Felâtun ve Râkım yakın muhitlerde, biri alafranga özentisi bir babanın elinde, diğeri babası ölünce zor koşullarda, anne ve dadısının fedakârlıklarıyla büyümüş yirmili yaşlarda iki arkadaştır. Felâtun Bey şık giyinmenin, gezip tozmanın peşinde, Batı özentisi bir tiptir; Râkım Efendi ise çalışkan, kendini yetiştirmiş, Doğu ve Batı kültürlerini özümsemiş biridir. Ahmed Midhat Efendi birbirine bütünüyle zıt bu iki tipi çeşitli olaylar içinde, kimi zaman oldukça mizahi bir dille karşılaştırarak ideal bir tip yaratır. Yazarın yaşamöyküsüyle paralellikler de taşıyan roman, Batılılaşma eşiğindeki toplumun meselelerini bu yeni kültürü sindiremeyen alafranga züppe tipiyle ortaya koyar.
Ahmed Midhat Efendi (1844-1912) Tanzimat devrinin önde gelen yazarlarındandır. Gazetecilikle başladığı yazı hayatına hikâye ve roman yazarlığını da ekleyerek çeşitli alanlarda sayısı yüz elliyi bulan eser kaleme almıştır. Yazıyı halkı eğitmek için bir araç olarak gördüğünden ansiklopedik bilgilerle dolu eserlerinde okuyucuyla daima diyalog halindedir. Sofya’da Tuna gazetesinde önce yazar, daha sonra başyazar olarak gazeteciliğe adım atar. Midhat Paşa’yla gittiği Bağdat’ta ressam Osman Hamdi Bey, Muhammed Zühavi ve Şirazlı Bakır Can Muattar gibi isimlerin de bulunduğu oldukça geniş kültürlü bir çevreye girerek Batı ve Doğu kültürleri üzerine bilgisini derinleştirir. Tahtakale’deki evinde kendi matbaasını kurup kitaplarını yayımlamaya başlar. Bir yandan da yayımladığı Devir, Bedir, Dağarcık, Kırkambar gibi gazete ve dergilerle gazeteciliğe devam eder. Yazılarından dolayı Abdülaziz yönetimi Namık Kemallerle birlikte onu da sürgüne gönderir. Üç yıl süren Rodos sürgününde çocuklar için bir okul açarak ders vermeye başlar ve ilk romanlarını yazar. İstanbul’a döndüğünde çeşitli memuriyetlerde bulunur ve Türk basın tarihinin en uzun soluklu gazetelerinden Tercüman-ı Hakikat’i kurar. Hemen her konuda, üstelik yeni tekniklerle de yazan Ahmed Midhat’ın seçme eserlerine Türk Edebiyatı Klasikler Dizimizde yer vermeyi sürdüreceğiz.
Ahmet Mithat was an Ottoman journalist, author, translator, and publisher during the Tanzimat period. In his works, he was known as Ahmet Mithat Efendi, in order to distinguish him from the contemporary politician Midhat Pasha. Ahmet Mithat Efendi adopted his name in homage to Ahmed Şefik Midhat Pasha, with whom he had been associated professionally, serving as an official and newspaper editor in Midhat Pasha's Vilayet of the Danube.
He was a prolific writer, with more than 250 of his works having survived to the present day. In 1878, he began publishing a newspaper entitled Tercüman-ı Hakikat (Interpreter of Truth). Prior to this, he was a contributor to Basiret, a newspaper published between 1870 and 1879. His editorship and publication of Olga Lebedeva's translations of Russian literature into Turkish served as an introduction of Tolstoy, Lermontov, and Pushkin to Turkey's readership. Additionally, he was a patron and teacher to Fatma Aliye, one of the most renowned female Ottoman authors.
Felatun Bey ile Rakım Efendi Tanzimat Edebiyatı dersimden sorumlu olduğum ve büyük ihtimalle vizede benden tahlilini yapmam istenecek romanlardan biriydi.Kitabın yazılış amacı tamamen Rakım Efendi'yi övüp göklere çıkarmak ve Felatun Bey'i yerin dibine sokmaktı bana göre.Çünkü sözde Rakım Efendi doğuyu ve alaturkalığı, Felatun Bey ise batıyı ve alafrangalığı temsil ediyor.
Felatun Bey kitabın adında da geçmesinden dolayı ana karakterlerden biri olmalı ve doğu batı kıyaslaması yapabilmek için daha ön planda olmalıydı bana göre.Ancak biz Felatun Bey'i sadece satır aralarında herhangi bir sebepten kendini rezil ederken görebiliyoruz ancak.
