Bir Ada Hikayesi dortlusu, savaslardan, kirimlardan, surgunlerden arta kalan insanlarin, Yunanistan'a gonderilen Rumlarin bosalttigi bir adada yeni bir yasam kurma cabalarini konu alir. Umut romanin bas kahramanidir. Tanyeri Horozlari, yeni bir yasam kurma cabasi, korku, ozlem, umut, sabir ve gecmisin acilari arasinda, asktan ve insan olmaktan duyulan sevincin romanidir. Denize, adaya, insanlara duyduklari askin gecmisin acilariyla golgelenmesine izin vermeyen, sevdalarini yureklerinde sir gibi tasiyan adam gibi adamlar, kadin gibi kadinlar yuzlerini yeni bir hayata donerler. "Yasar Kemal, yirminci ve yirmi birinci yuzyil yazininin en buyuk romancilarindan biridir." - Barry Tharaud, (A.B.D.) "Yasar Kemal'in romanlarini okumak coskular dunyasinda bir mola zamani gibidir."Sayfa 450Baski 2015 Yapi Kredi Yayinlari
Yaşar Kemal, asıl adı Kemal Sadık Gökçeli. Van Gölü’ne yakın Ernis (bugün Ünseli) köyünden olan ailesinin Birinci Dünya Savaşı’ndaki Rus işgali yüzünden uzun bir göç süreci sonunda yerleştiği Osmaniye’nin Kadirli ilçesine bağlı Hemite köyünde 1926’da doğdu. Doğum yılı bazı biyografilerde 1923 olarak geçer.
Ortaokulu son sınıf öğrencisiyken terk ettikten sonra ırgat kâtipliği, ırgatbaşılık, öğretmen vekilliği, kütüphane memurluğu, traktör sürücülüğü, çeltik tarlalarında kontrolörlük yaptı. 1940’lı yılların başlarında Pertev Naili Boratav, Abidin Dino ve Arif Dino gibi sol eğilimli sanatçı ve yazarlarla ilişki kurdu; 17 yaşındayken siyasi nedenlerle ilk tutukluluk deneyimini yaşadı. 1943’te bir folklor derlemesi olan ilk kitabı Ağıtlar’ı yayımladı. Askerliğini yaptıktan sonra 1946’da gittiği İstanbul’da Fransızlara ait Havagazı Şirketi’nde gaz kontrol memuru olarak çalıştı. 1948’de Kadirli’ye döndü, bir süre yine çeltik tarlalarında kontrolörlük, daha sonra arzuhalcilik yaptı. 1950’de Komünizm propagandası yaptığı iddiasıyla tutuklandı, Kozan cezaevinde yattı. 1951’de salıverildikten sonra İstanbul’a gitti, 1951-63 arasında Cumhuriyet gazetesinde Yaşar Kemal imzası ile fıkra ve röportaj yazarı olarak çalıştı. Bu arada 1952’de ilk öykü kitabı Sarı Sıcak’ı, 1955’te ise bugüne dek kırktan fazla dile çevrilen romanı İnce Memed’i yayımladı. 1962’de girdiği Türkiye İşçi Partisi’nde genel yönetim kurulu üyeliği, merkez yürütme kurulu üyeliği görevlerinde bulundu. Yazıları ve siyasi etkinlikleri dolayısıyla birçok kez kovuşturmaya uğradı. 1967’de haftalık siyasi dergi Ant’ın kurucuları arasında yer aldı. 1973’te Türkiye Yazarlar Sendikası’nın kuruluşuna katıldı ve 1974-75 arasında ilk genel başkanlığını üstlendi. 1988’de kurulan PEN Yazarlar Derneği’nin de ilk başkanı oldu. 1995’te Der Spiegel’deki bir yazısı nedeniyle İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde yargılandı, aklandı. Aynı yıl bu kez Index on Censorhip’teki yazısı nedeniyle 1 yıl 8 ay hapis cezasına mahkûm edildiyse de cezası ertelendi.
