Jump to ratings and reviews
Rate this book

Son Kuşlar

Rate this book
“...Dünya değişiyor dostlarım. Günün birinde gökyüzünde, güz mevsiminde artık esmer lekeler göremeyeceksiniz. Günün birinde yol kenarlarında, toprak anamızın koyu yeşil saçlarını da göremeyeceksiniz. Bizim için değil ama, çocuklar, sizin için kötü olacak. Biz kuşları ve yeşillikleri çok gördük. Sizin için kötü olacak. Benden hikâyesi.”
Sait Faik Abasıyanık’ın “Son Kuşlar” adlı hikâyesinden

“Son devir hikâyecileri içinde en çok beğendiğim bir genç yazardır. Türkçesi de çok mübalağalı değildi, tabii idi. Kendine has bir konuşması ve yazması vardı.”
Halide Edip Adıvar

“Edebi eserler, insanı yeni ve mesut, başka iyi ve güzel bir dünyaya götürmeye yardım etmiyorlarsa neye yarar?” diyen büyük yazarın; ilk kez 1952’de yayımlanan hikâye kitabı Son Kuşlar yeniden gözden geçirilerek yayına hazırlandı.

Mektuplar, manüskriler ve gün ışığına çıkmamış yepyeni metinler sırada...

102 pages, Paperback

First published January 1, 1952

108 people are currently reading
1470 people want to read

About the author

Sait Faik Abasıyanık

70 books515 followers
Sait Faik Abasıyanık (18 November 1906 - 11 May 1954) was one of the greatest Turkish writers of short stories and poetry. Born in Adapazarı, he was educated at the Istanbul Erkek Lisesi. He enrolled in the Turcology Department of Istanbul University in 1928, but under pressure from his father went to Switzerland to study economics in 1930. He left school and lived for three years in Grenoble, France - an experience which made a deep impact on his art and character. After returning to Turkey he taught Turkish in Halıcıoğlu Armenian School for Orphans, and tried to follow his father's wishes and go into business but was unsuccessful. He devoted his life to writing after 1934. He created a brand new language and brought new life to Turkish short story writing with his harsh but humanistic portrayals of labourers, fishermen, children, the unemployed, the poor. A major theme was always the sea and he spent most of his time in Burgaz Ada (one of the Princes' Islands in the Marmara Sea). He was an honorary member of the International Mark Twain Society of St. Louis, Missouri.

Sait Faik mostly published under the name Sait Faik, other pen names being Adalı ("Island dweller"), Sait Faik Adalı, and S. F..

There is an award for his name which is given every year on his death anniversary: Sait Faik Hikâye Armağanı

Ratings & Reviews

What do you think?
Rate this book

Friends & Following

Create a free account to discover what your friends think of this book!

Community Reviews

5 stars
1,018 (37%)
4 stars
1,039 (38%)
3 stars
516 (19%)
2 stars
111 (4%)
1 star
26 (<1%)
Displaying 1 - 30 of 170 reviews
Profile Image for Smand.
56 reviews105 followers
February 15, 2018
Hiç ummadığım şekilde tesir edip beni gündelik dertlerden uzaklara, uzun zaman öncelere götüren bir okuma oldu. İtiraf edeyim böyle bir etki de beklemiyordum. Daha önceki Sait Faik denemelerimde çok da beklediğimi bulamamanın getirdiği bir beklentiydi sanırım. Neden o kitapları beğenmemişim? Çok değil, birkaç yıl öne okumuşumdur en fazla. Belki de Sait Faik'i anlayabilmek için biraz da olgunlaşmak gerekiyordur, bilmiyorum.

Hep bir geçmişe özlem, mutluluk, insana ve doğaya duyulan büyük bir sevgiyle ve saflıkla okutuyor kendini Sait Faik. Halbuki hep basit bir dille yazmış eserlerini ama satırlardaki duygunun okura geçmemesinin imkanı yok. Bu basitliğin böylesi zengin bir anlatı şölenine dönüşmesi de okur için büyük bir nimet.

Bir de son sayfayı kapatınca, bundan yarım yüzyıl önceki kültürel çeşitliliğin yerinde artık koca bir hiçlik olduğunu görmek derin bir sızı bırakıyor. Yine de Sait Faik iyi ki yazmış da, şimdi o günlerin hatırasına her istediğimizde kitaplığımızdan uzanabiliyor; dalgaların, martıların sesi kulağımızda uzak günlere yolculuğa çıkabiliyoruz.
Profile Image for trestitia ⵊⵊⵊ deamorski.
1,539 reviews448 followers
June 11, 2021

bookstagram fotoğrafıyla gelen edit:


şu an fark ettim de ben bu yorumu çok seviyorum ama kimse sevmemiş, niye bağrınıza basmıyosunuz resmen editoryal bir yorum yazmışım, ama ayşe arman ekmek yiyo (kibrimin dismorfofobimi aştığı anlardayız)
tabii bu kadar boş konuşmamın sebebi sait faik'in durum öykücüsü ve durum öykücülüğünün ne olduğunu bilmeyip tüm bunları bu süreçte süper olduğum için kendi kendime keşfetmemle de alakalı.


edit bitti.

ÖOÖ iftiharla sunar!
(SUNAMADI)

Saik Faik, evet, insan sevgisi, doğa sevgisi, ada, balıkçılar, yaşlı genç erkekler, durumlar (durum öykücüsü ok) --- tamam bunları biliyorsunuzdur, en kötüsü google’da adını aratsanız yanına ‘bunu da eklemek ister misiniz’ diye sorar size. Bunları geçiyorum wikipedia’dan (önbellek görünümde) okuyabiliriz; ben yine, marjilik olsun diye aldığım tadın lezzetini anlatacağım.

Sait Faik’e, ‘önder öykücü’den başka dair hiçbir şey bilmeyerek, iş beklerken okumak adına kitaplıktan çektiğim biri olarak başladım. Zaten öykü meraklısı değilim ve ‘lisede okutulan yazarlar’ın reddini bünyemde barındırdığım için adam benim için sadece ‘şiir isimli jön karizma’, Hemingway’in üç alt sürümünden. Nys.