Rakım Efendi'ye ise sözde okumuş etmiş ahlaklı kültürlü çok çalışkan bir insan.Herkes onu öve öve bitiremiyor kitapta.Hani bu öyle bir pohpohlanma ki kötü huyları bile iyiymiş gibi lanse edilmeye çalışılmış.Bir kere Rakım Efendi ahlaklı görünen gizli sapıklardan bana göre.24 yaşında olmasına rağmen 14 yaşındaki bir çocuğu arzulamaktan geri durmuyor.Canan'ı bir esircinin yanında görünce kıza vurulup onu satın alıyor ve evine dadı kalfasının yanına getiriyor.Kitabın birçok yerinde ben onu kız kardeşim gibi severim lafı sık sık geçiyor.Açıkçası Rakım'ın kardeş sevgisi anlayışı tiksindirici.Gerçekten bazı bölümleri tiksinerek okudum.O kadar oku et ben ahlaklıyım tavırlarında gez ama kendinden 10 yaş küçük bir çocuğa şehvet duymaktan onunla öpüşüp koklaşmaktan geri durma.Hele kitapta bir bölüm vardı ki Rakım esir olmayı öve öve bitiremiyordu.Mal yerine konulup alınıp satılmak bu kadar hoşuna gittiyse seni de hadım edip satalım ne dersin Rakım Efendi? Belki harem ağası falan olursun.Salak herif.
Sözün kısası kitaptan hiç hazzetmedim.Belli bir yazılış amacı yok.Belli bir olay yok.Bu sözünü bahsettiğim olay yani Rakım'ın Canan'a olan ilgisi belki o dönemlerde normal kabul ediliyordu.Ama bu durumu benim aklım almıyor.Bir çocuğa nasıl ilgi duyabilirsin onu nasıl arzulayabilirsin? İnsanda hiç mi akıl olmaz da durumun yanlışlığını kavrayamaz anlayamıyorum.
Düzeltme: Bazen bu yorumları göndermeden evvel bir oku Cemre diyorum kendime. Şimdi fark ettim bazı yerlerde Felâtun yerine Eflâtun yazmışım. Aslında bir yerde ikisi de aynı kapıya çıkıyor; ama kusuruma bakmayınız.
Başlarken de belirttiğim gibi kitabı ortaokulda okumuştum; ama o zamanlar küçük olmamdan olsa gerek kitabı çok net hatırlamıyordum. Cumartesi günü Ankara DT'den izledim Felâtun Bey ile Râkım Efendi'yi; sonrasında da yeniden okumak istedim.
Ben Özgür Yayınları'ndan okudum, iyi ki de bu yayınevinden okumuşum; çünkü orijinal metne sadık kalınmış. Bazı kelimelerin günümüz Türkçesindeki karşılıkları metin içinde, kelimelerin hemen ardından parantez içinde verilmiş. Evet, bazı kelimeleri okurken anlamayabiliyoruz; ama dili sadeleştiriyoruz derken eserin tümüyle değiştirilmesinin eserin ruhunu yok ettiğini düşünüyorum. Bunun yanı sıra bilinemeyebilecek kelimelerin kitabın arkasında "sözlük" başlığı altında verilmesine de karşıyım; çünkü o zaman da sürekli arka kısma bakmak zorunda kalıyorsunuz, dikkatiniz dağılıyor. Bu sebeplerle Özgür Yayınları'nın tercihini kendi açımdan doğru bulduğumu belirtmeliyim.
Kitaba gelirsek... Eser, lise yıllarından beri öğretildiği üzere "yanlış Batılılaşma"yı konu ediniyor. Bir tarafta Eflâtun Bey diğer tarafta ise Râkım Efendi var. Felâtun Bey, "şeklî" anlamda bir Batılı. Onun için Batılı olmak demek çok çalışmamak, son çıkan kitaplara sahip olmak, bir giydiğini bir daha giymemek, çorba yerine "supe" demek, kadınlarla serbestçe ilişkiye girebilmek demek. Râkım Efendi ise Felâtun'un aslında tam tersi bir karaktere sahip. Her şeyden önce çok çalışkan. Fizikten tutun da hukuka kadar her konuda fikir sahibi. Tüm bunların yanı sıra oldukça "ahlâklı". Ahmet Mithat eser boyunca bu iki ana karakteri karşılaştırarak doğru olanın ne olduğunu gösteriyor ve karikatürize bir karakter olan Eflâtun üzerinden Batılılaşmanın Felâtun'un anladığı şekilde bir anlamının olmadığını vurguluyor. Fazlasıyla didaktik bir üslubu var.Karakterler çoğu zaman çok net, yani iyi ya da kötüler; daha doğrusu davranışları ya doğru ya da yanlış, ortası yok.
Eser pek çok açıdan eleştirilebilecek olsa da Türk romancılığı açısından önemli bir yere sahip, bu nedenle de acımasız eleştirileri ben çok doğru bulmuyorum. O dönemi düşünerek eleştiriler yapılması gerektiğine inanıyorum. Efendim Batı bilmem kaç yılında neler yazarken biz yaza yaza bunları yazmışız tarzında eleştiriler yapanların tam da Ahmet Mithat'ın eleştirdiği tipte kişiler olduğunu düşünüyorum açık söylemek gerekirse.
