Yaşar Kemal İstanbul’un çeşitli semtlerinde çocuklar arasında dolaşarak onların hikayelerini anlatır. Küçük yaştaki bu çocuklar, sokaklarda yatıp kalkıyor olmalarına, kimsesizliklerine, hor görülmelerine, açlığa rağmen hala hayatta, hala insan kalmışlardır. Allahın Askerleriyle yapılan röportaj zengin bir dille hüzünlü bir hikâyeye dönüşür.
“Yaşar Kemal yaylaların sözlüğü...” Ceyhun Atuf Kansu
“Yaşar Kemal, baştan beri, yoksullar ve doğa konularında olduğu gibi, çocuklar konusunda da son derece duyarlı bir yazar oldu. Yapıtlarında sık sık çocuklara başrolü vermekle kalmadı, onların yaşamlarını, sıkıntılarını, dünyaya bakışlarını da bir dizi röportajla ele aldı. Onun röportajlarının yayınlanmasından 10-15 yıl sonra, Türkiye’de sanki birdenbire, bir sokak çocukları patlaması yaşandı ve hala da yaşanıyor. Türkiye’de bugün kendi kaderine terk edilmiş on binlerce çocuk var. Dünyada ise bu durumda milyonlarca çocuk var.” Süha Oğuzertem
Yaşar Kemal, asıl adı Kemal Sadık Gökçeli. Van Gölü’ne yakın Ernis (bugün Ünseli) köyünden olan ailesinin Birinci Dünya Savaşı’ndaki Rus işgali yüzünden uzun bir göç süreci sonunda yerleştiği Osmaniye’nin Kadirli ilçesine bağlı Hemite köyünde 1926’da doğdu. Doğum yılı bazı biyografilerde 1923 olarak geçer.
Ortaokulu son sınıf öğrencisiyken terk ettikten sonra ırgat kâtipliği, ırgatbaşılık, öğretmen vekilliği, kütüphane memurluğu, traktör sürücülüğü, çeltik tarlalarında kontrolörlük yaptı. 1940’lı yılların başlarında Pertev Naili Boratav, Abidin Dino ve Arif Dino gibi sol eğilimli sanatçı ve yazarlarla ilişki kurdu; 17 yaşındayken siyasi nedenlerle ilk tutukluluk deneyimini yaşadı. 1943’te bir folklor derlemesi olan ilk kitabı Ağıtlar’ı yayımladı. Askerliğini yaptıktan sonra 1946’da gittiği İstanbul’da Fransızlara ait Havagazı Şirketi’nde gaz kontrol memuru olarak çalıştı. 1948’de Kadirli’ye döndü, bir süre yine çeltik tarlalarında kontrolörlük, daha sonra arzuhalcilik yaptı. 1950’de Komünizm propagandası yaptığı iddiasıyla tutuklandı, Kozan cezaevinde yattı. 1951’de salıverildikten sonra İstanbul’a gitti, 1951-63 arasında Cumhuriyet gazetesinde Yaşar Kemal imzası ile fıkra ve röportaj yazarı olarak çalıştı. Bu arada 1952’de ilk öykü kitabı Sarı Sıcak’ı, 1955’te ise bugüne dek kırktan fazla dile çevrilen romanı İnce Memed’i yayımladı. 1962’de girdiği Türkiye İşçi Partisi’nde genel yönetim kurulu üyeliği, merkez yürütme kurulu üyeliği görevlerinde bulundu. Yazıları ve siyasi etkinlikleri dolayısıyla birçok kez kovuşturmaya uğradı. 1967’de haftalık siyasi dergi Ant’ın kurucuları arasında yer aldı. 1973’te Türkiye Yazarlar Sendikası’nın kuruluşuna katıldı ve 1974-75 arasında ilk genel başkanlığını üstlendi. 1988’de kurulan PEN Yazarlar Derneği’nin de ilk başkanı oldu. 1995’te Der Spiegel’deki bir yazısı nedeniyle İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde yargılandı, aklandı. Aynı yıl bu kez Index on Censorhip’teki yazısı nedeniyle 1 yıl 8 ay hapis cezasına mahkûm edildiyse de cezası ertelendi.