Akan, sade ve duru bir anlatımla tırsa tırsa okuyorum. Okudukça da kafamda bir tablo çıkıyor öykülerde. Ama öyle ki bunlarda bir farklılık var, yoksa genellikle hikayeler -roman olsun olmasın- bir tablo sunar size. Zihnimde sol elimi şıklata şıklata ‘neye benziyor bu ya, neydi lan bu akım, hay dilimin ucu’ diye düşünürken baktım olmuyor, Googlecığım dedim yetiş.

Kelimemiz izlenimci aka empresyonizm. Dünya için olsa benim’çün ayrıca Claude Monet yani. Saik Faik’le birleştir= ‘Charing Cross Bridge (Seri)’ veya ‘Impression, Soleil Levant’.

İzlenimcilikte olay şudur, resmedilen yere gidilir, oturur, izler ve izledikçe de fırça darbeleriyle boyarsınız tuvali -bir nevi-. Hatlar, sınırlar olmaz figürde yahut mekanda ama ana resmi net alırsınız; ışık esas olduğu için resmederkenki geçen süreyi renk tonlarında, gölgelerde görürsünüz. Bi orayı bi burayı çizer. DURUM vardır o anlık.

Anılan tablolara bakarsanız şunu görürsünüz; ilkinde yani Charing Cross Cross Bridge serisinde Monet defalarca resmetmiştir burayı, farklı saatlerde, farklı mevsimlerde, farklı hava şartlarında, farklı açılarda; defalarca. Ama her biri ayrı renk, ton, ritim, nota ve algıdan oluşan farklı tablolardır.



Saik Faik de adalarını (bu kitapta özellikle Burgazada, el çizim harita dahi var), o adanın insanlarını, taşını, toprağını, suyunu, balıkçısını, kayığını, ağını tıpkı böyle satır satır yazıyor işte- sözcük darbeleri diyelim hadi. Aynı adayı, defalarca.

İkincisinde de bakmanız gereken şu; güneş, kayık, su. ‘Oturup çizildiği’ için güneşi bir bulutların arasında sadece ışıkken, bir de artık iyice batmış ve tak başına parlarken; kayığı da giderek üç ayrı konumda bize yaklaşırken; tablonun solunda güneşten dolayı pembe olan su sağa kaydıkça kül mavisi olarak görürüz. Zaman geçişinden, şöööyle bi bakmak ve aktarmaktan başka bişi değil.



Ve yine Saik Faik de böyle yapıyor işte; uyanıyor sabah içini yazıyor, çıkıyor dışarıya balık kokusunu yazıyor, suya dönüyor suyu yazıyor, bir balıkçı görüyor az ötede onu yazıyor, sonra onunla konuşuyor onu yazıyor; bi orayı bi burayı. Yukarıdaki o ana temalar haricinde pek diyemezsiniz ki ‘bunu diyor öyküsünde’ diye, çünkü orada oluyor, ‘izliyor’ ve yazıyor.

Şunu ekleyeyim, bu bahsettiğimi mekan, insan, zaman olarak düşünmeyin; benim bahsettiğim bu devinim üslubu, anlatımıdır yazarın; kalemi, akışı, cümleleri, paragrafları. Nesnelde veya nesnede aramayın.


Ben Saik Faik böyledir, böyle yapmıştır demiyorum. Sanat eleştirmenliği de yapmıyorum. Bu benim izlenimi-- yeter bu kadar teşbih, aldığım tat bu. Bir takım büyüklerimiz da böyle demiş. (Geçen yine süperim.) Gerçi, Fethi Naci’nin 132 sayfalık bir incelemesi (YKY) var yazar üzerine, izlenimci fln diye arattım öyle bişi demiyor :D Bissürü adamın vardır daha, okuyun. Bir de Wikipedia’daki kaynakta fovist (saf ton, doygun renk, dışavurumcutrak) olduğunu da söyleyenler varmış, diğer ‘orta dönem öyküleri’ için olabilir ancak bu kitaptakiler, ‘son dönem’den hemen önceki olduğu için fovistliğin o canlı, yırtıcı ve kaba niteliklerini görmedim ben.

Yalnız, akıllarda bir salapartalık fikri oluşmasın, izlenimcilikte (bağışlayın) her bir fırça vuruşunun en önemli olması gibi Abasıyanık da aynı incelikle işliyor öykülerini, alelade hissettirse de. Bahsettiği büyük konular -toplumsal bir takım meseleler, kişisel bir takım yalnızlıklar, insan, doğa, sevgi falan- yazarın yalın fikrinin ucundan çalarak empoze amacı taşımadan, gözlemden dile getirilen ve durumu söylenen konular, felsefe, psikoanaliz, ve diğer ekoseli pratikler yok.

Ayrıca argosu, jargonu, sokak ağzı o kadar güzel ki bal damlıyor!


Kendi satırlarından yazarın kendisi için, arka kapak yazısındaki alıntıdan başka bkz:
“Bir zamanlar Arif Dino bize küçük bir resim dersi vermiş, “Resim yaparken, evvela muhiti çizeceksiniz. Sonra dahili teferruata geçersiniz,” demişti. Bu şekilde -bu sefer yazıyla- bir resim çizmeye hazırlanırken… İşte -bir sandal geçti- olmuyor. Sandalın içinde iki kişi. Ben kim olduklarını tanıyamadım. Onlar Rumca konuşuyorlar. Bir tanesi “Sait’miş o…” dedi. Benim bir köpeğim vardır. Başımın belası! Peşimi bırakmaz. O, biraz ileride bir kayanın üstünde. Herhalde onu görünce beni tanıdılar.” (Kendi Kendime, sf. 28’de 3. paragraf)

“Bir küçük devlet düşünün ki, kendini korumak için kurşundan değil sevgiden, toptan değil kardeşlikten, makinalıdan değil müsamahadan, V2'den değil dostluktan, hidrojenden değil mayıs akşamlarından, zırhlıdan, denizaltından değil kayıktan ve balıktan, harpten değil bayramdan silahlarla mücehhez olsun. Toplu tüfekli, denizaltılı, uçaklı başka bir devlete, Buyur bakalım, sıkıysan saldır bana! diyor. İşte ben de öyleyim diyeceğim ama, doğrusu benim bu kadar tesirsiz, tecrübe edilmemiş iyi silahlarım bile yok. Benzetiyorum. Teşbihte hata olmaz.” (Dondurmacının Çırağı, sf. 121)

En sevdiklerim; Yaşayacak, Gün Ola Harman Ola, Barba Antimos; bunlara nazaran biraz daha az Haritada Bir Nokta, Kırlangıç Yuvasındaki Kadın, Dondurmacının Çırağı oldu.

