Mardin’de, nedeni bilinmeyen bir yangında Gazeteci Defne Kaman, yanında bir çocukla kaybolur.
Onu aramak için Mardin’e gelen Umay Ninesi ve dostları, Defne Kaman’ın öksüz sığınmacı çocuklara öğretmenlik yaptığı için bir süredir tehdit edildiğini öğrenirler.
Sınır Tanımayan Doktorlar, Sınır Tanımayan Gazeteciler ve Mardinlilerin katıldığı zorlu arama macerası, bu eşsiz şehirde her adımda karşılarına çıkan Mezopotamya (Mitleri) Efsaneleri eşliğinde, Türkiye’de binlerce yıldır yaşamış insanları birbirine bağlayan hikâyeleri hatırlamalarına yol açacaktır.
Buket Uzuner, 21. yüzyılın önemli sorunu iklim değişikliğini merkeze aldığı “Tabiat Dörtlemesi”nin ATEŞ romanında, kadim geleneklerimizde şimdi unutulmuş ‘tabiata saygılı insan’ modelini günümüze taşıyarak modern bir Türkiye Mitolojisi kuruyor.
Buket Uzuner (born 3 October 1955, Ankara, Turkey) is a Turkish writer, author of novels, short stories and travelogues. Travel Literature She studied biology and environmental science and has conducted research and presented lectures at universities in Turkey, Norway, the United States, and Finland. Her fiction has been translated into eight languages, including Spanish, English, Italian, Greek, Romanian, Hebrew, Korean, and Bulgarian.
Buket Uzuner travels as "solo woman backpacker" since 1980s including "inter-rail" tours in Europe and in three other continents while keep writing her travel memoirs. Her first travelogue The Travel Notes of A Brunette was published in 1988 and sold more than 300.000 copies. Uzuner wrote two more travel books as Travel Notes of An Urban Romantic which questions the meaning of exoticism and New York Logbook which are all collected lately in Travel Library of Buket Uzuner
In 2013 her novel İstanbullular is published in USA by Dalkey Archive Press with the title of I Am Istanbul translated into English by Kenneth J. Dakan She is also celebrating in 2013 the 22nd year's anniversary of her first novel İki Yeşil Susamuru, Anneleri, Babaları, Sevgilileri ve Diğerleri (Two Green Otters, Mothers, Fathers, Lovers and All the Others) translated by Alex Dawe with its 50th edition which sold over 1 million copies in Turkey and already a contemporary classic.
Uzuner's books have been on the Turkish best-seller lists since 1992. They are taught in a number of Turkish universities and high schools.[1][2]
In 1993, Buket Uzuner was awarded Turkey's Yunus Nadi prize for the novel The Sound of Fishsteps, and in 1998 Mediterranean Waltz was named novel of the year by the University of Istanbul. She was made an honorary member of the International Writing Program, IWP of University of Iowa in 1996. She was also honored with a certificate of appreciation from the Senate of Middle East Technical University; METU in 2004.
She has referred to Turkish poet and novelist Attilâ İlhan, and Cervantes, Dostoyevski, Doris Lessing, Turkish woman writer Sevgi Soysal as major influences on her work.
Uzun zamandır beklediğim "Tabiat Dörtlemesi" nin son kitabı ATEŞ'i büyük beklentilerle okudum. Buket Uzuner'in bizlere öz benliğimizi, kendi kültürümüz olan Türk-Kam Kültürünü (Şaman) hatırlatan Uyumsuz Defne Kaman'ın Maceraları serisi mitolojiyle ilgilenmeyen okuyucuları bile kurgusuyla kendine hayran bırakacak nitelikte. Kitaplar içerisinde zaman zaman günümüz konularından da farklı görüşler, farklı fikirler ile mitolojik unsurları gerçek hale getiriyor yazar. İlk üç kitabını ne kadar şevkle okuduysam, final kitabında aynı tadı alamadım. Okurken kitabın biraz fazla uzatıldığını ve tekrara düşüldüğünü gördüm. Kitabın yarısına gelmeden aynı fikri bir kaç sayfa arayla, benzer cümlelerle tekrar okuyorsunuz. Bir yerden sonra bu durum akıcılığı bozuyor. İlk üç kitap (Su-Toprak-Hava) ne kadar Şamanizm, Türk - Anadolu Mitolojisi üzerineyse, Ateş kitabı tamamen Mardin'i tanıtma amaçlı gibi hissettirdi. Okurken arkeolojik alanlarda gezen, bilgileri toplayan, havayı koklayan okuyucu olurdu. Ateş'te bunların hiç birini hissetmedim. Mardin'i anlatırken bile yazarın kurduğu bazı cümleler, konu hakkında bilgisi olmayan okuyucuları farklı yönlendirebilir , kurgu ile gerçek arasındaki farkı karıştırabilecekleri nitelikte olmuş. Yazarı ne kadar sevsem de Ateş'teki bazı kurguları, biraz zoraki hissettirdi bana. Beklentilerimi çok yüksek tuttuğum için, ilk üç kitaptaki heyecanı son kitabında bulamasam da, seriyi bitirdiği için mutluyum.