Ayrıca bu yorum vasıtasıyla Ankara'da yaşayanlara bir de tavsiyede bulunayım. Devlet Tiyatrosu, kitabın Türel Ezici tarafından oyunlaştırılmış halini sahnelemeye başladı bu sezon. Oyun metnin vermek istediği mesajı tam olarak veremese de çok eğlenceli bir iki saat kırk dakika sunuyor izleyiciye.Ankaralılar oyunu kaçırmasınlar derim. ;)
'Nasıl batılılaşmalı?' sorusuna cevap niteliğinde, karakterlerin karikatürize edilerek yazıldığı bir tanzimat dönemi kitabıdır. Felatun bey ve pek saygıdeğer rakım efendiciğimiz siyahla beyaz gibi ayrılmıştır birbirinden. Züppe ve mirasyedi felatun ve ahlaklı çalışkan dürüst bir rakım efendi. Kitapta bu ayrımdan başka bir kurgu yoktur desek, yeridir. Yine de bence eğlenceli bir kitaptı, pek tabi 1875 yılında eğlenceli olsun diye yazılmamıştır orası ayrı. Zira ziyadesiyle dikte edici, doğruyu yanlışı sorgulatmayan, sunan, bir kitaptı. Aslında yazarın müşahedat ve hasan mellah kitaplarını da okumaktı niyetim ama sanırım bi süre bu kitapla yetineceğim.
5/5 Kasım ayı #yıldızmaratonu yerli yazarı Ahmet Mithat Efendi idi. Bu en bilindik kitabı ile kendisini tanıdığım için çok memnunum çünkü kalemini çok sevdim. Günümüz Türkçesi ile sadeleştirilmiş bile olsa anladığım kadarıyla yazarın kendi dili de gayet akıcı ve sadeydi. Oluşturduğu karakterler ve bunları hem karşılaştırma hem de özdeşleme şeklinde okuyucuya sunması gerçekten çok güzeldi. Felatun Bey ne kadar batılı ve modern ise Rakım Efendi de bir o kadar geleneksel ve klasik olarak tanıtılıyor kitabın başlarında. Fakat olaylar ve işleyiş bazen öyle bir yere geliyor ki karakterler için al birini vur ötekine diyebiliyorsunuz. Bu açıdan baktığımızda yazarın doğu-batı çatışmasını işlemek ve farklılıkları göstermenin yanında kuşak eleştirisinde de bulunduğunu düşünüyorum. Neticede bahsettiğimiz bu beyler akran ve birer genç yetişkin. Bunun yanında yazarın bazen araya girip bazı açıklamalarda bulunması beni hiç rahatsız etmedi. Normalde en sinir olduğum şeydir bu araya girmeler. Yazarın beni rahatsız etmeme sebebini araya girişlerini konu bütünlüğünü bozmadan yapmasına bağlıyorum. Kısacası zevkle okuduğum ve yer yer güldüğüm harika bir klasik eserdi. Mutlaka okumanızı tavsiye ederim.
Türk Edebiyatı Klasikleri'ne ufak bir ara vermişti. Kaldığım yerden devam edince kendimi evimde gibi hissettim. Her ne kadar Dünya Edebiyatı'nı çok okuyup bu konuda entelektüel seviyenizi yukarı taşısanız da Türk Edebiyatı'na, topraklarınızın yazarlarına, dilinize döndüğünüzde çok farklı bir aidiyet hissediyorsunuz. Bir kültürde yetişmenin elbette insan beyninde ve algı hususunda büyük etkisi var. Ben 20. yüz yıl sonlarında doğmuş, o yüzyıldan sadece on yılını görmüş biri de olsam, Beyoğlu'nda doğdum, büyüdüm. Evet hikâyenin geçtiği Beyoğlu ile benim kök salıp filizlendiğim Beyoğlu arasında bir asırdan fazla var ancak bu zaman farkı, fark ettiğim benzerlikleri de daha değerli kılıyor işte hal böyle olunca. Tabi ki o zamanın modası, mimarisi ya da yaşantısından eser yok artık bu semtlerde fakat alaturka-alafranga özentisi yaşamlar aynen devam ediyor. Yine Beyoğlu kendi illüzyonu dışından bakıldığında, Anadolu'yla, günümüz Türk alışkanlıklarıyla tezat oluşturabilecek özellikler barındırıyor. Buna rağmen kendi kimliğini, kültürünü, kozmopolit yapısını her şeye rağmen sürdürmeye çalışıyor.
Öncelikle kitabın üslubu çok sıcak. Zaten bu tarz 19. yüzyıl sonu eserlerinde hafiften bir orta oyunu havası sezilir daima. Bu kitap da öyle. Anlatıcı olayların tamamen dışında, arada molalar vere vere, okuyucuyla muhattap da olarak hikâyeyi anlatıyor. Bu durum metne çok içten bir hava katıyor. Sanki Ahmet Mithat Bey yanımızdaymış, hikâyeyi doğrudan size anlatıyormuş gibi. Biz bu anlatıma klasik edebiyattan pek alışık değiliz. Daha modernizm furyası edebiyatı Dünya'da etkilemeye başlamadığından, Türk Edebiyatı'nın şahsına münhasır üslubu diyip kabul etmek bana daha doğru geliyor.
