Paperback. 13,50 / 21,00 cm. In Turkish. 160 p. Sabahattin Ali'nin Yeni Dünya adli eseri; Asfalt Yol, Hanende Melek, Çaydanlik, Ayran, Isitmak Için, Uyku, Selam, Bir Meslegin Baslangici, Bir Konferans, Yeni Dünya, Iki Kadin, Sulfata adli on iki öyküden ve Hasan Boguldu adli efsaneden olusmaktadir. Sabahattin Ali'nin öykülerinin kahramanlari; köy hayatinin küçük köylüleri, irgatlari, kasaba hayatinin esrafi, ögretmenleri ve sehir hayatinin yoksul isçileri, politikacilari, pavyonda çalisan kadinlari, hapishaneye düsmüs kader mahkûmlaridir.
Sabahattin Ali (February 25, 1907 – April 2, 1948) was a Turkish novelist, short-story writer, poet, and journalist.
He was born in 1907 in Eğridere township (now Ardino in southern Bulgaria) of the Sanjak of Gümülcine (now Komotini in northern Greece), in the Ottoman Empire. He lived in Istanbul, Çanakkale and Edremit before he entered the School of Education in Balıkesir. Then, he was transferred to the School of Education in Istanbul, where he graduated in 1926. After serving as a teacher in Yozgat for one year, he earned a fellowship from the Ministry of National Education and studied in Germany from 1928 to 1930. When he returned to Turkey, he taught German language in high schools at Aydın and Konya.
While he was serving as a teacher in Konya, he was arrested for a poem he wrote criticizing Atatürk's policies, and accused of libelling two other journalists. Having served his sentence for several months in Konya and then in the Sinop Fortress Prison, he was released in 1933 in an amnesty granted to mark the 10th anniversary of the declaration of the Republic of Turkey. He then applied to the Ministry of National Education for permission to teach again. After proving his allegiance to Atatürk by writing the poem "Benim Aşkım" (literally: My Love or My Passion), he was assigned to the publications division at the Ministry of National Education. Sabahattin Ali married on May 16, 1935 and did his military service in 1936. He was imprisoned again and released in 1944. He also owned and edited a popular weekly newspaper called "Marko Paşa" (pronounced "Marco Pasha"), together with Aziz Nesin.
Upon his release from prison, he suffered financial troubles. His application for a passport was denied. He was killed at the Bulgarian border, probably on 1 or 2 April 1948. His body was found on June 16, 1948. It is generally believed that he was killed by Ali Ertekin, a smuggler with connections to the National Security Service, who had been paid to help him pass the border.[2] Another hypothesis is that Ertekin handed him over to the security services, and he was killed during interrogation. It is believed he was killed because of his political opinions.
Sabahattin Ali's 100th birth anniversary was celebrated in Bulgarian city Ardino in March 31, 2007. Ali is a well-known author in this country because his books have been read in schools in Bulgaria since 1950s.
S.Ali, tıpkı romanda olduğu gibi öyküde de en az o kadar başarılı. Kitaba adını veren "Yeni Dünya" adlı öykü olsa da ben en çok son hikaye olan "Hasanboğuldu" yu sevdim. Daha önce Tuncel Kurtiz'in Nejat İşler'le birlikte Kaz Dağları eteklerinde sohbet niteliğindeki programında ( https://youtu.be/FujJMlH6nBk ) duymuştum hikayeyi. O zamandan beri hep Kaz Dağları'na gitmek Hasanboğuldu'yu, Sütüven'i, Zeytinli Köyü'nü görmek isterim. S. Ali bu yörede öğretmenlik yapmış. Zaten kitaptaki hikayelerin hepsinde öğretmenlik zamanlarında taşradaki izlenimlerinin etkisi çok açık görülüyor.
Sabahattin Ali’nin on üç kısa öyküsünden oluşan kitabı bir solukta okunuyor. Uzun zaman önce okuduğumu hatırladım okurken ama o kadar güzel bir tat verdi ki bırakamadım. İçerisindeki bütün hikâyeler çok dokunaklı. Özellikle ‘Sulfata’ ve ‘Ayran’ hikâyesi üzer. ‘Ayran’ hikâyesinde küçük çocuğun dizine çarpan o güğüm acısını kalbimde tekrar hissettim.
Yeni Dünya’da köy, köylüler, köye gönderilen kentliler karşıtlığını çok iyi gözlemliyoruz. Bu köylü-kentli karşıtlığına ek olarak da dağlı/ovalı, Yörük/Türk ayrımlarına da değinilmiş. Bu ayrım konusuna ‘Hasanboğuldu’ hikâyesinde yer vermiş. Sabahattin Ali dünyası beni her zaman üzer. Sonuç olarak okunması gereken bir eser.
