Karabibik, bir Anadolu koyune, gercekci bir gozle yaklasan ve koyu bir yandan da insanlarinin yasayis tarzi ile, bu yasayisin sorunlari ile anlatan bir eser olarak Turk edebiyatinda turunun ilklerindendir. Bu ozellikleri ile de, yazildigi donemin edebiyat ortaminda etkili olmus, kendisinden sonra yazilan koy romanlarina adeta bir zemin ve ornek hazirlama islevini ustlenmistir.
Nabizâde Nâzım (d. 1862 (?) - ö. 6 Ağustos 1893) Tanzimat dönemi Osmanlı-Türk yazarıdır.
Şiir, anı, hikaye, roman türlerinde ve bilimsel konularda eserler veren Nabizade Nazım, ilk Türkçe gerçekçi köy romanı olarak kabul edilen Karabibik’in ve Türk edebiyatındaki ilk psikolojik roman denemesi olan Zehra’nın yazarıdır.
Eseri, edebiyat tarihimizde ilk köy romanı olması özelliği taşıdığı için okumak istemiştim. Aslı ile beraber sadeleştirilmiş(günümüz diline daha yakın) halinin de olması güzel olmuş, gerçek halini okuduğumda açıkçası çok havada kaldı her şey, sadeleştirilmiş versiyonu ile biraz daha oturduğunu söyleyebilirim.
Edebiyat tarihimizde bir ilk olması sebebiyle okunabilir ama onun dışında açıkçası tavsiye edebileceğim bir eser değil.
İlk Türkçe köy romanı, değerli bir şairin elinden aslında değerli bir kitap ve bu kitaba bu puanı vermek beni üzüyor :( Ama kitap çok kısa ve pekte kurgusu olmayan ve bir köylünün hayatını 40 sayfada anlatmaya çalışan bir kitaptı. (orjinali kaç sayfa bilmiyorum, elimdeki 40 sayfaydı) Kitap içerisinde köylü dili (aslında alışık olduğum bir dil olmasına rağmen) lehçe ve şivelerden dolayı (yazar direk yazıya böyle dökmüştü) pek anlayamadığım yerler oldu ama buna rağmen değerli bir eser. Ayrıca kitabın geri kalanında yazarın 'Yadigarlarım' adlı bir eseri vardı, açıkçası yazarın bu eseri daha çok hoşuma gitti. Okuma fırsatınız varsa okuyabilirsiniz...
Bu site dahil her yerde kitabın konusundan çok ilk realist natüralist roman, ilk köy romanımız olduğu söylenen Karabibik'in aslında tek özelliği bu. Gerçi kendisine roman denemez. Durum öykülerinden azıcık uzun, ecnebilerin novella dediği uzun öykülerden ise azıcık kısa, 15-20 sayfalık bir öykü.
Antalya Kaş civarında yaşayan Karabibik'in yöre dilini konuşarak bir dönem içerisinde yaşadıkları anlatılıyor. Tarımla uğraşan yoksul köylü Karabibik, kızı Huri ile yaşayan, hayatta tek beklentisi bir çift öküz almak olan birisi. Hasta ve cahil haliyle elinden geleni yapıyor bu amaç uğruna.
Anlatımı hoş, epey eksiği olsa da fena olmayan, kısa bir kitap.
Eğer 1890 yılında yayınlanan kitaptaki Antalya'daki köy, 1932 yılında yayınlanan kitaptaki Ankara'daki köy ve 1961'de yayınlanan kitaptaki Burdur'un köyü ve bu köylerdeki yaşam neredeyse birebir aynı ise, hatta 2014 yılında bu koşullarda köyler hala var ise; insan bir durup düşünmeli: Gelişmeden bahsetmek, alın akıyla her savaştan zaferle çıkmaktan bahsetmek pek mümkün değil.
Sözüm tek bir zümreye değil, gelmiş geçmiş tüm yönetimleredir.
İlk realist köy romanı ya da ilk köy romanı olarak adlandırabiliriz. Yazarın bir askeri görevi amacıyla gittiği Kaş bölgesindeki köylülerin hayallerini ve yaşantılarını bizlere aktarıyor. O dönemdeki Hristiyanların toplumda ne kadar güçlü olduğunu görüyoruz. Günümüze ışık tutan bir eser olduğunu düşünüyorum, yıllar geçmesine rağmen Türkler halen Anadolu'da güçsüz...