Buket Uzuner çocukluğumdan diyebileceğim bir tarihten beri sevdiğim bir yazar. Bu dortlemenin ve son romanın ana fikrini, demek istediği şeyi, mesajını seviyor, biliyor, önemsiyorum. Ancak bu didaktiklik, mesajın edebiyatin çok çok önüne geçmesi, asla öyle konuşamayacak karakterlerin ekoloji, mitoloji hakkında sayfalarca döktüren konuşmalar yapabilmeleri, mesaj işlesin diye kurulmuş ve barizligi yoran kurgular beni biraz bunalttı. Güzel bir ilk gençlik romanı tadında.
This entire review has been hidden because of spoilers.
Ateş sadece düştüğü yeri yakmaz. Ateş, düştüğü yerin çevresindekileri de yakar. Yangın, karanlığa gizlenmiş yalan ve sırları ortaya çıkarır. Ateşin yarattığı kayıp ve kazançlar, o ancak söndüğünde anlaşılır.
Tabiat dortlemesinden en cok Toprak kitabini begenmistim, hala sanirim favorim o. Her zaman dedigi gibi Buket Uzuner soz konusu olunca cok tarafliyim, bence gene harika bir kitap olmus. Tum dortlemeyi yazmasi 14 senesini almis Buket Uzuner’in, benim de ne kadar bekledigimi anlatiyor bu sure. Siralama Su - Toprak - Hava ve Ates. Eger daha once sans vermediyseniz yazara bir denemenizi oneririm. Mezopotamya, Turk ve antik mitoloji hikayeleriyle suslesigi nefis bir kitap dizisidir.
İnsanlar bu seriyi tamamlamak için yıllarca beklediler, ben birkaç ay içerisinde tüm kitapları okumuş bulundum. İlk iki kitabı okuduğumda öyle mutluydum ki "Aman bitmesin" diye kalan kitapları yavaş okumayı planlamıştım. Ne yazık ki Hava ve Ateş bende aynı hevesi bırakmadı. Uzun soluklu bir eser yaratmak her alanda eminim zordur. Burada Uzuner'in de aynı zorlukla karşılaştığını düşünüyorum. Çünkü üçüncü kitaptaki sorun burada da aynı şekilde devam ediyor. Macera olarak nitelendirebileceğimiz şeyler olmuyor, karakterler oturup sırayla ansiklopedi bilgileri veriyor. Acaba Su ve Toprak da aynıydı da ben heyecandan mı fark edememiştim diye çok düşündüm. Fakat ilk iki kitabın hakkını vermem lazım. Orada Defne'yi aramak için çeşitli çabalara giriliyor, Kutadgu Bilig beyitlerinin peşinden koşuluyor, diğer karakterler kendi hayatlarını paralel bir şekilde yaşamaya da devam ediyordu. Ateş'te ise Defne'nin ortaya çıkmasını beklerken sohbet eden karakterler var sadece. Bu benim canımı çok sıktı. Ekolojik, mitolojik muhabbetleri sevdik evet. Ama böylesini değil. Okurken gerçekten sıkıldım ve seriye böyle bir kapanış yaptığım için de çok üzüldüm. Özellikle bazı karakterlerin davranışlarında Uzuner'in tercihleri moralimi çok bozdu. Umay Nine'ye sinir olmak hiç hoşuma gitmedi. (Umay Nine'ye neden sinir olduğumu merak edenler için: kendisi okumuş, kültürlü, bilime inanan bir cumhuriyet kadını. Fakat kitap boyunca kendisinden daha genç karakterler ile girdiği sohbetlerden defalarca kez anladığımız üzere pek kitap okumuyor. A karakteri dünyaca ünlü bir yazardan bir alıntı yapıyor, Umay Nine "aferin ne güzel demiş" diyor, daha