Şaşırtıcı imgelemi, insan ruhunun derinliklerini kavrayışı, anlatımının şiirselliğiyle yalnızca Türk romanının değil dünya edebiyatının da önde gelen isimlerinden biri olan Yaşar Kemal’in yapıtları kırkı aşkın dile çevrilmiştir. Yaşar Kemal, Türkiye’de aldığı çok sayıda ödülün yanı sıra yurtdışında aralarında Uluslararası Cino del Duca ödülü, Légion d’Honneur nişanı Commandeur payesi, Fransız Kültür Bakanlığı Commandeur des Arts et des Lettres nişanı, Premi Internacional Catalunya, Fransa Cumhuriyeti tarafından Légion d’Honneur Grand Officier rütbesi, Alman Kitapçılar Birliği Frankfurt Kitap Fuarı Barış Ödülü’nün de bulunduğu yirmiyi aşkın ödül, ikisi yurtdışında beşi Türkiye’de olmak üzere, yedi fahri doktorluk payesi aldı. 28 Şubat 2015 tarihinde vefat etti.
Yaşar Kemal was born as Kemal Sadık Gökçeli in 1926 in the Hemite village of Kadirli, Osmaniye, where his family, originally from the village of Ernis (present-day Ünseli) near Lake Van, had settled after a long period of immigration caused by the Russian occupation during World War I. With his amazing imagination, grasp of the inner depths of the human soul, and lyrical narrative, Yaşar Kemal became one of the leading name not only of Turkish literature, but of world literature as well. Translated into more than forty languages, Yaşar Kemal is the recipient of many awards in Turkey and more than twenty international awards including Prix mondial Cino del Duca, Commandeur de la Légion d'Honneur de France, Commandeur des Arts et des Lettres of the French Ministry of Culture, Grand Officier de la Légion d'Honneur de France, Premi Internacional Cataluña, Peace Prize of the German Book Trade, as well as seven honorary doctorates—five in Turkey and two abroad. The last award Kemal received was the Bjørnson Prize given by the Norwegian Academy of Literature and Freedom of Expression (Bjørnson Academy) on November 9, 2. Yaşar Kemal died in İstanbul on February 28, 2015.
Dörtlemenin üçüncü kitabı da ilk kitaba benziyor, ikinci kitabın yanında biraz zayıf kalıyor ancak sonuçta Yaşar Kemal bu, okutuyor, hem de çok sık yaptığı tekrarlara rağmen. Bu ciltte karayılanların kavlaşması ve dengbej Uso’nun insanoğlunun yeryüzünde yaptığı kötülükleri anlatan destanı muhteşem. Sıra son kitapta.
"Yalnız atları, denizi sevmek marifet değil, kurdu kuşu, yerdeki karıncayı, petekteki arıyı, dünyada ne var ne yoksa, taşı toprağı, esen yeli, kayan yıldızları, her şeyi, her şeyi taa iliklerine, taa yüreğinin köküne kadar seveceksin. Dünyayı okşamaya doyamayacaksın."
Dörtlemenin son kitabını okumayacağım, burada bırakıyorum. Son kitap yazarın ölümünden sonra basılmış, biraz aceleye gelmiş diye biliyorum, ağzımın tadını bozmak istemem.
"Şu insanoğlu niçin bu kadar kendine düşman, dünyadaki bütün güzelliklere, kayan yıldızlara, tepeden tırnağa çiçek açan güzelim dünyanın her şeyine, menekşenin kokusuna, güllerin rengine, kuşların ötüşüne, cerenlerin sıçrayışlarına, her gün binlercesini, milyonlarcasını gördüğümüz ışığa niçin bu kadar düşman şu insanoğlu, acaba ölümlü olduğunu bildiğinden mi? Oysa insanoğlu isterse ölümü bile güzelleştirir."
Yaşar Kemal'in ada ütopyası bu kitapta artık bir kısır döngüye giriyor ve uzuyor da uzuyor... Sarıkamış sahneleri tekrar ediyor, roman kahramanları sıradanlaşıyor, sayfalar boyu birbirinin aynısı diyaloglarla aynı sahneler devam ediyor, gidiyor. Serinin bu kitabı beni haftalarca meşgul etti. İşin kötü yanı, kitabı kapattığımda roman kahramanlarından ve olay örgüsünden pek az şeyi hatırladığımı fark ettim.