"Dünyada kendisi için hiçbir şeyi olmayan bir insanın bile, başkalarına yardım edecek bir şeyi vardır. Hiç olmazsa tek bir söz.’
Sabahattin Ali'nin yoksul, yoksun, kimsesiz, bir başına bırakılmış insanların yaşam öyküleridir bu kitapta okuyacaklarınız. "Hanende Melek", "Ayran" , "Yeni Dünya" ve "Isıtmak için" öyküleri belki de okuduğum en içe işleyen öykülerdir. Öyle içten, öyle dokunaklı anlatmış ki, çoğu kere öykülerin içinde buldum kendimi, hikayelerin bir karakteri de, parçası da ben oldum. Her öyküsünde gerçekliğin, çaresizliğin dozu git gide artıyor. Hiç ajitasyon yapmadan yoksul anadolu insanlarının çaresizlikleri en gerçekçi, en çıplak halleriyle nasıl anlatılır derseniz, lüzumundan fazla Sabahattin Ali okuyun derim. İyi okumalar...
"Bana bak Yusuf, dedim, insan hali işte böyle. On beş günlük ömrü on beş seneye sığdıramazsın da, on beş senelik ömrü on beş günde yaşayıverirsin!" (s.66)
Nice ömürleri küçücük öykülere sığdırmış enfes bir kitap. İnsanın içini acıtan fakirlik öyküleri, çile öyküleri var ağırlıklı olarak. Ancak insanı her yönüyle tanıtan öyküler. Kin, kıskançlık, aşk, yalan, gurur... Her şey var bu öykülerde.
Hasanboğuldu'nun hikayesi gibi, Araplar Mahallesi'nin hikayesi gibi çeşitli yerlerin mazilerini de anlatmış. Sanırım Değirmen kitabında olacak, Şirince'nin de hikayesini anlatmıştı. Bunu çok seviyorum açıkçası.
Bir pazartesi sabahı çayıyla; M. Baran 01.02.2021 Ankara
Kısa sürede okundu ve bitti. Sabahattin Ali'nin büyük yetenek olduğunu tartışmaya gerek yok, ancak tamamı fakirlik ve kahır temalı bu öyküler "Anadolu'da hiç mi güzel birşey olmaz?" diye düşündürüyor insana.
Sabahattin Ali okumaya geç başladım sayılır. 2018'in ilk aylarına kadar tüm eserlerini okumayı planlıyorum.
Hani derler ya "çarpıcı bir kitaptı!" Hah işte o sözü bir kenara itivereceğiniz türden etkileyici hikayeler var bu kitapta. Sabahattin Ali'yi zaten biliyoruz evet ama bu kez daha bir başka daha bir iyi daha bir daha olmuş. Okuyunuz...
Bazı öyküler beni gerçekten üzdü, özellikle de Ayran,Çaydanlık,Yeni Dünya, Isıtmak İçin . Sabahattin Ali alttan alta ne kadar çok şey anlatmış aslında. İnsanlarımızın sorunlarını ne kadar dert edindiğini de kanıtlar nitelikte bu öyküler.Çok beğendim hepsini.
Bu review, kitabı bitirmeden geldi. Kendimi Kemalettin Tuğcu okur gibi hissediyorum. Daha önce Sabahattin Ali'nin Kürk Mantolu Madonna'sından sonra birkaç şiir ve öyküsünü okumuştum. Bu öykü kitabında beni bambaşka bir şey karşıladı. "SOME PEOPLE HAVE REAL PROBLEMS." Sanki sırf bu düsturla yazılmış öyküler var. Mutlu öyküye rastlamadım, kitabı yarılamama karşın. Rahat yaşamları rahatsız etmek için yazmış Sabahattin Ali.
Nedense hayatta hiçbir şey bana yer değiştirmek kadar güç gelmemiştir.
***
Hayat sanki sadece gözlerimin eriştiği yerlerden, içinde yaşadığım zamandan ibaretti. Sanki dünyada, beni işime götüren tozlu veya çamurlu yoldan, kerpiç duvarlardan ve ne söylediklerini yarım saat sonra bile hatırlamaya imkan olmayan birkaç iyi kalpli arkadaştan başka bir şey mevcut değildi...
***
Açık ela gözlerinde yorgun, fakat hiçbir sebeple kaybolmayacakmış hissini veren keyifli bir ifade vardı.
***
Fakat, menfaatlerin, ince hesapların emir kulu olmaktan kurtulmanın ve aklıma eseni yapıvermenin verdiği rahatlık ve gururun ömrü uzun sürmedi.
***
İyi gün de, kötü gün de düş gibi geçip gidiyor.
***
İş yok, vakit çok. İnsan bundan azarmış zaten.
This entire review has been hidden because of spoilers.