Bu kadar anlatıp kitaba üç vermemdeki kibir (teknik her şey değildir)
xoxoxo
iko
Profile Image for Pia G..
438 reviews146 followers
November 2, 2024
sait faik'in kalemi öyle sade ve doğal ki, öykü okumayı pek sevmeyen biri olarak sayfaların içinde kayboluverdim. insan, doğa ve yalnızlık temalarının böylesine zarif bir dille anlatılması bile ne kadar usta olduğunu gösteriyor. özellikle doğaya ve insan ilişkilerine dair çizdiği detaylar ve hüznün tatlı bir melankoliye dönüşmesi beni oldukça etkiledi 😍
Profile Image for Miragesy.
32 reviews5 followers
December 19, 2021
Daha çok Sait Faik daha çok Orhan Veli lazım bu ülkeye…
Profile Image for Koray.
309 reviews58 followers
January 3, 2023
Bu adam ermiş. Bu kesin artık. Sait Faik’in yaptığı sıradan bir öykücülük değil, hayatı anlamlandırmak. 2023’e hoşgeldin kitabı olarak Son Kuşlar’ı selamlıyorum.

“…Çalışanların içinde bir İmrozlu Rum vardı, elli yaşlarında kadar. Saçı dökülmüş kafasın­dan, alelade boyu posundan umulmayan bir usta­lıkla çalışıyordu. Adamı hayranlıkla seyretmemeye imkan yoktu. Çalıştıkça açıldı, gelişti. Çalıştıkça bir kudret heykeli hali aldı. Paltomun içinde üşüyen benliğime, içimden bir tükürüş tükürdüm. Bir ara baktım ki, adam Tanrı Zeus'un bir ölümlü balıkçı kızla macerasından dağına bir yarı Tanrı’dır. Onda birçok şeyler silinivermişti. Biz ölümlülerin çocukları ihtiyarlar, uyuşur, tembelleşir, sersemleşir, çir­kinler, şu olur, bu olurduk. O, birdenbire elli yaşını vücudundan sıyırıp atmıştı. Çalıştıkça yüzü değişti, pazuları şişti. Buz gibi kış gününde terliyordu…./….. Gömleğini çoktan atmış, bir atlet fanilesi ile kal­mıştı. Saçı dökülmüş elli yaşındaki insan kafası bu adalenin kudreti, çalışma denilen şeyin sevgisi ile yaş denilen insan uydurması bir anlayışı, bir ham­lede silivermişti. Sanki şimdi o, hatta saçı dökül­müş kafası, geniş, çizgili alnı, tıraşı uzamış, rengi az buçuk atmış yüzüyle bile yaş mefhumunu insan­lığından, ceketini, gömleğini sıyırdıgı gibi sıyırmış­tı. Böyle, bu minval üzere çalışıp şarkı söyleye­rek bin sene daha yaşayabilirdi. Dökülmüş saç, elli yaş, bir çocukluk alameti ve yaşıydı sanki. Sanki daha dün, daha birkaç senedir insanlığa doğmuş, çalışmanın zevkli bir şey oldugunu, insanı bambaş­ka ettigini anlamıştı. Önünde daha çalışmak üzere beş-on yüzyılı vardı…” ( Yaşayacak)
“…İnsansız hiçbir şeyin güzelliği yok. Her şey onun sayesinde, onunla güzel. Bu dakikada, bugü­nün güzelliği, gökte ay, uzakta güneşin bir billur bahçe gibi pırıltısı; hiçbir şey değil. .. Bütün bunlar kötü resimler gibi…” ( Kendi kendime)