Bu kitapta kötü bir insan yok. Rakım Efendi'ye zaten söylenecek söz bulamayız bu konuda. Felâtun Bey de biraz safça bir mirasyedi olmasına rağmen özünde kötü biri değil. Sadece karakteri gelişmemiş, çocuk kalmış bir zat. Bu kusursuz karakterler görüyorum ki bir miktar eleştiri ve memnuniyetsizliğe sebep olmuş. Bense içim rahat bir şekilde, üzülmeden gerilmeden yaptığım bu okumadan oldukça keyif aldım. Hiçbir dram öğesi kullanmamak da sonuçta kendi içinde bir risk barındırıyor. Arzulanan duygusal atmosferi oluşturamama riski de var yazar için. İşte bunlar hiç sorun teşkil etmedi bende.
Eser daha ziyade Rakım Efendi üzerine inşa edilmiş. Hatta kitabın bazı noktalarında yazar bizlere bu durumu mahcup bir biçimde hatırlatıyor. Mesela şöyle diyor ; " Hep Rakım Efendi tarafından baktık ama kitabımızın isminin diğer yarısı olan bir hikâye daha var hadi ona da bakalım şimdi" tarzında cümleler kuruyor. Rakım Efendi'nin kendisi ne kadar düzgün bir beyefendiyse, çevresindeki her insan da onun talihinden olacak, bir o kadar mümtaz, şahsına münhasır, düzgün insanlar. Dadı, Canan, Josephine hatta bir ara kısacık karşımıza çıkan kayıkçı Osman Ağa bile mükemmel karakterler. Bu kadar kusursuz bir taraf olunca Felatun Bey biraz sırıtıyor tabi ki.
Kitap Boyunca bir alaturka-alafranga ayrımı, kıyası mevcut. Yaşantılar ise alafrangaya epeyce kaymış tanzimat İstanbul'unda. Bu zaten bildiğimiz bir gerçek ya, karakterlerimiz de bu konuda farklı değiller. Bunu söylemek istiyorum. Bu duruma Rakım Bey de dahil. O sadece mümkün mertebe mütevazi kalmaya çalışıyor o kadar.
Daha önce yazdıklarımdan da sezileceği üzere ben Felâtun Bey'i de sevdim. Mirasyedi kişilerde görülen başkasını hakir görme durumu onda mevcut ama ilginçtir, aynı kişilerde bulunan o kendini ispat etme dürtüsünden hiç nasiplenmemiş Felâtun. Ne yapsın çocuk, herkes çalışkan olacak diye bir kaide yok ya :) Hatta bana göre daha normal olan Felâtun Bey. Zaaflarıyla günahıyla sevabıyla bir genç işte. Rakım ise olağanın dışında bir ahlaka sahip. Zaten içine karıştığı o alafranga çevrede dikkat çekmesi de bu sebepten. İnsanlara çok bağlanıyor. Fazla ince düşünüyor. Hatta başkasının yerine de düşünüyor. Bu da aslında gerçekten hayatı yakalamasına bir bakıma engel bile oluyor olabilir. Her neyse, o hayatından memnun, mutlu. Biz de onun adına mutluyuz vesselam.
Öyle bir tip olsun ki (Rakım Efendi) Hem şanssız doğsun babasını yitirsin ardından hem de anasını yitirsin ama hiç yılmasın çalışmaya sürekli devam etsin. Içinde bir gram kötü niyet olmasın da metres tuttuğu kadın bile en nihayetinde aşk ilişkisinden vazgeçsin de Rakım'in cariyesini kabul etsin. Öyle bir temiz yureklilik ki bu adamdaki iki genç kadınla günlerce yalnız başına vakit gecirsin bu genç kadınlardan biri buna aşık olsun yataklara düşsün de yine de kimse Rakım'dan ve onun uckurundan şüphe etmesin. Hatta ki bizim hoppa Felatun Bey bile anlasın hatasını özür dilesin. Yemezler Ahmet Mithat Efendi, Yemezler...
Harcanmış bir fikir bence bu kitap. O dönemde gerçekten olağan denecek ölçüde gerçek bu kurguyu bize tarafsız bir şekilde anlatabilseymiş, çok daha farklı düşünebilirdim. Ancak yazar bir noktadan sonra o kadar taraflı bir anlatım sergiliyor ki döneme ve dönemin şartlarına odaklanacak yerde bu tercihe karşı bir duvar örüyorsunuz. Kaldı ki tarafını tuttuğu ‘Efendi’ karakterin piyano hocası ile olan ilişkisi aslında onaylamaması gereken bir tutum olmalıydı. Tutarlı da değil yani, ilginç.
another simple straight forward fyi. For those looking for this kind of thing.
1875. Turkish. (some kind of) Classic ["a Turkish classic, if not exactly high 'literature'"]. Over at The Complete Review :: http://www.complete-review.com/review...
[I know I know "arabia" and "turkish" ; but I'm not going to go multiplying shelves beyond belief!]