Ayran, Sülfata, Hasan Boğuldu, Asfalt Yol, Isıtmak İçin ve diğerleri her biri birbirinden güzel hikayelerdi. Nedendir bilemiyorum ama özellikle Yeni Dünya hikayesinde sanki kendi sonunu hissetmişçesine yazılan satırları ve sonları okuduğumu hissettim ve beni derinden etkiledi. Alınacak dersleri, tartışılacak cümleleri, düşünülecek detayları oldukça fazla bir kitaptı.
Bir çok kisa hikayenin bulundugu kitaplar çok tarzım değildir aslında ama sanirim insanı farklı hikayelerde farklı karakterlerle (daha çok negatif) ard arda görmek bana insani düşündürdü tekrardan. Belki uzun zamandır böyle hikaye kitaplari okumadığım için de olabilir. (Birde en sevdiğim hikayeler Hasanboğuldu ve Sulfataydi. )
- The notes of a village teacher. - The dram of Alcholic Huseyin Avni and good behavior of Hanende Melek. -A good teapot story in the prison. -A good story that happened in the poor village. -The dram of the washerwomen in the village. -A sleepy truck driver. -A lover barber: Yusuf -One reproach job: Pimping. -Cooperative conference. -The tragic end of Yeni dunya after the wedding. -Residue of death. -A struggle of malaria. -At the end, a magnificent love story: Hasanboguldu.
Brilliant Sabahattin. The book highly recommended.
Bu öyküler Sabahattin Ali'nin romanlarındaki o insanın sırtına soğuk bir ter gibi yapışma hissini vermiyor. Ancak o kadar gerçek ve o kadar saflar ki her biri bittikten sonra silkelenmeden yaşadığım ana dönemedim. Hepsinin birer romanı olsaydı da okusaydım. Favorilerim "Yeni Dünya" ve Dostoyevski'yi çağrıştıran "Isıtmak İçin".
Aslında, Sabahattin Ali'nin Bütün Hikayeleri-2 kitabının içerisinde yer alan ve daha önce okuduğum bir kitaptı. Ama bir hikaye okur okumaz, saha önce okuduğumu anlamama rağmen, sonunu getirmeden edemedim. Öyle akıcı, öyle gerçekçi, öyle güzel. Tekrar tekrar okunmalı.
Zamanımızda büyük yazarların yetişmemesi biraz da insanımız içinde pişmemelerinden, dertlerinden sevinçlerinden bihaber olmasından kaynaklanıyor belki de. "Asfalt yol" ne güzel anlatıyor ülkemiz idarecilerini. -"Yeni Dünya" hikayesini sevmedim. - Balıkesirli olmama rağmen Hasanboğuldu'nun hikayesini bilmiyordum, çok güzel bir dille anlatıyor Sabahattin Ali, Hasan ile Emine üzdü bizi.
Sabahattin Ali'nin 1930 sonları, 1940 başları yazdığı bu hikayelerden çıkardığım en büyük sonuç Türk halkının pek de bir değişim göstermediği oldu aslında. Özellikle Asfalt Yol isimli hikayede bunu bir hayli hissettim. Ama belki de bu sebepten ötürü bu hikaye kitapta en sevdiğim hikaye oldu.
Sabahattin Ali’den, düşündüren gerçek yaşam öyküleri. Sade, muhteşem bir dille sözünü söylüyor. Sabahattin Ali’yi çok seviyorum, naifliğini, Türk edebiyatında çok özel yeri. Toplumcu yazar, toplum sorunlarını dert eden, köy-kent ayrımını, köycülük, köyü küçük görme halini (Sulfata/ Bir Konferans) iyi anlatan öykülerdi.
“Köycü”ler yolda ve kahvede rastladıkları bazı köylülerle lafa girişmek teşebbüsünde bulundular. Aralarında köycülük tahsili için Paraguay’a gidip senelerce kalmış biri vardı, sesini tatlılaştırıp yumuşatarak türlü şeyler soruyor, hiçbir şey ifade etmeyen kısa cevaplar alıyordu. Bütün gayretlere rağmen, konuşmalar birkaç sual ve cevaptan ileri gidemedi. Soran karşısındakinin acaba ne diye bu kadar her şeyden habersiz, vurdumduymaz olduğunu, sorulan ise ötekinin neden böyle ipe sapa gelmez şeyler sorduğunu düşünerek birbirlerinden ayrıldılar.” S76
Asfalt Yol, Kibar Feyzo(1978) filmine, Yeni Dünya (+Deli Emine) Değirmen (1986) filmine götürdü. Selam öyküsü de, aşka selam, çok buruk çok etkileyiciydi.
Sabahattin Ali'nin duru, akıcı içten dili, öykülerinde de sizi bağlıyor. 13 öykü. Çoğunluğu "Kibritçi Kız"hüznünde. En son öykü "Hasanboğuldu" şiirsi anlatımı ve betimlemeleri ile favorim oldu.