“…Köprü merdivenlerinin bir tanesinin altında bir dilsiz boyacı vardır. Mercan Usta'nın reklama ihtiyacı yok. Mercan Usta dahidir. Fakir doğdu, fa­kir ölecek. Ben burada dilsiz boyacının reklamcısı­yım. Gidip ayakkabılarınızı boyatın dilsiz boyacıya. Sonra Mercan Usta'nın özenmeden yaptığı kemik kakmalı boya sandığını, yeni bir dünyaya doğar gi­bi seyredin. Boğaziçi'nde mehtap, Çamlıca'da gu­rup, insanoğluna ölümü de arada bir hatırlatır. Mercan Usta'nın boyacı sandığı durmadan yeniden doğmanın mehtabıdır. Mercan Usta'nın boyacı sandığını seyrettikten sonra, içinizde Mercan Usta ile bir salaş meyhane­de iki kadeh içmek ve Mercan Usta'dan ayrılırken elini öpmek isteği doğmazsa, İstanbul ilini bırakıp gidin. Nereye giderseniz gidin. Uçağa binip New York'a gidin paralı iseniz. Parasızsanız Saraybur­nu'ndan atın kendinizi. 3-4 yüz binlikseniz gidin çirkin apartmanınıza; sümüklü çocuklarınızı, lavan­ta kokulu pasaklı karılarınızı kucaklayın. Ne bok yerseniz yiyin. Canım Mercan Ustam! Ellerinden hürmetle öperim. Biz de bir zanaat ehliyiz. Yazı yazıyoruz a. Ne Mercan Usta'ya, ne kilimleri dokuyan ellere, ne yazmaları boyayanlara, ne kalıpları dökenlere, ne çeşmi bülbülleri üfleyenlere saygı duyduk. Saygı duymadık da ne oldu? Dünyayı birbirine kattık iş­te ... Sofralarımızı, kapılarımızı, gönlümüzü kapa­dık. Kapadık da ne ettik? Dünyayı birbirine kattık…/…Bir akşamüstü Bakırköy'ün deniz üstü bir salaş meyhanesinde, Mercan Usta ile sıcak sıcak stron­gilos balığı ile rakı içmek şerefine erdim. Yanımıza elleri saygı ile göbeğinin altına bağlı hırpani bir de­likanlı yanaştı. - Ustam, dedi, benim sandığı yapar mısın? Sana layık değil ama, üç-beş kuruş biriktirdim. - Para lafını bırak, dedi Mercan Usta. Nasıl bir şey olsun? - Şöyle güzel bir şey olsun. Mercan Usta'nın suratı elli derecelik rakı gibi sertleşmişti. - Eh, dedi, elimizden geldiği kadar gayret ederiz. Delikanlı anlayışlı biri olacak ki; - Kusura kalma, hoşgör usta, dedi, bilmez miyim? Sen kötü şey yapar mısın? Ben başka şey söylemek istedim, ağzımdan başka laf çıktı. Sandı­ğın üstüne bir şey yazmanı isteyecektim de. -Yok oğul, dedi Mercan Usta, ayak altına yazı yazmam. Ama sen söyleyeceğini söyle. Ben ona göre bir şey düşünürüm. Yazdırmak istediğin yazı­yı okumuş gibi olursun belki. Söyle bakalım. -Şey ... Mercan Usta, "Gün ola, harman ola." Boya sandıklarının en güzeli bu delikanlınınki­dir. Arayın lstanbul'u, bu sandığı bulabilirseniz, ön­ce, dünya yüzünden kalktığını gördüğümüz zaman bayramlar edeceğimiz bir hakir sanatın -potin bo­yacılığının- sizden bin kere zevk ehli bir ehline utanarak, -yaptığınızın kefaretini sevgi ile ödeye­rek- potinlerinizi boyatın, sonra çömelin sandığın karşısına, "Gün olur harman olur" tablosunu seyre­din. Bayılmazsanız "Hülyam" ketrası ile Atlantiği geçmeye gidin. Uğursuzluklar başınızda olsun��” (Gün Ola Harman Ola)

“…Barba Antimos yılmak bilmeyenlerdendi. Kıt kanaat geçinirdi. Kolunda kuvvet kaldıkça elini ne­ye sürse güzel eyledi durdu. Ama o mide ülseri ge­lip çatınca bir ekmeği 250 gram helva ile temizle­yemez oldu. Temizleyemeyince bir ağaç dalı gibi budaklı adaleleri sönüverdi. Yalnız berrak mavi gözleri ve tütün dumanı sinmiş, tütün dumanıyla sararmış Maksim Gorki bıyıkları, uzamış harç ren­gi saçlarıyla kaldı. Şimdi kimse evinin bir köşesine, onun elinin sürülüp de güzelleştiğini hatırlamıyor. Bırakın hatırlamayı, kimse onun eliyle bir duvarın güzelleştiğini, bir harcın sağlamlaştığını, bir kirecin rengini zor attığını fark etmemişti ki…”(Barba Antimos)
“…Tabiat, çoğunca dosttur. Düşman gibi gözük­tüğü zaman bile insanoğluna kudretini ve kuvveti­ni tecrübe imkanları veren, yüz vermez bir baba­dır; fırtınasında kayığını batırdığı zaman yüzmesi­ni, rüzgarında kulübenin damını uçurduğu zaman daha sağlamı, daha hünerliyi bulmayı öğretiyor, canavarıyla karşı karşıya bıraktığı zaman adale kuvvetini sınıyordur…” (Haritada bir nokta)
“…Ara sıra çamdan, fundadan, defne ve zeytin­den, denizden ve karanlıktan; köşk bahçelerinin havuzundan çıkma, yerli, otlak bir lüfer balığının dibinde gezinişiyle fiske fiske denizden fırlama, öl­dürürcesine serin, gebertircesine kokulu, kim olur­sa olsun, ne olursa olsun bir mahluk dudaklarına muhtaç bir insanın ruh halini kamçılayan bir rüz­gar. .. Denizdeki sandalcıya gramofon, balıkçı kahve­sinde hoparlör, genç kız ve oglan ağızlarında ıslık, her şarkıda bir Maria ve Marika . . . Bir garip tabiat zevki ve insan zevksizligi ile uçup giden bir gemiye benzeyen bir ada ... Bu kadar anasının gözü bir gecede yalnızdım…/… Nasıl oldu bilmem, birdenbire sanki bir uçak­tan bütün bir Türk ülkesini bir anda kavramışım gi­bi oldum. Ne sabahleyin okuduğum pis gazete, ne hocasını öldüren kavruk delikanlı, açıkçası; şu İs­tanbul, daha doğrusu şehir denen bina ve insan, iş-güç, politika, gazete, tiyatro, sinema, radyo, de­dikodu aleminden öte bir başka Türk varlığını, ya­şayan varlığının ölünceye kadar benimle beraber olacak ruhumla duydum. Bu, o yüz bin satan gaze­telerin, adi romanların, çirkin ve meşhur sesli rad­yo hanendelerinin, ümitsiz gününü gün etmeye ça­lışan politikacıların gürültüsünden sezilmeyen bir musiki gibi bir şeydi. Aman Yarabbi, ne güzeldi bu Türk sesi! Aman Yarabbi, neler söylemiyordu! Dağ, yayla, kır, orman, aç, hasta, bakımsız, bilgisiz, cahil bir kalabalık şeklinde gösterilmek istendi­ği zaman, öyle olan insanların bulunduğu memle­ketti. Ama orada sesler vardı ki, hakikat denilen şeyin belki de aslı o seslerdi. Birdenbire akşam oluyor, keder basıyor; bilgisiz, cahil, aç ve hasta adam, ormanın kenarındaki çimenlere oturuyor ve kara koyununa meçhul bir sevgiliden kavalıyla söz açıyordu. Bu sözde bilgi, bu sözde ... (Ne söylesem boş, ne söylesem anlatamam ar­tık, iyisi susayım, bitireyim hikayemi.)…”(Türk Ülkesi)
“…Sizin tarafın balıkçıları da martılara, denizde boğulmuşların ilk önce gözlerini yedikleri için ifrit olurlar mı?…” ( Dondurmacının Çırağı)
Profile Image for Narin.
183 reviews8 followers
November 17, 2020
Ben, hep yanlış zamanda doğmuş olduğuma inanmamdan olsa gerek, eski zamanda yazılmış, eski yerleri, insanları, düzeni konu alan kitapları hep daha büyük bir iştahla okumuşumdur. Son Kuşlar da benim için büyük bir iştahla okuduğum bir kitap oldu. Yazarın hayatından kesitler yakaladığımı, onunla beraber hiç bulunmadığım adalarda bir kayaya oturup denizi ve önümden geçip giden kayıkçıları izlediğimi ve hatta zaman zaman onunla balığa çıkıp çoğu zaman eli boş döndüğümü hissettim. Ben balıkçılıktan pek anlamam, hoşlanmam da. Belki ondan arada sıkıldığımı hissettim ama yine de akıcı ve bir o kadar da güzel kullandığı diliyle beni hemen yine içine çekiverdi. Eski zamanlar, insanlar ne güzelmiş. Şimdi kendi kendimize bile yaşayamıyorken başka milletten insanlarla ne güzel şeyler yaşanmış, yaşanabilirmiş... Yazarın daha önce Semaver adlı kitabını okumuştum ancak Son Kuşlar'ı okurken Semaveri'in aynı adlı ilk hikayesi hariç kitabı hiç hatırlamadığımı farkettim. Semaver'i de devamında okuyacağım.
Profile Image for Nurbahar Usta.
210 reviews89 followers
September 29, 2024
yazdan kalma son eylül gününde, evin bütün camları açık ve hafif öğleden sonra güneşinde okunabilecek en güzel şeydi. bonus: hermanos gutiérrez - sonido cósmico albümü.
Profile Image for Caterina.
1,210 reviews63 followers
February 29, 2016
Öncelikle, Sait Faik ozel bir yazar. Daha once eserlerini okumus olsam da onu yakindan tanimam "Son Kuşlar" ile oldu diyebilirim.