Kısacık bir kitaptı, yine beklediğimi vermeyenlerden. Son zamanlardaki yaptığım okumalardan nadiren 1-2 kitap güzel çıkıyor. Seçici olmaya başladım sanırım, eskiden önüme ne gelse beğeniyordum. Bakacağız artık. 😔
İş Bankası Yayınları’nın bu serisinde sanırım okurken sıkıldığım ikinci kitap. Ki 40 sayfa kitap sadece. Beklentim azdı zaten ama konuşmaların şive ile yazılması yordu biraz orjinaline sadık kalınmış ama bir şiveyi, ağızı duymak ile okumak aynı değil. Kitabın en sonunda bir de sözlük var 15-20 kelimelik. Sanırım kitabın orjinalinde de varmış bu sözlük. Keşke arkasına yazmak yerine sayfa sonunda dipnot olarak yer alsaydı çünkü zaten dipnotlar var bir de sürekli arkaya dönüp dönüp bakmak bana işlevsel gelmedi.
Edebiyatımızdaki ‘’ilk olma’’ özelliklerinden dolayı 1 yıldız. Karabibik’in yüksek enflasyonist ortamda TL borçlanmayı göze almasından dolayı 1 yıldız. Nabizade Nazım’ın Türk Edebiyatı’na katkı sunmak arzusundan dolayı -önsözde yazdığı gibi- 1 yıldız. İş Bankası Kültür Yayınları’nın hazırladığı edisyondan dolayı 1 yıldız.
Ben hikayeyi beğendim. Birçok yorumda yazıldığı gibi değeri ilk olmasından kaynaklanıyor. Yoksa ahım şahım bir eser değil. Ancak buna rağmen aşırı yerilecek bir tarafı yok. Güzel güzel.
Tanzimat romancılığının gelişmiş bir noktasında duruyor Karabibik. Genelde halktan kopuk olduğu düşünülen Tanzimat düşünürlerinden birinin Anadolu topraklarını yansıtışı da oldukça başarılı. Elbette noksan yanları da var, anlatının bazı yerlerde kısa kesilmesi, uzun-kısa anlatıların dengesizliği gibi.
Türk Edebiyatı'nın ilk gerçekçi romanı veya hikayesi. Yüzyıllar sonra gerçekçi anlamda Türklerden ve Anadolu'dan bahseden ilk eser. Tarihi bir kaynak özelliği taşıdığını söylesek yanlış olmaz. Natüralist bir tarzda ele alınan bu uzun hikaye halihazırdaki durumun fotoğrafını çekiyor fakat Fransız edebiyatındaki natüralist eserlerde olduğu gibi içinde bir tez veya bir amaç taşımıyor gibi görünüyor. Toplumcu gerçekçilerden elli sene önce bir Türk subayının yazdığı bu eserin günümüzde yeteri kadar hakkı verilmese de müthiş bir gözlem ve gerçekçilikle dolu olmasıyla tarihsel bir öneme sahip olduğunu göz ardı edemeyiz. Osmanlı yıkılırken Türk köylüsü neyle meşguldü, bütün ticareti yönlendiren Rum tüccarların elinde kaderini nelere ipotek ediyordu? Bunların cevabı Karabibik'te tam olarak verilmiyor yine de cevapla alakalı iyi bir fikir verebilir.
Yazar kitabın başında ''gerçekçilik akımında bir kitap okumamışsanız işte ben size bir tane sunayım'' diyor. Yazınımızdaki ilk köy romanı. 1890 da Servet-i Fünun dergisinde tefrika edilmiş. Tanzimat dönemi yazarları genellikle kent insanını konu ederler, çoğu İstanbul üzerine yazarlardı. Nabizade ise bir köy romanı yazmak istemiş. Antalya'nın Beybelek köyüne gitmiş. Köy yaşamını gözlemiş. Kitabında köyün sorunlarını işlemiş ve köylünün dilini kullanmış. Böylece gerçekçi-doğalcı bir yapıt ortaya çıkarmış. Okuyunca o dönem köy yaşantısı hakkında bilgileniyorsunuz. Yoksul bir köylü için bir çift öküzün önemini, kızların ekonomik kaygılarla evlendirilmesini, köyün zenginlerinin ve tefecisinin gayri müslim olduğunu, yoksul evinin dekorunu öğreniyorsunuz.