önce hiç duymamış gibi. Umay Nine evrensel motto olmuş bir söz söylüyor, alıntı yaptı sanıyoruz meğer bu sözden hiç haberi yok ve kendisi bu cümleyi kurmuş. Kendisi şaman, anladık, yine de bu iş böyle olmaz. Yahu hiç mi kitap okumadın, diye hayıflandım Umay Nine'ye. Kendisinin her şeyi doğuştan, kendi aklından bilecek kadar bilge olmasının bu şekilde yazılması gerekli değildi bence.) Ayrıca serinin son kitabı diye tüm karakterler tam anlamıyla bir araya gelmişken Karaca neden dünyanın öbür ucunda kaldı ve kendisinden bir cümle bile duyamadık merak ediyorum. Seri bittiği için mutlu, böyle bittiği için ise biraz hüzünlüyüm. Seri yazmak da okumak da çok zor, bunu kötü bir şekilde anladım.
Ateş sadece düştüğü yeri yakmaz. Ateş, acısıyla düştüğü kişinin ve onu sevenlerin kalbini de kavurur. Ateş, yangınıyla düştüğü yerin çevresini ve geleceğini de yakar. Aynı ateş, ışığıyla düştüğü yerden hiç beklenmeyecek kadar uzakları aydınlatır, karanlıkta gizlenen kötülükleri apaçık ortaya çıkartır. Ateş yakar, ateş yıkar ama ateş pırıl pırıl ışıldatır. Ateşin yarattığı zarar ve yararlar ancak o söndüğünde anlaşılır.
Aslında bu kitabı çok büyük heveslerle beklemiştim.. son kitap olan ateş beklentilerimin altındaydı, çok fazla tekrarlanan ve övülen konular vardı. Bazı betimlemelerin gereksiz uzatılması beni ciddi anlamda yordu. Ama genel olarak söylenecek tek şey Defne Kamanı ve Umay nineyi özleyeceğim!
Buket Uzuner, bu kitabında bir başka güncel toplumsal konuya, kontrolsüz göç ve bununla birlikte gelen göçmen karşıtlığına, değiniyor. Bunu yaparken ilk kitapta çokça yer alan Türk mitolojisi ve doğal ögelerin kitaplarından kesitler aktarımı artık durmuş durumda. Bu nokta beni biraz rahatsız etti açıkçası. Bir noktaya kadar yine Türk mitolojisinin aktarımı var, ancak artık ağırlığı ve hikaye içindeki ilintisi çok azalmış durumda. Bir önceki kitaptaki kadar silik değil, ama ilk kitaptaki kadar da baskın değil. Bu kitapları okumam isteğimi besleyen ateş tam da buydu aslında. Kötü bir kitap değil. Benim gibi Türk mitolojisinin, bu kitapta anlatılan kısmının, çoğunu biliyor olan birisi için etkisi azalıyor, ne yazık ki. Bu mitolojiyi bilmeyenler içinse, güzel ve güncel bir giriş olabilir. Umarım okuyanlar merak edip, daha derinlemesine araştırıp öğrenir. Öğrenirken de bir çok farklı mitolojinin nasıl ortak paydaları olduğunu, bu hikayelerin insanlığın ortak bir paydası -dolaylı olarak dert ve sorunlarının ortak olduğunu- görebilir.
Dörtlemenin son kitabını sanırım çok büyük bir beklenti içinde beklediğim için hayal kırıklığım da çok büyük oldu. Sürekli kendini tekrarlayan, dönüp dolaşıp aynı şeyleri tekrar tekrar anlatsa da Defne Kaman'ın son macerasını zorlaya zorlaya, oflaya poflaya okudum.
Belli ki üzerinde çok çalışılmış, yıllarca emek verilmiş...Dolayısıyla olumsuz bir yorum yazmak bu çabaya haksızlık gibi hissettiriyor.
