sabırsızlanıyorum.
Tuhaf Bir Kadın ile Leyla Erbil’le tanışmıştım; Eski Sevgili ise yazarı anlamaya başladığım kitap oldu.
Leyla Erbil okumaya kesinlikle devam edeceğim. İçimde bir yerlere dokunuyor, yer yer ilaç oluyor.
Edebiyatta novella diye bir tür olduğunu bu kitapla öğrendim. Kitap beş ayrı hikâyeden oluşuyor. Novellanın en basit tanımına bakınca sadece son üç tanesi bu türe ait gibi göründü. En keyifli okuduğum hikâyeler de bunlar oldu; "Biz İki Sosyalist Erkek Eleştirmen", "Bunak" ve "Eski Sevgili". Romandan kısa ama hikâyeden uzun olanlar yani. Novellanın diğer özelliklerini okuyunca da son üç hikâye ile ilgili fikrim değişmedi hatta pekişti. Oylum Yılmaz’ın bir makalesinde belirttiği gibi “novellada kısa bir süre içinde geçen minör bir hikâye okuyoruz. Ama kısa zaman, hatırlamalarla, anıştırmalarla neredeyse kahramanın tüm hayatını ve yaşadığı ülkenin tüm tarihini kapsayacak kadar derinleşebiliyor. Ülke sözü burada önemli. Çünkü birincisi, novellaların kahramanlarının ortak özelliklerinden biri yaşadıkları coğrafyaya aidiyet duygusunun kuvvetli olması, ikincisi ise kendi minör, bölük pörçük hikâyelerini dile getirirken bir yandan da büyük hikâyenin, yani büyük toplumsal olayların, savaşların, darbelerin, doğal afetlerin, bu hikâyeye sızması, müdahale etmesi.”
Eski Sevgili’deki hikâyelerin tümünde Leylâ Erbil'in üslubunu tanıyorsunuz. Bilinç akışı ve çağrışımlarla aktarılan olaylar, devrik cümleler ve bol mecazlar. Daha önce hiç duymadığınız eskimiş kelimelerle de sözcük dağarcığınız genişliyor. Cümlelerdeki sözcük dizimi alışılmış ve kabul görmüş olandan çok farklı olduğu için noktadan sonra gelen her yeni cümleye ihtiyatla yaklaşıyorsunuz. Okuyucuyu bir şekilde uyanık tutan bir yanı da olduğu için bunu seviyorum ben. Erbil sadece yenilik getirmek adına mı bu tür teknikler geliştirmiştir diye düşünüyor insan. Aslında daha önce okuduğum, Erbil ve hikâyeleri ile ilgili yapılan bir çalışmada, okuru zorlayan cümle yapısının hikâyelerinde aktardığı kadın benliklerindeki parçalanmışlığın çizdiği karakterlerin diline yansıması olarak değerlendirilmişti. Yine de, daha önce okuduğum Ayna'nın devamı olduğu belirtilen "Bunak" isimli hikâyede Ayna'da olduğu gibi zorlanmadım dil açısından.
Son iki hikâyede kadın iç sesiyle çeşit çeşit sosyalist ve devrimci erkek karakterler çizilip analiz edilirken, Erbil'in sosyalizm ve devrim meselelerine bakışı da aktarılıyor. Bu hikâyelerde 60 sonları, 70 başlarında yapılan sol hareket tartışmalarında ileri sürülen fikirlerin izlerini sürmek mümkün. Bu arada, Erbil'in iyi bir romancıdan beklentisi ile ilgili küçük bir gerçeği de öğreniyoruz. Şöyle konuşturuyor ana karakterini: "İyi bir romancı değilmiş senin okuduğun anneciğim. İnsanın nasıl olduğunu tanıtmaz da evin ayrıntıları, kokusu bile üstümüze siner."
Leylâ Erbil gerçekten de söylendiği gibi ana karakterlere kendisini konuşturuyor gibi. Bunu hiç yapmayan kaç yazar vardır ki? Erbil gibi açıkça konuşturmasalar bile, izlerini, yarattıkları bazı karakterlere bırakmıyorlar mıdır hiç?
En uzun hikâye "Eski Sevgili"ydi. Beni en çok etkileyen de.
Novella tür olarak bana çok yakın geldi. Metinin aktardığı atmosfere girecek kadar uzun ama laf kalabalığı ile sıkmayacak kadar kısa.
Daha önce hiç Leylâ Erbil okumadıysanız, atlamayın bence.