But too, if you've got a moment, I've got to plug The Complete Review and Orthofer's sister=site the Literary Saloon for all of you DIVERSITY readers. This is probably the most important website (along with several others) for keeping up with international publication, with emphasis of course on fiction and related matters. Here's Orthofer's current number :: "Astonishingly this is the thirteenth different language the thirteen most recently reviewed titles was originally written in -- a remarkably unlikely streak" ....I know, I couldn't parse it either -- but the last 13 books he read/reviewed were written in thirteen different languages. You just go now, browse through his last several weeks of daily updates on the International WORLD of publication of fiction and related matters (including more Book Awards than you can shake your stick at) :: http://www.complete-review.com/saloon...
Irkciligin ve kadin dusmanliginin kitabi yazilmis diyebiliriz kisaca. Hadi bunlari gectim, hic bu kadar sacma sapan yarim yamalak, basi sonu bu kadar dandirik bi hikaye okumamistim. Rakim efendi tam bir pislik afedersin, ama pislik degilmis gibi davraniyor ki suzme gerizekali Felatundan daha rezil bi tip bence. Acaba yazar iki karakteri de elestiriyor ve bunu caktirmadan yapmaya calisiyor olabilir mi diye dusundum ama sanmiyorum zira Rakim efendinin basina hic kotu bisi de gelmedi mutlu mesut yasayip gitti, obur gerizekali da parasi suyunu cekince dogru yolu buldu .Tabii bu sirada tum kadinlar ya fingirdedi, hele ecnebi olanlar zaten fingirdemek ve erkekleri tuzaga dusurmek disinda bi ise de yaramadilar, ya da etrafindaki bi erkege yaeanmaya calisti. Ahmet Mithat Efendi sen bu kitabi keske yazmasaydin da icinden dusunseydin kanki.
|Özellikle klasikleri ön yargısız okumaya, yazıldığı döneme göre değerlendirmeye çalışırım. Ama bu kitap tahammül sınırlarımı zorladı biraz. Ayrıca beklediğimin aksine Felatun Bey baş karakter değil, yan karakterlerden biriydi. Yalnızca bahsetmiş olmak için bahsedilip geçildi çoğu zaman.
Açıkcası kitap akıcı oluşu dışında hiçbir beklentimi karşılamadı. Hatta çoğu zaman sinirimi bozdu. 🤷🏻♀️
From today's perspective, this novel is nothing more than a document - a document of the time when it was written and a document of how novels were written in that time. From what I understood - being not a ottomanist myself - this is one of the first modern Turkish novels in the Western style. It was written in 1870s and it deals with two major issues - one is the question how to live one's life to be happy, the other is the blending and/or cultural fighting between the East (classical Ottoman) and the West (19th century Europe). The author exemplifies his ideas using two characters - Mr. Felatun, who is a fool and very rich and in the end loses his wealth but gains some sense as the narrator understands it; the other is Mr. Rakim, who is of rather poor origin, but is extremely diligent and capable and ends up relatively rich and, above all, happy. Another important part of the book, the narrator of this book leads constant dialogue with the reader, using sentences like "Do you think that Mr. Rakim should do this rather than that? Don't be foolish, dear reader" and gives his opinions and provides moral compass.
I am going to evaluate this book from the perspective of a modern reader, not a specialist on Late Ottoman literature.
What is good about this book? It shows us the world, which is now long gone - the late Ottoman era with household slaves who were treated better their contemporaries serving in Western households. Also, it sheds light on an important aspect - misconceptions of the East about the West - e.g. Josephine, a Western lady, offers to stay the night in the slave girl's bed... I very much doubt that any Western lady of late 19 century would willingly share bed... Or the fact that English girls, who for some unexplained reason ended up growing up in Istanbul, would be almost automatically assumed to marry their cousins (from Alexandria or Izmir, at that!). It seems that in this, Ottoman traditions were projected to the Western world.
What is bad about this book? Pretty much all the plot. There isn't an ounce of plotting, planning in this book. The books opens with a tedious description of appearance and character of Mr. Falatun and his sister. Later, however, the author loses all his interest in this character and he emerges now and then and a side character, with even the narrator acknowledging that this book shouldn't be about Mr. Felatun in the first place. Felatun's sister has an even worse fate. She is first thoroughly characterized, then left in the last third with a paragraph summarizing what happened after she got married (off stage). Moreover, there are many pages which should have been omitted by the author. For example, there is a poem recited, without obvious relation to the narration, then it is interpreted (for half a page). Why? Or: an explanation on Turkish alphabet is given... one can hardly imagine, how someone reading the novel even in the 19 century would need or find this explanation useful. Of course, it is a plot device to ridicule poor Felatun, but it could have been handled much smoother. Moreover, none of the characters is quite believable, least of them Mr. Rakim. Some part of the plot borders on the fantastical - for example, love, or even better: reciting Persian poetry, leading to tuberculosis. Mr. Rakim's part of the plot is exceedingly boring, as there is very little conflict going on. Everybody knows that Mr. Rakim is perfect at everything, and if poor reader happens to forget that, the ingratiating narrator is only happy to remind him.
I wonder if the book would have been popular it translated to European languages in the 19 century. However, the most likely answer is that nobody would read it or care about it.