4.5 , yokluktan dogan ulkemin hazin hikayesi… savaslarla ve zoraki goclerle bitmis insanlarin yasama tekrar donne cabalari, yasanan imkansizliklar, yunanla yanyana savasip vatana ihanet eden ama savas bitimiyle 180 derece donup kahraman olmaya calisanlar, yokluk ve cahillik icindeki halkin elinden bir sey gelmeyisi… Atam sen nasil bir mucize basarmissin, Yasar Kemal sen ne muazzam bir gozlemci ve sanatcisin 🙏🏻
“Bu insan sıcaklığını, bu dostluğu, bu arkadaşlığı, bu umudu, bu yaşamanın tadını, bu tanyerlerinin tazeliğini, seher yelleri eserken kanat takıp uçmanın mutluluğunu göremeyecek, bilmeyecektik. İyi ki bu dünyaya geldik. Bu dünyaya bin kez gelsek gene aynı insan olarak gelmek isterdik. Bir kez geldik buna da bin şükür. İstersek bin kez tadını çıkarabiliriz yaşamanın.”
“Her savaşta yalnız savaşanlar ölmez, onlardan daha çok savaşmayanlar ölür. Çocuklar, kadınlar, yaşlılar da ölürler. İnsanlık insanlığını kaybeder. Hangi savaş olursa olsun insanın insanlığında hayır bırakmaz.”
İlk iki kitaba göre daha heyecanlı daha sürükleyici idi. Seri git gide kendine bağlıyor. Bir yandan nasıl sona ereceğini merak ederken bir yandanda hiç bitmesin istiyor insan 😊
Yaşar Kemal hep hayalini kurduğumuz Türkü, Kürdü, Çerkezi, Rumu, Ermenisi ve daha bir çok insanı ile barış içinde yaşayan bir ülke hayalini bir adada canlandırıyor.
ه شدت خسته بود. روزهای متمادی پاروزنان جزیره های اطراف را گشته و به حال و روزی افتاده بود که دیگر قدرت تکان دادن دست هایش را نداشت. می دانست آن مرد در کدام جزیره است، اما قایقش او را برمی داشت و به سمت جزیره های دیگر می برد. جزیره کارینجا را می شناخت و می دانست مرد در همان جزیره است، به جزیره نزدیک می شد و چشم به آن می دوخت که در دوردست در میان مه دیده می شد. تا سفید شدن دریا و از میان رفتن مه رقیق، همان جا می ایستاد و بعد، به هر جا که قایق می بردش می رفت. آذوقه بسیار اندکی باقی مانده بود. به جزیره های دیگر نمی توانست برود، اگر آن مرد را می کشت، به آسانی شناسایی اش می کردند. تا حالا هم در این دریا به کسی برنخورده بود؛ نه به لنج ماهیگیری ای، نه به قایقی، و نه به کشتی ای. دریا خالی خالی بود. طوفانی هم درنگرفته بود تا به ساحلی بیندازدش. دریا آرام و ساکن بود. نزدیک های ظهر خود را در ساحلی بسیار پهن یافت. کمی آن طرف تر، پرتگاه هایی انباشته از درختچه های گز به چشم می خورد. قایق را به روی ماسه کشاند، کمی آن طرف تر از درختچه های گز نهری جاری بود که به دریا می ریخت. آذوقه اش را برداشت و به لب آب رفت، زانو زد و قدری آب خورد، بعد پشت به دیواره پرتگاه داد و زیر سایه درختچه گز بالای پرتگاه نشست، پیازش را با مشت خرد کرد و با نان خشک شده و پنیر خورد، بعد، کوزه هایش را آب کرد و برد و گذاشتشان توی قایق. بعد دوباره آمد، زانو زد و آب خورد. سایه درختچه های گز روی ماسه ها افتاده بود. تشکچه درازش را پای پرتگاه پهن کرد. وقتی داشت سرش را روی خورجین می گذاشت، از سوراخ بزرگ دیواره پرتگاه مرغ باران آبی تیره ای بیرون آمد و ماسه ها و پرتگاه و درختچه های گز را به رنگ آبی درآورد و به سمت دریا به پرواز درآمد.