Fakat kitap maalesef aşırıya kaçan bariz bir mesaj kaygısı ile yazılmış. Didaktik içerik edebiyatın, öykünün, kurgunun önüne geçmiş. Doğal olmayan, akmayan, zorlama sohbetler, karakterlerin isimlerinin sürekli tamlama şeklinde tekrar etmesi (Eski komiser Ümit Kaman gibi), "Canı olan her şey canlıdır" gibi müthiş saptamalarla 🙄 uzayan ve sürekli tekrara düşen öğretiler, anlatılar, karakterlerin neredeyse karikaturize hale gelmesine neden olacak kadar sık altı çizilen "olağanüstü iyi" özellikleri kelimenin tam anlamıyla insanı sıkıyor.
Bu değerli bilgiler ve mesajlar öykünün içinde tatlı tatlı yedirilebilecekken öyküyü arka planda bırakmış. Bazen öyle kopuyorsunuz ki hikayeden, kayıp ve uyumsuz Defne Kaman'ın nerede olduğunu merak bile etmiyorsunuz, bence zaten kitaptaki karakterler de merak etmiyor, çıkar bu yine bir yerden diye düşünüp uzun felsefi sohbetlere dalıyorlar😏
Bir Buket Uzuner kitabını "bitsin artık" diyerek okuyacağımı hiç tahmin etmezdim.
This entire review has been hidden because of spoilers.
Kişi amacsiz toprak boş durmaz ikisi de çürür. Baskalarında actıgımız yaralar için gönülden özür dileme kudreti nasip et. Sadece arayan,soran merak eden kişidir bulan gören duyan. Aynı yolda benzer amacla yuruyenlerin karsılasma ihtimali yuksektir.
4 senedir çıkmasını beklediğim kitabın sonunda elime gecmesi ile sevincim ilk kitapta cok daha normal ve insan olan karakterlerin siyah beyazlasması ve bazı fikirlerin önemli de olsa tekrar tekrar ısıtılıp konması ile düş kırıklıgına dondu. Bunlara ragmen bitmesin diye diye okudum cunku bu serinin son kitabıydı. Gözümde canlandı masalcı, Sahmeran, mardin sokakları ve ucsuz bucaksiz kızıllık. Kırmızı elmalar düştü masal bitti Umay nine gülümsedi. Teşekkürler Buket Uzunerin emegine saglık.
Senelerce araştırmanın sonucunda gerçekten bilgilendirici bir kitap olmuş ama bu bilgileri aktarmak için olay akışı bölünüyor, belki ironik belki dalga geçme amaçlı fazlaca “gençlerim kullandığı” bir dil kullanılmış ama gerçekçi olmamış hatta yapmacık duyuluyordu.
Deniz Yüce Başarır’ın şahane seslendirmesi ve dörtlemeyi tamamlama fikrim olamasaydı romanı bitirmekte zorlanabilirdim. Dörtlemenin iklim-kurgu olmasını, Uyumsuz Defne Kaman’ın ve ninesi Umay’ın Sherlock Holmes ve Dr. Watson temsillerini, romanların geçtiği şehirleri, her romanın bir hayvan ile anılmasını, Şamanizm’i, Kutadgu Bilig dizelerini şifre olarak kullanma fikrini ve sıralayabileceğim birçok şeyi özellikle ilk iki romanda çok sevdim. -Buket Uzuner’in dert ettiği konuları anlıyor ve paylaşıyorum.- Özellikle Ateş romanı o kadar didaktik tınladı ki arada kendimi bu konuda söylenirken buldum. Romanın içindeki Ateş kitabının içinde anlatılanlar ya da bilge kadın Umay Nine’nin söyledikleri beni rahatsız etmedi. Neticede hepsi bir bağlamın içinde anlatılıyor. Keza Defne’nin önceki romanlarda kendi yazdığı gazete yazılarında söyledikleri de öyle, hepsi bir bağlamın ürünüydü. Yani, Umay Nine bilge diye böyle konuşuyor, Defne, gazeteci diye söyle söylüyor diyebildim. Fakat bu sefer, anlatıcının araya epey hatırlatıcı/öğretici/tanımlayıcı şeyler katması beni çok rahatsız etti… Ayrıca, romanda hayatın akışına uymayan, bir türlü anlamlandıramadığım durumlar var. Mesela, Defne kayıpken, Umay Nine ve Ali’nin “düş” ve “rüya” arasındaki farkları uzun uzun tartışmaları, düş kelimesinin etimolojisi üzerine konuşmaları… Veya yine Umay Nine’nin otelin erkek