Eseri bitirdigimde yazarin yasamini detayli arastirma ihtiyaci hissettim. Yasamina dair okurken bazen gulumsedim, bazen derin derin dusundum. Ozelini elestirmek haddime degil ama gozlemlerini ifade edis sekline hayran olmamak elde degil...

Kitap... Ada hikayeleri. Derin ve okurken kurgunun gozunuzde canlanmasina sebebiyet veren.

Mutlaka okumalisiniz!

Kendime not: Tez zamanda "Alemdağ'da Var Bir Yilan" isimli eserini de okumaliyim!
Profile Image for Yasin.
71 reviews22 followers
February 16, 2020
"Söz vermiştim kendime: yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da, bir hırstan başka neydi? Burada namuslu insanlar arasında sakin, ölümü bekleyecektim. Hırs, şiddet neme gerekti? Yapamadım. Koştum tütüncüye, kalem kağıt aldım. Oturdum. Ada'nın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım. Kalemi yonttum. Yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım."

Bu satırlarla biten Haritada Bir Nokta hikayesini okuduktan sonra tuttum kitabı öptüm. Okumasam delirmezdim ama şimdi olduğumdan çok daha mutsuz olacaktım.
Profile Image for Kutay Kumbasar.
71 reviews1 follower
May 3, 2024
Bu okuduğum ikinci Sait Faik kitabı. İlki seçme öyküleriyle. Bu sebepten ötürü önceden okumuş olduğum bazı öyküler ile aylar sonra tekrar karşılaştık. Açıkcası güzelde oldu. Hasbihal etmiş olduk tekrardan. Sakin sakin okudum kitabı. Kendi gibi pek acelem yoktu bu sefer. Sonda Eyüboğlu'nun kaleminden Sait Faik'e bakmak ayrı bir duygu açığa çıkardı bende. Evet öykülerden az çok kendisini dinleme ve anlama fırsatı buldum ama kendisini bir arkadaşının anlatması yazara daha çok yaklaştırdı beni diyebilirim.
Profile Image for Biressten.
53 reviews21 followers
January 31, 2021
Son Kuşlar Sait Faik’ten okuduğum üçüncü kitaptı. Öykü okumaya onunla başlayıp, ben öykü sevemiyorum demiştim uzun bir süre. Halbuki tarz olarak bana hitap etmiyormuş bunu çok sonra anladım. Kitaplarında bir yarım kalış, bir bütünü tam verememe hisse uyanıyor her zaman bende. Bu kitapta da aynı hissi yaşasam da kesinlikle beğendiğimi, naif hislere büründüğümü söyleyebilirim. Bir İstanbulluysanız ve adalarında denizden gelen esintiyi hissetmiş, denizini uzaktan izlemiş, güneşi yol boyunca sizi takip etmiş, sıcağına dayanamayıp esintili bir alan aramışsanız kesinlikle aynı hisleri sizin de alacağınıza eminim. İnsanı, vapuru, denizi, gün batımlarını harika anlatmıştı. Hatırlıyorum yıllar önce Sait Faik Abasıyanık müzesine gidince yazdığı odayı görüp hayran kalmıştım. Küçücük bir pencere ancak hayal gibi bir görüntüsü var demiştim kendi kendime. Bir çatı katı en güzel böyle kullanılırdı. Kalemini, benzetmelerini şimdilerin öykülerinde asla bulamayacağınız bir yazım tarzı var. Bütün olarak hiçbir his oluşturmasa da bende, parça parça her cümle her kelime harika. Severek ve birçok hisse bürünerek okudum. Fakat bir eylül ayının sıcak akşamında tekrar yolumun bu kitapla kesişmesini isterim.
Profile Image for kedy.
149 reviews2 followers
Read
July 26, 2025
DNF
üzgünüm ama sadece deniz, adalar, balıkçılar, gemiler, kıyı yaşamı, sahiller üzerine kurulu kitaplar ilgimi hiç ama hiç çekmiyor. yaşamıma çok uzak bir konsept olduğu için duygusal bağ kuramıyorum sevemiyorum.
Profile Image for raShit.
376 reviews1 follower
March 10, 2016
"Bir yaz gecesi, bir cumartesi akşamı, bir sayfiye yeri: Ilık mı ılık, yıldızlı mı yıldızlı, durgun mu durgun.
Ara sıra çamdan, fundadan, defne ve zeytinden, denizden ve karanlıktan, köşk bahçelerinin havuzundan çıkma, yerli, otlak bir lüfer balığının dibinde gezinişiyle fiske fiske denizden fırlama, öldürürcesine serin, gebertircesine kokulu, kim olursa olsun, ne olursa olsun bir mahluk dudaklarına muhtaç bir insanın ruh halini kamçılayan bir rüzgâr... Denizdeki sandalda gramafon, balıkçı kahvesinde hoparlör, genç kız ve oğlan ağızlarında ıslık, her şarkıda bir Maria ve Marika... Bir garip tabiat zevki ve insan zevksizliğiyle uçup giden bir gemiye benzeyen bir ada...
Bu kadar anasının gözü bir gecede yalnızdım."
Profile Image for Hacer.
30 reviews11 followers
August 16, 2019
Öykülerde sanki bir şeyleri tam manasıyla anlatamıyormuş hissi uyandı bende, muhtemelen yaşadığı dönemin şartlarında bir şeyleri çok kırıp dökmek istemedi bu arada iyi bir gözlemci olduğu ve mazluma duyduğu merhamet bariz bir şekilde öykülere aksetmişti.
Profile Image for Ali.
438 reviews
December 13, 2025
Son Kuşlar da dokunaklı öykülerle dolu Semaver gibi buğulu bakışlarla bırakıyor insanı. İnsanın insana insana doğaya yaptıklarını anlatıyor acı tatlı. Yalnız hızlı okuyunca bazılarının tadını tam alamadım.

