Edebiyatın hemen her dalında eser veren Tanpınar, eserleriyle olduğu kadar şahsiyeti, hayat tarzı ve sahip olduğu kültürün derinliği ile yakın dönem edebiyatımızın en önemli şahsiyetlerinden biridir.
Prof. Dr. İnci Enginün ve Prof. Dr. Zeynep Kerman'ın hazırladığı elinizdeki kitapta, Tanpınar'ın bilinmezleri, acı ve sevinçleri ile iç dünyası ve özel hayatı, edebiyat çevreleriyle ilişkilerini kendi kaleminden bulacaksınız.
'Bu defteri seviyorum. Benden sonra okuyacağını düşünüyorum. Hoşuma gidiyor. Geçen zamanım görülecek sanıyorum...' 'Hiçbir şeyi bitiremiyorum... Gece yarısı öksürükle uyandım ve ilk defa gelecek seneye çıkamam korkusu aklıma geldi. Ciddiyetle geldi. Hiçbir şeyi bitirmeden ölmek istemiyorum. O kadar eser ve kullanmadığım o kadar kelime varken...'
'Abdullah Efendi'nin Rüyaları, bilhassa birinci hikaye böyle tenkitsiz mi geçecekti? Huzur ki okuyucuların hepsi sevdiler, üç makale ile, Yaz Yağmuru hiçbir akissiz mi geçecekti.' 'Bunların Türkiye'ye getirdiği hiçbir şey yok muydu? Türkiye ve Türkçeye. Ya şiirlerim? Hala hiç kimse 'Deniz' manzumesinden bahsetmedi. 'Deniz' manzumesi Türkçenin beş on manzumesinden biridir. Buna eminim. Buna makalelerimi de ilave edin... Fakat niçin bu kadar haksızlık? Bu işte eksiğim nedir! ' 'Belki de kendi kendimi mahveden benim. Hakkımdaki suikastinin bir sebebi de belki de benim...'
'Daima derinleştim. Sıfırdan başlamış gibiydim. Bu sıfır Yahya Kemal ve Haşim hariç Türk şiirinin değer seviyesiydi. Eğer burada genişlemeğe razı olsaydım benim de hiç olmazsa Faruk (Nafiz Çamlıbel) kadar bir şöhretim olurdu. Biraz kaysaydım Orhan (Veli Kanık) ve cahit'ten (Sıtkı Tarancı) fazla sevilen adam olurdum. Yapamadım. Hakikaten sıfırdan başladım.' 'Kırk yaşında tek oda müstakil evim oldu. Herşey, hayatımda herşey geç oldu. İlk nesir kitabım kırk yaşında çıktı. Hala ikinci romanım Remzi'de bekliyor...'
Ahmet Hamdi Tanpınar (23 June 1901 - 24 January 1962) was one of the most important modern novelists and essayists of Turkish literature. He was also a member of the Turkish parliament (the Grand National Assembly of Turkey) between 1942 and 1946.
Tanpınar was born in Istanbul on 23 June 1901. His father was a judge, Hüseyin Fikri Efendi. Hüseyin Fikri Efendi was Georgian from Maçahel. Tanpınar's mother died at Mosul, when Tanpınar was thirteen. Because his father's vocation required frequent relocation, Tanpınar continued his education in several different cities, including Istanbul, Sinop, Siirt, Kirkuk, and Antalya. After quitting veterinary college, he resumed his educational career at the Faculty of Literature at Istanbul University, which he completed in 1923. As a literature teacher, he taught at high schools in Erzurum (1923–1924), Konya, Ankara, the Educational Institute of Gazi and the Fine Arts Academy. At the Fine Arts Academy, besides teaching literature, Tanpınar taught in branches of aesthetics in arts, history of art and mythology (1932–1939). From 1942 to 1946, he entered the Turkish National Assembly as parliamentar of Kahramanmaraş. In 1953, he made an extensive journey to Europe, traveling many countries within six months such as France, Belgium, Holland, England, Spain and Italy. Tanpınar died of a heart attack on the 24 January 1962 in Istanbul. His grave is in the Aşiyan Graveyard, Istanbul.
He is one of the most important authors of Turkish literature, successfully combining Eastern and Western cultures within his writings. Yahya Kemal Beyatlı played an important role in his upbringing. In his poetry, he uses Turkish classical music and dreaming as the textile of his works. Both in his poetry and novels psychological analyses, history, the characteristics of his time, the binding between the society and the individual, dreams and the problems of civilization are given a great place. One of his most significant works is The Time Regulation Institute (Saatleri Ayarlama Enstitüsü). The novel has been widely acclaimed as an ironic criticism of the bureaucratization process with the implication that its title suggests, though that is not what the book is all about. In fact, the book can be read from quite different perspectives, and cannot be exhausted in only one reading. First of all, it is a great psychological analysis of a man who suffers from being unable to adapt himself to his time, in other words to modern times. So the fact of bureaucratization is indeed incorporated into a broader problem: modernization and its impact on the individual. Most of the characters of the novel seem to be struggling in strange ways in order to survive in modern times. In this way, the concept of "time" occupies a central place, giving a deeper sense, even a philosophical taste to the novel.
günlüğe edebi bir tür olarak bakılırsa tanpınar'ın günlükleri zayıf. ama, yazarlığına-şairliğine ışık tutması, farklı konulardaki düşüncelerini ve gündelik hayatını tanıtması açısından, özellikle hayatının son yıllarındaki yazılarıyla okunmaya değer kesinlikle. bir günlükten beklenen samimiyet, netlik, sertlik belki de fazlasıyla var tanpınar'ın satırlarında.
her şeyden önce şair olmak, öyle anılmak isteği, şiirlerini-romanlarını, otuz yıl önce yazılmış olsalar dahi sürekli yeniden ele alma, iyileştirme-geliştirme isteği, sonuna kadar kendini bir gelişme sürecinin içinde görmesi ("ben sonuna kadar talebe ve çömez kalacağım"), resme ve müziğe ilgisi, farklı disiplinlerden beslenmeyi bilmesi, sürekli estetik ve anlam arayışı, dünya edebiyatını, sanatını takip etmesi, detaycılığı, titizliği...ve istediği gibi ve istediği kadar yazamadığı için zamansızlığına ve lanet olsun ki parasızlığa isyanı ama para uğruna kendinden, yapmak istediklerinden taviz vermemesi...
siyaseten arada kalmışlığı, doğu-batı düşüncesinde aslında net olmasına rağmen karşılık bulamamışlığı ("suret-i katiyede garplı olmaktan başka çaremiz yoktur"), bunların sonucu olarak yerini bulamamak, son yıllarında neredeyse yok sayılmak ve yalnızlığa hapsolmak. kırgınlık, kızgınlık ("geberip suratlarına çarpmak istiyorum bana yaptıklarını"), baskı altında sürekli ve yıpratıcı bir var olma mücadelesi.
ilgilisene hepsi. bu kitap tanpınar'ı sevenler için güzel bir kaynak ancak, söylemeden geçemeyeceğim, yayıncılık tercihleri ile tam bir facia. tercih de denemez aslında, kitap tanpınar'ın değil "hazırlayanlar"ın adıyla yayımlanmış öncelikle. hazırlayanlar tanpınar'ın satırları arasına girerek, yorumlarla, yönlendirmelerle, tuhaf da bir denge gözeterek günlükler üzerinden kendi kitaplarını yazmışlar ve tanpınar'ın günlüklerini okumak isteyenleri kendilerini okumaya mecbur bırakmışlar. bir de şakacı olsalar gerek, kitaplarına güzel isim koymuşlar: "tanpınar'la baş başa".