şefi ile ateşi ilk bulma/kullanma, kadınların yemek pişirmesi, aşçılığın kuşaktan kuşağa erkekler arasında aktarımı konusunda bir konuşma geçmesi… Mardin kültürü ve yemeklerinin uzun uzun tanıtılması... Bunlar gibi nice örnekler verebilirim. Bu konudan sadece ben değil, roman kahramanlarından biri olan Semahat da rahatsız. Bunu dile getirdiğinde, tüm bu olanların Defne’yi bulmak için ters köşe bir taktik olduğunu dile getiriliyor. Ben pek ikna olmadım. (Bu arada Semahat karakterinin roman boyunca şahane işlendiğini söylemek isterim.) Hayatın akışına uymadığını düşündüğüm durumlar, Defne’nin 4. kere kaybolması ve Umay Nine’nin bu sefer kendisinin yardımı olmadan da Defne’nin ortaya çıkacağını söylemesi rehavetinden de kaynaklanabilir, bilemiyorum. :) Ezcümle, dörtleme yarım kalmasın diye okunabilir ama Su ve Toprak’ı diğerlerine değişmem.
This entire review has been hidden because of spoilers.
Serideki diğer kitaplardan farklı olarak bu romanın bir gezi yazısını andıran bir tarafı vardı, bu da yazarın daha önce de gezi yazıları yazdığını düşününce makul geldi. Kitabı okurken içimde Mardin'e seyahat etme isteği doğdu.
Kitabın en sevdiğim yanlarından biri belki de herkesin favori karakteri olan Umay Nine'nin kendi eşdeğerini Mardin'de Masalcı Kadın'da bulmasıydı. Bu iki karakterin birbiri ile etkileşime girdiği kısımları okumak keyifliydi.
Kitabın bu kadar uzun olmasına gerek olmadığını düşünüyorum, yer yer tekrara düşüldüğü izlenimini aldım. Yine serideki önceki kitaplar gibi yazarın okuyucuya vermek istediği mesajların kitabın akışının arasında çok eğreti ve zoraki durduğunu düşünüyorum. Ayrıca Ayperi karakterinin konuşmaları da çok yapay ve zorlama geldi.
Genel olarak seri boyunca Aysu ve Ayten'in karakter gelişimlerini görmeyi bekledim. Yine de bu kitap dahil diğer tüm kitaplar boyunca bu iki karakter saf kötü olarak kalmaya devam ettiler ve karakterlerine hiçbir derinlik katılmadı. Bu da bana gerçekten uzak geldi. En azından bu iki karakterin iç dünyalarını görmek, yaptıklarını neden yaptıklarını anlamak beni mutlu ederdi.
Son bir yorum olarak kitapta Semahat ve Havinyaz karakterleri arasında bir romantik bir bağ kurgulanmak istenmiş de okuyucudan çekinildiği için bu dolaylı olarak aktarılmış olabilir gibi geldi.
This entire review has been hidden because of spoilers.
Buket Uzuner'in "Tabiat Dörtlemesi (Su, Toprak, Hava, Ateş) ilk gençliğimde kitaplarını bir çırpıda okuduğum, bir sonraki kitabını heyecanla beklediğim ve kitap yayınlanınca gidip koşa koşa alıp hemen sayfalarına gömüldüğüm "Harry Potter Serisi"ni hatırlattı bana.. Onun da kitaplarını öyle zevkle okumuştum, onun da sonraki kitaplarını öyle sabırsızlıkla beklemiştim. Defne Kaman'a ve onun sürekli genişleyen ailesine çok ısındım, Türk mitolojisini, masallarını, eski Türklerin Şaman (Kam) geleneklerini, özünü merakla okudum (devamını okumak için başka kitaplar aldım); erkek cinayetleri, kültür varlıklarının kaçırılması, ifade özgürlüğünün kısıtlanması, göç ve mülteciler gibi Türkiye'nin dertlerini ve iklim değişikliği gibi küresel sorunları bir daha düşündüm. Aynı zamanda biyolog, aktivist ve gezgin olan yazarın söyleyecek çok sözü, anlatacak çok hikayesi var. Ve tüm bunları sıcak bir kurgu içinde harmanlanmış olarak, o güzel üslubuyla okumak gerçekten büyük bir keyifti.. 11 yıla yayılmış detaylı ve özenli çalışma için Buket Uzuner'in aklına, yüreğine ve kalemine sağlık.