“Dünya değişiyor dostlarım. Günün birinde gökyüzünde, güz mevsiminde artık esmer lekeler göremeyeceksiniz. Günün birinde yol kenarlarında, toprak anamızın koyu yeşil saçlarını da göremeyeceksiniz. Bizim için değil ama, çocuklar, sizin için kötü olacak. Biz kuşları ve yeşillikleri çok gördük. Sizin için kötü olacak. Benden hikâyesi.”
Profile Image for Hilal Kalkavan.
41 reviews3 followers
July 10, 2015
Sait faik'in adalara ve balıklara, alın terine ve insaniyete hayli özendiren kitabı. içinde hikayeleri bulunmaktadır ve bu hikayelerin pek azı İstanbul'un merkezinde geçmesine rağmen buram buram İstanbul kokar.
Bu kitap adalara da aşık eder, balıkçılara da. Sait Faik kutsal bulduğu şeylere kör kütük aşıktır, ama yalan huyu içinde yoktur işte adamın. Balıkçılığa da balıkçılara da bayılırken yapılan haksızlıkları gizlemez, ayıplamaktan geri durmaz. Doğaya ve insana aşık bu adamın ikisinin de kirlenmesi sonucu o küskün halleri içe dokunuyor. Bunlar beni kitapta etkileyen şeylerdi.

Bununla beraber, Sait Faik'n Kırlangıç Yuvası'ndaki Kadın hikayesinde de belirttiği gibi, muhteşem bir yazar değil o. Aklına ne gelirse onu yazıyor, düşünceleri de çok güzel. Bazen kaleminin de gerçekten harikalar yaratttığı ortada; ama bunlar rast gele şeyler gibi duruyor. Sait Faik yetenekli bir dünya adamı ve en iyi yaptığı şey var olmak, yazmak değil. İtiraf etmeliyim ki epey sevdiğim bu kitabı biraz sıkıcı da buldum. Fakat insan olmanın ilk şartı kusurlu olmak.
Profile Image for Ceren S..
306 reviews2 followers
February 18, 2023
Yazarın en sevdiğim, bugün elime alıp kimbilir kaçıncıya okuyarak "şimdiki dünyanın gerçekleri"nden biraz olsun sıyrıldığım, o eski güzel yıllara, o güzel rengârenk insanların arasına döndüğüm yanılgısına kapıldığım, buram buram iyot kokan, Dülger balığı çorbası tadında, adaların sisin içinde kaybolduğu o güzel, kısa ve dimağımda çoook eskidenmiş burukluğu bırakan "İstanbul yaşantısı günlerimi" bana geri getiren, daha da defalarca okuyacağım ölümsüz eserlerinden sadece biri. "Haritada bir nokta" yani yazarın en bilinen öykülerinden, kalemi tutup öptüğümüz ve bu sayede delirmediğimiz öykülerinden biri de bu kitaptadır. Diline ayrı meftûnum.... Kitabın sonundaki Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun Sait'ten Hatıralar eklemesine ayrı meftûn.....
Birkaç alıntı: "Yazı yazmam için bana çiçek, kuş hürriyeti değil, içimdeki aşkın, deliliğin, oturmaz düşüncenin hürriyeti lazım".
"Bu manasızlığın ortasında, önce herkesi, sonra da sevgilim, bilhassa seni düşünüyorum".
Profile Image for Sudefteri.
461 reviews9 followers
December 1, 2021
Okumak çok keyifliydi. Hele ki son bölümdeki Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun hatıraları kısmı.
Zaten öykü gibi değil de yazarın günlüğünü bir şekilde ele geçirip okuyormuş gibi hissettim. :)
Aynı anda Halikarnas Balıkçısı'nın Yol Ver Deniz'ini de okuyordum. İkisi birbirini öyle tamamlıyordu ki sanki denizin, adaların görünmeyen taraflarını bir diğerinin yazısında-anısında okuyordum. Gitmediğim hâlde gitmiş gibi görmediğim hâlde görmüş gibi oluyordum.