Karabibik, hem çok sade hem çok keyifli hem de çok tanıdık. Belki ömrü yetse nice güzel eserler okuyacaktık, belki Yaşar Kemal’i, Fakir Baykurt’u beklemeden harika köy romanlarıyla karşılaşacaktık. Bazen bir insanın talihinin bir milletinin talihine karıştığı anlar olur. Sanırım Nabizade Nazım’ın ölümü de bizim bazı güzel kelimelere uzun süre ulaşamamıza sebep olmuş. Bu kitap kapağına da bayıldım, çok güzel tasvir edilmiş.
Teknik açıdan çok kusurlu. Roman denmiş fakat roman demek mümkün değil. Karabibik’in kendisi bile bir karakter olmaktan uzak. Kanımca tek değerli yanı 19. yüzyıl güneybatı Anadolu köylüsünün ev haline ve ne yiyip içtiklerine dair etnografik bir kesit sunması.
Kitabın yazılış amacı ve durumu anlatış biçimi çok eğlenceli aynı zaman da amacının da çok önemli bir konuya hizmet ediyor olması çok güzel bir durum. Keyifle okunacak bir kitap.
Yeni yıla okuduğum kitabın ilk cildini bitirerek girdim ama tüm cilt sayıldığı için sanki hiç kitap bitirmemiş gibi oldum Goodreads'de. Bunun üzerine kitaplığımdaki kısa kitaplardan bir iki tane okuyarak bari ayı öyle kapatayım diye düşündüm ve uzun zamandır tüketmediğim İş Bankası'nın Türk Edebiyatı Klasikleri'ne gitti gözlerim. Bu seriden elimde çok fazla kitap yok ve ben de olanlardan hepsini okumadım ama hazır kısa bir kitap ararken gözlerim direkt Karabibik kitabına gitti. Lisede ilk köy romanı diye adlandırdığımız ve aklımda edebiyat derslerinden kalan ilkleri barındıran bu seride okumaya karar verdiğim kitap Karabibik oldu. Edebiyatımızın ilklerinden biri olduğu için bir okur olarak okumam gerektiğini düşünerek almıştım ve bu kısacık novellayı okuyarak da lisede bize zehir olmuş ��u edebiyatın ilkleri listesinden bir kitap daha silmiş olmanın mutluluğunu da yaşadım.
Karabibik, bahsettiğim gibi bir köy romanı. Roman bile denmez aslında novella ya da uzun hikaye. Nabizade Nazım'dan okuduğum ilk kitap oldu. Antalya'nın Kaş ilçesinde bir köyde geçiyor hikayemiz. Karabibik lakaplı, gerçek adını bilmediğimiz bir baş karakterimiz var, kendisi köydeki herkes gibi tarımla ve hayvancılıkla uğraşan sıradan bir köylü. Eşi, kızlarını doğurduktan kısa bir süre sonra vefat etmiş. Kendisi de otuz yaşlarında bir kızıyla yaşıyor. Tabii o zamanlar otuz yaş evlenmek için inanılmaz geç bir yaş olduğu için sık sık kızın evde kaldığından falan bahseden cümleleri okuyoruz. Karabibik'in hayatta kızının mürüvvetinden bile daha çok görmek istediği, hedeflediği bir şey var. Bir çift öküz alıp tarlayı onlarla sürmek. Tabii bunun için yüklü parasının olması lazım, ama nerde. Bu hedef doğrultusunda ne yapıp ne edip o öküzlere sahip olmak istiyor bu köylü dostumuz. Nereden borç alsa, hangi köylünün yanına gidip ağız eğse diye düşünedururken biz de onun bu hedeflediği şey doğrultusundaki ilerlemesine kısacık bir giriş yapıp çıkıyoruz. Bu karakterimizin bu çift öküzü almak için verdiği para ve onlara sahip olma hevesi tabii dönem şartlarında Türk topraklarında bir Anadolu şehrinin köyünde insanların yaşamına da ışık tutuyor. Küçük insanların küçük hayalleri gibi gelebilir şu an bunu okurken ama kitabın 1890lı yıllarda falan yazıldığını düşününce gayet normal.