Buket Uzuner en sevdiğim yazarlardan biridir. Bununla birlikte Tabiat Dörtlemesi’nin diğer romanlarının biraz daha altında kaldığını düşünüyorum. İfade ve basın özgürlüğü, çevre ve iklim krizi, ırkçılık gibi çok önemli konulara değinmesini; unutulmayacak karakterlerini ve su gibi akan anlatımını çok sevmekle birlikte özellikle de serinin bu kitabını çok didaktik buldum. Ertuğrul Amca’nın çocukça tepkileri beni özellikle sinir etse de tüm karakterlerin çok zeki ve duyarlı olarak tanımlanmasına rağmen bu konuları sanki bilmiyormuş da yeni öğreniyormuş tavrı anlatımı çok didaktik hale getiriyor, yazar mesajlarını hikayenin doğal akışı içinde değil de doğrudan mesaj vermek için yazılmış diyaloglarla veriyor. Bu durum beni rahatsız ettiği için bir puan kırdım. Bir de Kutadgu Bilig şifreleri bu kitapta çok geri planda kaldı, üzerine doğru düzgün düşünmediler bile. Diğer kitaplardaki gibi daha çok üzerine gidilmesini isterdim. Yine de Tabiat Dörtlemesi için güzel bir finaldi. Buket Uzuner’in yeni hikayelerini dört gözle bekliyorum. Çok uzun zamandır yeni hikayelerine hasret kaldık.
Buket Uzuner benim özellikle ilk gençlik yıllarımda okuduğum bir yazar. Bu seriye de ilk yayımlandığı zamanlarda başlamıştım( o zamanlarda ilk gençlik yıllarımı geçmiştim tabi😁). Fikir olarak çok beğendiğim ve benim için Türk tarihi ve mitolojisi konusunda ilgi uyandıran bir seri oldu bunca zamandır. Ancak yıllar içerisinde benim edebiyat tercihlerim değişti ve didaktik eserlerden eskisi kadar hoşlanmıyorum. Özellikle serinin son iki kitabında bunu daha çok hissettim ama dediğim gibi bu tamamen benim hangi yaşımda okuduğum ve o dönemki zevklerimle de alakalı olabilir. Yine de Buket Uzuner sevenleri zorlamayacak, benim gibi seriyi bitirmek isteyenlerin de çok vaktini almayacak bir kitap. Ben storytelde Deniz Yüce Başarır’dan dinledim, kitabın sesine çok yakıştığını da rahatlıkla söyleyebilirim.
Buket Uzuner'in olaylara bakış açısına ve kaleminin gücüne bayılıyorum. 5 yıldır bekliyorum kitabın yazılmasını ve yayımlanmasını. bu kadar bekleyince acaba bir hayal kırıklığı yaşar mıyım diye korktum ama kitaba başlayınca neyi neden sevdiğimi bir kez daha anladım. Sonralara doğru kurguda gereksiz olduğunu düşündüğüm uzatmalar vardı elbet ama yazarın vermek istediği mesajı verebilmesi için gerekliydi diye düşünüyorum.
Buket Uzuner için 14, benim için 6 yıllık maceranın böylece sonuna gelmiş olduk. Ben bir okur olarak Defne Kaman'ın maceralarına ortak olmaktan, Umay Ninenin bilgisinden faydalanmaktan, kan bağıyla değil yürek bağıyla aile olan insanların sıcaklığını hissetmekten memnundum.