"Hiç içinize taş gibi ağır bir su gibi bir sevgi oturdu mu? Oturmamışsa Allah aşkına vazgeçin şu yazımı okumaktan."

"Yüzünde tatlı bir gülümseme ve çalışmaktan doğabilmiş hafif bir kırmızılık vardı. Bu kırmızılık, pay dağıtan adamın elinde tek balık kalıncaya kadar adamın yanağında durdu. Sonra birdenbire uçtu.
...
Gülümseme birdenbire yüzünde bir meyve gibi çürüyüverdi."

"Yazmasam deli olacaktım."
Profile Image for Ay*.
75 reviews12 followers
May 28, 2016
Kitabı daha erken bir zamanda bitirmem gerekirken günlerin yoğunluğu yüzünden 10 gündür elimde olan bir kitap... Bedri Rahmi'nin en son Sait Faik ile ilgili olarak yazdığı bölüm beni çok duygulandırdı, en son sayfası özellikle... Onun dışında Sait Faik'in son sayfalara doğru yazdığı dostluk ile alakalı söylemleri, benim bizzat hissettiğim hissiyatlara yönelikti. Sevdim...
Profile Image for Yasemin Macar.
273 reviews13 followers
July 5, 2023
İş Bankası Kültür Yayınları'ndan okudum ama gr de bulamadım o baskıyı 😔

Buram buram ada kokusu ve ada yaşamı atla vapura ve git bir dolaş hissi yarattı bende🥰 Hikayelerden çok günlüğünü okuyor hissi yarattı.
İyi ki Sait Faik geçmiş bu dünyadan 🙏💞
Profile Image for Selda Ceylan.
83 reviews
January 20, 2018
Kuşları boğdular, çimenleri söktüler, yollar çamur içinde kaldı.
Dünya değişiyor dostlarım. Günün birinde gökyüzünde güz mevsiminde artık esmer lekeler göremeyeceksiniz. Günün birinde yol kenarlarında toprak anamızın koyu yeşil saçlarını da göremeyeceksiniz. Bizim için değil ama, çocuklar, sizin için kötü olacak. Biz kuşları ve yeşillikleri çok gördük. Sizin için kötü olacak. Benden hikayesi.

Ah, bu insan yüzleri!. Her şeyimizi bağladığımız, durmadan yanıldığımız, istediğimiz kadar bol hasletler, adilikler, iyilikler, kötülükler, delilikler, akıllılıklar, sevdalar yüklediğimiz insan yüzleri! Yanılsak da zararı yok! Bu yüze olmazsa ötekisine yükleriz saydıklarımızı. Yanılmamız muayyen bir insan içindir, insanlar için değil. O halde yanılmıyor sayılırız.

Bir insan yüzüne doğuştan gelip oturmuş gülüş, üzülüş, düşünüş gibi şeylerin hiç uçmaması lazım. Uçtu muydu, sanki kişi ölmüştür.

İnsansız hiçbir şeyin güzelliği yok. Her şey onun sayesinde, onunla güzel. Bu dakikada, bugünün güzelliği, gökte ay, uzakta güneşin bir billur bahçe gibi pırıltısı; hiçbir şey değil… Bütün bunlar kötü resimler gibi…

Hemen samimi olmaya elverişli tabiatım, birdenbire kaptığı bir müdafaa halini kendiliğinden alıverince, neşem de kaçıverdi. Bu hal yeni yeni peyda oldu bende. Uzun, acı, zehir gibi acı tecrübelerden sonra, bana şimdi artık kendiliğinden bu müdafaa hali geliveriyor. Memnun değilim, aldanayım daha iyi. Dostluk, kibarlık, samimiyet, iyilik maskelerinin sakladığı zehirli tırnakların ne onarılmaz yaralar açtığı, sanki tüylerim, sanki derim, vücudumda tayin edemediğim bir yer duruyor; ben istemeden vardığım bir müdafaa sistemi-aklıma sürünürcesine-kendiliğinden alıveriyor.

Sırtını elektrik direğine, bir ayağını rıhtımın parmaklıklarının betonuna dayamış, sigara içiyordu. Kim olabilirdi? Böyle rıhtımın parmaklıkları çıkmasına bir ayağını dayamış, sigara içen başka bir tek adam yoktu. Böyle sisli bir gecede, İsatanbul limanının uyumuş rıhtımlarında tek başına düşündüğüne göre romanlar okumuş bir adamdı.

Söz vermiştim kendi kendime: Yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da, bir hırstan başka neydi? Burada namuslu insanlar arasında sakin, ölümü bekleyecektim. Hırs, hiddet neme gerekti? Yapamadım. Koştum tütüncüye, kalem kağıt aldım. Oturdum. Ada’nın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım. Kalemi yonttum. Yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmazsam deli olacaktım.

Ölesiye yalnız, ölesiye mesudum. İçim kalabalık çekiyor. İnsanlar çekiyor. Çocuklar istiyorum: haşarı, sarışın, esmer, edepsiz… Seyahatler çekiyor içim.

Her şeyin fakir elbiseleri gibi lime lime, nem almış sıvalar gibi parça parça döküldüğü zaman, yalnız sen varsın insan. Yalnız sen varsın. Yalnızlığımın, ihtiyarlığımın, sevimliliğimin, egoizmimin ortasında daha dün şehvetle sarıldığım, kokusundan hazzettiğim; yıldızları, yandan çarklıyı, derin suları, heykelleri, gotik binaları, ağaçlık tenha yolları, pek sevdiğim yeşil yeşil, kırmızı kırmızı, turuncu turuncu yanan işaret fenerlerini geride bırakıp, sana, yalnız sana aşığım.