Kitap hakkında çok da konuşulacak bir şey yok çünkü zaten topu topu 30 sayfa bir şey. Yerli edebiyatın köy hikayeleri açısından bir ilki olması, daha önce edebiyatımızda belki de o zamanlar şehirliden çok köylü nüfusunun olmasına rağmen yazında köylere kasabalara falan çok yer verilmemesinin garipliğinden bu kitap önemli bir yere sahip. O zamanların Kaş ilçesinin köylülerinin şivelerinden yaşam tarzlarına kadar tanıklık ettiğimiz yerler oluyor. Yazarın yazım dili her ne kadar Salih Bora tarafından Günümüz Türkçesi'ne uyarlanmış olsa da bence dönemine göre hiç fena değil ve şiveli diyaloglar ile de o yörenin insanlarını canlandırma konusunda başarılı. Böyle bir yerde geçen bir kitap için betimlemeleri falan da iyi sayılabilir belki. Bu noktada yazarın kötü bir yazar olmadığı çok bariz. Nitekim, kitabın konusu ve akışı için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Dümdüz bir konu var ve nerede başladı nerede bittiyi anlamadan kitap bitiyor. Hani dümdüz bir köy hayatını anlatmak bile belki bir farkındalık olabilirdi ki kitap da aslında böyle. Pek farklı bir olay, anlatılacak, kurgulanacak kadar bir durum yok ortada. Sıradan bir köyün sıradan bir karakterini anlatıyor. Bunu bile dönemine göre kabul edebilirdim, en azından bu tarz köyde geçen bir yerli metin yok diyip okuyup geçerdik ama bu kitapta bu sıradan konuyu da hiç heyecan vermeden dümdüz anlatmış yazar. Okuduktan sonra olayları tam anlamıyorsunuz bile, o derece içine çekemiyor sizi. Zaten kısacık bir metin, bir çırpıda bitiyor her halükarda ama kitaptaki anlatım, olay örgüsü ve konu sizi içine çekmekten çok uzak. Okurun ilgisini çekemiyor bu noktada yazar. Halbuki dili ve tarzı bence hiç fena değil, kendisinden çok daha güzel bir şeyler mutlaka çıkardı. Fakat bu kitap ve Zehra kitabı dışında sanırım kitabı yok çünkü çok genç yaşta hayatını kaybetmiş kendisi. Yaşasaydı belki gerçekten kendi potansiyelini çok daha güzel yansıttığı eserler çıkarabilirdi. Bu noktada da okurken beni pek sarmayan bir metin oldu açıkçası ve beni etkileyemedi.
Yani çok bir beklentiyle başlamamıştım kitaba zaten ama yine de beklentim sanırım bir tık daha fazlaydı. Bu noktada kitaba ilgim kalmadığı için beni biraz sıktı, iyi ki çok uzun bir metin değildi. Pek beğenemedim, verdiğim puan da yazarın edebiyatta köy konusunu işleyerek bir yenilik getirmesi ve tarzıydı.
Karabibik bugün erken kalkmıştı. Tarlasına çit çekmek için dün Matırlı tepelerinden kestiği meşe fidanı dalları, harman yerinde koca bir yığın hâlinde durmaktaydı. Sağ elinde ağzı çentikli bir tahra¹ ile geçen seneden beri na-daslı duran tarla içinde ağır ağır adımlarla bu yığına doğru yürümekteydi. Ayağındaki iri, kalın pençeli, sökük ayakkabıları binbir zahmetle sürüklemekte; lime lime, rengi ve cinsi belirsiz, türlü renklerle yamalı dizliğinin deliklerin-den iç donunun toprak rengine dönen rengi görünmek-teydi. Eski bir askerin kimbilir kaç sene önce hediye ettiği ceketi, tutar giyilir yanı kalmadığı ve vücudunu kapatmadığı hâlde yine sırtına giymişti. Bu ceketinin altında kirli gömleğinin göğsü, yakası büsbütün açık kalarak kayış gibi sert ve siyah olan vücudunun göğüs ve bağır kısımlarını hep açıkta bırakmaktaydı. Çenesinde beyazlı siyahlı olmak üzere ortaya çıkan tek tük kıllar, dik ve seyrek bıyıkların da eklenmesiyle yuvarlak, gayet esmer, ufarak gözlü olan çehresinin heybetini artırmakta ve bu garip görünüş, insanda tuhaf bir korku uyandırmaktaydı.syf10
Karabibik'in vücudu zangır zangır titriyordu. Eftalya şu sıkıntıyı gülerek seyretti. Karabibik yalvarmaya başladı fakat ne söylediğinin farkında değildi. Taş yürekli karı, bu dillere karşı kahkahadan bayılıyordu. Karabibik kapıdan çıkarken Linardi diyordu ki: "Anladın? Bir kaşık akşam, bir kaşık sabah..."