Pek sevmediğim bir Tanzimat Romanı. Kitabın ana karakterlerinden Felatun Bey'in babası Meraki Bey alafranga yaşama özentilidir ve çocuklarını da bu şekilde yetiştirir. Felatun Bey romanda usturupsuz, çapkın ve ukala biri olarak kaleme alınır. Kitabın başlığında adı geçmesine rağmen romanda pek az rastlanır kendisine. Bu zaten romanda sevmediğim noktalardan biri. Diğer bir karakterse Rakım Efendi. Kendisi küçük yaşlarda annesini ve babasını kaybeder. Hayatını Arap asıllı Dadı Kalfa ile sürdürür. Rakım Felatun'un aksine geleneklere bağlı ve çalışandır. Günün yaklaşık 17 saatini çalışmakla geçirir ve hayatı boyunca kendisini geliştirmeye çabalar. Kitapta dönemin önemli sorunlarından yanlış batılılaşma işlenmiştir. Ben kitapta bu konunun daha yoğun işlenmesini istedim açıkçası. Ve Rakım'ın yazar tarafından bu kadar pohpohlanması pek hoşuma gitmedi. Rakım Efendi'nin kötü özelliklerinin sanki normalmiş gibi anlatılması ve Felatun Bey'in sürekli dışlanıp hor görülmesi hoşuma gitmeyen diğer noktalardan. 'Bu kitabı kesinlikle tavsiye ederim' diyemem. Ama Tanzimat döneminde insanların iç dünyasını ve ortamın özelliklerini görmek istiyorum derseniz bir gün içinde okuyup bitirebileceğiniz bir kitap. Favori Karakterim: Dadı Kalfa Favori Bölümüm: -
3.5 Okuduğum diğer Türk klasiklerinden biraz daha az sevdim. Sonu diğerleri gibi abartılı ve şok edici değildi, daha sıradan bitti. Ben şaşırtıcı bir son beklemiştim ama siz belki daha mantıklı bir son olarak da görebilirsiniz. Kitaptaki Felatun Bey karakteri olmasa da olurdu bence. Sadece Rakım Efendi’nin hayatını da okuyabilirdik. Yanlış batılılaşmayı araya sokayım da ders çıkarsınlar diye eklenmiş gibiydi. Canan ve Rakım hakkında daha çok kısım görmek isterdim. Jozefino karakterine bir türlü ısınamadım. Bu kadar iyi niyetli olması biraz garipti. Kitabın kötü karakteri nerede diyerek okudum. Hep o kadında bir potansiyel gördüm ama beklediğim gibi olmadı. Felatun olaydan alakasız kalmıştı. Sonuç olarak kurgu bana hafif ve boş geldi. Daha çok entrika beklerdim. Rakım sonunda istediğim kişiyle birlikte oldu, orasına sevindim. Yine de kesinlikle sıkılmadan okudum akıcılığı gayet güzeldi.
Bu kitap hakkında lise yıllarında öğretmenlerin daima "yanlış batılılaşmayı anlatıyor" demeleri ve Râkım'ın ideal batılılaşma örneği olduğundan bahsetmelerinden olsa gerek Râkım Efendi'nin bu kadar sözde dürüst ve ahlâklı ama aslında umursamaz, bencil, çıkarcı biri olmasını cidden beklemezdim.
Açıkçası Felâtun'a bu kadar az yer ayrılmış olması da kıyaslama üstünden giden bir eserde şaşırtıcı. Hikaye biraz da onun bakış açısına değinse iyi olurmuş, ki kitabın sonunda Felâtun'a kıyasla başkasındansa kendine zararı dokunmuş kesinlikle kötü denemeyecek bir karakter.
Ayrıca eser yazarın araya girip açıklama yapması açısından ve dönemine göre sade diliyle ilginç bir örnek.
Öncelikle, esere üç ★★★ yıldız vermiş olmam benim eksikliğimden kaynaklanıyor olabilir. Zira sadeleştirilmiş Türkçe okuduğumdan en lezzetli kısımlarını atlamış olabileceğimi düşünüyorum.
Bunun dışında; Felatun Bey ve Rakım Efendi etrafında dönem yaşamının zıtlıklarını gülümseterek gözlemleyebildiğim, akıcı bir kitaptı.
Gurup okuması kapsamında listeme almıştım. Pişman olmadım. Vakit geçirmek için keyifle okunur...
Kitap batılılaşmanın sürecini anlatan örneklerden biri. Roman, iki zıt karakterin sorumsuz, lüks meraklısı ile ve ideal ve çalışkan karalterlerin üzerinden bize "doğru yolu" göstermeyi amaçlıyor.
Ancak kitabın, yazarın asıl vermek istediği modernleşme mesajıyla çatışan derin çelişkileri var bence.