Poyraz ise geçmişinden dolayı aranmaktadır. Nerede bulunursa bulunsun öldürülmek istenmektedir. Tetikçi Süleyman onu adada bulur. Oda Poyraz gibi bir Çerkezdir. Ama karşılıklı konuşurlar, onu öldüremez.Kötü biri değildi. Daha sonra aynı şekilde Kerim adıyla, karısı Peri ile adaya yerleşecektir. Poyraz’ı gözlemeye devam eder.
Kazım Ağa ise diğer taraftan Girit’e dönmekten hiç vazgeçmez. Poyraz ile birlikte Poyraz’ın tanıdıkları vesilesi ile bir mebus ile görüşür. Sonuç olumsuzdur. Hatta oraya dönmek istediği için vatan hainliği ile suçlanacaktır. Aynı şekilde Poyraz’da. Ankara’dan İstanbul’a geceler, tanıdıkları devreye sokmaya çalışırlar. Sadece bazı sözler alacaklardır. Bu arada Poyraz ile Zehra’nın aşkları tüm hızla devam etmektedir.
Adaya Demirci ustası Arsen gelir. Kazım Ağa’ya kasabadan bir at çiftliği satın alırlar, Ağa bundan dolayı mutludur. Poyraz geçmişide Yezidi katliamına katılmıştır, her Zehra’ya yalaştığında orada katledilen kadınları görmektedir. Bir süre bu buhranı yaşar, sonra Zehra’nın desteği ile bunun üstesinden gelecektir.
Adadaki meyve sebzeleri toplamak için Kasabadan Şükrü Efendi gelir. Ada bu anlamda bereketlidir. Anadolu Mücahidleri adaya yerleşir. Ada gitgide kalabalıklaşmaktadır. Öğretmen gelir. İki doktor ve öğretmen birlikte okul açarlar. Adanın çocukları ve herkese okuma yazma öğretilecektir.
3.5/5 ilk 100 sayfa çok fazla tekrar var. tek bir karakterin sarıkamış hikayesini aynı cümlelerle tekrar tekrar okumaktan sıkıldım. 100-150 den sonra ilk kitaplardaki tempoya geri döndük ve akmaya başladı.
Yaşar Kemal’in kitaplarından okumakta en zorlandığım kitap olarak tarihe geçti. Bir Ada Hikayesi 1 ve 2’yi sürekli tekrar etmiş. Olay örgüsü, hikayeler, betimlemeler, konuşmalar… Her şey aynıydı.
Bir ada hikayesi dörtlemesinin üçüncü kitabı olan “Tanyeri Horozlarında” da göç olgusu şlenmiştir.
Birinci kitap olan “Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana” romanında Lozan Mübadele Antlaşması nedeni ile Rumların Anadolu’dan Yunanistan’a; ikinci kitap olan “Karıncanın Su içtiği” romanın da Türklerin Yunanistan’dan Anadolu’ya , savaşın sebep olduğu sorunlar ve acılardan dolayı Anadolu’daki Osmanlı Halklarının ve azınlıkların zorunlu olarak göçleri konu edilmiştir.
“Tanyeri Horozlarında” ise savaş sonrası göçlerden dolayı Anadolu da yaşanan olayları konu edinmektedir.Her üç romanda da çok küçük bir kesitte Ege Deniz’inde “Karınca Adasında” toplanan göç mağdurları çok sıcak ve ütopik bir dille anlatılmaktadır.Kendinizi o ada ile özdeşleştirmekte,ah keşke bende orda olsaydım hissine kapılmaktasınız.Çünkü yazar göç sonrası adayı ve seçtiği karakterleri hep olumlu ve iyi karakterlerle anlatmıştır.Hiç mi olumsuz bir kişi ve olay olmuyor sanki diye düşünebilirisiniz.Fakat savaş ve vahşet sonrası acılardan bıkan insanlar olaylara hep iyi yönünden bakmayı düşünmüş olabilirler.Çünkü Yaşar Kemal’in biyografisini incelediğinizde de Van’dan doğduğu Osmaniye Hemite’ye Rus işgalinden kaçarak ailecek zorunlu göç etmişler ve o zulmü onlarda yaşamışlardır. Romanda, Anadolu ve göçleri Nişancı Veli, Aziz Kartal, Dengbej Uso, Şehmuz ve Hüso gibi karakterlerle Anadolu‟da yaşanan vahşeti, savaşı ve etnik çatışmaları, bunun sonucunda oluşan acı ve göçleri dile getirilmiştir. Demirci Arsen Usta bir Ermeni’dir. Toroslarda yaşar. Arsen usta gözüyle de Akdeniz anlatılmaktadır.