Kitaba ismini veren öyküyü okurken,ana karakterlerden biri olan Salih'in Ahmet Arif olduğu hissine kapılmaktan kendimi alıkoyamıyordum.Bunu Ahmet Arif'in Leyla Erbil'e yazdığı son mektupta,''Adını bana danışsaydın, “Eski” yerine “Ölümsüz” ya da “Sonsuz” olmasını isterdim. Uygunu, yakışığı budur çünkü.''deyişi düşündürmüyordu yalnızca.Salih'in doğrunun yanındaki kararlılığı,Erbil'in yazdığı gibi '' ...istediği kadar evlensin,ünlensin değişmezdi.O izleri ölene kadar bekçilik edecekti Salih'e,nereye gitse,gitmek istese,tutup onu ezilenden,düşenden yana getirecekti.''Ne kadar da Ahmet Arif'ti.Sonra,Nigar'ı içten duygularıyla kucaklayışı,onun da hep farkında olduğu bir gerçeği perçinlemiyor muydu? ''Sen,senin varlığın beni hep mutlu kılmıştır,zenginleştirmiştir,uzağımdayken de yakınımdayken de..'' Yalnızca Salih'in Ahmet Arif'e olan benzerliğine değinirsem,bu kitaba haksızlık etmiş olacağımdan korkuyorum.Erbil,toplum baskısıyla arzuları arasında sıkışan bütün kadınlar için satırlarıyla başkaldırıyordu sanki.İç hesaplaşmalarını doruğa çıkarıyordu yer yer: ''Herkesi böyle mi seviyordu bu adam?Sevsin!Bu sadece senin sandığın gibi bir dostluk ziyareti de değildi?Olmasın!Akşam karısına gidip onunla yatacak?Yatsın!Hapisteyken yitirdiklerini toplamak istiyor,senden çıkaracak bir bölümünü eksiklerinin?Çıkarsın! Üstelik,sadece cinselliğe karşı ahlaki bakış açısına indirilmiş darbeler bulamıyordunuz satırlarında,aileye,sevgiliye,eşe,dosta,iktidara...Bu aykırı kadının her bir satırı özenle okunmaya layık,şiddetle tavsiye ediyorum.
Eski sevgili ilk 77 de basılmış. Türkiye sosyalist hareketine oldukça içten bir eleştiriyi içeriyor. Tuhaf bir kadın için de aynı şeyi söyleyebilirim. Bu eleştiriyi o dönem yapmak...
2014 yılına gelindiğinde, kitaptaki eleştirinin tıpa tıp aynısının memleketin solu için yapılabiliyor olması çok üzücü:(
İlk okuduğum kitabı "Mektup Aşkları" ile keşfetmiştim ve hayran olmuştum Leyla Erbil'e ve kitaplarına 2000'lerin başlarında. "Eski Sevgili"yi nasıl olduysa okumamışım o dönemde. Hepsi birbirinden güzel beş öykü -aslında Eski Sevgili bir novella- var bu kitapta.
Üç öyküden oluşan kitaba adını veren öykü ile Bunak favorim oldu. İnsan psikolojisi, siyasi etik, toplum baskısı, içgüdülerden oluşan karmaşık kafalar sürekli konuşuyor ve ortaya kendi iç savaşımız çıkıyor.
Özellikle kitaba ismini veren Eski Sevgili’ye vuruldum. Ahmed Arif’in mektuplarından sahnenin diğer yüzünü de bildiğimden insanoğlu hakkında duygulandım. Leyla Erbil ise sanki kadın hislerini ve duyarlılığını eril bi şekilde ele alıp yazmış gibi geldi, çok vurucu.
Altını çize çize okuma isteği duyduğum, bazı satırlarda kaybolup uzun süre sonra dönebildiğim, enfes bir Leyla Erbil romanı. Kitaptan bir çok yeri alıntılamak istememe rağmen bir paragrafla yetinmeye çalışacağım. “… Nigar birden, “haberinde olmadan” sevilmek isteyişinin, yaşayışı içinde hep bunu aradığının nedenini seçti. Suçtan kaçıyordu. Toplumun yasağına uyuyordu böylece. Ayıp olana kendisi değil, bir başkası onun haberi olmadan sıvanmalıydı ki, o her vakit toplumun koyduğu kurallara uyan temiz bir yurttaş, bir namuslu kadın olarak kalabilsin! İşin alçaklığını nasıl da çakmadan bu kurala boyun eğdiğini, benimsediğini bu hastalığı, dehşetle sezinledi. Salt kendine özgü bir sayrılık da değildi bu. Cinslerinin yazgısı olan yaygın bir illetti…”