Şaşırtıcı imgelemi, insan ruhunun derinliklerini kavrayışı, anlatımının şiirselliğiyle yalnızca Türk romanının değil dünya edebiyatının da önde gelen isimlerinden biri olan Yaşar Kemal’in yapıtları kırkı aşkın dile çevrilmiştir. Yaşar Kemal, Türkiye’de aldığı çok sayıda ödülün yanı sıra yurtdışında aralarında Uluslararası Cino del Duca ödülü, Légion d’Honneur nişanı Commandeur payesi, Fransız Kültür Bakanlığı Commandeur des Arts et des Lettres nişanı, Premi Internacional Catalunya, Fransa Cumhuriyeti tarafından Légion d’Honneur Grand Officier rütbesi, Alman Kitapçılar Birliği Frankfurt Kitap Fuarı Barış Ödülü’nün de bulunduğu yirmiyi aşkın ödül, ikisi yurtdışında beşi Türkiye’de olmak üzere, yedi fahri doktorluk payesi aldı. 28 Şubat 2015 tarihinde vefat etti.
Yaşar Kemal was born as Kemal Sadık Gökçeli in 1926 in the Hemite village of Kadirli, Osmaniye, where his family, originally from the village of Ernis (present-day Ünseli) near Lake Van, had settled after a long period of immigration caused by the Russian occupation during World War I. With his amazing imagination, grasp of the inner depths of the human soul, and lyrical narrative, Yaşar Kemal became one of the leading name not only of Turkish literature, but of world literature as well. Translated into more than forty languages, Yaşar Kemal is the recipient of many awards in Turkey and more than twenty international awards including Prix mondial Cino del Duca, Commandeur de la Légion d'Honneur de France, Commandeur des Arts et des Lettres of the French Ministry of Culture, Grand Officier de la Légion d'Honneur de France, Premi Internacional Cataluña, Peace Prize of the German Book Trade, as well as seven honorary doctorates—five in Turkey and two abroad. The last award Kemal received was the Bjørnson Prize given by the Norwegian Academy of Literature and Freedom of Expression (Bjørnson Academy) on November 9, 2. Yaşar Kemal died in İstanbul on February 28, 2015.
Çocuklar İnsandır, Yaşar Kemal'in 70'lerin sonlarında İstanbul'un görünmezlik pelerini giymiş sokak çocuklarının arasına karışıp onlarla yaptığı röportajların toplamı bir kitap. Ara Güler'in fotoğrafları, Turhan Selçuk'un çizimleriyle kelimelerin de ötesine geçmiş hikayeler... Puanlama üstü bir kitap olduğunu düşünüyorum. Çünkü burda mesele edebiyat değil. Çarpıcı, hüzünlü, toplumsal bir acının ve gerçeğin belgesi niteliğinde tüm hikayeler. Sokakta karşılaştığında korkup yönünü değiştirdiğin çocukların öykülerine yine bu büyük usta sayesinde dokunabiliyorsun, dokunmalısın.
Yaşar Kemal İstanbul'da görünmeyen, görmezlikten gelinen kayıp hayatların yaşama tutunma mücadelelerini, onlarla arkadaş olup zaman geçirerek onları bir 'insan' olarak dinleyerek bu ölümsüz belgeleri ortaya koymuş. Hırsızların, katillerin vb. arasına, tekin olmayan ortamlara girebilmek her babayiğidin harcı değildir, Yaşar Kemal'in bu ortamlara girip röportajlar yapması ne kadar cesur bir insan olduğunu kanıtlıyor.