Yazar Anadolu’nun en önemli sosyal sorunlarından biri olan kan davasına da kısaca Esme ve Emine karakterleri altında değinmiştir.Roman sosyal hayatta yaşanmış ve yaşanabilecekleri bize hatırlatmaktadır.Tarihçilerin yakın çağda değinmediği yada söz etmekten çekindiği olaylara ilginiz varsa bu dört romanı okumalısınız. İyi okumalar.
Diğer iki kitap gibi bu da çok güzeldi. Yaşar Kemal' in bir adayı, çiçekleri, kuşları, insanları anlatışı inanılmaz. Konu çok ilerlemese ve hattâ başka bir kişi yazsa sıkıcı olabilecek seviyede yavaşlayan yerleri olsa dahi yazarın betimlemeleri için kesinlikle okunması gereken bir seri. Kitapta anlatılan yemekler, kokular sanki burnumda tütüyor, tasvir ettiği manzaralar gözümün önünde, sanki benim gördüğüm, bildiğim tanıdık yerler gibi.
Adamız gittikçe kalabalıklaşıyor. Ama 3. kitapla birlikte bazı şeyler çok ütopik gelmeye başlıyor. Adaya gelen herkes mi iyi huylu, iyi niyetli olur? Hiç kötü insan kalmamış mı memlekette? Kimse kimseden malını ve parasını esirgemiyor, adalet ve vicdan kavramı bu kadar mı insanların karakterine işlemiş? Pek inandırıcı olmamakla birlikte temennimiz doğrultusunda. Sırada serinin dördüncü ve son kitabı var. =)
Serinin 3. kitabı.. Adanın popülasyonu iyiden iyiye artarken okura da bir tamamlanma hissi aşılıyor. Çünkü bu ada bir ütopya bir bakıma. Farklı etnik unsurlar benzer acılarla yoğrulmuş, burada tekrar doğuyorlar anka kuşu gibi. Ada da muhteşem doğasıyla onlara sahip çıkıyor..
"Tanyeri horozları ötüşünce adamız ada oldu, köyümüz de köy."
Karınca adaya savaştan, sürülmelerden, açlıktan, mübadeleden kaçanlar gelmeye devam ediyor. Artık adada nüfus çoğalıyor. Okullar, dükkanlar,hastaneler kuruluyor. Kendi düzenlerini ve kendi ekinlerini dağıtmaya başlıyorlar. Hikayenin sonundaki Adem Havva hikayesi çok güzeldi :) bu serinin 3. Kitabını çok yavaş okuyabildim. Çok tekrara girdiğinden mi, psikolojik olarak hazır olmadığımdan mı bilemiyorum.
Bana iyi hissettiren betimlemeleri vardı. Her betimlemesi ile kitap beni içine çekti. Ancak okurken bir miktar sıkıldığım bir kitap. Sonu önemli değil. Olaylar ve insanların neler yaşadığı önemli. Adadaki her insanın kendine has hikayesi var. Adadaki her insan kendine has haklı ve iyi insanlar. İyilik ile kötülük arasında net bir çizgi yok. Hatta üzerinde konuşulamaz bile. Sadece olay oluyor ve insan bu olay karşısında ne yababilir onu görüyorsun. Bu kitaptaki karakterleri yargılayamıyorsun.
Another great book by Yasar Kemal. It’s impressive to read his descriptions and feel like you are there. I almost tasted the fish as they were catching/eating, saw the ocean change colors, I could see the things he described. No wonder he’s considered one of the best authors
Neresinden tutsak, neresinden başlasak... Bu kadar amatörce yazılmış, saçma sapan, yazım hatalarıyla dolu, anlamsız ve komik cümlelerle dolu başka bir kitap olabilir mi... Öylesine sıktı ki, kendinden nefret ettirdi ki, komik dememize rağmen gülemiyoruz. Uzatmayalım, tek kelimeyle çirkin bir roman.