Karabibik yüzünü gözünü buruşturarak çıktı gitti, arkasından Eftalya'nın sürekli kahkahası kulaklarında çınladı.syf43
Kitap yorumum:Edebiyatımızda ilk köy romanı olma özelliği taşıyor.Fena değildi ama olay örgüsü bana pek mantıklı gelmedi ,kısaydı.
Karabibik (internetten alınmış özet) Eserdeki olayların geçtiği yer, Antalya’nın Kaş ilçesine bağlı Beymelik köyüdür. Eserin kahramanı Kara Bibik yoksul ama hırslı ve çalışkan bir kişidir. Babası ölünce Kara Bibik’e on iki dönümlük taşlı ve verimsiz bir tarla miras kalır. Kara Bibik bu tarlanın dört dönümünü satıp askerlik bedeli olarak devlete öder. Kalan sekiz dönümü de taşlı, verimi düşük, yabani otlarla kaplı bir yerdir.
“Yosturoğlu” lakaplı komşusu da Kara Bibiğin bu sekiz dönümlük arazisine göz dikmiştir, bu nedenle bu iki komşu kavgalıdır. Karabibik her yıl Koca İmamın öküzlerini kiralar ve tarlasını öyle sürer; çünkü öküz alacak kadar zengin değildir. Bir yandan da kızı “Huri”yi Koca İmamın Kayınbiraderine vermeyi düşünür. Böylece Koca İmamın öküzlerini bedavaya kullanabilecektir. Ancak bir gün Koca imam’ın kayınbiraderinin başka biriyle evleneceğini öğrenir. Kurduğu planlar boşa gitmiştir. Bunun üzerine Temre köyünde oturan tefeci Rum tüccardan yüksek faizle borç alır, bir çift öküz alır.
Kavgalı olduğu Yosturoğlu’nun yeğeni Hüseyin Kara Bibik’in kızı Huri’yi sever. Kızını onunla evlendirir. Babasından kalma sekiz dönüm taşlı tarlayı tüm zorluklara rağmen dişiyle tırnağıyla işleyerek verimli bir hale getirir.
This entire review has been hidden because of spoilers.
Kitapta Antalya'nın Kaş ilçesinde bulunan Beymelek köyünde yaşayan Karabibik'in bir dönem içinde yaşadığı olaylar anlatılıyor. Tarımla uğraşan 8-10 dönümlük toprağı ekip biçerek kızıyla beraber kıt kanaat yaşamaya çalışan ve hayatta tek umudu bir çift öküz almak olan birisi aynı zamanda Karabibik. Kitapta Karabibik'in bu amaç uğruna elinden geleni yaptığı bir olay akışını okuyoruz...
Karabibik Türk Edebiyatı'nda ilk köy romanı olmakla beraber aynı zamanda ilk natüralist ve realist romanlardan birisi. Kitapta rahatlıkla bu akımların izlerini görmek mümkün. Ama onun dışında kitabın çok da bir olayı yok. Köyde geçen bir kitap olduğu için sıkça ağız ve şivelere yer verilmiş ve bolca yansıma sözcük kullanılmış o yüzden biraz anlaması zor. Kısa bir kitap olmasına rağmen bitirmekte oldukça zorlandım ve kitaba bir türlü kendimi veremedim o yüzden pek de sevdiğim söylenemez. Kısacası anlatımı idare edici, eksikleri fazla ve kısa bir kitap.