"Abim var ya, beni yanına almaz, yanına vardım da bir gün bana akşama kadar ne yersin, diye sormadı, ben de ona açım abi, açım Allah belanı versin abi, demedim. Der miyim, öldürseler demem. Açlıktan ölürüm de, bir ekmek çalar, bir ekmek için on yıl yatarım da ona abi acıktım demem." (s. 47)
سربازان خدا را سهیل بهم پیشنهاد کرد. 8 روایت از کودکان کار نوشتهی یاشار کمال. از یاشار کمال کتابی نخوانده بودم. وقتی فهمیدم 8 روایت مستند با تم کودکان کار مجموعه داستان سربازان خدا را ساختهاند درنگ نکردم. زاویه دید تمام داستانها اولشخص است: خود یاشار کمال. مشاهداتش، گپ و گفت هایش و ولگردیهایش در استانبول و میان کودکان کار، کودکانی که کودکی نکرده بزرگ میشدند و داستانها داشت زندگیشان. زبان داستانها شکسته است و ممکن است بعد از خواندن دو سه تا داستان حتی برای آدم لحن داستانها تکراری شود. اما هر داستان زندگی یک شخصیت تازه است. داستان زندگی زیلو که دروغ و راست مرزی نداشت در صحبتهایش. داستان اوغوز که مغزش رشد نکرده بود و علیرغم هیکل گندهاش کودک مانده بود و پلشتیهای جامعه لهولوردهاش کرده بودند. قدیر و بادکنک فروختنهایش در پارکهای استانبول. کایا و خالیبندیها و شاگردیاش پیش پیرمرد استانبولی. متین و سلیم و علی که زور میزدند تا خودشان روی پای خودشان بایستند و گلیمشان را از آب بکشند بیرون. فصل شکار پرندههای مهاجر در استانبول و محترم که عاشق کار کردن بود، عاشق خدمت کردن، عاشق آهنگری... از آن کتابهای شخصیت محور بود. از آنها که هر داستانش با توصیف ظاهر یک کودک کار شروع میشد و آهستهآهسته داستانهای زندگیاش را رو میکرد. پایان بعضی داستانها مثل داستان ا یه یه یه یه و یه تیکه آهن آبدیده تکانت میداد. بعضی داستانها هم پایانبندی خاصی نداشتند، فقط توصیفی از یک شخصیت بودند و همین هم کم چیزی نیست. به قول ساراماگو یکی از کارکردهای ادبیات این است که جمعیت کرهی زمین را افزایش میدهد و کاری میکند که تو تعداد آدمهای بیشتری را بتوانی بشناسی و درک کنی. اما به نظر من شخصیت محوری تمام داستانها استانبول بود. استانبولی که تمام آن کودکان را در خود جایداده بود. استانبولی که پناهگاه کودکان کارشده بود. استانبولی که یاشار کمال تا صبح توی پارکهایش قدم میزد و راه میرفت و با آدمها گرم میگرفت و حرف میزد و قصه میشنید و در آن داستان مینوشت. کتاب پر است از توصیفهای شهر استانبول. پر است از حس زندگی در موسم مهاجرت پرندگان به استانبول. پر است از حسرت نابود شدن جنگلهای شهر به خاطر ساختوساز. پر است از مهربانیها و نامهربانیهای آدمهای استانبول. پر است از اسم محلههای مختلف استانبول. طرح جلد کتاب هم بهخوبی این را نشان میداد: تصویری از مسجد ایاصوفیه در دوردست و خیزابه های دریایی که به سواحل استانبول می رسد. به من باشد اسم کتاب را داستانهای استانبول میگذارم حتی.
Bizi -insanlık olarak- bunca kötülüğe, arsızlığa, yolsuzluğa rağmen hayatta tutan şeyi düşünürüm hep. Herkesin farklı bir motivasyon kaynağı olsa gerek. Bu kitapla gördüm ki, Yaşar Kemal'in de benim de kıblemiz aynı: insan sevgisi. Bizi hayata bağlayan ve ayakta tutan şey saf ve öz haliyle bu. Onun büyüklüğü ise bu sevgiyi yazarak başka insanlara da dağıtabilmesinden geliyor.