Taşra eğlencelerinin eskimiş, artık yüzüne bakılmayan bir çengisidir “Yeni Dünya”. Böylesine çaresiz bir hikaye kahramanına bu ismi vermek, Sabahattin Ali’nin büyüsü bence. Birbirinden çarpıcı 13 hikayesini “Yeni Dünya” adı altında toplamış. Kaz Dağları, Orhangazi, Sivas… Hangi şehri seçtiyse, tutup kolunuzdan tam ortasına bırakıveriyor sizi. Yine bürokrat nobranlığı, güçsüzün haksızlığı, güçlünün hoyratlığı, yine çaresizlik, ama ille insan hikayeleri. Dünya ? Hala yepyeni…
Sabahattinin bitirdiyim 4cü kitabı. İçərisində 13 fərqli hekayə var və mən “ İki kadın “, “Sulfata”, “Hasanboğuldu” hekayələrini daha çox bəyəndim🙂 Kitabı mənə hədiyyə edən xanıma, və içərisinə yapışdırdığım posit’ləri mənə hədiyyə edən digər bir xanıma sonsuz sevgilərimlə 💘
Yazarın betimlemeleri anında gözümde canlanıyor. Sabahattin Ali'nin belki de en sevdiğim yönü bu. Ancak bu hikâyeler benim için fazla dramatikti. Fakirlik, kurnazlık, incelikten yoksunluk ile doluydu. Akıcı ve kısa olmasaydı hâlim yamandı.
Ne kadar yalın bir anlatım! İnsanı, köyü, doğayı ve bunlar arasındaki ilişkiyi ne güzel sergilemiş. İnanılmaz. Anadolu'nun ve döneminin en güzel anlatıcısı olmuş Sabahattin Ali.
"Rahatımın kaçacağından korkarak bir sersemlik zırhının içine saklanmışım. Artık kendimden utanıyorum. Aynaya bakmak, orada göreceğim zavallı çehreye tükürmek istiyorum... Kendi kendime " Ne yapabilirim? Elimden ne gelirdi? Ben kimim ki? diyor, fakat yine de "hiç olmazsa dinlerdin" cevabı alıyorum... Dünyada kendisi için hiçbir şeyi olmayan bir insanın bile, başkalarına yardım edecek bir şeyi vardır..." (Yeni Dünya , sayfa 45)
Dikkat Spoilers!
Bu kitap, birbirinden acı ,13 hikayeye sahip bir öykü kitabı. Şimdi bu kitabın kapağına ilk bakınca , okumadan önce, şöyle bir düşünce geçmişti zihnimden: İşte Sabahattin Ali, bir gemi güvertesinde, yeni daha güzel bir dünyaya ya da yeni yerlere doğru bir yolculuğa çıkmış , oradan da bize keyifli yol hikayeleri anlatacak...
Gel gör ki bütün hüzünlü hikayeler burada toplanmıştı. Her karakter büyük bir acıyı sırtına yüklenmişti. Karlı yollarda, kardeşlerini doyurmak için ayakkabısız ayran satan Hasan, sevdiğine kavuşmak için sırtında tuz dolu ağır bir çuval taşıyan Hasan, başına köy yolu yüzünden işler açan öğretmen, hasta kızını ısıtmaya çalışan çamaşırcı kadın ve Yeni Dünya, "anacığım diyerek" titreyerek can veren Yeni Dünya...
Kapağını açar açmaz Midilli'den, Madra ve kaz dağlarından, Edremit'e zeytinliye Ege'nin dokunaklı ve eğlenceli rüzgarını alarak gelen bir öykü demeti ile karşılaşarak; gözleriniz hep kısık bir şekilde sabit, dudaklarınız ise öykünün verdiği duyguya göre kah ağlamaklı kah tebessümle sallanıp duruyor. Rüzgar ise hep içinize doluyor ve sarsıyor!
Neredeyse her bir bölümde bir öyküyle başlanıp başka bir anlatıcının dilinde başka bir öyküye geçiliveriyor. Herbiri içinde penceresinden bakarak çocukluğumdan manzaralar izlediğim için derinden etkilendim.
En çok etkilendiğim (gözlerimi dolduran) öyküsü "ısıtmak için" di.
Kitaptan birkaç alıntı:
"Dört elle sarıldığımız birçok kıymetlerin, uğrunda, sahici bir insan gibi kalbimiz ve kafamızla yaşamaya feda ettiğimiz binlerce sözde mühim şeylerin ne kadar kolay fırlatılıp atılabileceğini bana öğreten Yusuf! Benden de sana selam olsun." "Anlamadık diyelim de bir daha baştan mı anlatsın?" "...Ama ben dağlığım, bu çukur ovada kalamam, senin içine dert olur. Yörük kızı dağdan köye, çadırdan eve inmemeli!"