Tanzimat edebiyatının realist ve natüralist akımının temsilcilerinden olan Nabizade Nazım'ın (1863-1893) Antalya Demre yakınlarındaki yoksul köylülerin yaşamından bir kesiti konu alan Karabibik, en azından, Türk edebiyatında gerçekçi köy öykü ve romanlarının ilk örneği kabul edildiği için okunmalı derim. Konuşmalarda zamanın yerel ağız/şive örneklerinin yer aldığı bu öyküyü keyifle okudum. Diğer taraftan, günümüzde bile, yüz küsur yıl sonra, bu şartlara sahip köy ve köylülerimizin olduğu gerçeği ise düşündürdü beni...
Karabibik edebiyatımızda hem gerçekçilik ve natüralizmin hem de köy romanının başarılı bir ilk örneği olarak kabul ediliyor.
Yazar, romanına mekan olarak bir Anadolu köyünü seçmekle köy hayatına yabancı olan okuru bilgilendirdiğini söylüyor. Olayların geçtiği yerlerdeki halkın geçim şekli, uğraşları ve yaşayışları hakkında bilgi sahibi olurken onların lisanlarını da öğrenmiş oluyoruz.
Konuşmalar öyle doğal ki, sanki köyün içine hatta evlerin içerisine gizli kamera yerleştirilmiş de biz insanların hayatını izliyormuşuz gibi. Kısa film tadındaydı. Uzun olsaydı keşke.
İlk köy romanı olma özelliğini taşıyan kitaptır. Aslında başlangıçta uzun hikaye diyor, fakat roman diyelim. Kitap köy hayatını, yaşantıyı, meseleleri, köylülerle ilişkiyi ve en önemlisi dillerini anlatıyor. Karabibik adlı karakterimiz tek kız babası, bir çiftçi, hayallerini süsleyen tek bir şey var bir çift öküz almak bunun için bir kaç yerden borç almaya uğraşıyor. Ve o arada da kızını everiyor, kendisi de Eftalya'ya gönül veriyor. Kısa bir özetle genel Anadolu Köylüsü.
Türk Edebiyatı (Türkiye) klasiklerinden ilk gerçekçi ve doğacı romanıyla karşınızdayım. Sıkıcı bir üslubu olsa da Antalya ağzı konuşmalarla yöresel lezzeti kısmen aldım. Eserde bir köylünün borç içindeyken nasıl bir çift öküz almak için uğraştığı anlatılıyor. Huri ile Hüseyin aşkına biraz ön plana çıkarılsaydı çok güzel olurdu. Kalem, erken yaşta vefat ettiği için belki de kalemi bize acayip oldu. İlklerde olduğu için her nesilin muhakkak okuduğum kitap olmuş. İyi okumalar....
Çok severek okuduğum bir kitap olduğu söylenemez. Çünkü tam olarak bir konusu yoktu, Karabibik adındaki bir adamın öküz almak için neler yapabileceğini ve beraber yaşadığı kızından bahsediyor. Dediğim gibi belirli bir konusu olmadığı için sanki onların hayatlarına uğrayıp geçmişim gibi hissettim. Sevemedim pek.
Şöyleki şimdi bu ilk köy romanı olduğu için pek bir şey beklememek gerekiyor evet ki zaten roman sadece 28 sayfa felan ve adam burada sadece 2 gününü anlatıyor. Ve adamın tek amacı bir öküzü nün olması ve bu borçla da olsa gerçekleşiyor yani ilk köy romanı olduğu için oldukça normal gibi. Ve de dili çok sarmıyor açıkçası.
Kitap orta halli bir kitaptı. Övülecek bir yan bulamadım. Kısa olduğu için yarım saat kırk beş dakikada bitirebileceğiniz bir kitap. Ancak olaya bir türlü odaklanamadım. Bir de ege ağzıyla konuştuğu için bazı kelimeleri gerçekten çözemedim. Tavsiye etmem.
Türk Edebiyat tarihine ilk köy romanı özelliği katması itibariyle özel bir eser. Yazarın hayatı boyunca iki adet romanından bir tanesidir. Öyküler o zamanları anlamak açısından, benim için çok faydalı oldu. Ruhun Şad Olsun Nâbizâde Nazım.
Zamanının ve yörenin ağzını kullanmasi cok iyi olmuş. Ayrica dönemin şartlarını romandan anlayabiliyoruz. Bir öküz alabilirsen ne mutlu sana! Bir cift öküzü olan yörede ağa olarak nitelendırılıyor. Bence yoksulluğun ve umudun birleşimi işte bu olsa gerek ...