Zilo, Oğuz, Muhterem Yoğuntaş, Selim, Ali... Bu insanların öyküleri de bu okuma serüveninden bana kar kalanlar oldu işte.
ازین که 3 امتیاز دادم عذاب وجدان گرفتم...ولی در حد 4 هم نیست! البته این امتیاز من فقط به جنبه ی ادبی کتاب است وگرنه کاری که نویسنده کرده است، ارزش 5(شاید هم 4.5) را دارد خیلی از ماها روزانه با بچه های بی خانمان روبه رو می شویم و به سادگی از کنارشان رد میشویم. یعنی اهمیت نمی دهیم یا به قول یکی از شخصیت های کتاب شاید پولی بهشان بدهیم تا وجدانمان راحت شود و بگوییم کمکی کردیم. ولی یاشار کمال رفته و با آن ها حرف زده. پای درد دلشان نشسته و برایشان دل نسوزانده که بهشان بر بخورد. اولین کتابی است که از یاشار کمال و کلا از نویسنده های ترک خواندم. پس نمی توانم درست درباره نویسنده قضاوت کنم. بعضی جاهای کتاب را قبول ندارم. از بعضی قسمت هایش خیلی خوشم آمد. از بعضی صحنه ها گریه ام گرفت و به طور کلی کمی با فضای استانبول آشنا شدم
3.5 İstanbul'un sokak çocuklarını anlatan bir kitap. Görmedigimiz yerlerde yatıp kalkan, bir orada bir burada olan çocukların göçebe hayatları. Bir şey arıyormuş gibi oradan oraya gitmişler, bazen kaybolmuşlar bir daha gören olmamış. Gözümüzün önünde yürüyorlar ama görmüyoruz işte. Bakıyoruz sadece, sakınıyoruz bazen. Yaşar Kemal'in konuştuğu çocukları anlattığı kitap ben de bu hisleri uyandırdı. Bir süre sonra yeniden uykuya dalacak olan hisleri. Çünkü sokak çocukları da kaybolacak yine, kısmetlerini, ekmeklerini başka yerlerde arayacaklar. Bu arada, Yaşar Kemal'in betimlemerini seviyorum ama bazen ağır gelebiliyor. Rahmetli bütün dünyayı aynı anda görebiliyormuş gibi yazmış. Onunla aynı anda göremeyince okuma aksıyor. Yine de Türkiye'nin en güçlü kalemlerinden biri olduğu kesin.
یک خوشسلیقگی به کار بردم و کتاب را در سفرم به ترکیه خواندم.
کتاب مجموعهای از ۸ داستان کوتاه است که طبق مصاحبههای حضوری و مستند نویسنده با کودکان کار در استانبول نوشته شده و اول کتاب هم تأکید دارد که تمامی شخصیتها و موقعیتها واقعیاند. ۸ داستان با ۸ شخصیت اصلی که یکیشان مدام دروغ میگوید، یکیشان مظلوم و مورد سواستفاده است، یکیشان باجگیر است…
برای من کتاب خیلی عجیبی بود و رویارویی مستند با برداشتهای بچههای کار از زندگی و رویاها و تصمیمهایشان برایم چیز ارزشمندی بود.
En sondaki Muhterem Yoğuntaş hikâyesi, kitabın beni zaman zaman sıktığını unutturacak kadar güzel. Sevdim seni Muhterem Yoğuntaş, her nerede yaşıyor ve yaşatılıyorsan...