Vedası zor olmuştur ama umarım yazar yeni maceralar için bizi fazla bekletmez :)
Buket Uzuner'in tabiat dörtlemesinin son kitabı. Tıpkı Su, Toprak,Hava'dan sonra gelen Ateş. Mardin sokaklarında gezerken Defne Kaman'ın bu defa neyi dünyaya anlattığına şahit oluyorsunuz. Bu serinin ilk üç kitabını çok sevdim. Ateş, gerçekçi, edebiyatın gücüyle iklim değişikliğine ve bununla birlikte gelen değişimlere dikkat çeken bir roman. Şaman kültürü, destanlarımız, güzel Türkçemiz, değerlerimiz anlatılan kıymetlerimiz. 🙏 Küçük bir eleştiri; ilk üç kitap ile aynı hissiyatı alamadım. Romanın pandemi dönemine gelmiş olması kimbilir belki de kurguyu etkilemiş olabilir. Uyumsuz Defne Kaman, Bilge Umay Nineyi ve etrafındaki o güzel insanların mesajları belki toplumda unuttuğumuz güzelliklere dikkat çeker. Teşekkürler Buket Uzuner 🙏⚘
Serinin dördüncü ve son kitabı; Su, Toprak, Hava ve Ateş. Yine gençli romanı gibi ve çevrecilik, iklim krizi, mülteci akını, ırkçılık, doğa, şamanizm üzerine bir sürü sosyal mesajlar var. Bu konuda zaten bilinçli olan kişiler için yüzeysel kalabilir. Ancak doğa, medeniyet, insanlık, barış, sevgi ve ben'in ötesine geçme konusunda gelişimini tamamlamamış olan kişilere eğitici ve ufuk açıcı olabilir.
Defne bu sefer Mardin'de ve yine kayboluyor. Bu seferki tema olan ateşin hayvanı at; ateş gibi kızıl yeleli bir at. Defne'nin tüm sevenleri Mardin'de buluşuyor. Defne'nin Mardin'de mülteci çocukları hayata yeniden kazandırma amaçlı faaliyetlerinden, anaokulundaki hikaye anlatıcılığından rahatsız olanlar tarafından tehdit edilmekte.
Dörtlemenin son kitabı: Ateş. İlk üç kitabı kütüphaneden alıp okumuş ve pek sevmemiştim. Dördüncü kitabı da okumayı düşünmüyordum hatta. Storytel'de karşıma çıkınca hadi son bir şans daha vereyim dedim ama maalesef yine hüsran. Hikâye kötü değil, bir kez daha açıklama getireyim. Ben hikâyenin işlenişi sevemedim. Defne Kaman'ın her gittiği yerde kaçırılması ya da kaybolması, ailesinin sürü hâlinde onu aramaya gitmesi, alt metinlerin hikâyeyi yükseltmek yerine patlatması kelimenin tam anlamıyla üzücü. Bayan Uzuner "Türk Mitolojisi ve Ekoloji" başlığıyla bir deneme ya da ne bileyim makale yazsaydı, eminim, daha bir keyifle okurdum. Tavsiye edeceğim bir seri değil. =(
Buket Uzuner’in dilini severim, romanlarının konusuna ve kültürüne hakimiyetini çok seviyorum. Dörtlemenin son kitabını okumayı uzun zamandır bekliyordum, açıkçası ilk kitabın tadını hiçbirinde alamadım. Emeğine ve araştırmasına, Mardin’i özlettirmesine hayranım. Mardin’i hiç görmemiş birine ise okurken merak ettireceğine eminim. Ancak ilk kitaptan beri, önceki kitaplara atıfı aşıp özet noktasına gelen değinmeleri ve yer yer bir öğretmen üslubuna büründüğünü hissetmek hoşuma gitmedi. Seri olan kitaplar birbirinden bağımsız okunmuyor, ilkini okumayan bir değerine geçmiyor genelde, sürekli başa dönen değinmeler dikkatimi dağıttı.
Buket Uzuner ‘in Tabiat Dörtlemesinin son kitabını da bitirdim ve Defne Kaman’a veda ettim.Ateş’i de Toprak ,Su ve Ateş ‘de de olduğu gibi yarısından sonra bitmesin diye yavaş yavaş okudum .Tek kelime ile dört kitap da benim için efsane kitaplar oldu.Buket Uzuner ‘in kitapları ile tanışmam dörtlemenin epey öncesinden yaklaşık 1985 yılında oldu.Sadık bir okuru olarak hiçbir kitabını okumadan geçmedim .Dilerim daha uzun uzun yıllar yazsın .Bir edebiyat sever olarak Buket Uzuner gibi bir yazara sahip olduğumuz için çok şanslı olduğumuzu düşünüyorum.