Mesela Rakım Efendi, bir yandan Batı'nın ilerici değerlerini benimsemiş, bilgili bir adam olarak tanıtılıyor, kadınlara çok saygılı ve seviyeli ilişkilerde bulunuyor. Diğer yandan, özel hayatında cariye/odalık kurumunu da uyguluyor. Özellikle, Rakım'ın sevdiği kadını başkalarından saklaması ve Canan'ın evdeki misafirlere hizmetçi gibi ikramları getirmesi gibi sahneler, kadına verilen değeri ve o dönemdeki statü farklılığını sert bir şekilde yüzümüze vuruyor.
Rakım'ın modernliğinin, kadın-erkek ilişkilerinde ve sınıf farkında ne kadar sınırlı kaldığını görüyoruz diye düşünüyorum ben. Hatta, belki bana öyle gelmiştir, yazar bu durumu normalleştirerek aktardığı için, okuyucu olarak bu ikilem ve anlaşılmaz durum karşısında ciddi ciddi canım sıkıldı yani.
Elbette kendimce yaptığım bu değerlendirme veya eleştiriler bu eserin klasikler arasındaki yerine müdahale dahi edemez. Okurken, yazarın anlattığı modernlikle sergilediği pratikler arasındaki uçurumu mutlaka fark edeceksiniz.
Müthiş bir Ahmet Mithat Efendi kitabı. Zaten yazarı çok seviyorum. Kitap Felatun beyi ve ailesini tanıtmakla başlıyor. Felatun bey, züppe, mirasyedi ve çalışmaktan hiç haz etmeyen bir adam. Adeta bir ağustos böceği. Rakım efendi ise Felatun beyin tam zıddı bir karınca. Çalışkan, ahlaklı, dürüst. Kitap bu iki karakterden daha çok Rakım efendinin yaşadıklarını anlatıyor ve her Ahmet Mithat efendi kitabında olduğu gibi bunda da yazarın bir taraf seçtiğini ve okuyucuya nasihat ettiğini görüyoruz. Öte yandan yazar bilerek veya bilmeyerek sadece Felatun beyi değil Rakım efendiyi de eleştiriyor bence. Dönemi çok güzel anlatan, Osmanlı batılılaşma sürecinde neler yaşandığına ışık tutan harika bir roman. Çok keyifle okudum. Filmi olsa ne güzel izlenir.
Haliba beklentim çok çok düşük olduğu için bu kadar beğendim, konuşacak o kadar çok şey var ki.. . kitabı post-itlerle doldurdum ve eğer bu kitabın yorumunu yazmaya kalksam herhalde akşama kadar elim ağrır :)
Kısacası, basit bir hikayesi olmasına rağmen o zamanları ve insanları I kadar güzel anlatmış ki kendimi hep kitabın içinde hissettim. Karakterleri çok sevdim fakat tek sevmediğim nokta bu kadar ayrıntılı ve detaylı uzun uzun betimlemeli anlatılmasıydı fakat, onu da kitabın o zamanlarda yazıldığı dilin bu olduğunu düşündüğüm için üzerinde durmadım. Harika bir kitap!
Biri servetini tuketmekle, oteki tok gozlukugu ve caliskanligiyla ornek gosterilmekte olan iki beyefendinin yaşadıkları ve hayattan aldiklariyla ilgili cok guzel bir eser.
Dogru sozlulugun, dogru davranmanın onemini yerli yersiz olarak bile olsa cok guzel islemisler. Insanlar asklarinin icinde oldugu, hatta olum kalim meselelerinde bile dogrudsn taraflar.
Eserin icerigi, islenisi ve yuceltilen yonleri cok dogru buluyorum. Kesinlikle okunmali.
Ahmet Midhat'a neden "Hâce-i Evvel" dendiğinin anlatının sallantılarına çok takılmamak suretiyle görülebildiği bir eser. Bir kere Ahmet Midhat Efendi, anlatım tekniğini yazarsal niyeti ile birleştirip gerek meddah unsurlarını, okuyucuyu tamamen muhatap alıp musahabe dilini ve gerekse o zamana kadarki birikimiyle edindiği modern anlatıyı kullanarak ciddi bir sunum yapıyor okuyucusuna, ki kendisinin bu eseri tefrika ederek neşrettiğini düşünürsek okuyucuyla sürekli iletişim hâlinde, hem sokakta hem mektuplarla.
Yahu neyse ben analitik bir çözümleme yapmayacağım burada, bastım dördü. "Aa nasıl olur, daha ilk bu?" Ey iyi a, adam daha ilk yazıyor güzel yazıyor! (Roman dili etkisi) Ben Tanzimat romanlarını çok seviyorum galiba, cidden samimi ve acayip zeki geliyorlar bana. Aynı zamanda garip bir burukluk hissediyorum her bitirdiğimde. İlla postmodern mi seveceğiz canım her zaman? "Taaccüb mü ettiniz? Etmeyiniz!" Araba Sevdası'nda da böyle olmuştum, tabii orada Recâizâde kur atlatıyordu Bihruz'a Felâtun'dan sonra ama burada birçok prototipi görüyoruz. Elbette sıkıntılar var (başta yazarın Rakım Efendi'yi dört dörtlük göstermek için gerçeklikten yer yer uzaklaşması ve bunu fark edince ona zarar vermeyeceğini düşündüğü ufak falsolar verdirmesi gibi) ama Rakım da iyi çocuk cidden şimdi. Felâtun'un Rakım'ı parlatmak için kullanılmasını sorun kategörisine koymuyorum zira bu yazarın aleni bir taktiği zaten niyetinin yolunda. Buna benzer, isminin okuyucuya göre değişebileceği birçok şey var. Yani okuma esnasında "Yok artık!" deyip gülebiliyorsunuz elbette.