''Ben öylesine sevinçliyim ki bu yazdiklarımdan, örneğin çok iyi bir roman yazsaydım bu kadar sevinmezdim'' demiş büyük usta. Kitap; sokak çocuklarıyla yapılan söyleşilerden oluşuyor. Turhan Selçuk'un çizgileri ve Ara Güler'in fotografları ile zenginleşmiş. Evlerinden kaçan, yoksulluk, kötü muamele ya da öksüz, yetim olduğu için kaçan çocuklar. Yankesilik yapanı da var, hırsızlık yapanı da. Hapislere gireni de var. Yetiştirme yurdundan kaçanı da. Çoğu içki, sigara hatta esrar kullanıyor Hemen hepsi duygusal ya da fiziksel, çoğu cinsel istismara uğramış.. Polis ''bunlar bozulmuşlar, adam olmazlar'' diyor. Kendileri de ''bizden adam olmaz''diyorlar. Yazar aralarına girmiş, öykülerini dinlemiş, hayallerini, özlemlerini paylaşmış. Onlarla yaşam üstüne, insanlar üstüne, çıkarlar üstüne, sevgi üstüne, dostluk üstüne uzun uzun konuşmuş. Kadir'in, Zilo'nun, pire Mehmet'in, kuşcu Sait'in, arayıcı Ali'nin ve nicelerinin öykülerini anlatmış bize.
"Bir toplumun yetişkin bir ferdinin bile yaşamasına tahammül etmemesi gereken acılarla çocuklarını yüz yüze bıraktığının belgesi çocuklar. Ve ailelerin, polis başta olmak üzere devlet kurumlarının ve küçüğüyle büyüğüyle burjuvazinin durumunu çocukla kurduğu ilişkiden daha net gösteren bir mercek varsa da ben bu kitaptan sonra tahmin edemiyorum."
Uzun bir sürenin ardından yeniden Yaşar Kemal okumak geçmişi nostaljik hatıralarla birlikte yeniden düşlemek için güzel bir alan açtı. 1975 yılında İstanbul'un farklı semtlerindeki "görünmeyen" çocuklarla yaptığı sohbetler kitaba konu oluyor. "Suça sürüklenen çocuklar" kavramının Türkiye'de yeniden tartisildigi son günlerde yeni bir pencereden bakmak ve çocukların kendi hayatlarını nasıl inşa ettiğini anlamak için müthiş bir kitap.
"İnsanoğluna yeni bir yaklaşış söz konusu. İnsan gerçeği ne? İnsan bizim ne kadar gerçek bildiğimizde yaşıyor, ne kadar düşte yaşıyor? Asıl gerçeği insanın, düşü mü, gerçek dediğimiz, içinde bulunduğu nesneler mi yani? Bunun sırrını kimse saptamamış. İç içe bir şey bu. Ben romanına Binboğalar Efsanesi adını koyduğum zaman, temeli var bunun. İnsan ne kadar efsane yaratıyor? Gerçek dediğimiz dünya ne kadar düşle karmakarış, düş dediğimiz dünya ne kadar insan gerçeği ile karmakarış? Saptanmamış. Ve ben bunu çok uzak bir öğe olarak söylediğim zaman, Binboğalar Efsanesi dediğim zaman, efsane yazdığımı sanıyorlar. İnsan gerçeğini, düşte ve gerçekte karmakarışık yaşayan insanı vermek istiyorum. Bu röportajda saptadığım da bu oldu. Ondan sevdim. Bir baktım, çocukların karmakarış düşleriyle gerçekleri. Düşünü gerçek gibi, gerçeğini düş gibi anlatıyor. Öyle de yaşıyor zaten."
Günümüzden neredeyse yarım asır önce sokak çocuklarının aslında bizim olan çocuklarımızın toplumun kanayan bir yarası olduğunu görmüş Yaşar Kemal. Onlarla yaptığı içten röportajlardan oluşan bu eser öylesine doğal ki okurken onların dünyasını görebilir, duygularını hissedebilirsiniz...
Yaşar Kemal’in hikâyeleri (1978) • Çocuklar İnsandır dizisinin bu ilk kitabında Yaşar Kemal, İstanbul’da tanıdığı kimsesiz sokak çocuklarının yaşam öykülerini topluyor. O çocuklarla yapılmış röportajlardan kaynaklanan sekiz hikâye.