Kendi kendimizi korumak için yapacağımz her çalışma, düşman elindeki hazır ve tecrübe edilmiş silahlara karşı saf bir oyuncaktan başka bir şey olamaz.
Profile Image for Güldenur Altuntaş.
26 reviews3 followers
March 1, 2020
”Dünya değişiyor dostlarım. Günün birinde gökyüzünde güz mevsiminde artık esmer lekeler göremeyeceksiniz. Günün birinde yol kenarlarında toprak anamızın koyu yeşil saçlarını da göremeyeceksiniz. Bizim için değil ama,çocuklar, sizler için kötü olacak. Biz kuşları ve yeşillikleri çok gördük. Sizin için kötü olacak. Benden hikâyesi.” (s.7)

“Her şeyin fakir elbiseleri gibi lime lime,nem almış sıvalar gibi parça parça döküldüğü zaman,yalnız sen varsın insan. Yalnız sen varsın. Yalnızlığımın, ihtiyarlığımın, sevimliliğimin, egoizmimin ortasında daha dün şehvetle sarıldığım,kokusundan hazzettiğim;yıldızlıyı,yandan çarklıyı,derin suları,heykelleri,gotik binaları,ağaçlık tenha yolları,pek sevdiğim yeşil yeşil,kırmızı kırmızı,turuncu turuncu yanan işaret fenerlerini geride bırakıp,sana,yalnız sana âşığım.” (s.96) (Romantik Güldenur’dan kaçmayacak satırlar.)

Son Kuşlar,okuduğum ilk Sait Faik Abasıyanık kitabı. Belki doğru,belki yanlış bir tercih yaptım. Belki de Türk Edebiyatına çok hakim olmadığımdandır,bazı kısımlarında sıkıldım. Özellikle balıkçılık bölümlerinin yoğun olduğu kısımlarda,ki kitabın yarısından fazlası bundan ibaret,dikkatim çok kaydı. Fakat kısmen de olsa ben de ada çocuğu olduğumdan ada tasvirlerini,denizcilik kısımlarından ne kadar nefret ettiysem işte o kadar sevdim.

“Sivriada Geceleri” bölümünün sonlarına doğru uydurulan martı hikayesi,”Dondurmacının Çırağı” nın Todori merkezli bölümü en çok hoşuma giden kısımlar oldu. Nedenini bilmiyorum,hatta Sait Faik’in tarzıyla “Sevdim işte.” dersem daha doğru olur.

Gün gelecek bu kitabı yeniden okuduğumda muhtemelen “Acaba neden bu kısımları sevdim ya da sevmedim.” diyeceğim. Fakat emin olduğum tek şey Bedri Rahmi’nin yazdığı hatıraların daima içimi cız ettireceği. Cız ettirmek denilince direkt olumsuz algılanmasın,anıları çok samimi, çok kalptendi. Ben günümüz dünyasında bu tarz anıları okuyunca çok duygulanıyorum,orası da benim duygusallığımdan.
Profile Image for Murat.
85 reviews
October 16, 2022
Sait Faik'in birkac oykusunu yillar once bir vesileyle okuduysam da hatirlamiyorum. Iki yil once Medari Maiset Motoru romanini okuyup sevmistim. Olumu ardindan muze haline getirilen Burgaz'daki evini de bu yaz gorme firsatim oldu. Oradan buradan bende kalan hislerden oturu daha yumusak ve naif oykuler okuyacagimi saniyordum. Bekledigimden sert cikti; yazarin donusum gecirdigi ve karamsarliga vurdugu doneminin bir urununu okuyarak baslamak guzel oldu.

Haritada Bir Nokta kitabin en ozel oykusu; Sait Faik'in yazma motivasyonunun da en acik ifadesi. Iki Sivriada oykusu hemen ardindan geliyor; MFO, ilkinden Sanatcinin Oykusu isimli bir sarki cikarmis, onu da dinlemeden gecmemek lazim. Balikcisini Bulan Olta, Agit ve Barba Antimos isimli oykuler de diger favorilerim.
Profile Image for Aslı.
56 reviews2 followers
February 19, 2023
denizi ve adaları özleten, maviliklere karşı oturup balık yeme isteği uyandıran çok güzel bir öykü kitabı.
Profile Image for Mehmet Dönmez.
324 reviews36 followers
October 13, 2025
Adalara gidip bir gece kalmak benim ukdelerimden. Bu nefis kitap bunu niye bu kadar istediğimi apaçık gösteriyor- balıkçıları, kahvecileri, berduşları, çocuklarıyla İstanbul labirentinde nefis bir seyahat
Profile Image for Bookingdom.
109 reviews45 followers
Read
February 1, 2018
Sait Faik'le tanışma kitabım oldu. Benim için diline alışmak bir süreçti.
Citata beni en çok etkileyen olgu okuduğum sıradan hikayelerin arkasında yatan niyet ve gizleden gizliye kendini belli eden bir uğraştı.
Profile Image for Ayşe.
6 reviews1 follower
March 12, 2021
Sait Faik’in ikinci dönem sayılabilecek öykülerini ayrıca seviyorum. Bireyleşen ve şehirde sıkışan karakterlere alternatif bir dünya olarak Ada ve yazmak. Bir ruh hali/mizacı/duygudurumu (mood’u) var öznenin. Neyi gördüğü, nasıl gördüğü, tercihleri… Belirli bir mesaj, politik pozisyon, toplumsal kaygılar vs. bu göndermeler var ancak öncelik bütün bunlara bireyden bakmak. Dolayısıyla bana/insana yakın. Bu yüzden tekrar tekrar okumaktan ve her zaman kıyıda köşede okunmamış bir Sait Faik öyküsü bırakmaktan keyif alıyorum.
Son Kuşlar vesilesiyle aklıma düşen bir şarkı: “önce kuşlar terk etti bu kenti/sonra insanlar birer birer”
Profile Image for Onur.
347 reviews20 followers
July 1, 2025
Sait Faik’in birbirinden güzel kısa öykülerinden derlenmiş bir kitap.
Son Kuşların öyküsü, radyoaktiviteli bir köyün değişim öyküsü, Barba Vasili’nin hikayesi, efsane Mercan Usta’nın hikayesi, Istakos avcısı ünlü usta Apostol Efendi ve ölümü, Barba Antimos’u tanımısınız? Sivriada geceleri ve Sivriada Sabahı, balıkçıların payı, kırlangıç yuvası ve dondurmacının çırağı.
Displaying 1 - 30 of 170 reviews

Can't find what you're looking for?

Get help and learn more about the design.