Bazı yönleri ile ("çalışma" ile gelen ahlâk vurgusu -ki Tanzimat Dönemi'ndeki Protestan Ahlâkı etkileşimleri düşünüldüğünde anlamlı) klasik Osmanlı modernleşme anlayışı ile örtüşen bazı yönleri ile ise (mesela çoğu halefi gibi direkt bir cariyelik eleştirisi yapmaması) bu modernleşme anlayışından ayrılan bu kitap cidden birçok şeyin önizlemesini görmek, Ahmet Midhat'ın kurduğu samimi-modern anlatıya tanık olmak ve o zamanki muhataba ne anlatılmaya çalışıldığını anlamaya çalışmak, bu tefrikayı arkası yarın gibi biriktiren bir yeni, roman okuru gibi düşünmeye çalışmak açısından önemli. Bir de 1875 tarihli bu anlatının diğerleri gibi geriye dönük değil ("Yani nasıl modernleşilmeliydi de olmadı?") ileriye dönük olduğunu da ("Olacaksa nasıl modernleşelim? Bakın şöyle.") göz önünde bulundurmak lazım.
Türk klasiklerine merak sardığımı söyleyerek başlıyorum. Bu kitabı Edebiyat öğretmenim verdi ve sınav yaptı. Ama iyi ki de okuyun demiş. Kitabı hiç sıkılmadan okuduğumu söylemeliyim. Felatun Bey ve Rakım Efendi, 'Yazı Makinesi' olan Ahmet Mithat Efendi'nin kitabı. Ahmet Mithat, I. Tanzimat Dönemi Sanatçılarındandır. Biliyoruz ki Tanzimat Dönemi, Osmanlı'nın Batıyı örnek almaya başladığı dönem. Bu kitapta da Batılılaşmanın nasıl olması gerektiği anlatılıyor. Felatun Bey, alafranga özentisi bir adamdır.Babasından kalan mirası vardır. Rakım Efendi ise onun tam zıttı biridir. Çalışan, dadısına bakan, sorumluluk sahibi bir adamdır.
Şimdi, konu böyle olabilir. Ama ben kitabı çok farklı yorumladım kafamda. Tamam, Felatun Bey Batı meraklısı bir adam. Osmanlı kadınlarını eziyor. Ama hiç değilse Felatun, neyse o. Düşünceleri çok belli kitapta. Rakım Efendi ise az değil yani. Canan'ı severken Yozefino'nun evine de gidiyor. Kitabın tartışılacak çok yönü var. Ayrıca, kitabın sonu belli değil. Okulda, sonunu hocalarla birlikte çok tartıştık. Bazı hocalarım sonu belli değil dedi. Canan hamile kalıyor. Peki ya Yozefino? Kitabın son iki cümlesi şu şekilde: "Hele ertesi gün kendi evine döndüğünde, Dadı Kalfa, Canan'ın can evinde bir ciğer parçasının canlanıp oynamakta olduğunu haber verdi ki, bu haber Rakım'ı her şeyden çok memnun etti. İşte bir de altı ay sonra Rakım'ın Yozefino'nun kucağına nur topu gibi bir erkek çocuk kundağını koyma şerefiyle o sadık dostu da memnun etmiş olduğunu da anımsatarak sözü bitiriyoruz." Yani şimdi Yozefino da çocuk mu doğurdu? Kitap boyunca Yozefino'ya dostum dedi. Ne yaptın sen Rakım?
This entire review has been hidden because of spoilers.
Ben niye sakin sakin kitabımı okurken ağzıma tıkılan sözlerden azar işitiyorum ya? İnanılmaz irite edici bir yazım tarzı, gerçekten okuyucuya adamakıllı bir şey katmayan olaylar, ve tek yönlü karakterler. Saf inadıma bitirdim. 60. sayfa civarı çekilmez olmaya başlamıştı bile yoksa. Yok ben bir daha asla Ahmet Mithat Efendi okumam, okuyamam.
(ayrıca Rakım lütfen insanlara kız kardeşim diyip sonra onlarla yatmayı bırak. kız zaten minicik çocuk. dönemsel pedofiliyi göz ardı ediyor çoğu kişi de bir de ensest havası eklenince mide bulandırıyor. hele bir de bu adam mükemmel edepli insan örneğiyken.)
Tanzimat dönemindeki, Batılılaşma durumunu iki farklı ana karakter; Felatun Bey ve Rakım Efendi üzerinden birebir aktarmış bir kitap. Batı özentiliği ile kendi aslını kaybetmeyerek batılılaşan iki farklı kimliğin gözler önüne serilmesiydi.