Bir kitabı ancak bu kadar sevmeyebilirdim... Kitaptaki olay ne o bile belli değil. Defne saklandı mı kaçırıldı mı? Ödül töreni düzenlenince nasıl oldu da ortaya çıktı, kaçırıldıysa nasıl bıraktılar? Saklandıysa çıkmanın güvenli olduğuna nasıl ikna olup çıktı? Umay nine öldü mü? Ertuğrul amca keza aynı şekilde... Defneyle Ali arasındaki ilişkinin temeli ve dinamiği nedir? Vs vs, kitapta herhangi bir olay örgüsü yok. Defneyi bekleyen karakterler muhabbet ediyor yalnızca. İlk iki kitap çok çok iyiydi bence, 3 tökezledi ama 4 kesinlikle tatmin etmedi beni.
This entire review has been hidden because of spoilers.
Öyle çok sevdim ki bu seriyi, daha düşük yıldız vermeye elim varmadı. Buket Uzuner de en sevdiğim yazarlardandır. Ben her yazarı kendisiyle yarıştıran okurlardanım. Bir tat alırsam, onu hep o tatla okuma hevesinde oluyorum. Ateş serinin son kitabı ve galiba pandeminin gazabına uğramış. O kadar zor bitirdim ki... Çocuk kitabı desem değil, ki çocuk kitaplarına da bayılırım bu arada... Bilmiyorum. Adını koyamadım. Çok mesaj kaygısı mı, hikayeyi bir yere oturtamamak mı? Çözemedim. Nihayetinde benim gibi her Buket Uzuner kitabını birkaç günde yalayıp yutan bir okur için zor bir kitaptı.
Ateş, sadece düştüğü yeri yakmaz. Ateş, acısıyla, düştüğü kişinin ve onu sevenlerin kalbini de kavurur. Aynı ateş, çok uzakları aydınlatır ve görünür kılar gizlenmiş kötülükleri. Ateşin yarattığı zarar ve yararlar, ancak o söndüğünde anlaşılır. Buket Uzuner Ateş Merakla beklediğim ve serinin ilk üç kitabını da bir solukta okuduğum Ateş'e kavuştum ve yine bir solukta okuyup bağrıma bastım. Dua gibi, sihir gibi, ilaç gibi bir okuma oldu. Teşekkür ederim @uzunerbuket
This entire review has been hidden because of spoilers.
İlk iki kitabını daha meraklı ve heyecan verici bulup okusam da Toprak kitabının yoruculuğunun ardından bu kitaptan ümitlenmiş ve heyecanlanmıştım. Ancak havada kalan bir sonla, tekrara düşen bir yazımla maalesef hayalkırıklığı oldu. Arada anlatılan bazı olayların da hikayeye hiç bir katkısı olmuyor maalesef. Örneğin; Masalcı Kadın karakterinin hikayede tam olarak neye hizmet ettiği hiç belli değildi. Büyük beklentilerle başlamazsanız keyif alınacak düzeyde bir kitap diyebilirim.
Kitabı çok sevdim ve seriyi bitirdiğim için çok duygulandım , kitapta bazı yerlerin gereksiz uzatıldığını düşünüyorum ama kadının dilini sevdiğim için çok rahatsız etmedi beni , özellikle kitabın sonunda bütün karakterleri görmek , ordaki sevgi ve bağı hissettirdi sanki bende o karakterlerden biriymiş gibi hissetim🥹 son olarak umay bayülgenin durumu belirsiz bitti umarım o da iyileşmiştir
Yazın alıp okuyamadığım, dörtlemenin son kitabını bir çırpıda okudum. Bu sene içinde başlayıp (uzun süre sonra tekrar) hızlıca bitirdiğim ilk kitap olması adına beni tekrar okumaya döndürdüğü için ayrıca mutlu oldum. Aslında son kısmının biraz daha detaylı, heyecanlı olmasını bekledim sanırım. Yine de sevdim, tüm seriyi herkese tavsiye ederim.
“… Bu akşam asıl önemli olan iyilerin bir araya gelmesi, dayanışmasıdır ki, bu hiç kolay değildir. Çünkü iyiler dağınık halde yaşarlar. Halbuki kötüler, işbirlikçi olduğundan hep beraber yaşarlar. Kötülere meydan bırakmamanın tek yoku iyilerin birleşmesidir.” (S.392)